logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Tacettin Yıldız [1.B.], B. No: 2019/7390, 3/3/2022, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TACETTİN YILDIZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/7390)

 

Karar Tarihi: 3/3/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Eren Can BENAKAY

Başvurucu

:

Tacettin YILDIZ

Vekili

:

Av. Erol BOYLAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, işçilik alacaklarının tahsili amacıyla açılan davada bariz takdir hatasına dayalı olarak hukuka aykırı karar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/3/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş.den (BEDAŞ) ihale ile iş alan taşeron şirket bünyesinde 9/5/2011 ile iş akdinin feshedildiği 22/6/2013 tarihleri arasında şoför olarak çalışmıştır.

9. Başvurucu; ödenmeyen kıdem tazminatı, ücret alacağı, yıllık ücretli izin alacağı, fazla mesai ücreti alacağı ve hafta tatili ücreti alacağının tahsili amacıyla 17/7/2013 tarihinde dava açmıştır.

10. İstanbul 9. İş Mahkemesi (Mahkeme) 13/12/2017 tarihinde davayı kısmen kabul etmiştir. Kararda, iş akdinin tazminat hak etmeyecek şekilde sona erdiğinin davalı işveren tarafından ispat edilemediği ifade edilmiştir. Mahkeme başvurucunun bordroları ile banka kayıtlarının uyumlu olduğu belirtildikten sonra bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporlar doğrultusunda hesaplanan 200 TL kıdem tazminatının, 652,97 TL izin alacağının, 1.000 TL ücret alacağının, 73,47 TL fazla mesai alacağının faiziyle ödenmesine karar verilmiştir. Hafta tatil ücret alacağı talebi ise reddedilmiştir.

11. Başvurucu 2/1/2018 tarihinde karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. Dilekçesinde bilirkişi raporunun eksik olmasına rağmen hükme esas alındığını, imzasız olarak sunulan bordro ve kayıtların delil olarak kabul edildiğini ileri sürmüştür. Günlük çalışma ücreti 35 TL olmasına rağmen alacağın eksik olarak hesaplandığını belirtmiştir. Fazla mesai ücreti almamasına rağmen davalı tarafından fazla mesai ücreti alındı gibi gösterilerek bu yönden de alacağın eksik olarak hesaplandığını dile getirmiştir.

12. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi (Daire) 27/12/2018 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararda, 35 TL çalışma ücretine yönelik olarak başvurucunun tanıklarının ödemelerin banka yoluyla yapıldığını belirttiği ve bordroların bir kısmı imzasız olsa da dosyaya celp edilen banka hesap ekstresi ödemeleriyle uyuştuğu ifade edilmiştir. Söz konusu tanık beyanları ile bir kısmı imzasız olan bordrolarda gösterilen ücretlerin banka kayıtlarıyla uyuşuyor olması nedeniyle başvurucunun bordrolarda gösterilen ücretle -asgari ücretle- çalıştığı belirtilmiştir. Fazla mesai çalışmasının ispatı konusunda ise işyeri kayıtları -özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler- ve işyeri iç yazışmalarının delil niteliğinde olduğu ancak yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerektiği söylendikten sonra dosyaya ibraz edilen bir kısım bordrolarda fazla mesai tahakkuklarının bulunduğu ve bunlar kısmen imzasız ise de bu imzasız bordroların banka ödemeleriyle uyuşmasına göre imzalı bordrolar gibi değerlendirileceği ve aksinin de ancak yazılı delillerle ispat edilebileceği söylenmiştir. Başvurucu tarafından yazılı ispat külfeti yerine getirilememiş olduğu gibi başvurucunun tanıkların bordroları imzalamadıkları takdirde maaşlarının ödenmediğini dile getirdiği, maaşların her ne surette olursa olsun eksik ödendiği ve fazla mesai ücretlerinin hiç ödenmediği yönünde beyanlarının olmadığı ifade edilmiştir. Buradan hareketle de banka kayıtlarıyla karşılıkları ödendiği anlaşılan -bordrolar dikkate alınmadan- fazla mesai ücretlerinin hesaplamalarının doğru olduğu sonucuna varılmıştır. Öte yandan otuz günlük süre üzerinden tahakkuk ettirildiği banka kayıtlarıyla örtüşen bordrolardan anlaşılması nedeniyle -aksini gösteren yazılı delil bulunmadığı da gözönünde tutularak- başvurucunun çalışmadan hak ettiği hafta tatili normal yevmiyesinin de ödenmiş olduğu kanaatine varılmıştır.

13. Nihai karar 31/1/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 1/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Anayasa Mahkemesinin 3/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

15. Başvurucu; bilirkişi raporlarına yapılan itirazların değerlendirilmediğini, tüm delillerin dikkate alınmadan eksik inceleme yapılarak karar verildiğini, bordroların gerçek olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

16. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyeti adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

18. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

19. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

20. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde aslında yargılamanın sonucuna dair olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149).

21. Somut olayda mahkemece başvurucunun iş akdinin haklı bir şekilde feshedilmediği değerlendirildikten sonra yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporlarda tespit edilen ücretlerin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Mahkemece yaptırılan ilk bilirkişi raporunun yeterli görülmemesi nedeniyle ek bilirkişi raporu istenilmiş ve düzenlenen tüm raporlar değerlendirerek sonuca varılmıştır.

22. Daire ise bordroların bir kısmı imzasız olsa dahi ödemelerin banka yoluyla yapıldığının tanık delili ile ortaya konduğunu ve imzalı bordrolar ile imzasız bordrolarda yer alan ödemelerin birbiriyle uyumlu olduğunu belirterek başvurucunun asgari ücretle çalıştığı sonucuna varmıştır. Bordrolarda fazla mesai yapıldığının yer alması ve bunun aksini gösteren tanık ya da yazılı delil bulunmaması nedeniyle başvurucunun fazla mesai ücreti aldığını değerlendirmiştir. Son olarak başvurucunun ücretinin otuz gün üzerinden tahakkuk etmesi nedeniyle çalışmadan hak ettiği hafta tatili yevmiyesini de aldığına kanaat getirmiştir. Mahkemeler tarafından ulaşılan sonuca hangi nedenle ulaşıldığının başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeler sunulmuştur.

23. Somut olayda başvurucu eksik inceleme yapıldığını belirterek Mahkeme kararının doğru olmadığını ileri sürmektedir. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarının gerekçesinde bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

24. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

25. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

27. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih, sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

28. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

29. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 5 yıl 5 ay 10 günlük bir sürede sonuçlandığı anlaşılan davaya ilişkin yargılama sürecinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

30. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

32. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 25.000 TL maddi ve 25.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

33. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

34. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

35. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Talepte bulunan başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

36. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Anadolu 9. İş Mahkemesine (E.2013/378, K.2017/770) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Tacettin Yıldız [1.B.], B. No: 2019/7390, 3/3/2022, § …)
   
Başvuru Adı TACETTİN YILDIZ
Başvuru No 2019/7390
Başvuru Tarihi 1/3/2019
Karar Tarihi 3/3/2022

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, işçilik alacaklarının tahsili amacıyla açılan davada bariz takdir hatasına dayalı olarak hukuka aykırı karar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi