Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Mahmut ALTIN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Mehlika Betül YEDİKARDEŞ
|
|
|
2. Melike BALTACI
|
|
|
3. Merve BALTACI SHIMELL
|
|
|
4. Şükriye BALTACI
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Coşkun ATILĞAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, kayyıma devredilen şirketlerin hisse devir
işlemlerinin muvazaalı olduğunun aksi ispat edilemez kanuni karine hâline
getirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular 11/12/2019 ve 3/7/2020 tarihlerinde
yapılmıştır. Komisyon, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
4. 2020/20550 numaralı başvuru eldeki başvuruyla
birleştirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucular Akfel Commodities Turkey Holding Anonim
Şirketinin (Akfel Holding/Şirket) hissedarıdır.
7. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık)
yürütülen soruşturma kapsamında Başsavcılığın talebi üzerine İstanbul 13. Sulh
Ceza Hâkimliği 1/12/2016 tarihinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel
Devlet Yapılanması ile (FETÖ/PDY) irtibatı ve örgüte finansal desteği
bulunduğuna dair tespitler nedeniyle Akfel Holdinge ve bağlı şirketlerine
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) kayyım olarak atanmasına karar
vermiştir. Kararda, 6758 sayılı Kanun ile kabul edilen 15/8/2016 tarihli ve 674
sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname'nin (674 sayılı KHK) 19. maddesinin ikinci fıkrası ve
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 133. maddesi
dayanak gösterilmiştir. Kararın gerekçesinde Mali Suçları Araştırma Kurulunca
(MASAK) hazırlanan 29/11/2016 tarihli inceleme raporuna atıfta bulunularak
Akfel Holdingin %83.74 hissesinin şüpheli M.F.B.ya, %14.78 hissesinin şüpheli
M.A.B.ya ait olduğu, diğer 3 hissenin de %0.49 oranında diğer aile fertlerine
ait olduğu belirtilmiştir. Raporda ayrıca Şirket tarafından para havalesi
yapılan gerçek ve/veya tüzel kişilerin büyük çoğunluğunun FETÖ/PDY'ye üye olma
ve terörizmin finansmanı suçlarından haklarında soruşturma yapılan kişiler
oldukları vurgulanmıştır. Bununla birlikte Gelir İdaresi Başkanlığı kayıtlarına
göre Şirketin mal veya hizmet alımlarına ilişkin verdiği Form Ba
bildirimlerinde bazı şirketlerin yer almadığı dolayısıyla paraların hangi
amaçla gönderildiğinin tespit edilemediği ifade edilmiştir. Ayrıca Şirketin
hesaplarından FETÖ/PDY ile iltisak veya irtibatları tespit edilerek kapatılan
bazı kurumlara havale işlemleri yapıldığının tespit edildiği izah edilmiştir.
8. M.F.B. hakkında İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesinde
(Mahkeme) kamu davası açılmıştır. Söz konusu soruşturma ve kovuşturmada
başvurucular taraf değildir. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
yürütülen 2020/57135 soruşturma numaralı başka bir dosyada, Merve Baltacı
Shimmel dışındaki başvurucular hakkında da FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan
başlatılan soruşturmanın 17/3/2023 tarihinde takipsizlikle sonuçlandığı
anlaşılmaktadır.
9. İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliği 11/2/2019 tarihli
kararıyla; Akfel Holding ile Akfel Grubu Baltacı Ailesi ve Akfel Holding ile
Akfel Grubu şirketleri tarafından, Akfel Holding ve Akfel Grubu şirketlerinin
hisselerine ilişkin yapılmış olan devir ve temlik işlemlerinin muvazaalı kabul
edilerek geçersiz sayılması ve söz konusu devirlerin ticaret sicilinden resen
terkin edilmesine karar verilmiştir. Kararda 6/2/2018 tarihli ve 7086 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 4. maddesi ile 25/7/2018 tarihli 7145 sayılı
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un geçici 1. maddesinin üçüncü fıkrası dayanak gösterilmiştir. Kararda
özellikle Baltacı Ailesi, Akfel Holding ve Akfel Grubu şirketleri ile
ilgili soruşturmanın başladığı 21/5/2014 tarihinden yasal düzenlemenin
yürürlüğe girdiği tarihe ve/veya TMSF'nin kayyım olarak atandığı tarihe kadar
anılan şirketlerin hisselerine ilişkin yapılmış olan devir ve temlik işlerinin
muvazaalı kabul edilerek geçersiz sayılmasına ve söz konusu devirlerin ticaret
sicilinden resen terkin edilmesine karar verildiği belirtilmiştir.
10. Bu kararın infaz işlemlerini yapacak olan kamu
kurumlarında tereddütlerinin giderilmesine yönelik olarak 11/2/2019 tarihli
kararda tespiti yapılan dönemi kapsayan tüm hisse devirlerinin belirtilmesi ve
bu şekilde ilgili kurumlara bildirilmesi Başsavcılıkça talep edilmiştir. Bunun
üzerine İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliği, 4/3/2019 tarihli kararda aynı
gerekçeye dayanılarak ayrıca tespit edilen hisse devirleri tek tek
belirtilerek, belirtilen hisse devirlerinin ticaret sicilinden resen terkin
edilmesine karar vermiştir.
11. Başvurucuların 4/3/2019 tarihli karara yaptıkları
itirazı inceleyen İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 24/5/2019 tarihinde itirazı
yerinde görmeyerek itirazın reddine karar vermiştir. Başvurucuların benzer
itirazları Mahkeme tarafından da 29/6/2020 tarihli duruşmada incelenerek söz
konusu taleplerin hükümle birlikte değerlendirilebileceği gerekçesiyle
reddedilmiştir.
12. Nihai kararlar, başvurucular vekili tarafından
24/11/2019 ve 29/6/2020 tarihinde öğrenilmiştir. Başvurucular vekili 11/12/2019
ve 3/7/2020 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
13. 674 sayılı KHK'nın 19. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten sonra ve olağanüstü halin devamı süresince terör örgütlerine aidiyeti,
iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi
uyarınca şirketlere ve bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesi uyarınca
varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, kayyım olarak Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu atanır."
14. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81,
K.2021/45 sayılı kararıyla iptal edilen 7086 sayılı Kanun'un 4. maddesi
şöyledir:
"4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanan şirketlerde
ortaklık pay ve haklarına ilişkin olarak soruşturmanın başladığı tarihten bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar şirket ortakları tarafından yapılmış
olan devir ve temlik işlemleri muvazaalı kabul edilerek geçersiz sayılır ve
ticaret sicilinden resen terkin edilir."
15. 7145 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (3) numaralı
fıkrası şöyledir:
"4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanan şirketlerde
ortaklık pay ve haklarına ilişkin olarak soruşturmanın başladığı tarihten Fonun
kayyım olarak atandığı tarihe kadar şirket ortakları tarafından yapılmış olan
devir ve temlik işlemleri muvazaalı kabul edilerek geçersiz sayılır ve ticaret
sicilinden resen terkin edilir."
16. 5271 sayılı Kanun’un 133. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1)
Suçun bir şirketin
faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde;
soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin
yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim
organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı
veya yönetim organının yetkilerinin ya da yönetim organının yetkileri ile
birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle
kayyıma verildiği açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret
sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur.
(2) Hâkim veya mahkemenin kayyım
hakkında takdir etmiş bulunduğu ücret, şirket bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma
veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat
kararının verilmesi halinde; ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın
tamamı, kanunî faiziyle birlikte Devlet Hazinesinden karşılanır.
(3) İlgililer, atanan kayyımın işlemlerine
karşı, görevli mahkemeye 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
ve 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre
başvurabilirler.
17. Anayasa Mahkemesi 7086 sayılı Kanun'un 4. maddesinin
iptali istemini incelemiş ve 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı
kararıyla anılan maddeyi iptal etmiştir. İptal kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
367. Kuralda, 5271 sayılı Kanun’un 133.
maddesi gereği kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve haklarına ilişkin
olarak soruşturmanın başladığı tarihten, kuralın yürürlüğe girdiği tarihe
kadarki süreçte yapılan devir ve temliklerin muvazaalı kabul edilerek iptal
edileceği hükme bağlanmıştır.
...
370. Kuralla, 5271 sayılı Kanun’un 133.
maddesi gereği kayyım atanan şirketlerde ceza soruşturmasının başladığı tarih
ile kuralın yürürlüğe girdiği tarihler arasında hukuk düzeninin öngördüğü
şekilde şirket ortaklık pay ve hakkı elde eden kişilerin devir ve temliklerinin
geçersiz sayılarak iptal edilmesi, Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen
mülkiyet hakkını sınırlandırdığı gibi hukuk düzeninin öngördüğü şekilde geçerli
olarak yapılan devir ve temliklerin temelinde yatan işlemlerin (hisse devir
sözleşmesi, alacağın temliki vs.) geçersiz sayılması suretiyle Anayasa’nın 48.
maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğü de sınırlandırılmaktadır.
371. Mülkiyet hakkı ve sözleşme
özgürlüğüne sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin
de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca
temel haklara sınırlama getiren düzenlemelerin, Anayasa’da öngörülen sınırlama
sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
372. Kuralın millî güvenliğe ve kamu
düzenine aykırı faaliyetlerin odağı hâline gelebilecek şirketlerin mal
varlığının kaçırılmasının önlenerek bunların anılan faaliyetlerde finanse
edilmesini engellemek amacıyla ihdas edildiği dolayısıyla meşru bir amacının
olduğu ve bu amacı gerçekleştirmek için elverişli ve gerekli olduğu
söylenebilir.
373. Kuralla, kayyım atanan şirketlerde
ceza soruşturmasının başladığı tarihten 8/3/2018 tarihine kadarki süreçte
şirket ortaklarının pay ve haklarına ilişkin üçüncü kişilerle yaptıkları devir
ve temlikler muvazaalı kabul edilerek iptal edilmekte ve resen ticaret
sicilinden terkin edilmektedir. Kural, yapıldığı dönemde yürürlükteki hukuk
kurallarına göre geçerli olarak varlık kazanmış ve tamamlanmış hukuki işlemlere
doğrudan müdahale ederek bu işlemlerin geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır.
374. Kural kapsamındaki devir ve
temlikler (sözleşmeler), aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni
bir karine oluşturulmak suretiyle geçersiz hale getirilmektedir. Başka bir
ifadeyle kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve hakkını devralan iyiniyetli
üçüncü kişilerin kuralla getirilen kanuni karinenin aksini yani işlemin
muvazaalı olmadığını iddia ve ispat etme imkânları bulunmamaktadır. Bu yönüyle
kuralın ihdas amacına uygun kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki keyfîlikleri
önleyecek yasal güvencelerin temin edilmediği anlaşılmaktadır.
375. Buna göre hukuki ilişkinin
kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte olan kanun hükümlerine uygun olarak
kazanılan şirket ortaklık pay ve hakkının aksinin iddia ve ispat edilmesi
mümkün olmayan kanuni bir karineyle muvazaalı olduğu kabul edilerek ortadan
kaldırılmasını öngören kural, kişilere aşırı bir külfet yükleyerek mülkiyet
hakkı ve sözleşme özgürlüğüne orantısız ve dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama
getirmektedir.
376. Bu çerçevede kuralın olağan dönemde
Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde yapılan tespit, kuralların olağanüstü dönemde
Anayasa’ya aykırı olup olmadığı hususunda herhangi bir değerlendirmeyi
kapsamamaktadır.
377. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 13., 35. ve 48. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
..."
18. Anayasa Mahkemesi 7145 sayılı Kanun'un geçici 1.
maddesinin (3) numaralı fıkrasının iptali istemini incelemiş ve 30/6/2022
tarihli ve E.2018/137, K.2022/86 sayılı kararıyla anılan maddenin iptali
istemini reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
1015. Şirket ortaklık pay ve haklarının
mülkiyet hakkı kapsamında olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Öte yandan
Anayasa’nın 48. maddesinin birinci fıkrasında 'Herkes, dilediği alanda çalışma
ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.'
denilmek suretiyle sözleşme özgürlüğü güvenceye bağlanmıştır. Sözleşme
özgürlüğü devletin kişilerin istedikleri hukuki sonuçlara ulaşmalarını
sağlaması ve bu bağlamda kişilerin belli hukuki sonuçlara yönelen iradelerini
geçerli olarak tanıması, onların iradelerinin yöneldiği hukuki sonuçların
doğacağını ilke olarak benimsemesi ve koruması anlamına gelmektedir. Sözleşme
özgürlüğü uyarınca kişiler, hukuksal ilişkilerini özgür iradeleriyle ve sözleşmelerle
düzenlemekte serbesttir. Sözleşme özgürlüğü, sözleşme yapma serbestisinin yanı
sıra yapılan sözleşmelere dışarıdan müdahale yasağını da içerir.
1016. Kuralla, 5271 sayılı Kanun’un 133.
maddesi gereğince kayyım atanan şirketlerde ceza soruşturmasının başladığı
tarih ile TMSF’nin kayyım olarak atandığı tarihler arasında hukuk düzeninin
öngördüğü şekilde şirket ortaklık pay ve hakkı elde eden kişilerin devir ve
temliklerinin geçersiz sayılarak iptal edilmesi, Anayasa’nın 35. maddesinde
düzenlenen mülkiyet hakkını sınırlandırdığı gibi hukuk düzeninin öngördüğü
şekilde geçerli olarak yapılan devir ve temliklerin temelinde yatan işlemlerin
(hisse devir sözleşmesi, alacağın temliki vs.) geçersiz sayılması suretiyle
Anayasa’nın 48. maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğüne de
sınırlama getirilmektedir.
1017. Kuralın millî güvenliğe ve kamu
düzenine aykırı faaliyetlerin odağı hâline gelme şüphesi bulunan şirketlerin
mal varlığının kaçırılmasının önlenerek bunların anılan faaliyetlerin finanse edilmesinde
kullanılmasını engellemek amacıyla ihdas edildiği dolayısıyla meşru bir
amacının olduğu ve bu amacı gerçekleştirmek için elverişli ve gerekli olduğu
anlaşılmaktadır.
1018. Kuralla, kayyım atanan şirketlerde
ceza soruşturmasının başladığı tarihten TMSF’nin kayyım olarak atandığı tarihe
kadarki süreçte şirket ortaklarının pay ve haklarına ilişkin üçüncü kişilerle
yaptıkları devir ve temlikler muvazaalı kabul edilerek iptal edilmekte ve resen
ticaret sicilinden terkin edilmektedir. Kural belirli bir dönemde yapılan ve o
dönemde hukuken varlık kazanmış ve tamamlanmış hukuki işlemlere yönelik
müdahale öngörmektedir.
1019. Kural kapsamında işlemin yapıldığı
dönem şartları (ceza soruşturmasının başlaması) muvazaanın varlığının ortaya
konulmasında yeterli bir olgu olarak görülmüş ise de kuralda kişilerin somut
olay koşullarında devir işleminin geçerli hukuki nedenlere dayandığını ispat
etmesini engelleyen herhangi bir durum öngörülmemiştir.
1020. Dolayısıyla kuralda kayyım atanan
şirketlerde ortaklık pay ve hakkını devralan iyiniyetli üçüncü kişilerin
muvazaanın olgusal temelini oluşturan gerçek iradeye aykırı işlem tesis
edildiğinin aksini iddia ve ispat etme imkânlarının olmadığı söylenemez. Bu
yönüyle kuralın ihdas amacına uygun kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki
keyfîliği önleyecek yasal güvencelerin bulunduğu anlaşılmaktadır.
1021. Bu açıdan hukuki ilişkinin
kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte olan kanun hükümlerine göre kazanılan
şirket ortaklık pay ve hakkının muvazaalı olduğu kabul edilerek ortadan
kaldırılmasını öngören kuralla mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne getirilen
sınırlamanın ölçülü olmadığı söylenemez.
1022. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 13., 35. ve 48. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi
gerekir."
19. Anayasa Mahkemesi 7082 sayılı Olağanüstü Hal
Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul
Edilmesine Dair Kanun'un 12. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının iptali
istemini incelemiş ve 31/5/2023 tarihli ve E.2018/77, K.2023/105 sayılı
kararıyla anılan fıkraları iptal etmiştir. İptal kararının ilgili kısmı
şöyledir:
"...
260. Dava konusu kurallar ile 7086
sayılı Kanun’un 4. maddesi benzer niteliktedir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021
tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu maddenin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve iptaline hükmedilmiştir.
261. Anılan kararın gerekçesinde kural
kapsamındaki devir ve temliklerin (sözleşmeler), aksinin iddia ve ispat
edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karine oluşturulmak suretiyle geçersiz hâle
getirildiği, başka bir ifadeyle kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve
hakkını devralan iyiniyetli üçüncü kişilerin kuralla getirilen kanuni karinenin
aksini yani işlemin muvazaalı olmadığını iddia ve ispat etme imkânlarının
bulunmadığı, bu yönüyle kuralın ihdas amacına uygun kullanılmasını sağlayacak
ve bu konudaki keyfîlikleri önleyecek yasal güvencelerin temin edilmediği;
hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibarıyla yürürlükte olan kanun hükümlerine
uygun olarak kazanılan şirket ortaklık pay ve hakkının aksinin iddia ve ispat
edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karineyle muvazaalı olduğunun kabul edilerek
ortadan kaldırılmasını öngören kuralın, kişilere aşırı bir külfet yükleyerek
mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne orantısız ve dolayısıyla ölçüsüz bir
sınırlama getirdiği belirtilmiştir (AYM, E.2018/81, K. 2021/45, 24/6/2021, §§
369-376) .
262. Dava konusu kurallar açısından söz
konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı
Kanun’un 4. maddesinin Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu
kurallar yönünden de geçerlidir.
263. Açıklanan nedenlerle kurallar,
Anayasa’nın 13., 35. ve 48. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir."
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Anayasa Mahkemesinin 14/12/2023 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
21. Başvurucular, tarafı olmadıkları soruşturma
dosyasında bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza hâkimlikleri tarafından Anayasa
aykırı düzenlemelere dayanılarak ve gerekçesiz olarak hukuka aykırı karar
verilmesinden ve bu kararların kendilerine tebliğ edilememesinden
yakınmaktadır. Başvurucular bu gerekçelerle masumiyet karinesi ile kanunsuz suç
ve ceza olmaz, silahların eşitliği, hukuki güvenlik ve eşitlik ilkeleri ile
adil yargılanma, gerekçeli karar, savunma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
22. Bakanlık görüşünde, Anayasa ve ilgili mevzuat
hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınmasının
faydalı olacağı belirtilmiştir.
23. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanında işlem
tarihinde haklarında soruşturma olmadığını, Merve Baltacı Shimmel haricindeki
başvurucular hakkındaki soruşturmanın da takipsizlikle sonuçlandığını beyan etmiştir.
Başvurucular ayrıca müdahalenin beş yılı aşkın zamandır devam etmesini ayrıca
şikâyet konusu yaparak başvuru formundaki beyanlarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak
alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla,
kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum
yararına aykırı olamaz."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların temel şikâyeti hisse devirlerinin
muvazaalı kabul edilmesine yöneliktir. Sulh Ceza Hâkimlikleri devrin muvazaalı
olup olmadığı yönünde bir inceleme yapmadan doğrudan kanuni düzenlemelere atıf
yaparak karar verdikleri gözetildiğinde başvurucuların şikâyetlerinin
Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak
Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Öte yandan Anayasa
Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararında,
incelemenin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılmadığı gözetildiğinde eldeki
bireysel başvuruda da Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında bir inceleme
yapılmayacaktır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
27. Geçersiz kabul edilen şirket hisselerinin
başvurucular adına kayıtlı olması mülkün var olduğu sonucuna ulaşılması için
yeterli görülmüştür.
a. Genel
İlkeler
28. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal
edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını
inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini
engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama)
elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması
olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47; Murat
Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 44).
29. Öte yandan şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân
sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının
olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanmasının bir gereğidir. Buna
göre kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı
yollarının mevzuatta yer alması yalnız başına yeterli olmayıp bu yolun aynı
zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola
başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken
dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki
iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı
sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili
ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (İlhan Gökhan, B. No:
2017/27957, 9/9/2020, §§ 47, 49).
30. Anayasa'nın 35. maddesinde "Herkes, mülkiyet
ve miras haklarına sahiptir." hükmüne yer verilerek mülkiyet hakkı
güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 5. maddesi ise insanın maddi ve manevi
varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı devletin temel amaç ve
görevleri arasında saymıştır. Mülkiyet hakkının etkili bir şekilde
korunabilmesi yalnızca devletin bu haklara müdahaleden kaçınmasıyla sağlanamaz.
Anayasa’nın 5. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde 35. maddesi uyarınca
devletin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi
durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere söz
konusu temel hakların korunması için belirli tedbirlerin alınmasını
gerektirmektedir (AYM, E.2019/40, K.2020/40, 17/7/2020, § 37; AYM, E.2019/11,
K.2019/86, 14/11/2019, § 13; Türkiye Emekliler Derneği, B. No:
2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842,
17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol
Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, §
43).
31. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet
hakkı bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekmektedir. Koruyucu
önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler ise
müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari
ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır. Mülkiyet hakkına müdahalenin malik üzerinde
doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesi, mümkün değilse
malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal
birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin
bir gereğidir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., B.
No: 2014/8649, 15/2/2017, § 46, 48).
32. Devletin taşınmaz mülkiyetinin kaybı sonucunu doğuran
kamu gücü işlemlerinin hukuka aykırılığı iddialarını ileri sürebileceği,
gerekirse mülkten yoksun bırakan işlemin sonuçlarını telafi edebilecek başvuru
yollarının oluşturulması Anayasa'nın 40. maddesinin gereğidir.
b. İlkelerin
Olaya Uygulanması
33. Somut olayda mahkemelerce başvurucuların hisse
devirlerinin muvazaalı olmadığı iddiası, 7086 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile
7145 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (3) numaralı fıkrasına dayalı olarak
davanın esası incelenmeden reddedilmiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi
24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararında yukarıda alıntılanan
7086 sayılı Kanun'un 4. maddesini Anayasa'nın 13., 35. ve 48. maddelerine
aykırı görerek iptal etmiştir. Bu kararda söz konusu devirlerin, aksinin iddia
ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karine oluşturulmak suretiyle
geçersiz hâle getirildiği vurgulanmıştır. Böylelikle hukuki ilişkinin kurulduğu
tarih itibarıyla yürürlükte olan kanun hükümlerine uygun olarak kazanılan
şirket ortaklık pay ve hakkının aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan
kanuni bir karineyle muvazaalı olduğu kabul edilerek ortadan kaldırılmasını öngören
kuralın, kişilere aşırı bir külfet yükleyerek mülkiyet hakkı ve sözleşme
özgürlüğüne orantısız ve dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirdiği sonucuna
varılmıştır. 7082 sayılı Kanun'un 12. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkralarının iptaline ilişkin 31/5/2023 tarihli ve E.2018/77, K.2023/105sayılı
kararında da benzer şekilde hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibarıyla
yürürlükte olan kanun hükümlerine göre kazanılan şirket ortaklık pay ve
hakkının muvazaalı olduğu kabul edilerek ortadan kaldırılmasını öngören kuralla
mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamanın ölçüsüz olduğu
ifade edilmiştir (bkz. §§ 17, 19).
34. Dolayısıyla anılan iptal kararları doğrultusunda
hisse devrinin geçersiz sayılmasına ilişkin kararlara karşı açılan davanın
esasının incelenmemesi nedeniyle somut olayın koşullarında mevcut davanın
etkili bir başvuru yolu olma kapasitesini yitirdiği değerlendirilmiştir. Bu
itibarla söz konusu devir işlemine ilişkin olarak aksi ispat edilemeyen bir
karineden hareketle bu devir işleminin muvazaalı olmadığının ortaya konulması
imkânının kaldırılmış olması mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili
başvuru hakkının ihlaline yol açmıştır.
35. Açıklanan gerekçeyle Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40.
maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
VI. GİDERİM
36. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya
hükmedilmesini talep etmiştir.
37. Başvuruda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu
kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması
gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden
yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet
Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis
Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
38. Bu ihlal kararının başvurucu tarafından açılan
davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini giderecek şekilde
yeniden yapılacak yargılamada ilgili uyuşmazlık hakkında gereken kararı vermek
Mahkemenin takdirindedir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen
etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkıyla bağlantılı
olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2020/41)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 811,50 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 19.611,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 14/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.