TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEDA ENERJİ DAĞITIM VE PERAKENDE SATIŞ HİZMETLERİ A.Ş.
VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/5507)
|
|
Karar Tarihi: 23/11/2021
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
Raportör
|
:
|
Selçuk KILIÇ
|
Başvurucular
|
:
|
Bkz. ekli tablonun (C) sütunu
|
Başvurucular Vekilleri
|
:
|
Bkz. ekli tablonun (H) sütunu
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, temyiz başvurusunun süre yönünden
reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular muhtelif tarihlerde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tablonun (B)
sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının aynı tablonun (1) numaralı
satırında yer alan 2019/5507 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar
verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucuların bir kısmı işe iade, bir kısmı ise iş
akdinin feshedilmesi nedeniyle açılan alacak davasında davanın tarafıdır.
10. Ekli tablonun (D) sütununda belirtilen İş
Mahkemelerinde görülen davaların neticesinde aleyhine karar verilen tarafça
istinaf talebinde bulunulmuştur. Ekli tablonun (F) sütununda belirtilen Bölge
Adliye Mahkemelerince, başvurucular aleyhine sonuçlanan istinaf incelemeleri
neticesinde iki haftalık süre içerisinde temyiz kanun yoluna başvurulabileceği
belirtilmiştir.
11. Başvurucular temyiz talebinde bulunmuş, Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi tarafından temyiz talepleri ekli tablonun (G) sütununda
belirtilen tarihlerde süre aşımından reddedilmiştir. Yargıtay karar
gerekçelerinde; 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı mülga İş Mahkemeleri
Kanunu’nun 8. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca temyiz süresinin gerekçeli
kararın taraflara tebliğinden itibaren sekiz gün olduğu belirtilip sekiz günlük
temyiz süresi geçtikten sonra yapılan temyiz başvurularının süresinde olmadığı
ifade edilmiştir. Ayrıca karar gerekçesinde; Bölge Adliye Mahkemesi kararında
gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde kararın temyiz
edilebileceği açıklanmışsa da 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 90. maddesi uyarınca kanunda belirtilen istisnai
durumlar dışında kanundaki süreleri hâkimin artırıp eksiltemeyeceği
vurgulanmıştır.
12. Temyiz taleplerinin reddi üzerine başvurucular süresi
içerisinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. Hüküm tarihinde yürürlükte olan 5521 sayılı mülga
Kanun’un 8. maddesinin üçüncü fıkrası şu şekildedir:
"Bölge adliye mahkemesinin para ile
değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri
kırk bin Türk lirasını geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ
tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir."
14. 6100 sayılı Kanun’un dava tarihi itibarıyla
yürürlükte olan 361. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:
"Bölge adliye mahkemesi hukuk
dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının
iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki
hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir."
15. 6100 sayılı Kanun'un "hükmün kapsamı"
kenar başlıklı 297. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Hüküm 'Türk Milleti Adına' verilir
ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
…
ç) Hüküm sonucu, ... varsa kanun yolları
ve süresini.
…"
B. Uluslararası Hukuk
16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde,
görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye
erişim hakkının Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir
parçası olduğunu (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07,
16/6/2009, § 52), bu kapsamda herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili
her türlü iddiasını bir mahkeme veya yargı önüne getirme hakkının güvence
altına alındığını (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 36), Sözleşme'nin 6. maddesinde, mahkeme kararlarına karşı kanun
yolu başvurusunda bulunma hakkının güvence altına alınmadığını ancak devletin
kendi takdirine bağlı olarak taraflara kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı
tanıması durumunda, kanun yolu başvurusunu inceleyen mahkeme önünde uygulanan
muhakeme usulünün bu ilkelere uygun olması gerektiğini belirtmiştir (Delcourt/Belçika,
B. No: 2689/65, 17/1/1970, § 25).
18. AİHM, mahkemeye erişim hakkına yönelik birtakım
sınırlandırmaların kabul edilebileceğini ancak sınırlamaların meşru bir amaca
yönelik olmadığı veya kullanılan yöntem ile ulaşılması hedeflenen amaç arasında
makul bir orantılılık ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, kısıtlamaların
Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasına uygun olmayacağını belirtmiştir (Ashingdane/Birleşik
Krallık, B. No: 8225/78, 28/5/1985, § 57).
19. AİHM; ulusal hukuk kurallarını yorumlama görevinin
yerel mahkemelere ait olduğunu, AİHM'in rolünün bu yorumların Sözleşme ile
uyumluluğunu denetlemekle sınırlı olduğunu, bu durumun kanun yolu başvurusunda
öngörülen süre sınırlamaları ile ilgili yapılan yorumlar açısından da geçerli
olduğunu, süreye ilişkin kuralların adaletin ve özellikle de yasal kesinliğin
düzgün şekilde uygulanmasını amaçladığını (Pérez De Rada Cavanilles/İspanya,
B. No: 28090/95, 28/10/1998, §§ 43, 45), bununla birlikte mahkemelerin usul
kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek
aşırı şekilcilikten ve usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu
doğurabilecek aşırı esneklikten kaçınmaları gerektiğini belirtmiştir (Walchli/Fransa,
B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Anayasa Mahkemesinin 23/11/2021 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
21. Başvurucular, Bölge Adliye Mahkemelerinin temyiz
süresini kararın tebliğinden itibaren iki hafta olarak gösterdiğini ve
belirtilen süre içerisinde temyiz talebinde bulunmalarına rağmen temyiz
başvurularının süreden reddi nedeni ile adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucuların şikâyetlerinin özünün temyiz taleplerinin Yargıtay
tarafından incelenmemesine yönelik olması nedeniyle ihlal iddialarının adil
yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı
anlaşılan başvuruların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Hakkın
Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında,
herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve
savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini
belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
26. Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 52).
27. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına
yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun
yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer
temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir
mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına
almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun
yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten,
B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 37).
28. Somut olayda, temyiz başvurusunun süre yönünden
reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
31. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir
sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
32. Başvuru konusu olayda, temyiz başvurularının 5521
sayılı mülga Kanun'un 8. maddesinde öngörülen sürede yapılmadığı gerekçesiyle
reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre, Yargıtay tarafından verilen süreden
ret kararları ile yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
33. Yargı kararlarının tabi kılınacakları bir kanun yolu
incelemesi neticesinde ortadan kaldırılma ihtimalinin hukuk düzeni içinde
sürekli olarak gündemde tutulması hukuki güvenlik ve istikrar ilkeleriyle
bağdaşmaz. Yargılamaların sürüncemede kalmasını engellemek, uyuşmazlıkların
mümkün olan en kısa süre içinde nihai çözüme kavuşturulmasını, hukuk aleminde
etki ve sonuçlarını doğurması beklenen kesin hükmün bir an önce teminini
sağlamak düşüncesiyle yargı kararlarına karşı üst mahkemeler nezdinde yapılması
öngörülen kanun yolu başvuruları kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır. Bu
itibarla kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanması,
yukarıda belirtilen sakıncaları bertaraf ederek hukuki güvenlik ve istikrarın
sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet eder (Ertuğrul Dalbaş,
B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
iii. Ölçülülük
34. Temyiz başvurularının süre yönünden reddi nedeniyle
başvurucuların mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı
ve başvuruculara ağır bir yük getirilip getirilmediği hususlarının
değerlendirilmesi gerekir.
(1) Genel
İlkeler
35. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik
ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin
zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının
mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
36. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri
yönünden tartışılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde
durulması gereken müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
37. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli
sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki
belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı
olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle
kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel
olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz.
İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
38. Anayasa’nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında devletin
işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve
sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Kanun koyucu, devlet
organlarının tesis ettiği işlemlere karşı kanun yolları ve hangi mercilere
başvuracağı ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi
olmalarını sağlayarak dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edeceğini
bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı
bir şekilde kullanmaları amaçlanmıştır (Kommersan Kombassan Mermer Maden
İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114,
20/1/2016, § 50).
39. Anayasa Mahkemesi; mahkemeye erişim hakkı yönünden
inceleme yaptığı kararlarında, dava açma sürelerini düzenleyen, son derece
karışık ve dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebileceğini özellikle başvuru mercii ve süresi
gösterilmeyen durumlarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye
erişim hakkını zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerektiğini
vurgulamaktadır. Özellikle hukuk sisteminde var olan yedi, sekiz, on, on beş,
otuz günlük, bir ve iki haftalık ve bir aylık kanun yolu sürelerinin
çeşitliliği ve ilgili usul kanunlarında bu sürelere ilişkin olarak yapılan
değişiklikler dikkate alındığında kanun yolu sürelerinin karışıklığa neden
olmayacak şekilde sade olduğunu söylemek güçtür. Bu noktada hak arama
özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılabilmesi için mahkeme kararlarının hüküm
kısmında kanun yolu süresinin belirtilmesinin ayrı bir önem taşıdığı açıktır.
40. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi kararlarında
vurgulandığı üzere adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk
devleti ilkesinin gözetilmesini de gerektirmektedir. Anayasa'nın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti ilkesi, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve
uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir. Bu noktada
hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır
(AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012).
Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete (aynı zamanda mahkemelere) güven duyabilmesini, devletin (aynı zamanda
mahkemelerin) de bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar.
41. Örneğin benzer nitelikteki S.K. (B. No:
2015/2438, 19/4/2018) başvurusunda; iş mahkemesi kısa ve gerekçeli kararında
temyiz süresini kararın tebliğinden itibaren on beş gün olarak göstermiştir.
Başvurucu bu süreye güvenerek kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre
içerisinde hükmü temyiz etmiş; Mahkemenin temyiz isteminin süreden reddine dair
ek kararı, Yargıtayca, iş mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresinin tefhim
veya tebliğden itibaren sekiz gün olduğu, temyiz isteminin ise süreden sonra
yapıldığı belirtilerek onanmıştır. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda, başvurucunun
kendisine tanınan on beş günlük süreye güvenerek hareket ettiği, kararda
belirtilen sürenin başvurucuyu yanılttığı ve hukuki belirsizlik yarattığı,
Mahkemenin yanıltması sonucu ortaya çıkan belirsizliğe başvurucunun katlanmak
zorunda bırakılmasının ölçülü olmadığı, dolayısıyla başvurucunun mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
42. Anayasa Mahkemesinin önceki başvurularda ortaya
koyduğu, yukarıda özetlenen ilkeler dikkate alındığında kanun yolu sürelerinin
sade olduğunun söylenemeyeceği bir sistemde ilk derece mahkemesince gösterilen
temyiz süresine, hukuki güvenlik ilkesine uygun şekilde güvenerek hareket eden
başvurucunun temyiz talebinin süreden reddedilmesiyle haksız yere yüklenen
külfetin ölçülü olmadığı ve başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği
sonucuna varılmıştır.
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
43. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele,
başvurucuların temyiz taleplerinin süre koşulu gerekçe gösterilerek
incelenmemesinin mahkemeye erişim haklarına orantısız bir müdahale oluşturup oluşturmadığıdır.
44. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm
kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara
karşı öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları
açısından önem arz etmektedir.
45. Başvuru konusu davalarda, Bölge Adliye Mahkemeleri
kararları başvuruculara tebliğ edilmiş, karar tarihi itibarıyla yürürlükte
bulunan yasal düzenleme gereği, temyiz yoluna başvurma süresi, kararın
tebliğinden itibaren sekiz gün olmasına rağmen Bölge Adliye Mahkemeleri
gerekçeli kararında temyiz yoluna başvuru süresi kararın tebliğinden itibaren
iki hafta olarak gösterilmiştir (bkz. § 10). Başvurucular, istinaf kararlarında
kendilerine tanınan ve kararın tebliğinden itibaren başladığı belirtilen iki
haftalık süreye güvenerek hareket etmiştir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, temyiz
başvurularının sekiz günlük yasal sürede yapılmadığını belirterek
başvurucuların temyiz taleplerini süresinde olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir
(bkz. § 11).
46. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında somut olaylara
bakıldığında başvurucuların istinaf incelemeleri üzerine Bölge Adliye
Mahkemelerince verilen karar gerekçelerinde belirtilen tebliğden itibaren iki
haftalık süre içerisinde temyiz kanun yoluna başvurdukları anlaşılmıştır. Mahkemelerin
kanun yolu ve süresini taraflara doğru gösterme yönündeki yükümlülüğü gözönüne
alındığında kanun yoluna başvuru süresinin Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından
hatalı gösterilmesinin sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılan başvurucuların
üzerinde, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yorumunun ağır bir yüke sebep olduğu,
başvurucuların katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla
orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
49. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesi ve yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.
No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl
ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Mahkeme diğer bir
kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin
sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi
ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal
edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle
getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için
ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale
neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan
kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların
giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması
gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
52. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya
mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı
Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki
benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden
yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu
öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı
olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın
yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama
sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal
yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı
nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını
gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§
58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).
53. Somut olayda, başvurucuların mahkemeye erişim
haklarına yönelik ihlal; başvurucuların temyiz başvurularını, temyiz haklarını
kullanma imkânını kısıtlayıcı yorum ile süreden reddeden Yargıtay 9. Hukuk
Dairesi kararlarından kaynaklanmaktadır.
54. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yeniden yapılacak yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
tarafından yapılması gereken iş, temyiz başvurularının reddi yönündeki
kararlarını kaldırarak temyiz başvurularını -usule ilişkin diğer meselelerde de
bir eksiklik söz konusu değilse- esastan incelemekten ibarettir. Bu sebeple
kararın bir örneğinin dosyaların Yargıtay 9. Hukuk Dairesine gönderilmesini
sağlamak üzere ekli tablonun (D) ve (E) sütununda dosya bilgileri belirtilen İş
Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Avukat Meriç Yıldız Çevik tarafından temsil edilen
başvuruculara 4.500 TL vekâlet ücretinin müştereken, avukatla temsil edilen
diğer başvuruculara 4.500 TL vekâlet ücretinin ayrı ayrı ödenmesine; dosyadaki
belgelerden tespit edilen ve ekli tablonun (I) sütununda belirtilen harçtan
oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin, mahkemeye erişim hakkının
ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak
amacıyla Yargıtay 9. Hukuk Dairesine gönderilmek üzere ekli tablonun (D) ve (E)
sütununda dosya bilgileri belirtilen İş Mahkemelerine GÖNDERİLMESİNE,
D. Ekli tablonun (I) sütununda belirtilen başvuru
harçlarının başvuruculara AYRI AYRI, Avukat Meriç Yıldız Çevik tarafından
temsil edilen başvuruculara 4.500 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN, avukatla
temsil edilen diğer başvuruculara 4.500 TL vekâlet ücretinin AYRI AYRI
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 23/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.