TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NAZAN BOZKURT BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2019/36658)
|
|
Karar Tarihi: 7/12/2022
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Nazan BOZKURT
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Nazan Betül VANGÖLÜ
KOZAĞAÇLI
|
|
|
Av. Fatih GÖKÇE
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, toplumsal gösteriye müdahale sırasında
yaralanma meydana gelmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 11/11/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 8/6/2018 tarihinde Konur Sokak'ta "İşimizi
Geri İstiyoruz" konulu protesto gösterisine katılmış, gerçekleştirilen
müdahale sırasında yakalanarak polis merkezine götürülmüştür. Başvurucuya
yakalama sırasında kuvvet uygulanmış ve başvurucu yüzünde kemik kırığı meydana
gelecek şekilde yaralanmıştır.
6. Başvurucu, vekili aracılığıyla Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına (Başsavcılık) sunduğu 22/6/2018 tarihli şikâyet dilekçesi ile
8/6/2018 tarihinde Ankara Kızılay'da gerçekleştirdiği "İşimizi Geri
İstiyoruz" eylemi sırasında kolluk görevlilerinin kötü muamelesine
maruz kaldığını, 8/6/2018 tarihinde Mustafa Kemal Devlet Hastanesinde yapılan
muayene ve tetkikleri sonucunda göz tabanı üzerinde kemik kırığı teşhis
edildiğini, bu nedenle ameliyat olmak zorunda kaldığını belirterek şikâyetçi
olmuştur.
7. Başsavcılık, başvurucunun müşteki sıfatıyla yer aldığı
farklı bir olaya ilişkin yürütülen soruşturma ile anılan şikayetin
birleştirilerek incelenmesine karar vermiştir.
8. 8/6/2018 tarihli Olay Tutanağı'nda, başvurucuya
orantılı şekilde kuvvet kullanılarak başvurucunun yakalandığı ve gözaltı
aracına götürüldüğü, gözaltı aracından atlayarak kaçmak istemesi sonucu
kafasını sert bir yere çarparak yaralandığı ifade edilmiştir.
9. Başvurucunun yaralanmasına ilişkin olarak yürütülen
soruşturmada polis memuru E.B.nin 7/11/2018 tarihinde şüpheli sıfatıyla ifadesi
alınmıştır. E.B. ifadesinde özetle başvurucuyu gözaltı aracına koyduktan sonra
diğer eylemci şahsı araca almaya çalışırken başvurucunun arkasından vurmaya
başladığını, aynı anda birden fazla kişiyi gözaltına aldıkları için birisini
gözaltına almaya çalışırken diğer kişinin mukavemetiyle karşılaştığını,
başvurucunun yüzüne vurmadığını, kendisine uygulanan mukavemete karşılık orantılı
davrandığını savunmuş; bu durumun olayın görüntü kayıtlarından da
anlaşılabileceğini belirtmiştir.
10. Başvurucunun 8/6/2018 tarihinde maruz kaldığını iddia
ettiği kötü muamele eylemi ile ilgili olarak olayda görev aldığı anlaşılan bir
diğer polis memuru T.K. Başsavcılık tarafından şüpheli sıfatıyla
dinlenilmiştir. İfadesinde T.K., başvurucunun DHKP-C terör örgütünün
talimatları doğrultusunda Kızılay'da "İşimizi Geri İstiyoruz"
sloganıyla sürekli eylem yaptığını, eylemlere müdahale ettikleri her seferinde
başvurucu veya diğer eylemcilerin hakaretlerine, tehditlerine ve direnişlerine
maruz kaldıklarını, her defasında başvurucunun kendilerini şikâyet edip sosyal
medyada fotoğraflarını, isimlerini paylaşarak hedef gösterdiğini, başvurucuya
yönelik bir darp eyleminin kesinlikle olmadığını ileri sürmüştür.
11. Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğü 8/6/2018 tarihinde
gerçekleştirilen tıbbi muayene ve tetkik sonuçlarını dikkate alarak
başvurucunun yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokmayıp basit bir tıbbi
müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte de olmadığını ve kemik
kırığına neden olduğunu, orbita tabanı (maksiller kemik) kırığının hayat
fonksiyonlarını orta (2) derecede etkilediğini belirten raporunu Başsavcılığa
bildirmiştir.
12. Başsavcılık başvurucunun iddialarına konu 8/6/2018
tarihli olayın görüntüleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmıştır.
27/2/2019 tarihli bilirkişi raporunda; başvurucunun eylem yapıp slogan attığı,
polis memurlarının megafonla "Dağılın." uyarısı yaptığı,
eylemcilerin dağılmaması sebebiyle eylemcilere müdahale edildiği, müdahale
esnasında eylemcilerin açıklama yapmaya devam ettiği, polis memurlarının eylemi
sonlandırmaları konusunda eylemcileri uyardığı ancak eylemcilerin eyleme devam
etmesi sebebiyle polis memurları tarafından kademeli güç kullanılarak ekip
otosuna alındığı, ekip otosuna binerken araçtan çıkmak için polis memurlarına
direndiği, bunun üzerine polis memurlarının eylemcileri tekrar araca bindirdiği
belirtilmiştir.
13. Yürütülen soruşturma sonucu 28/2/2019 tarihinde
Başsavcılık, kolluk görevlilerinin başvurucuya kötü muamelede bulunmadığını,
başvurucunun yaralanmasının uyarılara rağmen dağılmayıp memurlara direnmesi
üzerine orantılı güç kullanılmak suretiyle polis aracına götürülmesi sonucu
meydana geldiğinin anlaşıldığını, 4/7/1934 Tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife
ve Salâhiyet Kanunu'nun 16. maddesi de nazara alındığında polisin zor kullanma
yetkisinin bulunması karşısında ilgili kolluk görevlilerinin üzerilerine atılı
suçun yasal unsurlarının oluşmadığının tüm soruşturma evrakı kapsamından
anlaşıldığını belirterek şüpheliler hakkında kamu adına kovuşturmaya yer
olmadığına karar vermiştir.
14. Başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına kararına
karşı yaptığı itiraz reddedilmiştir. Söz konusu ret kararı 16/10/2019 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Anayasa Mahkemesinin 7/12/2022 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım
Talebi Yönünden
16. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No:
2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini
önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
17. Başvurucu, mesleğinden çıkarılmasını protesto etmek
isterken yakalama işlemi gerçekleştirildiğini ve yakalama işlemi bitmiş, gözaltı
aracına konmuş olmasına karşın T.K. isimli polis memurunun yüzüne yumruk
attığını, aldığı bu yumruk darbesi sonucu gözünün altındaki kemik kırıldığı
için ameliyat geçirdiğini, MOBESE görüntülerinin istenmesini talep etmesine
karşın talebinin karşılanmadığını, delillerin toplanmadığını, soruşturma
dosyasının tamamen farklı bir tarihte, farklı kişilerin karıştığı kötü muamele
şikâyetine ilişkin dosya ile hukuka aykırı olarak birleştirildiğini,
soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğini, T.K. isimli memurun daha önce de
başka bir kadına karşı gerçekleştirdiği kötü muamele eylemi nedeniyle
ertelenmiş cezasının bulunduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
18. Bakanlık görüşünde, mevcut başvuruda kötü muamele
yasağının ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesince yapılacak
incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi içtihatları ile diğer tespit ve değerlendirmelerin dikkate
alınması gerektiği belirtilmiştir.
19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki iddialarını tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
21. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet
yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi
tutulamaz.”
22. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri"
kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri...
kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
23. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan
maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü
fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin
insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı
hüküm altına alınmıştır.
24. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B.
No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
25. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından
kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı
kavramlarla ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84). İşkence
boyutuna varmayan fakat yine de vücutta zarar ya da yoğun fiziksel veya ruhsal
ızdırap doğuran muamelelerin eziyet olarak nitelendirilmesi mümkündür (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 22).
26. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında
devletin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule
ilişkin boyutu çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal
saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa
cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek
durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları
önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu
görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları
altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 110).
27. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili
resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı
olmazsa madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı
hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri
altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir
Canan, § 25).
28. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi
ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde
uygulanmasını, sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap
vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür (S.D. B. No: 2013/3017, 16/12/2015, § 110).
ii. İlkelerin
Olaya Uygulanması
29. Başvurucunun katıldığı toplantı ve gösteri
yürüyüşleri sırasında yüzünde kemik kırığı meydana gelecek şekilde yaralandığı
anlaşılmıştır.
30. Toplantıya müdahale eden kolluk görevlileri
tarafından düzenlenen tutanakta başvurucunun gözaltı aracından atlamak istemesi
sonucu yüzünü sert bir yere çarpmak suretiyle yaralandığı belirtilmiştir. Ancak
bu sert yerin neresi olduğu açıklanmadığı gibi bilirkişi tarafından incelenen
kamera kaydında da buna ilişkin bir görüntü tespit edilememiştir. Nitekim
soruşturmayı yürüten savcılık tarafından da bu iddia değerlendirmeye esas
alınmamış, başvurucunun gözaltı işlemine direnmesi nedeniyle uygulanan hukuka
uygun kuvvet kullanımı sonucu yaralandığı değerlendirmesi yapılmıştır.
31. Başvurucuya yüzünde kemik kırığı meydana gelecek
şekilde kuvvet uygulanmasının hukuka uygun kuvvet kullanımıyla açıklanması
mümkün görünmemektedir. Nitekim polis memurlarının tuttukları tutanak ile
kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararda başvurucunun yaralanma şekline
getirilen farklı açıklamalar da varılan bu sonucu desteklemektedir. Dolayısıyla
başvurucunun yüzünde meydana gelen kemik kırığının başvurucunun gözaltına
alınması esnasında meydana geldiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla her ne kadar
başvurucu tarafından gözaltına alınmaya direnilmiş ise de bu aşamada orantılı
ve kademeli kuvvet kullanılması gereğine uyulmaksızın, başvurucunun yüzünde
kemik kırığı meydana gelecek şekilde kuvvet kullanılmasının nedeni
anlaşılmamıştır. Bu durumda kuvvet kullanımında yetkinin aşıldığı, devletin
Anayasa’nın 17. maddesi kapsamındaki negatif yükümlülüğüne aykırı davranıldığı
sonucuna ulaşılmıştır.
32. Meydana gelen yaralanmanın ağırlığı
değerlendirildiğinde başvurucunun maruz kaldığı eylemin eziyet olarak
nitelendirilmesi mümkündür.
33. Bunun yanı sıra bireyin bir devlet görevlisi
tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde
bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
hâlinde sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya
elverişli, etkili bir soruşturmanın yapılması gerekir.
34. Soruşturma aşamasında, yüzünde kemik kırığı meydana
gelecek şekilde yaralandığı sabit olan başvurucunun nasıl yaralandığına ilişkin
somut açıklama getirilmediği, yaralanmanın orantılı güç kullanılmak suretiyle
başvurucunun polis aracına götürülmesi sonucu meydana geldiğinin anlaşıldığı
gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, böylece varılan
sonuçların tüm bulguların kapsamlı ve nesnel analizine dayalı olması
gerekliliklerine uyulma konusunda gerekli özenin gösterilmediği sonucuna
ulaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan eziyet yasağının usul boyutunun da ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
36. Başvurucu, bireysel başvuru formunda toplantı ve
gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkını güvence alan Anayasa'nın 34. maddesine
atıfta bulunmuşsa da bu kapsamda yalnızca çeşitli toplantılara katılması
nedeniyle hakkında düzenlenen birtakım idari para cezalarından söz ederek bu
cezaların daha sonra kaldırıldığını belirtmiştir. Başvurucunun bireysel başvuru
formunda toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının ihlal edildiğine dair olgusal
olarak temellendirilmiş bir şikâyet ileri sürmediği görülmüştür. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun başvuru süresi
geçtikten sonra sunduğu bir ek beyan dilekçesi ya da Bakanlık görüşüne karşı
beyan dilekçesiyle ileri sürdüğü yeni bir ihlal iddiasının incelenmesi mümkün
olmadığından ayrıca bir inceleme yapılmamıştır.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
37. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini ve soruşturmanın
yenilenmesini talep etmiştir. Başvurucunun tazminat talebi bulunmamaktadır.
38. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince
yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve
Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden
yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis
Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
39. Başvurucunun tazminat talebi bulunmadığından
tazminata hükmedilmesine yer bulunmamaktadır. 9.900 TL vekâlet ücretinden
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine kararverilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
eziyet yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin eziyet yasağının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2018/89036) GÖNDERİLMESİNE,
E. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme
tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 7/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.