logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Yusuf Cihad Gelgeç [2. B.], B. No: 2019/9009, 12/7/2023, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YUSUF CİHAD GELGEÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/9009)

 

Karar Tarihi: 12/7/2023

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Yusuf Cihad GELGEÇ

Vekili

:

Av. Ahmet Murat YURTSEVEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/3/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1987 doğumlu olan başvurucu, 15/2/2012 tarihinden itibaren sözleşmeli personel olarak Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Denizli İl Koordinatörlüğünde (Kurum) uzman statüsünde çalışmaya başlamış; 21/7/2016 tarihinde ise Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının da (Tarım Bakanlığı) oluru ile başvurucunun sözleşmesi feshedilmiştir. Kurumun Tarım Bakanlığına gönderdiği yazı şöyledir:

"17 Şubat 2016 Tarihli ve 29627 Sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2016/ sayılı Başbakanlık Genelgesi'nde de; 'Terör örgütleri veya legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten yapılarla ilişki kuran veya eylem birliği içerisinde olan, bu örgüt ve yapıların emir ve talimatıyla hareket eden bu örgüt ve yapılara yardım eden, kamu imkan ve kaynaklarını bu örgüt veya yapıları destlekleneye yönelik kullanan veya kullandıran, bu örgüt veya yapılarla mücadeleyi engelleyen, bu örgüt veya yapıların propagandasını yapan, kamu çalışanları hakkında ilgili mevzuat çerçevesinde idari nitelikteki işlemler yetkili amirler tarafından ivedilikle yapılacaktır.' ifadeleri yer almaktadır.

Kurumumuz, Ülkemizin kırsal kalkınma ile ilgili Avrupa Birliği destek fonlarını kullanabilmesi amacıyla, 5648 sayılı Kanunla kurulmuş olup, kamu tüzel kişiliğine haiz, idari ve mali özerkliğe sahip, bu kanunda bulunmayan hallerde özel hukuk hükümlerine tabi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ilgili bir kuruluşudur. Kurumumuzda hizmetler, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine bağlı kalmaksızın istihdam edilen sözleşmeli personel eliyle yürütülmekte olup sosyal güvenlik yönünden 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Salık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükümlerine tabidir. Mevzuatımızda, terör eylemlerine bulaşan, devlet güvenliğini tehdit edici faaliyetlerde bulunan personelin görevinden azledilmesi ya da açığa alınmasına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Söz konusu personele ilişkin olarak, ancak sözleşmelerinin fesih edilmesi yoluyla yaptırım uygulanması mümkündür.

Bu kapsamda; 15.07.2016 tarihinde Ülkemizde vuku bulan darbe girişimi sonucu Kurumumuzda görev yapan ve FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantılı olduğu tespit edilen personelin ivedilikle sözleşmesinin feshedilmesi gerektiği değerlendirildiğinden; ekli listede bilgileri yer alan personelin sözleşmelerinin fesih edilmesi hususunu;

OLUR'larınıza arz ederim."

7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Tarım Bakanlığı ve Kurum aleyhine 19/9/2016 tarihinde dava açmıştır. Denizli İdare Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu; hakkında hiçbir soruşturma yapılmadan, savunması dahi alınmadan işten çıkarıldığını, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile arasında nasıl bir bağlantı kurulduğu hususunda somut bir tespit yapılmadığını belirterek yürütmenin durdurulmasını, söz konusu idari işlemin iptali ile işe iadesini talep etmiştir.

8. Mahkeme 13/12/2016 tarihli ara kararı ile başvurucunun dava konusu yaptığı idari işlemin okunaklı ve onaylı bir örneğinin istenmesine, başvurucunun FETÖ/PDY ile ilişkisi olduğunu ortaya koyan tüm bilgi ve belgelerin (ishabarat raporu, tanık beyanları, soruşturma raporu vb.) onaylı birer örneğinin gönderilmesine, bu kapsamda davalıların savunması alındıktan ve ara kararın gereği yerine getirildikten sonra yürütmenin durdurulması talebinin incelenmesine karar vermiştir.

9. Davalı Kurum ve Tarım Bakanlığı tarafından savunmalarında özetle başvurucunun da aralarında olduğu 179 personelin durumunun incelenmesi neticesinde terör örgütüne üyelik, mensubiyet, örgütle irtibatlı ya da iltisaklı olduğu değerlendirmesi yapıldığı, bu kapsamda tesis edilen işlemin kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda usul ve yasaya uygun olduğu, başvurucunun devlete karşı sadakat yükümlülüğünü yerine getirmediği, işlemin ihraç ve disiplin müessesesi dışında olağanüstü bir tedbir mahiyetinde olduğu gerekçesiyle davanın reddi gerektiği ileri sürülmüştür. Kurum savunma yazısında ayrıca 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 4. maddesine atıf yaparak Kurum nezdinde oluşacak bir kanaatin işten çıkarma adına yeterli olacağını, sübut derecesinde bir ispata ve bu kapsamda delil sunmaya gerek olmadığını belirtmiş; başvurucu yönünden de Kurum nezdinde bu yönde bir kanaatin oluştuğunu ifade etmiştir. Tarım Bakanlığı da örgüt mensubiyetinin bir nevi tehlike suçu olduğunu, zararın gerçekleşmesinin şart olmadığını, bu kapsamda idarenin de buna müsamaha gösteremeyeceğini belirterek FETÖ/PDY ile olan bağlantısı noktasında kuvvetli emareler bulunan başvurucu yönünden söz konusu işlemin tesisinin mecburi olduğunu belirtmiştir.

10. Mahkeme 26/1/2017 tarihli kararı ile dava konusu idari işlemin olağanüstü hâl (OHAL) kapsamında alınan tedbirler gereği tesis edildiğini, 667 sayılı KHK hükmü gereği dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması talebinin incelenmesine olanak bulunmadığını belirterek talebin reddine karar vermiş; 30/10/2017 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...15.07.2016 tarihinde FETÖ/PDY tarafından yapılan darbe girişiminden sonra davalı Kurum nezdinde görev yapan ve bu terör örgütü ile bağlantılı olduğu tespit edilen personellerin sözleşmelerinin sona erdirildiği, davacının da bu bağlamda sözleşmesinin sona erdirildiği, davacının FETÖ/PDY üyesi olduğu yönünde tanık beyanları ile delillerin olduğu ve davalı idarece davacının terör örgütü ile ilişki kurduğu, eylem birliği içerisinde bulunduğu değerlendirmesi yapıldığı, davacı hakkında Denizli 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/11 Esas sayılı dosyasında kamu davası açıldığı, davacının terör örgütü üyeliği suçundan yargılandığı, sözleşmeli personel olarak görev yapan davacı ile davalı idare arasındaki güven duygusunun zedelendiği, davalı idarenin davacı ile birlikte çalışmaya zorlanamayacağı, davacının sözleşmesinin feshedilmesine dair işlemin tipik bir disiplin cezası niteliğinde olmadığı, bu nedenle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'ndaki disiplin cezası için öngörülen usullerin aynen burada uygulanmayacağı, terör örgütü ile irtibat veya iltisakının bulunduğu noktasında yeterli kanaatin oluştuğu anlaşıldığından, davalı kurumca yukarıda belirtilen mevzuat uyarınca OHAL'in ilan edildiği dönemde 2016/4 sayılı Başbakanlık Genelgesi doğrultusunda yapılan incelemeler neticesinde Milli Güvenlik Kurulu tarafından devletin milli güvenliğini tehdit eden bir terör örgütü olduğuna ve diğer terör örgütleri ile işbirliği yaptığına karar verilen FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı olduğu değerlendirilen davacının sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin bakanlık oluruna haiz Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Destek Hizmetleri Genel Koordinatörlüğü'nün 21/07/2016 tarih ve E.4692 sayılı işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır."

11. Başvurucu istinaf talebinde bulunmuş; kararda yer verilen hususların gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın kabulü gerektiğini ileri sürmüştür. Başvurucu istinaf dilekçesinde öncelikle hakkında ceza yargılaması bulunduğu iddiasına değinmiş; bu bilginin nasıl temin edildiğini anlamamakla birlikte tarafına yönelik hiçbir soruşturma yahut yargılama olmadığını, bahsi geçen davanın kendisi ile ilgili olmadığını ileri sürmüştür. Bunun dışında tarafına yönelik tanık beyanları olduğu, istihbarat raporu vb. hususların bulunduğu belirtildiği hâlde bunların ne olduğu ile ilgili hiçbir bilgi yahut belge bulunmadığını, davalıların bu kapsamda ara kararın gereğini yerine getirmediğini, soyut iddiaların dışında bir delilin dosyaya sunulamadığını ifade etmiştir.

12. İzmir Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi 18/4/2018 tarihli kararı ile derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek istinaf başvurusunun reddine hükmetmiştir.

13. Başvurucu, istinaf talebinin reddi kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuş; daha önceki iddialarını tekrarlamak suretiyle kararın bozulması gerektiğini savunmuştur. Davalı Kurum ve Tarım Bakanlığı ise ilk savunma dilekçelerinde ve aşamalarda sundukları dilekçelerde yer alan hususları tekrar ederek temyiz talebinin reddi gerektiğini ileri sürmüştür.

14. Danıştay Onikinci Dairesi 19/11/2018 tarihli kararı ile temyiz talebinin reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Bakılan davada, Denizli İdare Mahkemesi'nin 30/10/2017 tarihli ve E:2016/1832, K:2017/2022 sayılı kararına karşı yapılan istinaf başvurusu İzmir Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi'nin 18/04/2018 tarihli ve E:2018/435, K:2018/1659 sayılı kararıyla reddedilmiş karar bütün gerekçeleriyle onanmışsa da, Denizli İdare Mahkemesince verilen 30/10/2017 tarihli ve E:2016/1832, K:2017/2022 sayılı kararda davacı hakkında Denizli 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/11 esas sayılı dosyasında kamu davası açıldığı ve davacının terör örgütü üyeliği suçundan yargılandığı belirtilmesine karşın davacı tarafından bu davada yargılanmadığı istinaf ve temyiz başvuru dilekçelerinde belirtildiğinden ve UYAP kayıtlarında da davacının sanık olarak yargılandığı bir dava tespit edilmediğinden, Denizli İdare Mahkemesince verilen 30/10/2017 tarihli ve E:2016/1832, K:2017/2022 sayılı kararının gerekçesinin bu kısmı yerinde görülmemiştir. Ancak bu husus söz konusu kararı bütün gerekçeleriyle onayan İzmir Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi'nin 18/04/2018 tarihli E:2018/435, K:2018/1659 sayılı kararının bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemiştir.

İzmir Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi'nin 18/04/2018 tarihli E:2018/435, K:2018/1659 sayılı kararı ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup bozulmasını gerektirecek başkaca bir sebep bulunmadığından, temyiz istemin reddi ile anılan kararın belirtilen gerekçe ile ONANMASINA..."

15. Nihai karar 18/2/2019 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 15/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

17. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Danıştay Kararları

18. Danıştay Beşinci Dairesinin5/4/2022 tarihli ve E.2017/540, K.2022/1741 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"İptal davaları idarî işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalardır. İdari işlem ise idarenin kamu gücü kullanarak tek taraflı olarak tesis ettiği hukuki sonuç doğuran işlemdir. İdareyi işlem yapmaya sevk eden maddi ve hukuki etkenler ise idari işlemin sebep unsurunu oluşturmaktadır.

Görülmekte olan davada davalı idareyi dava konusu işlemi yapmaya sevk eden maddi sebep ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesini temin etmektir. Hukuki sebep ise bunu gerçekleştirmek için Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmiş olması ve yine Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin çıkartılan ve 23/07/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedir.

667 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1. fıkrasının öngördüğü üzere terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hakim ve savcılar hakkında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca karar verilir hükmü gereğince davacı hakkında dava konusu işlem tesis edilmiştir.

Davacı hakkındaki terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu yönünde davalı idarece yapılan değerlendirmenin de kuşkusuz keyfiyetten uzak olması gerekir.

Diğer yandan, 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11. maddesinin ikinci fıkrasıyla; '22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir.' hükmü getirilerek söz konusu işlemler yargı denetimine açılmış ve ilgililere davalı idarece haklarında bu çerçevede tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna başvurabilme imkanı tanınmıştır.

Bu kapsamda, dava konusu işlemin sebep unsuru yönünden hukuki denetiminin yapılabilmesi; bu değerlendirmeyi haklı kılan maddi sebeplerin yargılama esnasında davalı idarece somut şekilde ortaya konulmasına ve izah edilmesine bağlıdır. Bu konudaki yükümlülük şüphesiz öncelikle dava konusu işlemi tesis eden davalı idareye aittir.

Her ne kadar dava konusu işlemin, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden sağlanması amacıyla tesis edilen 'olağanüstü tedbir' niteliğinde olması nedeniyle anılan işlemin dayanağı olan deliller, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulmuş ise de; bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılarla iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminde dikkate alınabileceği tabiidir. Bu bağlamda davalı idarenin, tesis ettiği işlemin sebep unsurunu ortaya koyabilmek için bütün imkanlarını kullanarak (teftiş birimini harekete geçirmek suretiyle tanık dinlemek, sosyal çevre araştırması yaptırmak, Emniyet Genel Müdürlüğü birimlerince ve diğer kamu kurumlarınca yapılan tespitler ile tanık ifadelerinde yer verilen hususları değerlendirmek vb.) elde ettiği lehe ya da aleyhe delilleri sunması gerekir."

19. Danıştay Beşinci Dairesinin 28/9/2021 tarihli ve E.2019/4544, K.2021/2741 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dava dosyasının incelenmesinden; davalı idarece, davacının 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 4. maddesi uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin işlemin gerekçesi olarak davacının terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu yönündeki değerlendirmenin gösterildiği, Mahkemece davacının irtibat ve iltisakına yönelik değerlendirmenin dayanaklarının davalı idareden sorulması üzerine, anılan ara karara cevaben söz konusu tespitlerin davalı idarece yargılama esnasında dosyaya sunulmasına rağmen Mahkemece anılan tespitler değerlendirilmeksizin, salt idarede oluşan kanaatin yeterli olduğu gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Öte yandan Bölge İdare Mahkemesi tarafından davacı hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan ceza yargılamasının bulunduğu hususu da gerekçeye eklenmek suretiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş ise de, davacı hakkında yürütülen ceza kovuşturmasının sadece bu haliyle FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisak noktasında aleyhe bir durum olarak değerlendirilmesi masumiyet karinesi gereğince mümkün değildir.

Bu nedenle, Mahkemece öncelikle; davalı idarece dava dosyasına sunulan, davacı hakkında terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara iltisakı yahut irtibatı olduğu yönünde değerlendirme yapılmasına dayanak teşkil eden tespitlerin somutlaştırılmak suretiyle değerlendirilmesi, gerek görülmesi halinde yeniden sorulması, öte yandan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca uyuşmazlığın çözümü için; "Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığından; davacının FETÖ/PDY terör örgütüne ait örgüt içi iletişim programı (ByLock) kullandığına ya da ankesörlü telefon görüşme kaydı bulunduğuna ilişkin tespit olup olmadığının sorulmasına, var ise tespitlere ilişkin belge ve raporların, (mahiyetleri ve kullanım bilgileri yer alacak şekilde) FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında var ise davacının adının geçtiği ifade tutanaklarının, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundan; davacının, müflis Asya Katılım Bankası AŞ’de katılım ya da cari hesabının bulunup bulunmadığının sorularak var ise ilgili belge ve raporların, (şahıs, hesap no, hesap açılma tarihi, işlem tarihleri, işlemlerin mahiyeti, tutarı yer alacak şekilde)

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğünden; davacının FETÖ/PDY terör örgütüne ait özel öğretim kurum ve kuruluşlarına ilişkin eğitim kaydı ile özel öğrenci yurtları vb. ilişkin kayıt bilgileri (istihbari olanlar dâhil) olup olmadığı sorularak var ise tespitine ilişkin belge ve raporların, Hazine ve Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulundan (MASAK); davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile ilişkili gerçek (sivil imamlar vb) veya tüzel (... Derneği vb) kişilere bağış ya da para transferinin olup olmadığının sorularak var ise ilgili belge ve raporların,(şahıs, dernek/vakıf, miktar ve tarih yer alacak şekilde) İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğünden; davacının FETÖ/PDY terör örgütüne ait olduğu gerekçesiyle kapatılan dernek ya da sendika/federasyon/konfederasyonlarda yönetim/denetim/genel kurul üyelik/aidat bilgisi olup olmadığı sorularak var ise ilgili belge ve raporların, (şahıs, tarih aralığı ve ilgili kuruluş yer alacak şekilde) Vakıflar Genel Müdürlüğünden; davacının FETÖ/PDY terör örgütüne ait olduğu gerekçesiyle kapatılan vakıflarda üyeliği ya da mütevelli heyeti üyeliği olup olmadığı sorularak var ise ilgili belge ve raporların, (şahıs, tarih aralığı ve ilgili kuruluş yer alacak şekilde)... İçerik Hizmetleri ve Prodüksiyon Anonim Şirketinden; davacının... aboneliğinin bulunup bulunmadığı, aboneliği bulunuyorsa bu aboneliği iptal ettirip ettirmediği, iptal ettirmiş ise hangi tarihte iptal ettirdiği, var ise müşteri hizmetleri ile yapılan görüşmenin çözümü ve diğer bilgi ve belgelerin birer örneğinin istenilmesine" yönelik yapılacak ara kararı neticesinde davalı idare ile yukarıda anılan kurum ve kuruluşlarca gönderilecek bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilerek karşı beyanlarının da alınmasından sonra davacının terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara iltisakı yahut irtibatının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Kuşkusuz yukarıda anılan değerlendirme yapılırken davacı hakkındaki ceza soruşturması ve kovuşturmasındaki (beraat kararı ile sonuçlanmış olsa dahi) tespitlerin de irtibat ve iltisak noktasında göz önüne alınması gerekmektedir.

Bu itibarla, belirtilen hususlarda araştırma yapılmaksızın, eksik incelemeyle davanın reddi yönünde verilen İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 12/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

21. Başvurucu, somut hiçbir bilgi ya da belge olmadığı hâlde terör örgütü bağlantısı olduğu gerekçesiyle işten çıkarıldığını, her ne kadar 667 sayılı KHK'ya istinaden değerlendirme yapıldığı iddia edilmekte ise de idari işlemin KHK yayımlanmadan önce tesis edildiğini belirtmiştir. Bu işleme karşı açtığı iptal davasında ise derece mahkemeleri tarafından gerçekte olmayan olgulara dayanılarak taleplerinin reddedildiğini ifade eden başvurucu, hakkında hiçbir cezai takibat olmadığı hâlde kendisiyle alakası olmayan bir yargılamanın idari işleme gerekçe yapıldığını, mevcut durum yargılamanın devamında fark edildiği hâlde ve başkaca bir delil de olmamasına rağmen davanın reddedildiğini, kendisiyle benzer durumda olan kişiler haklarında ceza yargılaması olduğu hâlde işe iade edildiklerini ifade etmiştir. Ayrıca OHAL KHK'sı kapsamında değil ilgili mevzuat uyarınca hakkında disiplin soruşturması yapılarak ve savunması alınmak suretiyle iş akdinin feshedilebileceğini belirten başvurucu; bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, gerekçeli karar hakkının ve ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

22. Bakanlık görüşünde; adil yargılanma hakkının unsurlarına yönelik değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvurucunun iddia ve itirazları öğrenme ve buna karşı savunma geliştirme imkânına sahip olduğu, derece mahkemeleri tarafından yapılan değerlendirmelerde bariz takdir hatası bulunmadığı, dolayısıyla başvurucunun iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.

23. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında yargılama süreci ile başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrar etmiştir.

B. Değerlendirme

24. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası tarafına yönelik somut bir tespit bulunmaksızın işten çıkarılmasına ilişkin idari işlemin tesis edilmesinin, bu kapsamda derece mahkemeleri tarafından iddia ve itirazları karşılanmaksızın, olmayan gerekçelerle ve hiçbir inceleme yapılmadan davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkına aykırı olduğu hususuna ilişkindir. Sonuç olarak başvurucu; bütün idari ve yargısal süreç boyunca işten çıkarılmasına ilişkin olarak tarafına yönelik somut bir tespitin yapılamadığını, buna rağmen iptal davasının adil yargılanma hakkına aykırı bir şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür. Tüm bu açıklamalar ışığında başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

29. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

30. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olan bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

31. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

32. Somut olayda davalı Kurum nezdinde 2012 yılından itibaren uzman olarak sözleşmeli personel statüsünde çalışmakta olan başvurucunun iş akdinin FETÖ/PDY'ye üyeliği, mensubiyeti, bu örgütle irtibatı ya da iltisakı olduğu kanaati ile 2016 yılında sona erdirilmesi yönünde idari işlem tesis edilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan, usul ve yasaya aykırı bir şekilde sona erdirildiğini belirterek Kurum ve Tarım Bakanlığı aleyhine iptal davası açmıştır (bkz. §§ 6, 7).

33. Mahkeme, ara kararı ile davalı Kurum ve Tarım Bakanlığından başvurucu ile ilgili olarak FETÖ/PDY ile ilişkisi bulunduğunu ortaya koyan tüm bilgi ve belgelerin (ishabarat raporu, tanık beyanları, soruşturma raporu vb.) onaylı birer örneğini göndermesini talep etmiştir. Davalı Kurum ve Tarım Bakanlığı ise cevap olarak başvurucunun da aralarında olduğu 179 personele yönelik 667 sayılı KHK kapsamında tesis edilen işlemin kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda usul ve yasaya uygun olduğunu, başvurucunun devlete karşı sadakat yükümlülüğünü yerine getirmediğini, işlemin ihraç ve disiplin müessesesi dışında olağanüstü bir tedbir mahiyetinde olduğunu bu kapsamda delil sunmaya gerek olmadığını ileri sürmüştür (bkz. §§ 8, 9).

34. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç olarak işlev görmektedir. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

35. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde, somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şekli anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken, mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmada kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 27-31).

36. Öte yandan Danıştay içtihadında darbe teşebbüsünün akabinde ilan edilen OHAL kapsamında özellikle terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu yönünde idareler tarafında yapılan değerlendirmelerin keyfiyetten uzak olması gerektiği vurgulanmış; bu değerlendirmeyi haklı kılan maddi sebeplerin yargılama esnasında davalı idarece somut şekilde ortaya konulması ve izah edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu konudaki yükümlülüğün öncelikle dava konusu işlemi tesis eden davalı idareye ait olduğunu ifade eden Danıştay bununla birlikte dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun yargısal denetim sırasında da dikkate alınabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda davalı idarenin yargılama sırasında, tesis ettiği işlemin sebep unsurunu ortaya koyabilmek için bütün imkânlarını kullanarak (teftiş birimini harekete geçirmek suretiyle tanık dinlemek, sosyal çevre araştırması yaptırmak, Emniyet Genel Müdürlüğü birimlerince ve diğer kamu kurumlarınca yapılan tespitler ile tanık ifadelerinde yer verilen hususları değerlendirmek vb.) elde ettiği lehe ya da aleyhe delilleri sunması gerektiğini ileri sürmüştür (bkz. § 18).

37. Davalı idarenin yargılamadan önce yahut yargılama sürecinde sunduğu delillerin değerlendirilmesi konusunda yine Danıştay tarafından birtakım kriterler getirilmiştir. Buna göre idare tarafından yapılan değerlendirmeye dayanak teşkil eden tespitlerin somutlaştırılması suretiyle değerlendirilmesi, gerek görülmesi hâlinde yeniden sorulması, uyuşmazlığın çözümü için Emniyet, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Millî Eğitim Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Mali Suçları Araştırma Kurulu vb. kurumlara müzekkereler yazılarak çeşitli şekillerde davacılar hakkında FETÖ/PDY bağlantısını ortaya koyan delil, bilgi, belge, emare teşkil edebilecek herhangi bir bilgi yahut belgenin (ByLock tespiti, ifade tutanağı, Bank Asya hesabı, dernek/okul vb. üyelik kayıtları, para transferleri) varlığının araştırılması gerektiği belirtilmiştir. Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde, keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir (bkz. § 19).

38. Tüm bu açıklamalar karşısında göreve son vermeye ilişkin davalarda, özellikle idareyi bu sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda derece mahkemelerinin şüpheyi doğuran olay yahut durum ve söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.

39. Somut olayda hem idari işlemin tesisi sırasında hem de yargılama sürecinde davalı Kurum ve Tarım Bakanlığının dosyaya somut bir bilgi sunmadığı hatta Kurumun Mahkemeye gönderdiği cevabi yazıda söz konusu işlemin tesisi için somut delile gerek olmadığını, kanaatin yeterli olduğunu belirttiği görülmüştür (bkz. § 9).

40. Mahkeme tarafından yapılan değerlendirmede ise başvurucu hakkında tanık beyanları ve başkaca delillerin olduğu, ayrıca başvurucunun Denizli 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/11 Esas sayılı dosyasında yargılandığı belirtilmiş ve davanın reddi kararı verilmiştir. Söz konusu karar istinaf incelemesinden geçerek temyiz incelemesine konu olmuştur. Danıştay tarafından yapılan değerlendirmede başvurucuya yönelik ceza yargılaması sürecinin gerçeği yansıtmadığı, başvurucu hakkında UYAP üzerinden yapılan incelemede adli yahut idari bir kaydın olmadığı belirtilmiş ancak diğer delillerin yeterli olduğu değerlendirilerek temyiz talebinin reddine karar verilmiştir (bkz. § 14).

41. Yargılama bir bütün olarak incelendiğinde başvurucu hakkında bir ceza yargılaması olmadığı açık olmakla birlikte diğer delillerin ne olduğu hususunun netleştirilmediği görülmüştür. Nitekim başvurucu da bütün süreç boyunca ısrarla hakkında aleyhine bilgi yahut belge bulunmadığını ileri sürmüştür. Her ne kadar gerekçeli kararda tanık beyanı, istihbarat raporu, soruşturma raporu vb. hususlardan bahsedilmiş ise de bu ifadelerin sadece Mahkemenin ara kararında davalı idareden bilgi istenirken kullanıldığı, bunun dışında davalılar tarafından bu yönde bir iddiada bulunulmadığı gibi derece mahkemelerince de söz konusu hususların aydınlatılmadığı, istihbarat ve soruşturma raporlarından kastın ne olduğu ve bu raporların ne içerdiği ile ilgili bilgi verilmediği anlaşılmıştır.

42. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde bunun davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme, bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

43. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde -ilgili mevzuat, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında-başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki bağlantıyı gösteren güncel sebepleri gerekçeli kararda ayrıntılı bir şekilde ortaya koyması, kendisini davanın reddi sonucuna götüren sebepleri net bir şekilde karara yansıtmasıdır. Zira mevcut şekliyle başvurucu ile örgüt arasındaki bağlantının nasıl kurulduğu, bu kanaate nasıl varıldığı hususu ne idarenin sunduğu belgelerden ne de derece mahkemesi kararlarından anlaşılabilmiştir.

44. Dolayısıyla gerekçeli kararda işveren yönünden başvurucu ile işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, başvurucunu yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği ve bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

46. Başvurucu ayrıca haksız fesih işlemi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşse de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

47. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

48. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Denizli İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

49. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

50. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 364,60 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE YER OLMADAĞINA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Denizli İdare Mahkemesine (E.2016/1832) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL başvuru harcı ile 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Yusuf Cihad Gelgeç [2. B.], B. No: 2019/9009, 12/7/2023, § …)
   
Başvuru Adı YUSUF CİHAD GELGEÇ
Başvuru No 2019/9009
Başvuru Tarihi 15/3/2019
Karar Tarihi 12/7/2023

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 18
19
20
21
25
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi