logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Şerife Yakıcı [1.B.], B. No: 2019/37055, 22/11/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞERİFE YAKICI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/37055)

 

Karar Tarihi: 22/11/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucu

:

Şerife YAKICI

Vekili

:

Av. Hasan Volkan AKYÜZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucunun murisinin askerlik görevini ifa ettiği dönemde ölmesi üzerine vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle açılan davanın hakkaniyete aykırı şekilde reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/11/2019 tarihinde yapılmıştır. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile onaylı suretleri Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. A.F.Y.nin Ölümü ve Olaya İlişkin Ceza Soruşturması Süreci

5. Başvurucunun oğlu A.F.Y., 19/8/2003 tarihinde Batman'da Beşiri İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde jandarma er olarak görev yaparken tıraş olmak için gittiği banyoda saat 06.00 sıralarında başının dönmesi sonucunda yere düşmüş ve başını çarpmıştır. A.F.Y.nin bağırma sesi ile iniltileri üzerine olayın olduğu yere gidildiğinde, olay yerinde A.F.Y.den başka kimsenin olmadığı tespit edilmiştir. A.F.Y.nin yerde, gözleri ve bilinci kapalı olarak olduğu, zor nefes aldığı, kafasının arkasında kan birikintisinin bulunduğu tanık ifadelerinden anlaşılmıştır.

6. A.F.Y. bilincinin yerine gelmesinin ardından arkadaşlarına başının dönmesi sonucu düştüğünü, sonrasını hatırlayamadığını ifade etmiştir. A.F.Y. söz konusu askerî birlikte bulunan görevli doktorun başka bir operasyonda bulunması sebebiyle derhal Beşiri Sağlık Ocağına sevk edilmiştir. Burada yapılan muayene ve tedavisini müteakip sağlık ocağı tabibi tarafından önemli bir durumunun olmadığı belirtilen A.F.Y. istirahat etmesi için birliğine geri gönderilmiştir.

7. 19/8/2003 tarihinde saat 08.30 civarında koğuştaki yatağında istirahat ederken aniden fenalaşan A.F.Y., yeniden Beşiri Sağlık Ocağına ve müteakiben sağlık ocağı tabibi refakatinde ambulansla Batman Devlet Hastanesine sevk edilmiş ise de A.F.Y. yolda vefat etmiştir.

8. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Diyarbakır 7'nci Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığınca (Askerî Savcılık) derhal bir soruşturma başlatılmıştır. Olaya ilişkin delillerin toplanmasının ardından A.F.Y.nin ölümünün sebebinin ve söz konusu süreçte ilgili kişilerin kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumuna başvurulmuştur.

9. Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunca (ATK) düzenlenen 24/9/2004 tarihli raporunun ilgili kısmı şöyledir:

''...1. Adli Tıp İhtisas Kurulunun raporunda Otopsi tutanağında tanımlanan kafa arka bölümdeki yara ve hematomun kafatasında kırık veya kafa içi değişime yol açmadığından öldürücü nitelikte olmadığı, kişinin düşmesi ile uygun zemine çarparak oluşabileceği, kişinin vücudunda başka bir travmatik değişimin tanımlanmamış olduğu, ...kişinin ölümünün klinik olarak ve otopside kesin tanı konulamamış kendisinde mevcut bir hastalığa bağlı solunum yetmezliğinden ileri geldiğinin kabulü gerektiği mütalaa olunduğuna göre...ölüm nedenin kendinde mevcut hastalığa bağlı solunum yetmezliğinden ileri geldiği, kafa sağ arka bölümünde meydana gelen cilt altı hematom içinde gerekli müdahalenin yapılmış olduğunun anlaşıldığı, bu nedenle uygulanan tedaviye atf-ı kabil kusur bulunmadığı oybirliği ile mütalaa olunur...''

10. Askerî Savcılık 8/11/2004 tarihinde yukarıda anlatılan sürece yer verdikten sonra A.F.Y.nin ölümüyle illiyet bağı kurulabilecek hiçbir davranış ile kişilerin sorumluluğunu gerektiren hiçbir eylemin ve işlemin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Başvurucunun söz konusu karara itiraz edip etmediği dosya içerisindeki belgelerden anlaşılamamıştır.

B. Vazife Malullüğü Talebine İlişkin Dava Süreci

11. Başvurucu, askerlik görevini ifa ettiği dönemde vefat eden A.F.Y.nin 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'na göre vazife malulü ve şehit olarak kabul edilmesi için SGK'ya 10/9/2007 tarihinde talepte bulunmuştur. SGK bu başvuruya herhangi bir cevap vermemiştir.

12. Başvurucu, zımni ret işleminin iptali için Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Üçüncü Daire Başkanlığında (AYİM) iptal davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde özetle şu hususları ileri sürmüştür:

- A.F.Y. askerlik görevine başlamadan önce sağlıklı olarak kabul edilmiş ve askerliğe alınmıştır. Kendisinde olay öncesinde herhangi bir sağlık sorunu yoktur. Askerler devletin hüküm ve gözetimi altında bulunmaktadır. Olay gününde birlik doktorunun başka bir yerde görevli olması nedeniyle zamanında ilk müdahale yapılamamıştır. A.F.Y. ayrıca zamanında hastaneye götürülmemiştir. A.F.Y. hemen hastaneye götürülseydi ilk müdahale ile kurtarılma imkânı bulunmaktaydı.

- A.F.Y. ölümünde araştırılması gereken hususlar bulunmaktadır. Aynı gün haberlerde teröristlerle girişilen çatışma sonucunda 8 er, 2 uzman ve 1 astsubay şehit olmuş, şehit olanların içerisinde A.F.Y.nin de ismi geçmiş ve şehit töreni ile defnedilmiştir. A.F.Y.nin cesedi kendisine hiç gösterilmemiştir. Acemi birliğinden usta birliğine gönderilen askerler için belirli bir süre olması gerekirken askerler doğrudan çatışma bölgelerine gönderilmiştir.

- Askerliğe sağlıklı bir şekilde alınan A.F.Y.nin askerlik hizmeti alanında görev yaparken yere düşme sonucunda şiddetli bir şekilde yaralanmış, A.F.Y. birlik doktorundan hizmet alamamış, götürüldüğü sağlık ocağında başına dikiş yapılmış fakat doğrudan hastaneye sevk edilerek beyin ultrasonu çekilerek beyin kanamasına zamanında müdahale edilmemiştir.

- Tüm bu hususlar nedeniyle A.F.Y. şehit ve vazife malulü sayılarak buna bağlı haklar verilmelidir.

13. AYİM; sürece yer verdikten sonra ATK raporuna atfen özetle, solunum yetmezliği şeklinde ortaya çıkan rahatsızlığın bünyesel kaynaklı bir hastalık olduğu, bu rahatsızlığın ve başvurucunun yakınının ölümünün görevin sebep ve tesiri ile meydana geldiğini kanıtlayacak hiçbir bilgi ve belgenin dava dosyasında mevcut bulunmadığı, dolayısı ile bünyesel kaynaklı rahatsızlığı nedeniyle vazife malulü sayılabilmesine imkân bulunmadığı gerekçesiyle 27/3/2008 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun karar düzeltme istemi de reddedilmiştir.

14. Başvurucu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) yaşam hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla 1/12/2008 tarihinde başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, dostane çözüm için teklif edilen 1.500 avroluk teklifi kabul etmediğini bildirdiği cevabında, öncelikli taleplerinin sosyal güvenlik haklarının verilmesi olduğunu belirtmiş ve süreç içerisinde askerî mahkemelerin kaldırılması nedeniyle yeniden yargılanma hakkının kendilerine tanındığını ve bu yola başvuracaklarını 1/2/2018 tarihinde bildirmiştir. Başvurucu 21/3/2018 tarihli ve 7123 sayılı Kanun'un 23. maddesi ile 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'na eklenen geçici 9. madde gereğince Ankara 14. İdare Mahkemesine (İdare Mahkemesi) yeniden yargılama istemiyle başvurmuştur.

15. AİHM; yaşam hakkı şikâyetleri yönünden olayın kaza mahiyetinde olduğu, tazminat yoluna başvurulmadığı gerekçesiyle iç hukuk yollarının tüketilmemesi, adil yargılanma şikâyetleri yönünden ise getirilen yeni yasal düzenleme ile yeniden yargılanma başvurusunda bulunulması gerekçesiyle 3/7/2018 tarihinde kabul edilemezlik kararı vermiştir.

16. Başvurucu, yeniden yargılama talepli dilekçesinde yukarıda yer verilen iddialarını (bkz. § 12) tekrarlamıştır. Başvurucu, benzer olduğunu iddia ettiği Danıştay 11. Dava Dairesinin E.2012/8090 ve E.2011/5642 sayılı dosyalarından verilen kararları da (bkz. §§ 21-22) davasına örnek olarak sunmuştur. Başvurucu nihai olarak kendisinin vazife malullüğü kapsamına alınarak aylık bağlanmasını ve sosyal güvenlik haklarının verilmesini talep etmiş ve anılan idari işlemin ve AYİM'in ret kararının ortadan kaldırılmasını talep etmiştir.

17. İdare Mahkemesi 7/12/2018 tarihinde yeniden yargılanma talebinin kabulüne ve davanın esastan reddine karar vermiştir. Yukarıda anlatılan sürece yer verildikten sonra kararın ilgili kısmı şöyledir:

''...

Yukarıda anılan mevzuat hükümleri uyarınca; askerlik hizmetini er olarak yerine getiren davacının oğlunun vefatı nedeniyle vazife malullüğü hükümlerinin uygulanabilmesi için, vefat olayının askerlik hizmetinin neden ve etkisiyle meydana gelmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlıkta; yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ve yapılan tespitler birlikte değerlendirildiğinde, davacının oğlu [A.F.Y.nin] ölüm sebebinin belirlenmesi amacıyla 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunca düzenlenen 24 Eylül tarih ve 3574 sayılı raporda, [A.F.Y.nin] ölüm nedeninin kendisinde mevcut bir hastalığa bağlı solunum yetmezliğinden ileri geldiğinin, ilgili kişilerce gerekli müdahalenin yapıldığının ve uygulanan tedavi yönteminde atf-ı kabil kusurun bulunmadığının belirlendiği, solunum yetmezliği şeklinde ortaya çıkan rahatsızlığın ve davacının oğlunun ölümünün askerlik görevinin sebep ve tesiri ile meydana geldiğini kanıtlayacak hiçbir bilgi ve belgenin de mevcut olmadığı görülmektedir.

Bu durumda; davacının, askerlik görevini yapmakta iken 19.08.2003 tarihinde rahatsızlanması sonucu vefat eden oğlundan dolayı vazife malullüğü aylığı bağlanması istemiyle yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle; davacının yargılamanın yenilenmesi isteminin kabulüne, davanın reddine...''

18. Anılan karara karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 3/10/2019 tarihinde istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir.

19. Kesinleşen bu karar başvurucu vekiline 24/10/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Ege Can Çaylan ve diğerleri, B. No: 2018/24067, 3/2/2022, §§ 17-23).

21. Danıştay 11. İdari Dava Dairesinin 25/10/2013 tarihli ve E.2011/8090, K.2013/9118 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

''... İdare Mahkemesince, davacının oğlunun Konya İli Kulu İlçe Jandarma Komutanlığında jandarma er olarak bu görevi ifa etmekte iken rahatsızlanması nedeniyle sevk edildiği Konya 100 Yataklı Hava Hastanesince beyin tümörü teşhisi konularak 22.7.2002 tarihinde Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevkedildiği, burada 24.7.2002 tarihinde yapılan ameliyatı sonrasında 27.7.2002 tarihinde vefat ettiği, aynı tarihli 'ölü muayene ve otopsi tutanağında' vefatın beyin tümöründen kaynaklandığının belirtildiği, davacının oğlunun ölümü nedeniyle tarafına vazife malüllüğü aylığı bağlanması talepli başvurusunun, ölüm olayında görevin neden ve etkisinin bulunmadığı yolundaki raporu gerekçe gösterilerek reddedildiği, Mahkemelerinin 28.3.2012 tarihli ara kararı ile dava dosyasında yer alan sağlık raporları ve diğer belgeler esas alınarak, davacının oğlunun ölüm olayının, askerlik vazifesinden kaynaklanıp kaynaklanamayacağının sorulması üzerine, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü Eğitim ve İdari Sorumlusu Prof. Dr. [A.D.B.] tarafından hazırlanan 25.4.2012 tarihli raporda, adı geçenin beyin tümörü nedeniyle vefat ettiğinin kesin olduğu ve bu durumunun askerlik hizmeti vazifesinden kaynaklanmadığının belirtildiği, bu durumda, davacı tarafından oğlunun ölüm olayının görevinin neden ve etkisiyle meydana geldiğini kanıtlayıcı bilgi ve belge sunulamaması ve sözü edilen rapordaki görüş dikkate alındığında, ölüm olayının beyin tümöründen kaynaklanıp, bünyesel olduğu ve askerlik vazifesinin neden ve etkisiyle meydana gelmediği sonucuna varıldığı, bu nedenle tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

...davacının rahatsızlığının Konya 100 Yataklı Hava Hastanesine sevk edildiği tarihten çok önce başladığı, defalarca hastaneye sevk edildiği halde sinüzüt teşhisi ile tedavi gördüğü, daha sonra psikolojik tedaviye devam edildiği, beyin tümörü teşhisinin ise ilk kez, izinli iken kendi imkanlarıyla gittiği özel bir hastanede konulduğu, askerlik hizmeti süreci içerisinde hastalığının teşhis ve tedavi edilemediği, 13.3.2001 tarihinde başladığı askerlik hizmetine terhisine yaklaşık 1,5 ay kalmasına kadar devam ettiği dikkate alındığında rahatsızlığının bünyesel olması olanaklı olmakla beraber, ölüm olayının askerlik hizmeti görevinden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmış ve davanın reddine ilişkin kararda hukuki isabet görülmemiştir...''

22. Danıştay 11. İdari Dava Dairesinin 8/4/2013 tarihli ve E.2011/5642, K.2013/3349 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

''... İdare Mahkemesince, vazife malullüğü aylığı bağlanabilmesi için, malullüğün vazife sırasında ve doğrudan vazifeden doğmuş olma şartlarının bir arada gerçekleşmesi gerektiği, olayda Genelkurmay Başkanlığı Kasımpaşa Askeri Hastanesince düzenlenen 10/06/2009 tarihli raporda; 'HBSAG Negatif Anti HBS Pozitif Anti HBC total pozitif olarak saptanan hastanın hastalık ve arızasının askerlik hizmetinin sebep ve tesiriyle meydana gelip gelmediği tespit edilemez' ifadesine yer verildiği, bu durumda dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile davacı hakkında düzenlenen sağlık kurulu raporlarının birlikte incelenmesinden, davacının askerlik hizmetini yaparken askeri hekimler tarafından tüm askerlere aynı enjektörlerle aşı yapılması nedeniyle Hepatit B virüsü bulaştığı yönündeki soyut iddiası dışında, Hepatit B virüsünün askerlik görevini yapmakta iken enjektör ile bulaştığını ortaya koyan somut belge ve bilginin mevcut olmaması karşısında, davacı hakkında vazife malullüğü hükümlerinin uygulanmaması yolunda tesis olunan dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

... İdare Mahkemesince davacının askerlik hizmetini yaparken askeri hekimler tarafından tüm askerlere aynı enjektörle aşı yapılması nedeniyle Hepatit B virüsü bulaştığı yönündeki soyut iddiası dışında, bu hususu kanıtlayacak bir bilgi ve belge bulunmaması karşısında davacı hakkında vazife malullüğü hükümlerinin uygulanmaması yolunda tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmediği belirtilmiş ise de bu hususun tek başına uyuşmazlığın çözümüne dayanak alınamayacağı, zira davalı İdarece de kabul edildiği üzere mevcut hastalığının askerdeki hastalığının devamı niteliğinde olduğu, uyuşmazlığın çözümü için davacının mevcut hastalığının askerlik görevinin neden ve etkisiyle meydana gelip gelmediği yolunda bir irdeleme yapılması gerektiği, bu bağlamda Hepatit B virüsünün bulaşma yolları ve kuluçka süresi ile hastalığın başlama tarihi dikkate alındığında 'sağlam' olarak askere alınan davacının bu hastalığının askerlik hizmetinin neden ve etkisiyle meydana geldiğinin kabulünü gerektirdiğinden, İdare Mahkemesi kararının anılan gerekçesinde hukuki isabet görülmemiştir. ...''

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 22/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucu dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususları (bkz. § 12) bireysel başvuruda da tekrarlamıştır. Başvurucu özet olarak, A.F.Y.nin devletin hüküm ve gözetimi altında tehlikeli nitelikte bir kamu hizmeti olan askerlik görevini ifa ederken öldüğünü, olay gününde zamanında kendisine sağlık hizmeti sunulmadığını, teşhisin tam olarak yapılamadığını, derhal hastaneye götürülmeyip zaman geçirildiğini, arkadaşlarının uyarılarının dikkate alınmadığını beyan ederek yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

25. Bakanlık görüşünde, somut olayda başvurucunun Millî Savunma Bakanlığına karşı tam yargı davası açmak yerine vazife malüllüğü kapsamına alınması ve tarafına vazife malullüğü aylığı bağlanması isteminin reddedilmesi işlemine karşı SGK aleyhine dava açtığı, başvurucunun tam yargı davası açtığına ilişkin bir bilgi veya belge bulunmadığı belirtilmiştir.

26. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları yinelemiştir.

2. Değerlendirme

27. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

28. Somut olayda başvurucunun vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle SGK'ya müracaat ettiği ve talebinin kabul edilmemesi üzerine açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle bireysel başvuruda bulunduğu görülmüştür. Dolayısıyla bireysel başvuruya konu edilen davanın meydana gelen ölüm olayında idarenin kusuru bulunduğu veya ölüm olayının yeterli soruşturulmadığı, bu nedenle yaşam hakkının ihlal edildiği iddia edilerek idare aleyhine açılmış hukuki ya da cezai nitelikte değil de olaydan dolayı SGK'nın vazife malullüğü aylığı bağlanmamasına ilişkin işleminin iptali talebiyle açılmış bir dava olduğu anlaşılmıştır. SGK aleyhine açılan bu davanın ölüm olayının sebebi ve varsa sorumluların tespiti için elverişli bir hukuki yol olmadığı zira anılan yargılamaya konu uyuşmazlığın aylık bağlanması için gerekli şartların bulunup bulunmadığının tespiti ile sınırlı olduğu görülmüştür. Bu sebeple yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yollar tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı sonucuna varılmıştır (benzer bazı kararlar için bkz. Kadir Yılmazbaş, B. No: 2012/1199, 19/11/2014, § 31; Latif Hacıbekiroğlu, B. No: 2014/6011, 22/9/2016, § 21; Tanju Bozkurt, B. No: 2014/11917, 17/7/2018, § 38; Ege Can Çaylan ve diğerleri, B. No: 2018/24067, 3/2/2022).

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu, yukarıdaki iddialarla (bkz. §§ 12, 24) aynı doğrultuda olmak üzere vazife malulü aylığı bağlanması talebiyle açılan benzer bazı davaların kabul edildiğini, kendilerinin açmış olduğu davanın ise hakkaniyete aykırı şekilde reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkı ile sosyal güvenlik hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini öne sürmüştür.

31. Bakanlık görüşüne göre Bölge İdare Mahkemesi dava konusu maddi olay ve olguları, delillerin değerlendirmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu ve dayandığı sebeplerini gerekçelendirmiş ve bu suretle hüküm kesinleşmiştir. Açıklanan nedenlerle mevcut başvurunun kabul edilebilirliğine dair yapılacak incelemede başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığı hususunun da dikkate alınması gerektiğinin düşünüldüğü belirtilmiştir.

32. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları yinelemiştir.

2. Değerlendirme

a. İnceleme Kapsamının Belirlenmesi Yönünden

33. Anayasa’nın iddiaların değerlendirilmesinde dayanak alınacak Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

35. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların tamamı adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmiş olup sosyal güvenlik hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

i. Genel İlkeler

36. Anayasa Mahkemesi yargılamanın iadesi taleplerinin reddi çerçevesinde ileri sürülen ihlal iddiaları ile ilgili Metin Gümüş (B. No: 2016/14563, 28/11/2019) başvurusunda değerlendirmeler yapmıştır. Anayasa Mahkemesi anılan kararda, yargılamanın yenilenmesi talebinin değerlendirildiği ilk evrede uyuşmazlığın esasını çözümleyecek nitelikte bir karar verilmediğini vurgulayarak bu aşamada medeni hak ve yükümlülüklere dair bir değerlendirme yapılmadığını, uyuşmazlık konusu hakka ilişkin doğrudan belirleyici bir hüküm verilmediğini tespiti sonrasında salt bu iddiaların konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Bununla birlikte somut olayda, yargılamanın iadesi talebinin reddi yerine bu talebin kabul edilmesi durumu söz konusu olması nedeniyle bu karar neticesinde yapılan değerlendirme sonrasındaki yeni hükümle ilgili olarak yeniden bireysel başvuru incelemesi yapılabilmesinde hukuksal bir engel bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bu tespitle aynı doğrultuda olmak üzere, somut olayda ayrıca AİHM tarafından verilen yargılamanın yenilenmesi kararı bulunduğunun bu aşamada yeniden vurgulanması gerekmektedir (ayrıntılar için bkz. §§ 11-19).

37. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

38. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

39. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

40. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai durumlarda aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi, yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B., § 83).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

41. Başvuru konusu olayda başvurucunun murisi A.F.Y.nin zorunlu askerlik görevini yaptığı sırada tıraş olmak için gittiği lavabo kısmında kimsenin bulunmadığı bir ortamda ayağı kaymak suretiyle yere düştüğü ve başını çarptığı, arkadaşlarının ilk müdahalesi sonrasında askerî birlikte doktor bulunmaması nedeniyle Beşiri Sağlık Ocağına götürülerek dikiş işleminin yapılmasının ardından gönderildiği birliğinde aniden fenalaşması üzerine sevk edildiği hastaneye götürülmesi sırasında öldüğü sabittir. Başvurucu açtığı davada özetle ve temel olarak söz konusu ölüm olayının vazifeden kaynaklandığını, bu nedenle kendisine 5434 sayılı Kanun'dan kaynaklanan mali hakların verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

42. İdare Mahkemesi, 5434 sayılı Kanun'un 44., 45., 48. ve 56. maddelerine yer verdikten sonra ölüm olayının ATK'dan alınan ayrıntılı rapor ile Askerî Savcılığın verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara atıfla bir değerlendirmede bulunmuştur. İdare Mahkemesi, başvurucunun SGK'ya müracaatları ile başlayan idari başvuru ve ardından da yargısal süreçte baştan beri ileri sürdükleri tüm iddiaları (bkz. § 12) ve davalı idarenin savunmalarını birlikte değerlendirerek bir neticeye varmıştır. İdare Mahkemesine göre bir kişinin vazife malulü kabul edilebilmesi için maluliyetin ilgilinin vazifesinin sebep ve tesiri ile ortaya çıkmış olması gerekmektedir. İdare Mahkemesine göre başvurucu tarafından sunulan bilgi ve belgelerden ayrıca ATK raporundan elde edilen bilgilerden A.F.Y.nin ölümü kendisinde mevcut bir hastalığa bağlı solunum yetmezliğinden ileri gelmiştir. Bunun yanında mesul olduğu düşünülen diğer ilgili kişilerce gerekli müdahaleler yapılmış ve uygulanan tedavi yönteminde de sorumlulara yüklenebilecek atfı kabil kusur bulunmamıştır. İdare Mahkemesi, ATK raporunda yer alan bilgilere göre solunum yetmezliği şeklinde ortaya çıkan rahatsızlığın ve ölümün, iddia edildiği gibi, askerlik görevinin sebep ve tesiri ile meydana geldiğini kanıtlayacak hiçbir bilgi ve belgenin de mevcut olmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur.

43. İlke olarak -açıkça keyfi olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece- derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin görevi başvurucuya vazife malulü aylığı bağlanmasının gerekli olup olmadığını belirlemek değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruda -Anayasa'daki hakların etkili bir biçimde korunması için- davaya bakan mahkemelerin Anayasa'nın 36. maddesinde sağlanan usul güvencelerini yerine getirip getirmediklerini incelemektedir (Latif Hacıbekiroğlu, § 41).

44. Nitekim, askerlik hizmeti nedeniyle uğranılan zararın tazmini ve vazife malulü sayılma taleplerinin idare ve ilgili yargısal merciler tarafından reddedilmesi üzerine Anayasa Mahkemesine yapılan bazı başvurularda verilen kararların bu aşamada değerlendirilmesi gerekmektedir.

45. Anayasa Mahkemesi Aydın Davut (B. No: 2014/5641, 22/9/2016) başvurusunda askerlik hizmeti sırasında bulaşan hepatit B hastalığı nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada yeterli araştırma yapılmayarak davanın reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiaları incelemiştir. Anayasa Mahkemesinin incelemesine konu olayda, başvurucunun askerlik öncesinde sağlık muayenesi yapılmış, askerliğe elverişli olduğu kabul edilmiş ve başvurucu, askerlik hizmetine alınmıştır. Başvurucunun usta birliğinde aşçı olarak görevlendirilmesinin ardından hepatit hastalığının olup olmadığının tespiti için yapılan tetkiklerde mezkûr hastalığın bulunmadığı/hastalığı taşımadığı tespit edilmiştir. Başvurucunun daha sonra başka bir rahatsızlık geçirmesi üzerine yapılan tıbbi muayene ve kontrollerde hepatit hastalığına yakalandığı anlaşılmıştır. Sevk edildiği askerî hastane tarafından da başvurucu hakkında aynı doğrultuda rapor verilmiştir. Başvurucu, yapılan bu kontroller sonrasında hepatit virüsü taşıdığından askerliğe elverişli olmadığı gerekçesiyle askerlikten terhis edilmiştir. Söz konusu olayda başvurucunun usta birliğine katıldığı tarihten hastalığının tespit edildiği tarihe kadar geçen beş aylık sürede izin kullanmadığı dikkat edilmesi gereken bir unsur olarak kabul edilmiştir. Başvurucu, her iki raporun sonucuna bakıldığında hastalığın askerlik hizmeti sırasında, idarenin zamanında gerekli hijyen ve sağlık tedbirlerini almaması sonucu bulaştığının sabit olduğunu, hâl böyle iken iddialarını ispatlayacak somut bilgi ve belge sunamadığından bahisle tazminat davasının reddedilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, yaptığı değerlendirmede başvurucunun hastalığının teknik ve özel bilgi gerektiren tıbbi bir inceleme çerçevesinde değerlendirilmesi ve başvurucunun içinde bulunduğu askerlik koşullarının anılan hastalığa yol açıp açmayacağının incelenmesi gerektiği, oysa ki başvurucunun temel iddiasının genel bir kabule dayanılarak reddedildiği, böylece davanın özünün gereği gibi incelenmediği sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesince yargısal organlar tarafından yapılan genel kabullere dayalı kategorik yaklaşımın adil yargılanma hakkının ihlaline sebebiyet verebileceği, bununla birlikte somut olayda muhakkak başvurucunun vazife malulü sayılması gerektiğine dair bir yaklaşımda bulunulmadığı vurgulanmıştır.

46. Anayasa Mahkemesi, vazife malullüğü aylığı bağlanmasına ilişkin açılan davanın hakkaniyete uygun şekilde incelenmediği iddiasını bu kararından sonra ayrıca incelemiştir. Aydın Davut (2) (B. No: 2014/4681, 6/7/2017) başvurusunda Anayasa Mahkemesi, başvurucunun içinde bulunduğu özel askerlik koşullarının anılan hastalığa yol açıp açmayacağının ve buna göre vazife malulü sayılma koşullarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği ancak somut olayda başvurucunun temel iddiasının genel bir kabule dayalı olarak reddedildiği ve böylece davanın özünün gereği gibi incelenmediği gerekçesiyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden ihlal kararı vermiştir.

47. Anayasa Mahkemesi Latif Hacıbekiroğlu kararında (B. No: 2014/6011, 22/9/2016) ise başvurucunun oğlunun terör olaylarının yaşandığı sınır birliğinde asteğmen olarak zorunlu askerlik görevini yapmaktayken nöbetçi subaylık görevini devrettikten sonra kaldığı tabur misafirhanesinin banyosunda şofbenden sızan gazdan zehirlenerek ölmesi nedeniyle vazife malulü aylığı bağlanması talebiyle açılan davanın gerekçesiz reddedildiği iddialarını incelemiştir. Bu karara konu olayda vefatın vazifeden kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespiti uyuşmazlığın çözümünde temel mesele olduğu hâlde Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin vefatın neden vazifeden kaynaklanmadığı hususunda bir gerekçeye yer vermediği tespitinde bulunulmuştur. Anayasa Mahkemesi; müteveffanın askerlik yaptığı sınır birliğinde personelin mesai saatleri dışında da birlik bünyesindeki misafirhanede kalmasının zorunlu olduğu, bu durumun jandarmanın sınır bölgesindeki güvenlik ve asayiş görevinin devamlılığını sağlamaya yönelik olduğu, personelin misafirhanede istirahat sırasındayken de vazife ile irtibatının devam ettiği ve tüm bu durumların ölüm olayının vazifenin sebep ve tesiri ile meydana geldiğini gösterdiği yönündeki uyuşmazlığın çözümünde önemli olduğu anlaşılan başvurucuların iddialarının incelenmediğini ve kararda karşılanmadığını tespit ederek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

48. Yine Anayasa Mahkemesi Fatma Çilali (B. No: 2018/26394, 30/6/2021) başvurusunda, vazife malullüğü aylığı bağlanmasına ilişkin açılan davanın emsal kararlara rağmen hakkaniyete aykırı olarak reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını incelemiştir. Anayasa Mahkemesinin incelemesine konu olayda, başvurucunun oğlu askerlik görevini ifa ederken nöbet sırasında zimmetli silahı ile intihar etmiştir. Başlatılan ceza soruşturmasında askerî savcılık ölümün meydana gelmesinde herhangi bir kimsenin kusur ve ihmalinin bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Başvurucu, bu intihar olayından yaklaşık 19 yıl sonra oğlunun vazife malulü sayılması ve kendisine aylık bağlanması taleplerinin reddi üzerine dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde özetle; askerlik görevinin mahiyeti itibarı ile zor bir görev olduğunu, bu görevi icra edenler üzerinde olumsuz psikolojik sorunlar ve rahatsızlıklar meydana gelebileceğini, oğlunun askerlik süresinin bitimine az bir müddet kala intihar etmesinin nedeninin askerlik hizmeti veya bu hizmet nedeniyle maruz kaldığı psikolojik rahatsızlıklar olabileceğini -Danıştay Onbirinci Dairesinin bir ilamını da emsal göstererek- iddia etmiştir. İlk derece mahkemesinin davanın kabulüne yönelik kararına karşı yapılan kanun yolu başvurusu üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi, müteveffanın kendi silahı ile kafasına ateş etmek suretiyle öldüğü ve ölümünde herhangi bir kimsenin kusur ve ihmalinin bulunmadığına dair askerî savcılık kabulüne atfen -ölüm olayının askerlik görevi sırasında meydana gelmiş olmakla birlikte- intihar olduğu ve olayın meydana gelmesinde askerlik vazifesinin sebep ve etkilerinin bulunmadığı gerekçesiyle idare mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi yaptığı incelemede; başvurucunun gerek dava dilekçesinde gerekse de bireysel başvuru formunda oğlunun ölümünde askerlik görevinin ifasının getirdiği zorlukların doğrudan etkisinin olduğuna ve ölümünde askerî yetkililerin kasıt veya ihmalleri bulunduğuna dair somut bir iddiasının bulunmadığı, ihtimallere dayalı iddialarını dile getirdiği değerlendirmesinde bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, netice olarak ileri sürülen şikâyetlerin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğunu belirterek kabul edilemezlik kararı vermiştir.

49. Anayasa Mahkemesi, Ege Can Çaylan ve diğerleri başvurusunda (bkz. § 20) bir ameliyat sonrasında gerçekleşen ölüm olayına ilişkin olarak vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle açılan davanın hakkaniyete aykırı şekilde reddedilmesi iddialarını incelemiştir. Söz konusu olayda ATK'dan alınan iki raporda da ölende ölümüne yakın zamanda üst solunum yolu enfeksiyonu bulunduğunun kabulü gerektiği ve hemoroit ligasyonu sonrası kontrol muayenesinde patoloji saptanmadığı, otopsisinde de herhangi emboliye ait değişim gözlenmediğine göre ölümde, yapılan hemoroit ameliyatının etkisi olduğunun delilleri bulunmadığı ve rahatsızlığın vazifeden kaynaklamadığı kabul edilerek Bölge İdare Mahkemesince dava esastan reddedilmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu başvuruda Bölge İdare Mahkemesinin ilgili kararının ATK raporuna dayandığını, ölümde şüpheli bir durumun olmadığına dair bulguların yer almasına ilişkin kabullerde adil yargılanma hakkının güvenceleri açısından yargılamanın sonucu itibarıyla herhangi bir ihlalin bulunmadığını değerlendirmiştir.

50. Somut olayda başvurucu, murisinin askerlik hizmetine sağlıklı olarak başladığını, dolayısıyla vefatının askerliğin sebep ve tesiri ile oluştuğunu iddia ederek vazife malullüğü hükümlerinden yararlanmak istemiştir. Başvurucuya göre, A.F.Y. ölümü askerliğin sebep ve tesiri ile gerçekleşmiş olduğundan müteveffa vazife malulü kabul edilmelidir. Bu iddialar karşısında İdare Mahkemesi, eldeki bilgi ve belgelere göre başvurucunun oğlunun rahatsızlığının askerliğin sebep ve tesiri ile meydana geldiğini ortaya koyacak kanıt bulunmadığı sonucuna vararak davayı reddetmiştir. İdare Mahkemesinin kararında, ceza soruşturmasına ve bu soruşturma sırasında alınan ATK raporlarına dayanıldığı anlaşılmıştır. Söz konusu raporda A.F.Y.nin kafasının arkasındaki yara ve hematomun kafatasında kırık veya kafa içi değişime yol açmadığı ve öldürücü nitelikte olmadığı belirtilmiştir. ATK, ayrıca A.F.Y.nin kafasından yaralanmasının bu kişinin düşmesine bağlı olarak zemine çarparak oluşabileceğini de değerlendirmiştir. ATK'ya göre A.F.Y.nin vücudunda başka bir travmatik değişim de tespit edilememiştir. Tüm bu verilerden hareketle ATK'ya göre kişinin ölümünün klinik olarak ve otopside kesin tanı konulamamış kendisinde mevcut bir hastalığa bağlı solunum yetmezliğinden ileri geldiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. İdare Mahkemesinin de ilgilinin rahatsızlığının vazifeden kaynaklamadığını kategorik olarak benimsemeyip ATK'nın bu uzman görüşüne itibar ederek sonuca vardığı görülmüştür.

51. Bunların yanında başvurucu, benzer maddi olay ve iddiaların yer aldığı davalara ilişkin bazı mahkeme kararlarını ibraz ederek meselenin özüne temas eden içtihatların olduğunu ileri sürmüştür.

52. Başvurucu tarafından sunulan Danıştay kararlarının incelenmesi gerekmektedir. İlk karara (bkz.§ 21) konu olan somut olayda ilk derece mahkemesi kararından davacıların murisinin jandarma er olarak görev yaparken rahatsızlanarak askerî hastaneye sevk edildiği anlaşılmaktadır. Bu hastanede kendisine beyin tümörü teşhisi konulan davacıların murisi sevk edildiği diğer bir hastanede teşhisten itibaren beş gün sonra vefat etmiştir. İlk derece mahkemesi özetle, ölüm olayının askerlik görevinin neden ve etkisiyle meydana geldiğini kanıtlayıcı bilgi ve belge sunulamaması ve sözü edilen rapordaki görüş dikkate alındığında, ölüm olayının beyin tümöründen kaynaklanıp, bünyesel olduğu ve askerlik vazifesinin neden ve etkisiyle meydana gelmediği sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Temyiz incelemesinde ise Danıştay, davacının beyin tümörü teşhisinin ilk kez izinli iken kendi imkânlarıyla gittiği özel bir hastanede konulduğu, askerlik hizmeti süreci içerisinde hastalığının teşhis ve tedavi edilemediği, 13/3/2001 tarihinde başladığı askerlik hizmetine terhisine yaklaşık 1,5 ay kalmasına kadar devam ettiği dikkate alınarak ölüme neden olan rahatsızlığının bünyesel kaynaklı olmakla birlikte ölüm olayının askerlik hizmeti görevi sırasında sağlıklı şekilde teşhis ve tedavi yapılamamasından kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır.

53. Başvurucu tarafından sunulan Danıştayın diğer kararında ise (bkz. § 22) askerlik hizmetinin ifası sırasında askerî hekimler tarafından tüm askerlere aynı enjektörle aşı yapılması iddiaları incelenmiştir. Söz konusu davada, ilk derece mahkemesi, tüm askerlere aynı enjektörlerle aşı yapılması nedeniyle hepatit B virüsü bulaştığı yönündeki davacının soyut iddiası dışında delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Danıştay ise dosyadaki diğer bulgulara da dayanarak mevcut hastalığının askerdeki hastalığının devamı niteliğinde olduğu, uyuşmazlığın çözümü için davacının mevcut hastalığının askerlik görevinin neden ve etkisiyle meydana gelip gelmediği yolunda bir irdeleme yapılması gerektiği, bu bağlamda hepatit B virüsünün bulaşma yolları ve kuluçka süresi ile hastalığın başlama tarihi dikkate alındığında sağlam olarak askere alınan davacının bu hastalığının askerlik hizmetinin neden ve etkisiyle meydana geldiğinin kabulünü gerektirdiği değerlendirmesinde bulunmuştur. Danıştay, bu kararında hastalığın başlangıç ve kuluçka süresini gözönünde bulundurarak sağlıklı şekilde askerlik hizmetine alınan kişinin bu süre içerisinde hepatit B hastalığına yakalanmasının askerlik hizmetinin neden ve etkisiyle meydana geldiğinin açık olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur.

54. Somut başvurunun koşulları ile anılan kararlardaki koşulların birbirlerinden farklı olduğundan şüphe bulunmamaktadır. Bunun yanında başvurucunun iddialarında yer alan tüm hususlarla ilgili olarak önce ceza soruşturmasında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz edip etmediği, böylece maddi olayın ortaya çıkarılmasına ilişkin olarak eksik gördükleri hususları yargısal merciler önünde inceletip inceletmediği kesin olarak anlaşılamamıştır. Başvurucunun iddialarına göre, söz konusu askerlik hizmetinde sunulan sağlık hizmetlerinin kusurlu olduğuna veya görevlilerin kusurlu olduklarına dair ilgili yargısal merciler önünde kusura dayalı olarak tam yargı davası açmadığının bu aşamada vurgulanması gerekmektedir. Başvurucu sadece vazife malullüğüne yönelik olarak taleplerde bulunduktan sonra iddialarını çeşitlendirmişse de söz konusu davanın mahiyetinin yaşam hakkının güvencelerinin incelenmesine olanak verecek nitelikte olmadığı başka bir ifadeyle başvurucunun yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının tüketilen somut dava yolunda değerlendirilmesinin mümkün olmadığı kabul edilmiştir (ayrıntılı değerlendirme için bkz. §§ 27-29). Son olarak kategorik olarak askerlikte gerçekleşen ve açıklanamayan tüm ölümlerin vazife malullüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gibi genel bir kabul ve yaklaşımın devlete başta yaşam hakkı güvenceleri olmak üzere tüm haklar açısından görev ve yetkileri ile bağdaşmayacak derecede ve oranda aşırı bir mükellefiyet yüklemek anlamına gelebilecektir. Bu tespitler sonrasında son olarak yaşam hakkının ihlaline sebebiyet verildiğine dair bir tespitin vazife malullüğüne otomatik olarak hak kazandırmadığının da vurgulanması gerekir.

55. Anayasa Mahkemesi Selahattin Bayri (B. No: 2018/32374, 15/9/2021, § 42) başvurusunda, mahkemelerin münferit bazı olaylarda farklı kararlar vermesinin kuralın öngörülebilir olma niteliğini yitirdiğinin söylenebilmesi için yeterli olmadığını, bunun olabilmesi için içtihat farklılığının derinleşmiş ve müzmin hâle gelmesi gerektiğini kabul etmiştir. Bunun yanında Anayasa Mahkemesine göre spesifik bazı olaylarda verilmiş farklı kararların bulunduğundan hareketle içtihat farklılığının derinleştiği ve süregelen bir boyut kazandığından bahsedilemez. Son olarak Anayasa Mahkemesi bu kararında kendisinin bir konuyla ilgili olarak verilmiş tüm mahkeme kararlarını yeknesak hâle getirmek gibi bir işlevinin ya da mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılıkları giderme ödevinin bulunmadığını da özel olarak vurgulamıştır.

56. Bir kanunun yorumuna ilişkin olarak mahkemelerin değişen koşullara, toplumsal ihtiyaçlara, başvurucuların hukuksal durumlarındaki farklılıklara ve günün gereklerine uygun hareket edebilme yönünden mevcut olan yorumlarını terk ederek yeni bir yaklaşım benimsemesi her zaman mümkündür. Bunun yanında adil yargılanma hakkı, hukuk kuralının davanın başvurucu lehine sonuçlanmasını temin eden yorumunun esas alınmasını güvence altına almamaktadır. Uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanması derece mahkemelerinin takdirindedir (Fatma Çilali, § 43).

57. Yukarıda yapılan tüm bu açıklamalar ve değerlendirmeler sonrasında başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup İdare Mahkemesi kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun bulunmadığı, varılan sonucun öngörülemez olmadığı böylece yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.

58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 22/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Şerife Yakıcı [1.B.], B. No: 2019/37055, 22/11/2022, § …)
   
Başvuru Adı ŞERİFE YAKICI
Başvuru No 2019/37055
Başvuru Tarihi 14/11/2019
Karar Tarihi 22/11/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, başvurucunun murisinin askerlik görevini ifa ettiği dönemde ölmesi üzerine vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle açılan davanın hakkaniyete aykırı şekilde reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Kişinin intihar riskine karşı korunması Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5434 Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu 44
45
48
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi