TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET KAVRUK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2019/9303)
|
|
Karar Tarihi: 25/5/2022
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportörler
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN YILMAZ
|
|
|
Hasan HÜZMELİ
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet KAVRUK
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülizar TUNCER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulaşım aracında yapılan gösteriye polis müdahalesi nedeniyle yaralanma meydana gelmesi ve buna ilişkin şikâyet hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/3/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden erişilen, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
10. Türkiye, 2015 yılı Haziran ayından itibaren yeniden yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda PKK tarafından Şırnak'ın merkezi ile Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere giriş ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış; teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Figen Yüksekdağ Şenoğlu, B. No: 2016/25187, 4/4/2018, § 18).
11. Başvurucu 17/12/2015 tarihinde İstanbul'un Beyoğlu ilçesi İstiklal Caddesi'nde bulunan Taksim-Tünel istikametinde hizmet veren tarihî tramvay içinde, herhangi bir şiddet eylemine başvurmadan Cizre'de yaşanan olaylara dikkat çekmek maksadıyla düzenlenen gösteriye katıldığını, yaptıkları gösterinin Çevik Kuvvet polisleri tarafından engellendiğini beyan etmektedir.
12. Başvurucu anılan olay nedeniyle 17/12/2015 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başvurucu, ertesi gün Başsavcılıkta şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde polis müdahalesi sırasında darbedildiğini belirterek polislerden şikâyetçi olmuştur. Başvurucunun ifadesi şöyledir:
"SORULDU: Ben eylemi sosyal medya üzerinden öğrendim. Ben eyleme tek başına gittim. Şüphelilerden B.A. ve U.Ş.yi tanıyorum diğer şahısları tanımıyorum. İddia edildiği gibi tramvayın ulaşımına engel olmadık akbil basarak tramvaya bindim. Üzerinde T.E. ölümsüzdür olan pankartı gördüm daha doğrusu bu pankartı ben yapıştırdım diğer pankartları yapıştırmadım. İddia edildiği gibi kürdistan faşizme mezar olacak katil polis hesap verecek katil erdoğan diye sloganda atmadım tutanakta geçen ve el konulan nüsaybin cizre sur silvan katil devlet kürdistandan defol yazılı dövizi kaldırmadım ayrıca böyle bir dövizde görmedim üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Tramvayın ulaşımına engel olmadık tramvay elektkrikler kesildiği gerekçesi ile ağa camii durağında durmuştu. Dedi
Gözaltına alınmam sırasında da polis memurlarının şiddetine maruz kaldım. U. isimli bambam lakaplı çevik kuvvette görevli bir polis memuru telefonuma el koydu bir kısım görselleri sildi bu polis memurunun otobüste de şidetine maruz kaldım beni yumrukladı bu polis memurundan ve bana şiddet uygulayan diğer polis memurlarından şikayetçiyim.
Hastaneye rapor için götürüldüğümüzde de yine aynı şekilde polis şiddetine maruz kaldım burada sivil uzun saçlı bir polis memuru jop eğitmeni olduğunu ve bu hareketleri bizim üzerimizde gösterebileceğini söyledi. İçerde 30 saniye zamanımız olduğunu söyledi. Doktorun yanına girdiğimizde ise polisler kapıda bekledi..."
13. Başvurucu; terör örgütü propagandası yapmak, silahlı olarak katılınan toplantı ve yürüyüşte ihtara rağmen dağılmamak, deniz veya demir yolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma suçlarını işlediği iddiasıyla yedi şüpheliyle birlikte Başsavcılık sulh ceza hâkimliğine sevk edilmiştir. Yapılan sorgusu sonucunda başvurucu, İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/12/2015 tarihli kararıyla adli kontrol tedbiri uygulanmak suretiyle serbest bırakılmıştır.
A. Başvurucunun Yaralanmasına İlişkin Ceza Soruşturması Süreci
14. Başvurucu vekili, başvurucunun ve Ş.U. isimli diğer müştekinin gözaltına alındıkları sırada darbedildiklerini belirterek kolluk görevlileri hakkında işkence, görevi kötüye kullanma, hakaret, tehdit ve ifade hürriyetinin engellenmesi suçlarını işledikleri iddiasıyla 23/12/2015 tarihinde Başsavcılığa şikâyette bulunmuştur.
15. Başsavcılık, Taksim Polis Merkezi Amirliğine 30/12/2015 tarihinde müzekkere yazmış ve 17/12/2015 tarihinde gerçekleşen olay yerini gören MOBESE kameralarının araştırılarak gönderilmesini talep etmiştir. 28/12/2015 tarihinde olay anına ilişkin olduğu belirtilen ve bazı görüntüleri içeren bir DVD ve bir CD gönderilmiştir. Öte yandan 20/1/2016 tarihinde, olay yerini gören MOBESE kamerasının görüntü kayıtlarının teknik özellikleri sebebiyle on veya on beş gün süreyle saklandığı, daha sonra yeni görüntülerin eski görüntüler üzerine kaydedildiği, bu sebeple olay gününe ait kamera görüntülerine ulaşılamadığı bilgisi verilmiştir.
16. Başsavcılık, başvurucunun yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) müzekkere yazmış; Olay Tutanakları, doktor raporları, ifade örnekleri, Yakalama Tutanakları, varsa olay anına ait görüntüler ile düzenlenmiş iddianame ve karar örneklerinin gönderilmesini talep etmiştir. Mahkemenin 11/2/2016 tarihli yazısıyla talep edilen bilgi ve belgeler Başsavcılığa gönderilmiştir.
1. Olay, Yakalama ve Savcı Görüşme Tutanağı
17. Başvurucunun da aralarında bulunduğu göstericilerden sekizinin olay nedeniyle yakalanarak gözaltına alındığı olaya ilişkin olarak kolluk, tutanak düzenlemiştir. Anılan tutanak iki sayfadan oluşmakta olup tutanağı dokuz kolluk görevlisi imzalamıştır. Şüphelilerden altısı hakkında imzadan imtina ettikleri belirtilmiştir. Başvurucunun gözaltına alınmasına ilişkin olarak kolluk tarafından düzenlenen tutanağın ilgili kısmı şöyledir:
"17/12/2015 günü saat 16:30 sıralarında Beyoğlu İlçesi İstiklal Caddesi üzerinde Taksim Meydan ve Tünel Meydan arasında seyreden Nostaljik Tramvayın işgal edildiği bilgisi üzerine Güvenlik Şube Müdürlüğü, Beyoğlu Güvenlik Büro Amirliği ve Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğüne bağlı ekiplerce ivedilikle olay yerine geçilmiştir. Tarihi tramvay İstiklal Caddesi Ağa Camii Durağında durduğu sırada tramvayda bulunan yolcuların Tramvaydan indirildiği ve ulaşıma engel olunduğu görülmüş, sonrasında Tramvay camlarına 040*1.5 metre ebatlarında beyaz zemine siyah yazı ile 'Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin, Derik, Dargeçit, Silvan da 160 Sivil yaşamını yitirdi, Sizden Korkan Sizin gibi alçak olsun, T.E., Katliamlara sessiz kalma HDP/HDK Gençlik, Ölümsüzdür HDP/HDK gençlik yazılı pankartları yapıştırdıkları, 'Nusaybin, Cizre, Sur-Silvan-Katil Devlet Kürdistan'dan defol' yazılı dövizleri kaldırdıkları ve 'Kürdistan faşizmeme mezar olacak-Katil Polis Hesap verecek-Hırsız Katil Erdoğan' şeklinde slogan attıkları görülmesi üzerine şahıslara defaten duyabilecekleri ses tonuyla yaptıkları eylemin kanunsuz olduğu ve sonlandırmaları gerektiği dile getirilmişse de şahıslar eylemlerine devam etmeleri üzerine biz görevlilerce şahıslara dirençlerini kıracak ölçüde zor kullanılarak yakalama işlemi yapılmıştır."
2. Bilirkişi Raporu
18. Başsavcılık, olaya ait bir DVD ve bir CD üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi tarafından düzenlenen raporun ilgili kısmı şöyledir:
"CD içerisinde '2015-12-17 Nostaljik tramvaydaki eyleme polis müdahalesi' mp4 uzantılı 00:03:06 dakikalık videonun olduğu görülmekle yapılan incelemede: 00:00:15 saniyede bir bayan şahsın elinde mikrofonla konuşma yaptığı görülüyor. Tramvay üzerine çeşitli yazılar asıldığı görülüyor. 00:00:39 saniyede tramvayı kullanan insanların tramvayı boşalttığı görülüyor. Şahısların tramvay içerisinde gösteri yaptığı anlaşılıyor. Tramvay[ın] hareket etmediği ve diğer yolculardan kimse kalmadığı görülüyor. 00:01:16 de içeridekilerin çeşitli sloganlar attığı gözlemleniyor. 00:01:41 de polis memurlarının olay yerine geldiği gözlemleniyor. Polis memurları[nın] tramvay içerisinde bulunan şahısları gözaltına aldığı görülüyor. 00:02:25 saniyede bir polis memurunun elini aşağı doğru salladığı görülüyor. Herhangi bir kişiye değdiği belli değil. Görüntü üstünde gerekli netlik, yakınlaştırma ve doygunluk yapılmış olup, görüntü pikselinin yani kalitesinin düşük olması, polis memurunun sırtı dönük olması, yüz kısmının ve elinin bir kişiye değdiği görülmediği anlaşılıyor. Polis memurlarının gözaltına alırken kalkanlarla kordon çektiği görülüyor. Görüntüler üzerinde doygun, aydınlatma, netleştirme, doygunluk ve yakınlaştırma ayarları yapılarak aktarılmıştır..."
19. Bilirkişi, bir adet DVD üzerinde yaptığı incelemede özetle görüntülerde herhangi bir olayın ve olay mahallinin olmadığını belirtmiştir.
3. Adli Tıp Raporu
20. Başsavcılık 23/12/2015 tarihinde Adli Tıp Kurumundan (ATK) başvurucunun muayene edilmesini ve buna ilişkin adli rapor düzenlenmesini talep etmiştir. ATK'nın düzenlediği 23/12/2015 tarihli raporun ilgili kısmı şöyledir:
"...doğumlu kişiye ait tıbbi belge bulunmadığı, ifadesinde, 17/12/2015 tarihinde tramvay içerisinde yapılan eyleme katıldığını, bu esnada polisler tarafından kötü muameleye maruz kaldığını, 18/12/2015 tarihinde akşam geç saatlerde gözaltından çıktığını, gözaltına alınma esnasında ve gözaltındayken de yumruk tekme ve copla darba maruz kaldığını, hakaret edildiğini belirttiği, tarafımdan yapılan muayenesinde, kafa arka kısımda oksipital bölgede şişlik ve hassasiyet, sağ üst kol orta omuz bileşkesinde sarı yeşil ekimoz, sol dirsek dış kısımda hafif ödem olduğu, boyun hareketlerinde arka tarafta daha fazla olmak üzere hassasiyet olduğu, arızasının,
Kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı,
Basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu kanaatini bildirir rapordur. "
4. Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar
21. Başsavcılık 24/3/2016 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Söz konusu soruşturma evrakı ile ilgili olarak düzenlenen 17.12.2015 tarihli olay tutanağı kapsamına göre, nostaljik tramvayın işgâli bilgisi üzerine olay yerine varıldığında tramvay yolcularının indirilmiş olduğu, tramvayın hareketinin engellenmiş olduğu, tramvay camlarına "Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin, Derik, Dargeçit, Silvan' da 160 sivil yaşamını yitirdi. Sizden korkan sizin gibi alçak olsun T.E. Katliamlara sessiz kalma HDP/HDK Gençlik ölümsüzdür" yazılı pankartlar yapıştırıldığı, göstericilerin 'Nusaybin, Cizre, Sur -Silvan- Katil Devlet Kürdistan' dan defol' şeklinde pankartlar açtıkları ve sloganlar attıkları, şahısların uyarılara aldırış etmemeleri üzerine dirençlerini kıracak ölçüde zor kullanılarak yakalama işlemi yapıldığı tespit edilmiştir.
Yine şikayete konu olay ile ilgili olarak görüntü içeren CD temin olunarak yaptırılan bilirkişi incelemesinde, bir kadın şahsın elinde mikrofonla tramvay üzerinde konuşma yaptığı, tramvay üzerine 'Katliamlara sessiz kalma! HDK/HDP Gençlik' şeklinde yazılar asıldığı, tramvay yolcularının tramvayı boşalttıkları, bir grubun tramvay içerisinde gösteri yaptığı ve sloganlar attığı, polis memurlarının müdahale ederek tramvayda bulunan göstericileri gözaltına aldıkları, başkaca suç konusu eyleme rastlanmadığı anlaşılmıştır.
Yapılan soruşturma sonucu mevcut bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde;
Kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerini kullanmalarına neden olan ve olay tarihlerindeki eylemci gruplar tarafından gerçekleştirilen tramvay işgali ile ilgili toplantı, gösteri ve yürüyüşlerin yasal bildirimler yapılmadan gerçekleştirildiği, bu hali ile barışçıl olarak kabul edilmediği, ayrıca ulaşım aracının hareketinin engellediği ve aralarında müştekilerin de bulunduğu eylemcilerin kolluk görevlilerine direnmede bulundukları ve alınan adli raporlarındaki yaralanmalarının niteliği ve derecesi dikkate alındığında, müştekilerin şikayetlerine konu olan kolluk görevlileri olan şüphelilerin zor kullanırken orantılı davranmadığına, zor kullanma yetkisinde sınırı aşarak sahip bulundukları nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle müştekileri kasten yaraladıklarına ilişkin olarak müştekilerin soyut iddiası dışında kamu davası açılması için yeterli ve elverişli deliller bulunmadığı anlaşıldığından, suç ve şüpheliler ile ilgili olarak kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA..."
22. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 31/1/2019 tarihinde verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle kesin olarak reddedilmiştir. Anılan karar 25/2/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 19/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Başvurucu Hakkında Yürütülen Soruşturma
24. Başsavcılık, başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında 23/12/2015 tarihli iddianameyle deniz veya demir yolu ulaşım araçlarının kaçırılması veya alıkonulması, silahlı olarak katılınan toplantı ve yürüyüşte ihtara rağmen dağılmama, terör örgütü propagandası yapma, görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kamu davası açmıştır.
25. Yapılan yargılama sonucunda Mahkemenin 23/6/2016 tarihli kararıyla başvurucunun ve diğer şüphelilerin beraatlerine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Tüm sanıkların üzerlerine atılı TCK'nun 223/2 ulaşım araçlarının engellenmesi yönünden savunmalarında tramvaya bindiklerini belirttikleri ama herhangi bir şekilde tramvayı durdurmadıklarını söyledikleri, dosya kapsamı içerisinde yer alan video görüntülerinin tetkikinde de, sanık savunmalarının aksini gösterir bir görüntü kaydının olmadığı, sanıkların ulaşımını engelledikleri iddia olunan tramvayın kullanıcısı olan tanık Y.B.nin de beyanlarında sanıkların tramvaya akbil basarak bindiklerini ve ulaşımı engellemediklerini belirttiği, hal böyle olunca tüm dosya kapsamında sanıkların atılı bu suçlama yönünden savunmalarının aksini gösterir, delil bulunmadığından sanık savunmalarının var olan delillerle desteklenmiş olması hasebiyle bu savunmalara itibar edilerek, atılı suçlamanın kanunda ön görülen unsurlarının oluşmadığı vicdani kanısına varıldığından tüm sanıkların ayrı ayrı beraatlerine,
Tüm sanıkların üzerlerine atılı terör örgütü propagandası yapma suçu yönünden iddianamede belirtilen pankartlar, dövizler ve sloganlar dikkatlice tetkik edildiğinde, 'cizre silopi sur nusaybin derik dargeçit silvanda 160 sivil yaşımını yitirdi, sizden korkan sizin gibi alçak olsun t.e.' , 'katliamlara sessiz kalma HDP-HDK GENÇLİK', 'ölümsüzdür HDP - HDK GENÇLİK'yazılı pankartlar, 'Nusaybin , cizre , sur , silvan - katil devlet kürdistandan defol' yazılı dövizler ve 'Kürdistan faşizme mezar olacak - katil polis hesap verecek' şeklinde sloganlarda terör örgütünün cebir şiddet içeren yöntemlerini meşru gösterici, övücü veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik edici herhangi bir hususun bulunmadığı, bu haliyle pankart, döviz ve slogan içeriklerinin ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi gerektiği vicdani kanısına varıldığından tüm sanıkların üzerlerine atılı bu suçlama yönünden ayrı ayrı beraatlerine,
Tüm sanıkların üzerlerine atılı toplantı gösteri yürüyüşleri kanunun 33/b maddesine muhalefet suçu yönünden sanıkların pankartlarının HDP-HDK gençlik imzalı olduğu, taşınan dövizlerin içerik itibarıyla terör örgütü propagandası olarak kabul edilemeyeceği, bu nedenle yasa dışı örgüt ve topluluklara ait olmadığı ve yine atılan sloganların içerik itibarıyla terör örgütü propagandası olarak kabul edilmediği dikkate alındığında sanıkların üzerlerine atılı bu suçlama yönünden de suçun maddi unsurlarının yani yasa dışı örgüt ve topluklara ait pankart, dövizlerle veya bu nitelikteki sloganlarla toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma unsurunun gerçekleşmediği, bu nedenle sanıkların ayrı ayrı beraatlerine,
Tüm sanıkların üzerlerine atılı görevi yaptırmamak için direnme suçu yönünden, dosya kapsamından atılı bu suçlamanın gerçekleştiğine ilişkin sanık savunmalarının aksini gösterir, her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli delil olmadığı vicdani kanısına varıldığından, sanık savunmalarının tanıkçada desteklenmiş olması nedeniyle, atılı bu suçlama yönünden mahkumiyetlerine yeterli delil elde edilemediğinden tüm sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..."
26. Temyiz edilen hüküm, Yargıtay 8. Dairesinin 12/10/2021 tarihli kararıyla onanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
27. Anayasa Mahkemesinin Özge Özgürengin (B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 22-38), Ali Ulvi Altunelli (B. No: 2014/11172, 12/6/2018, §§ 23-27, 29-45) kararlarında ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) uygulaması açıklanmıştır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Anayasa Mahkemesinin 25/5/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucu, Cizre'de yaşanan olaylara dikkat çekmek amacıyla nostaljik tamvay içinde herhangi şiddet eylemine başvurmadan yaptıkları gösteriye kolluk güçlerinin hukuka aykırı şekildeki müdahalesinin Anayasa'nın 26. ve 34. maddelerinde yer alan ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
30. Bakanlık görüşünde; başvurucunun da aralarında bulunduğu grubun bildirimde bulunmadan protesto gösterisi düzenlediği, tramvayın ilerleyişini engellediği, vatandaşların tramvaydan inmelerine sebep olarak seyahat özgürlüklerini engellediğini, bu şekilde kamu düzenini bozduğu belirtilmiştir. Kolluk görevlilerinin müdahalesinin kamu düzeninin bozulmasını önlemeye yönelik olduğu, tüm uyarılara rağmen eylemlere devam edilmesi nedeniyle müdahalenin acil bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği, demokratik toplumda gerekli olduğu vurgulanmıştır.
31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiştir.
2. Değerlendirme
32. Anayasa'nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ifade özgürlüğü hakkını ilgilendiren şikâyetleri, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kapsamında kaldığından ifade özgürlüğü bakımından ayrıca inceleme yapılmamıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
35. Başvurucunun katıldığı bir gösterinin kolluk görevlileri tarafından engellenmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...demokratik toplum düzeninin ...gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
37. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
38. 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 2. ve 16. maddelerinde yer alan düzenlemelerin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özge Özgürengin, § 100; Ali Ulvi Altunelli, §§ 91, 92).
(2) Meşru Amaç
39. Başvurucuya protesto gösterisi sırasında müdahale edilmesinin Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özge Özgürengin, §§ 101, 102;Ali Ulvi Altunelli, §§ 93, 94).
(3)Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
40. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45).
41. Hükûmetin politikaları ile ilgili olarak bireylerin tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymaları çoğulcu demokrasilerin karakteristik özelliğidir. Devletin barışçıl amaçlarla yapılan toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması, ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar koymaması da gerekmektedir. Halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69)
42. Anayasa Mahkemesinin görevi, şikâyete konu müdahaleyi bir bütün olarak inceleyerek müdahalenin amacın gerçekleştirilmesi için zorunlu bir sosyal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı ve orantılı olup olmadığını belirlemektir. Böylelikle kamu otoritelerinin şikâyete konu olayda aldıkları kararların Anayasa'nın 34. maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir.
43. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının amacı ve mahiyeti dikkate alındığında bu hak, toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânı seçme özgürlüğünü de kapsar. Zira toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemenin amacı bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek olup gösteri ve toplantı yürüyüşünün düzenlendiği mekân, açıklanan düşüncenin muhataplarına ulaşabilmesi ve tesir oluşturabilmesi bakımından önem taşır. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı mekânın belirlenmesinde kamu otoritelerinin koşullara göre belirli bir takdir payı bulunduğu kabul edilse bile mekân seçimi esas itibarıyla düzenleyicilerin kullandığı söz konusu hakkın bir parçasıdır. Bu itibarla bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyecekleri yeri belirleme serbestîsini sınırlayan tedbirler bu hakka müdahale niteliği taşır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017).
44. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına mekân seçimi nedeniyle bir müdahalede bulunulmuş ise Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu otoritelerinin takdir payını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp kullanmadığını değerlendirmektir. Anayasa Mahkemesi böyle bir değerlendirmeyi müdahalelerin gerekçesine bakarak yapar. Bu değerlendirmede, kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı da gözetilmelidir. Böylelikle kamu otoritelerinin şikâyete konu olayda aldıkları kararlarda keyfî uygulamaların ve usulsüz sınırlandırmaların olup olmadığı, kararların Anayasa'nın 34. maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir. Somut olayın özelliğine bağlı olarak görüşlerin topluma duyurulmasında seçilen mekanın önemi de inceleme konusunu oluşturacaktır.
(b)İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
45. Eldeki başvuru dosyasında, başvurucunun da aralarında bulunduğu bir grup Taksim Meydanı ile Tünel Meydanı arası seyir hâlinde olan tramvayda gösteri düzenlemiş, kolluk güçleri gösteriye müdahale etmiştir. Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlediği iddiasıyla yapılan yargılama sonucu başvurucu hakkında beraat kararı verilmiştir.
46. Kolluk güçleri tarafından hazırlanan raporlarda tramvayın göstericiler tarafından işgal edildiğine dair ihbar üzerine olay yerine hareket edildiği, olaya ilişkin kamera görüntülerinin bulunduğu ifade edilmiştir. Raporlara göre olayda bir grubun seyir hâlindeki tramvayda gösteri yapmak istediği, diğer yolcuları araçtan indirdiği, toplu ulaşıma engel olduğu, ulaşım aracına pankart ve döviz astığı, slogan attığı, göstericilerden birinin mikrofon ile konuşma yaptığı ifade edilmiştir. Gerçekleştirilen toplantının kanuna aykırı olduğu yönünde ihtar yapıldığı hâlde eylemin sonlandırılmaması nedeniyle sekiz kişi hakkında yakalama işlemi yapıldığı ifade edilmiştir (bkz. §§ 16, 17). Müdahalenin gerekliliği hususunda değerlendirme yapılırken gösteri için seçilen alan -kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması bakımından- incelemenin öncelikli konusunu oluşturacaktır.
47. Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde toplanan bir grubun sadece şiddete başvurma eğiliminin bulunmaması, kolluk güçleri tarafından toplantıya yönelik her müdahaleyi -kategorik olarak- hukuka aykırı hâle getirmemektedir. Aksi yöndeki düşünce, şiddet içermeyen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin somut olayın koşulları değerlendirilmeksizin -nerede ve ne amaçla yapıldığı gözetilmeksizin- hiçbir şekilde sınırlanamayacağı anlamına gelmektedir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Oya Meriç Eyüboğlu, B. No: 2015/15836,8/1/2020, § 43).
48. Nitekim somut olayda gösterinin düzenlendiği nostaljik tramvay İstanbul'un en merkezî noktalarından biri olan İstiklal Caddesi'nde, Taksim ile Tünel Meydanları arasında tarihî, kültürel ve turistik amaçlı işletilen raylı sistem ulaşım aracıdır. İstanbul’un toplu ulaşımı için tahsis edilmiş bu araçta yapılan bir toplantının halkın seyahat etme özgürlüğüne müdahale ettiği, tahsis amacı dışında kullanılması nedeniyle de anılan kamusal hizmetin aksamasına neden olacağı açıktır.
49. Öte yandan anılan tramvayın iki vagonlu olduğu -tekli olanların uzunluğu genellikle 9 metreden az olup 25-30 koltukludur- gözetildiğinde toplantı için seçilen mekânın kapasitesinin gösteri düzenlemek için yetersiz olduğu ve alanın darlığı nedeniyle kamu düzeni açısından tehlike oluşturduğu anlaşılmıştır.
50. Diğer yandan tramvayda yapılan gösteri, toplu ulaşım aracının trafikte güvenli bir şekilde ilerlemesi için gerekli ortamın bozulmasına -vatmanın dikkatinin dağılmasına- İstanbul’un en yoğun caddelerinden biri olan İstiklal Caddesi üzerinde bulunan yayaların can güvenliğinin tehlikeye düşmesine neden olabilecektir. Nitekim somut olayda vagonun bazı bölgelerine pankart asılması, vagon içinde ses yükseltici cihaz ile konuşma yapılması, döviz taşınması ve slogan atılması nedeniyle kamu düzeninin ve güvenliğinin bozulması riskinin gerçeklik değeri olduğu ve sınırlamanın keyfî olmadığı görülmüştür. Söz konusu tehlikenin önlenebilmesi amacıyla kara taşımacılığında tedbirlerin alınması devletin yaşam hakkı yönünden pozitif yükümlülükleri arasında yer alır. Anılan yükümlülük gereği -mekânın özelliği de gözetilerek- halka açık diğer kamusal alanlara göre daha katı olan güvenlik tedbirlerinin olması olağan kabul edilmelidir.
51. Sonuç olarak kitlesel toplantılar için uygun bir mekân olduğu son derece şüpheli, bir toplu taşıma aracında gerçekleştirilen gösteriye yapılan müdahalenin gerekçesini oluşturan güvenlik mülahazalarının gösteriye yapılan müdahalenin oluşturduğu dezavantajdan açıkça daha ağır nitelikte olduğu değerlendirilmiştir. Bu sebeple anılan gösteriye yapılan müdahalenin zorunlu toplumsal bir gereksinimi karşıladığı ve göstericilere herhangi bir ceza verilmediği, yalnızca gösterinin sona erdirilmesi ile yetinildiği gözetildiğinde müdahalenin orantılı olduğu kabul edilmelidir. Bu kapsamda başvuruya konu gösteriye kamu görevlilerinin müdahale etme gerekçesinin makul olmadığı söylenemez.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu; gözaltına alınması sırasında ve sonrasında kolluk görevlilerinin orantısız saldırısına maruz kaldığını, tekme, tokat, yumrukla yere yatırılarak darbedildiğini, kafasına ve sırtına ayakla vurulduğunu, cinsel tacize varacak şekilde arama yapıldığını, şikâyeti hakkında etkili soruşturma yapılmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirterek kötü muamele yasağının, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
54. Bakanlık görüşünde, ilgili toplantı için bildirimde bulunulmaması sebebiyle somut olaydaki protesto gösterisinin kanunsuz olduğu, bu nedenle kolluk görevlilerinin gösteriye hukuka uygun müdahalede bulunduğu ifade edilmiş; başvurucunun da içinde olduğu gruba yapılan tek müdahalenin yakalama olduğu, kolluk görevlilerinin başvurucuya ve diğer şahıslara kitlesel müdahale yöntemleriyle müdahalede bulunmadıkları belirtilmiş; Başsavcılığın topladığı delillerden olan bilirkişi raporunda kolluk ekiplerinin fiziki bir müdahalesinden bahsedilmediği, bu itibarla başvurucuya uygulanan müdahalenin orantılı olduğu ve asgari eşik seviyesini aşmadığı değerlendirmesinde bulunulmuştur. Öte yandan başvurucunun olaydan altı gün sonra Başsavcılığa dilekçe vererek delillerin kaybolmasına yol açtığı ve üzerine düşen özen yükümlülüğünü yerine getirmediği ifade edilmiş, buna karşın Başsavcılığın etkili bir soruşturma yürüttüğü değerlendirilmiştir.
55. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiştir.
2. Değerlendirme
56. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
57. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
58. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının kötü muamele yasağının usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
59. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
60. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
61. Bir kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
62. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usul boyutu da bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).
63. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).
64. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak, özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116). Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
65. Somut olayda başvurucu, katıldığı toplantı ve gösteriye yapılan müdahale sırasında yaralanmasına sebep olduğunu ileri sürdüğü kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur. Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına dair kararında; aralarında başvurucunun da bulunduğu eylemcilerin kolluk görevlilerine direndikleri, alınan adli raporlardaki yaralanmalarının niteliği ve derecesi dikkate alınarak kolluk görevlilerinin zor kullanırken orantılı davranmadığına, zor kullanma yetkisinde sınırı aşarak sahip oldukları nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle başvurucuyu kasten yaraladıklarına ilişkin olarak başvurucunun soyut iddiası dışında kamu davası açılması için yeterli ve elverişli deliller bulunmadığı gerekçesine dayanılmıştır.
66. Başsavcılık, yürüttüğü soruşturma sonucunda verdiği kararda başvurucunun sağlık raporlarında tespit edilen yaralanmalarının zor kullanma yetkisi kapsamında kaldığını değerlendirmiş fakat başvurucunun gözaltına alındıktan sonraki süreçte kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddialarını değerlendirmemiştir. Başvurucu polis otobüsünde iken beyanında tarif ettiği U. isimli bir polis memurunun şiddetine maruz kaldığını ileri sürmüştür ancak bu görevli hakkında herhangi bir araştırma yapıldığına dair bilgi veya bulgu soruşturma dosyasında yer almamaktadır.
67. Sonuç itibarıyla soruşturma makamı gözaltında kötü muameleye maruz kalındığı iddialarına yönelik olarak etkili bir soruşturma yürütmeden şikâyet hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
68. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
69. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
70. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ile maddi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
71. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
72. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
73. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
74. İncelenen başvuruda kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin Başsavcılık kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
75. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
76. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
77. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
78. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Verilen karar 2015/157353 numaralı soruşturma dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net25.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/5/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.