TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERDOĞAN SÖNMEZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/38336)
Karar Tarihi: 1/2/2023
R.G. Tarih ve Sayı: 21/3/2023-32139
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Muammer TOPAL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Raportör
Ayhan KILIÇ
Başvurucu
Erdoğan SÖNMEZ
Vekili
Av. Mehmet Yılmaz ÇELİK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmazın kadastrodan kaynaklanan maddi bir hatanın düzeltilmesi kapsamında yüz ölçümü azaltıldığı hâlde tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/11/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 1975 doğumlu olup Gaziantep'te ikamet etmektedir.
6. Gaziantep ili Şahinbey ilçesi Sarıt Mahallesi'nde kâin 104 ada 145 parsel numaralı taşınmaz 23/3/1979 tarihinde kesinleşen kadastro çalışması sonucu başvurucunun dedesi Ö.S. adına tescil edilmiştir. Taşınmazın yüz ölçümü ilk tesis kadastrosunda 16.900 m² olarak tapuya işlenmiştir.
7. Ö.S.nin ölümüyle taşınmaz, çocukları M.S. (başvurucunun babası), G.S., E.D. ve N.G.ye (başvurucunun halaları) intikal etmiştir. Mirasçılar 21/1/2000 tarihinde tapu memuru önünde düzenlenen senetle iştirak hâlinde mülkiyet durumuna son vermiş ve taşınmazın 5/8 hissesini M.S., 1/8'er hissesini ise diğer mirasçılar adına tescil ettirmiştir. Aynı senetle başvurucunun babası M.S. ile halalarından E.D. ve N.G. taşınmazın toplam 7/8 hissesini 200.000.000 TL (200 TL) bedelle başvurucuya satmıştır. Taşınmazın 1/8 hissesi ise başvurucunun diğer halası G.S. adına kayıtlı kalmaya devam etmiştir.
8. Kadastro ekiplerince 18/11/2016 tarihinde 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 22. maddesi uyarınca yapılan yenileme çalışmasında taşınmazın gerçek yüz ölçümünün 13.835,20 m² olduğu tespit edilmiş ve tapu sicilindeki kayıt bu şekilde düzeltilmiştir.
9. Başvurucu bir işlem yapmak amacıyla Tapu Müdürlüğünde bulunduğu sırada düzeltmeden haberdar olduğunu belirterek 16/1/2019 tarihinde Gaziantep 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesine istinaden Hazine aleyhine tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde, Anayasa Mahkemesinin Sefa Koşar (B. No: 2015/18352, 10/5/2018) kararına atıfta bulunarak devletin hatalı kayıt tutması sebebiyle ortaya çıkan zararı karşılama yükümlülüğü altında bulunduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak üzere 1.000 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
10. Hazinenin savunma yazısında, başvurucunun öncelikle taşınmazı satın aldığı kişi aleyhine dava açması gerektiği ileri sürülmüştür. Ayrıca başvurucunun hangi komşu parselde fazlalık oluşmuş ise o parsel malikleri aleyhine dava açması gerektiği iddia edilmiştir.
11. Asliye Hukuk Mahkemesi bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi tarafından hazırlanan 11/6/2019 havale tarihli raporda, düzeltme işlemi sonrasında ortaya çıkan 3.064,80 m²lik farkın sebebinin ilk tesis kadastrosunda komşu 146 ve 147 parsel numaralı taşınmazlara ait alanların hatalı olarak başvuruya konu taşınmaz içinde sınırlandırılmasından kaynaklandığı görüşü açıklanmıştır.
12. Asliye Hukuk Mahkemesi 14/10/2019 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, Yargıtayın bazı kararlarına atıfla 3402 sayılı Kanun'un 22. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca yapılan yenileme kadastrosuna itiraz niteliğindeki davalarda husumetin taşınmazlarının yüz ölçümü artan ya da lehlerine sınır değişikliği yapılan maliklere yöneltilmesi gerektiği belirtilmiştir. Kararda, kadastro idaresine karşı ancak taşınmazın miktarında hesap hatası ya da kullanılan yöntem farklılığı gibi sebeplerle azalma meydana gelmesi hâlinde dava açılabileceği ifade edilmiştir. Bilirkişi raporunda taşınmazın yüz ölçümünün azalmasının sebebinin komşu parsellere kayma olarak açıklandığının vurgulandığı kararda, davanın komşu taşınmazların malikleri hasım gösterilmek suretiyle açılması gerektiği, taraf sıfatı bulunmayan Kadastro Müdürlüğü aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddedildiği açıklanmıştır.
13. Nihai karar 14/10/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. 3402 sayılı Kanun'un 22. maddesinin birinci fıkrası ve ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci defa kadastroya tâbi tutulmuşsa, ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır ve Türk Medenî Kanununun 1026 ncı maddesine göre işlem yapılır. Süresinde dava açılmadığı takdirde, ikinci defa yapılan kadastro, tapu sicil müdürlüğünce re’sen iptal edilir.
Ancak;
a) Tapulama, kadastro veya değişiklik işlemlerine ilişkin; sınırlandırma, ölçü, çizim ve hesaplamalardan kaynaklanan hataları gidermek üzere uygulama niteliğini kaybeden, teknik nedenlerle yetersiz kalan, eksikliği görülen veya zemindeki sınırları gerçeğe uygun göstermediği tespit edilen kadastro haritalarının tekrar düzenlenmesi ve tapu sicilinde gerekli düzeltmelerin sağlanması amacıyla tapulama ve kadastro görmüş yerlerde,
...
Birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
..."
15. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi şöyledir:
"Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür. "
16. İlgili Yargıtay kararları ile uluslararası hukuk için bkz. Sefa Koşar, §§ 28-38.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 1/2/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Anayasa Mahkemesi kararlarına atıfta bulunarak taşınmazın yüz ölçümünün idareden kaynaklı sebeple azaltılması durumunda azaltılan fark için idare tarafından tazminat ödenmesi gerektiğini savunmuştur. Başvurucu somut olayda 16.900 m² yüz ölçümlü iken satın aldığı taşınmazın alanı yenileme kadastrosu sonucu 13.835,20 m²ye düşürüldüğü hâlde aradaki fark için tazminat ödenmemesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Somut olaydaki hatanın idareden kaynaklandığını iddia eden başvurucu, 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesinde öngörülen tazmin sorumluluğunun koşullarının oluştuğunu vurgulamıştır. Başvurucu son olarak komşu parsel maliklerinin bir kusuru olmadığı hâlde onlar aleyhine dava açmaya zorlanması nedeniyle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
19. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
21. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
22. Somut olayda başvurucu, Gaziantep ili Şahinbey ilçesi Sarıt Mahallesi'nde kâin 104 ada 145 parsel numaralı taşınmazın 7/8 hissesini babası ve iki halasından 21/1/2000 tarihinde satın almıştır. Dolayısıyla başvurucunun 21/1/2000 tarihinden itibaren taşınmaza malik olduğu açıktır. Esasen başvurucunun taşınmazın 7/8 hissesinin maliki olduğu hususunda bir ihtilaf da bulunmamaktadır. Başvurucunun satın aldığı tarihte taşınmazın tamamı 16.900 m² olarak tapu kütüğünde kayıtlıdır. Ancak başvurucunun taşınmazı satın almasından sonra idare tarafından yapılan yenileme kadastrosunda taşınmazın gerçek miktarı 13.835,20 m² olarak tespit edilmiş ve tapu sicilindeki kayıt bu şekilde düzeltilmiştir. Bu durumda mülkün varlığı bakımından tartışılacak mesele taşınmazın yüz ölçümü azaltılan 3.064,80 m²lik kısmı yönünden başvurucunun mülkiyet hakkının bulunup bulunmadığıdır.
23. Tesis kadastrosunda 16.900 m² olarak tapuya işlenen taşınmazın gerçek yüz ölçümünün yenileme kadastrosu sonucunda 13.835,20 m² olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu, yenileme kadastrosu kapsamında yüz ölçümünün düzeltilmesine yönelik işleme karşı herhangi bir yargı mercii önünde dava açmamıştır. Başvurucunun yenileme kadastrosunun hatalı olduğuna yönelik bir itirazı da bulunmamaktadır. Bu durumda taşınmazın gerçek yüz ölçümünün 13.835,20 m² olmadığının düşünülmesi için hiçbir neden bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucu, taşınmazın yüz ölçümü 16.900 m² olarak tapu sicilinde tescilli iken satın almıştır. Taşınmazın gerçek yüz ölçümü 13.835,20 m² olsa da başvurucu taşınmazın azaltılan 3.064,80 m²sinin hissesine isabet eden kısmı için de bedel ödemiştir. Taşınmazın yüz ölçümü azaltılan 3.064,80 m²nin taşınmaz olarak bir varlığı bulunmasa da başvurucunun hissesi oranında bu kısım için ödediği bedelinin mülk teşkil ettiği değerlendirilmiştir.
24. Başvurucunun hissedar olduğu taşınmazın 16.900 m² olan yüz ölçümünün 13.835,20 m² olarak düzeltilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği tereddütsüzdür. Başvurucunun mülkünün, yüz ölçümü azaltılan 3.064,80 m²nin başvurucunun hissesine isabet eden kısmı için ödediği satın alma bedeli olduğu gözetildiğinde müdahalenin mülkten barışçıl yararlanma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmiştir.
25. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de gözönünde bulundurulmalıdır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması, ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).
26. Başvurucunun hissedarı olduğu taşınmazın yüz ölçümü 3402 sayılı Kanun'un 22. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendine dayalı olarak gerçekleştirilen yenileme kadastrosu kapsamında azaltılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun hissedarı olduğu taşınmazın yüz ölçümünün azaltılmasının kanuni dayanağının bulunduğu görülmüştür.
27. Tapulama, kadastro veya değişiklik işlemlerine ilişkin sınırlandırma, ölçü, çizim ve hesaplamalardan kaynaklanan hataların giderilmesinde kamu yararının bulunduğu izahtan varestedir. Dolayısıyla somut olaydaki müdahale anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmaktadır.
28. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
29. Başvurucunun düzeltme işleminin hatalı olduğu hususuyla ilgili bir iddia ileri sürmediği ve sadece tazminat ödenmemesinden yakındığı gözetildiğinde elverişlilik ve gereklilik ölçütleri yönünden bir inceleme yapılmasına ihtiyaç bulunmamaktadır. Bu sebeple mevcut bireysel başvurudaki inceleme müdahalenin orantılılığıyla sınırlı olarak yapılacaktır.
30. Orantılılık sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun mülkiyet hakkından yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir (D.C., B. No: 2018/13863, 16/6/2021, § 49).
31. Somut olaydaki taşınmaz, ilk kez 23/3/1979 tarihinde kesinleşen kadastro çalışması sonucu başvurucunun dedesi Ö.S. adına tapuya tescil edilmiştir. İlk tesis kadastrosu sırasında yapılan hesaplamanın hatalı olduğu, taşınmazın gerçek yüz ölçümünün 16.900 m² değil 13.835,20 m² olduğu 18/11/2016 tarihinde yapılan yenileme kadastrosu çalışması sonucunda anlaşılmıştır. Düzeltme işleminin hatalı olduğu ileri sürülmediğine göre ilk tesiste başvurucunun dedesi lehine hata yapıldığı ortadadır. Kadastro çalışması sırasında taşınmazın yüz ölçümüne yönelik olarak bir kimse lehine yapılan hatalı kaydın düzeltilmesi, söz konusu kişiye aşırı külfet yüklemez. Zira tapu kaydında taşınmazın yüz ölçümünün hatalı olarak fazla gösterilmesi ilk kayıt maliki lehine bir haksızlığa yol açtığından idarenin bu hatayı düzeltmesi ilk kayıt maliki yönünden hakkaniyete aykırı olmaz.
32. Ne var ki somut olayda başvurucu, ilk kayıt maliki olmayıp taşınmazın 7/8 hissesini babası ve iki halasından satın almıştır. Dolayısıyla mülkiyetin devri, külli halefiyet esasının geçerli olduğu veraset yoluyla değil cüzi halefiyetin cari bulunduğu satın alma yoluyla gerçekleşmiştir. Bu durumda başvurucunun ilk kayıt sırasında yapılan hatanın düzeltilmesinin sonuçlarına katlanması gerektiği -bunu haklı kılan istisnai hâller bulunmadıkça- söylenemeyecektir. Şu hâlde incelenecek mesele, ilk kayıt sırasında yapılan hatanın düzeltilmesinin sonuçlarına başvurucunun katlanmasını haklı kılan nedenlerin somut olayda bulunup bulunmadığıdır.
33. İlk kayıt malikinin başvurucunun üst soyu (dedesi) olmasının ve düzeltme işlemiyle başvurucunun dedesi lehine yapılan bir hatanın giderildiği hususunun orantılılık değerlendirmesinde gözden uzak tutulmaması gerektiği değerlendirilmiştir. Mirasçıların murisin külli halefi olduğu gözetildiğinde ölçülülük yönünden muris aleyhine değerlendirilebilecek unsurların mirasçılar yönünden de dikkate alınması makul karşılanmalıdır. Başvurucunun doğrudan Ö.S.nin mirasçısı olmaması ve miras yoluyla değil de satın alma yoluyla taşınmaza hissedar olması, diğer bir ifadeyle cüzi halef olması orantılılık değerlendirmesinde dedesi aleyhine hesaba katılabilecek olguların doğrudan başvurucu aleyhine de dikkate alınacağının söylenmesini güçleştirdiğini kabul etmek gerekir. Bununla birlikte somut olaydaki satış işleminin iştirak hâlinde mülkiyetin sona erdirildiği aynı resmi tapu senedinde gerçekleştirildiği gözönünde tutulmalıdır. Ayrıca başvurucu, taşınmazın hissesini üçüncü kişilerden değil Ö.S.nin mirasçıları olan babası ve halalarından satın almıştır. Bu olgular, başvurucunun taşınmaza hissedar olmasının veraset ilişkisinden tamamen kopuk olduğu sonucuna ulaşılmasını zorlaştırmaktadır. Bu itibarla somut olayın koşulları gözetildiğinde müdahalenin orantılılığının değerlendirilmesinde başvurucunun dedesi lehine gerçekleştirilen bir hatanın düzeltildiği olgusunun tartıma dâhil edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
34. Bununla birlikte Asliye Hukuk Mahkemesinin davanın esasını incelemediği görülmüştür. Asliye Hukuk Mahkemesi davanın Kadastro Müdürlüğü aleyhine değil komşu taşınmazların malikleri hasım gösterilmek suretiyle açılması gerektiğini kabul ederek davayı usulden reddetmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesine göre 3402 sayılı Kanun'un 22. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca yapılan yenileme kadastrosuna itiraz niteliğindeki davalarda husumetin taşınmazlarının yüz ölçümü artan ya da lehlerine sınır değişikliği yapılan maliklere yöneltilmesi gerekir. Kadastro idaresine karşı ancak taşınmazın miktarında hesap hatası ya da kullanılan yöntem farklılığı gibi sebeplerle azalma meydana gelmesi hâlinde dava açılabilir.
35. Öncelikle somut olaydaki davanın kadastro idaresine karşı değil Hazineye karşı açıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca dava 3402 sayılı Kanun'un 22. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca yapılan yenileme kadastrosuna itiraz mahiyetinde bir dava da değildir. Dahası başvurucunun yenileme kadastrosunun hukukiliğine yönelik bir itirazı da bulunmamaktadır. Başvurucu, taşınmazının yüz ölçümünün azaltılması sebebiyle 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi kapsamında tazminat talebinde bulunmuştur. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi uyarınca tazminat davası açılabilmesi için yenileme kadastrosuna karşı iptal davası açılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Satın aldığı taşınmazın yüz ölçümü azaltılan kişi, yenileme kadastrosuna karşı dava açmadan da devletin tapu sicilini düzgün oluşturma sorumluluğunu ihlal ettiği iddiasıyla tazminat davası açabilir. Dolayısıyla Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurucunun komşu parsel malikleri aleyhine sicilin düzeltilmesi davası açması gerektiği yolundaki gerekçesinin mülkiyet hakkının gerektirdiği usul güvencelerine uygun düşmediği değerlendirilmiştir.
36. Bu durumda Asliye Hukuk Mahkemesinin başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin tespiti ve giderilmesi amacıyla açılan davanın esasını incelememesi, taşınmazın yüz ölçümü azaltılan 3.064,80 m²sinin başvurucu hissesine isabet eden kısmı için 21/1/2000 tarihinde ödediği bedelin tazminat ödenmek suretiyle telafi edilmemesini haklılaştıran olguların somut olayda mevcut olup olmadığını irdelememesi mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi orantısız kılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. Giderim Yönünden
38. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini talep etmiştir.
39. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gaziantep 9. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2019/76, K.2019/163) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE ,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/2/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.