TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYDIN OKUTUCU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/11279)
|
|
Karar Tarihi: 24/5/2023
|
R.G. Tarih ve Sayı: 29/8/2023 - 32294
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Gülsüm Gizem GÜRSOY
|
Başvurucular
|
:
|
1. Aydın OKUTUCU
|
|
|
2. Oğuzhan ÇELİK
|
|
|
3. Serdar İNCİTOPU
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Halil AĞIRGÖL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucuların iş sözleşmelerinin sendikal
gerekçelerle feshedilmesi sonrasında işe iade taleplerinin reddedilmesinin
sendika hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle aynı
mahiyetteki dosyalar bu dosya üzerinde birleştirilmiştir.
3. Başvurular süresinde yapılmıştır.
4. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular,
Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların üyesi olduğu sendika 1975 yılında Ambar
İşçileri Sendikası olarak kurulmuş; 2002 yılında Türkiye Devrimci Kara, Hava,
Demiryolu İşçileri Sendikası (Nakliyat-İş/Sendika) adını almıştır. Sendika,
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonuna bağlıdır.
9. Davalılardan TÜVTÜRK Türkiye'de periyodik araç
muayenesinde yetkili ve görevli tek kuruluştur. Diğer davalı Reysaş Lojistik
(R.L./işyeri/işveren) ise alt işletim sözleşmesi kapsamında Eskişehir,
Sivrihisar, Kastamonu, Tosya, Karabük, Bartın, Zonguldak ve Ereğli’deki TÜVTÜRK
araç muayene istasyonlarını işletmektedir.
10. Nakliyat-İş, davalı işyerinde toplu iş sözleşmesi
(TİS) yapabilmek için 21/2/2018 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına yetki tespiti başvurusunda bulunmuştur. Sendikanın yetkili sendika
olabilmek için gerekli çoğunluğu sağladığı, 28/2/2018 tarihli anılan Bakanlık
yazısıyla tespit edilmiştir. Davalı işyeri, Sendikaya karşı olumlu yetki
tespitinin iptali davası açmıştır ve olayların geçtiği tarihte bu dava
derdesttir.
11. Başvurucuların iddiasına göre davalı işyeri yetki
tespiti sürecinde işçileri baskı altına almaya çalışmış ve on dört sendikalı
işçinin iş akdini feshetmiştir. Bunun üzerine işçiler ve Sendika 2/3/2018
tarihinde işveren hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun 117. maddesi kapsamında "iş ve çalışma hürriyetinin ihlali",
118. maddesi kapsamında "sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi"
suçlarını işlediğinden bahisle suç duyurusunda bulunmuştur.
12. Başvurucular işten çıkarılan işçilerin tekrar işe
alınması koşuluyla işveren ile anlaştıklarını, anlaşma kapsamında işveren
hakkındaki şikâyetlerinden vazgeçtiklerini, bunun sonucunda işçilerin tekrar
işe alındığını ifade etmiştir.
13. Başvurucuların iddiasına göre işveren altı aylık suç
duyurusunda bulunma süresinin geçmesi üzerine işyerinde sendikalı işçiler
üzerindeki baskıyı tekrar artırmış, çalışma koşullarını kötüleştirmiştir.
Başvurucular baskılar karşısında sendikalı beş işçinin Nakliyat-İş'ten istifa
ettiğini ve sendikalı M.O. isimli işçinin de Eskişehir'den Sivrihisar ilçesine
gönderilerek diğer sendikalı işçilere gözdağı verildiğini ileri sürmüşlerdir.
14. Başvurucuların da aralarında bulunduğu on beş işçi,
işverenin sendikalı işçilere yönelik baskı kurduğu gerekçesiyle
14/11/2018-22/11/2018 tarihleri arasında iş yavaşlatma eylemi kararı almış
ancak üç gün süreyle iş yavaşlatma eyleminde bulunmuştur. Bunun üzerine işveren
22/11/2018 tarihinde başvurucuların iş akdini feshetmiştir. Fesih gerekçesinde;
başvurucuların 14/11/2018-22/11/2018 tarihleri arasında iş yavaşlatma eylemi
organize ettiği, bu sebeple araç muayene randevularının sarkmasına, hizmetin
aksamasına, araç muayenesine gelen vatandaşların mağdur olmasına, muayene
edilen araçların sayısının %50 -%60 oranında düşmesine, istasyon performans
göstergesi ortalamasının 8'den 4'e gerilemesine ve otuz günü aşan iş kaybı ile
zarara sebebiyet verdikleri belirtilerek iş akitlerinin tazminatsız ve
bildirimsiz olarak feshedildiği belirtilmiştir.
15. Bunun üzerine başvurucular, yapılan fesihlerin
sendikal nedenle gerçekleştirilen haksız ve geçersiz fesih olduğunu ileri
sürerek işe iade ve sendikal tazminat talepli dava açmıştır. Başvurucular dava
dilekçelerinde; işyerinde yasal sendikal faaliyetlerde bulunduklarını, buna
karşın işverenin sendikal faaliyetleri engellemek amacıyla tazminatsız bir
şekilde iş akitlerini sonlandırdığını ifade etmiştir.
16. Davalı işyeri; ilk derece mahkemesine sunduğu cevap
dilekçesinde başvurucuların da aralarında bulunduğu işçilerin haksız bir
biçimde iş yavaşlatma eylem yaptıklarını, eylemin hem işyerine yönelik hem
kamusal zarara neden olduğunu ileri sürmüştür. Davalıya göre başvurucuların iş
akitleri haklı nedenle feshedilmiştir.
17. Başvurucuların açtıkları davalara ilişkin
yargılamalar Eskişehir 2. İş Mahkemesinde görülmüştür. Yargılama safhasında
Mahkemece bilirkişi marifetiyle işverenin ses kayıtlarının yer aldığı bir
CD'nin çözümü yaptırılmıştır. İlgili konuşmada işverenin sendikalaşma ile
ilgili yer alan ifadeleri özetle şöyledir:
"...ben önce solcuydum... sonra
kapitalist oldum... komünist oluyordum ama tutarsan kapitalist oluyorsun, biz
boyayı tuttuk duvarlara yazı yazıyorduk şurası böyle olsun burası böyle olsun
hala görüşümüzün içinde sosyalizm var, geçen sene benim muayene istasyonları
sendikaya müracaat etmiş, aylarca uğraştım sendikayı iptal ettirmek için, len
dedim ben yıllarca sendika gelsin diye duvara yazı yazmışım nasıl olacak insan
hayatında değişik derken ...derken böyle bir dünya kuruldu..."
18. Yargılamayı yapan Eskişehir 2. İş Mahkemesi açılan
davaların kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...T.T istasyonlarının randevu
sistemi ile çalıştığı işçilerin demokratik tepkilerini mevcut baskıya karşı
ortaya koymak amacıyla mahkememiz değerlendirmesinde whatsapp görüşmelerine
yansıdığı üzere2-3 gün sürecek şekilde gerçekleştirdikleri ancak ilk günden
sonra randevu sistemi ile geciken herhangi bir iş veya zararın mevcut olmadığı
bu anlamda işi yavaşlatma neticesinde zarara uğrandığı iddiasının gerçeği
yansıtmadığı, kaldı ki araç muayenelerinin gelen araç marka, yaş ve
problemlerine göre değişebileceği ve bu anlamda fesih sebeplerinde geçerlilik
bulunmadığı...
Feshin sendikal sebeplerle olup olmadığı
ve sendikal tazminata hak kazanılıp kazanılmadığı açısından mahkememizce
yapılan değerlendirmede ise... çözümü yaptırılan cd çözümü vetanık beyanları
ile sabit olduğu üzere davalı işyerinde sendikal örgütlenmeye karşı tavır
alındığı ilk olarak Nakliyat İş Sendikasına bağlı işçilerin 28/2/2018 tarihinde
sendikanın yetki tespit yazısını alması üzerine ilk etapta 14 sendika işçisini
işten çıkardıkları, daha sonra işçilerin yeniden işe alındığı, davalı tarafın
işyerinde tanık beyanları ile sabit olduğu üzere sendikal örgütlenmeyi engellemek
amacıyla görev yerini değiştirerek engellemeye çalıştığı, işçilerin demokratik
ve yasal hak olan sendikal örgütlenmeyi devam ettirmeleri üzerine değişik
tarihlerde ...15 işçininiş akdine son verildiği, tanık beyanları ve SGK
dökümünden de anlaşılacağı üzere bu işçilerin sendikal faaliyetlerde
bulundukları ve sendikal örgütlenmede başat rolünde bulundukları sendikalı
olmayan 5 işçinin sendikadan istifa ettirildikten sonra halen çalışmaya devam
ettikleri gelen sendika yazısından da anlaşılacağı üzere Türkiye Genelinde
Nakliyat İş Sendikasına üye olan R.L A.Ş'deki işçilerin iş akitlerine son
verildiği, tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere davalı işyerinde sendikalı
işçinin kalmadığı davacının iş akdinin davalı tarafından sendikal sebeplerle
son verildiği anlaşılmıştır."
19. Kararların istinaf yargı yoluna götürülmesi üzerine
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi, derece mahkemesinin
kararlarının esastan kaldırılarak davanın reddine kesin olarak karar vermiştir.
Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Davalı işveren, işyerindeki
sendikal örgütlenme liderlerinden [M.O].yu Sivrihisar istasyonunda görevlendirmek istemiş
ancak bu işçi bunu kabul etmemiştir. Bunun üzerine işçiler oluşturdukları
whatsapp grubu üzerinden anlaşarak 14-22 kasım 2018 tarihleri arasında iş
yavaşlatma eylemi yapmıştır. Özellikle 15-17 Kasım tarihleri arasında günlük
muayene edilen araç sayısında ciddi düşüş meydana gelmiş ve işler saat 22.00 da
bitmiştir. Bunun üzerine işveren 16/11/2018 tarihinde işçilerden yazılı savunma
istemiş ve 22/11/2018 tarihinde 15 çalışanın iş sözleşmelerini İş Kanunu'nun
25/II-ı maddesi uyarınca feshetmiştir. İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret
Mahkemesine yazılan talimatla işverenin uğradığı zarar ile ilgili olarak alınan
raporda işverenin bu üç günlük sürede uğradığı zarar 26.540,65 TL olarak tespit
edilmiştir. İşverenin yeni aldığı işçilere verdiği eğitim gideri davacı ve
arkadaşlarının yol açtığı zarar olarak görülemez. Uğranılan zarar 15'e
bölündüğünde işçi başına düşen miktar (26540,65/15) 1.679,37 TL yapmakta olup
bir aylık brüt ücretinin altında kalmaktadır. Ancak davalı işverenin yönetim
hakkı kapsamında işyerinde çalışan [M.O].yu geçici olarak Sivrihisar
istasyonunda görevlendirmek istemesi üzerine tamamı sendikalı olan işçilerin üç
gün üst üste iş yavaşlatma eylemi yapması sendikal hak arayışındaki ölçülülük
ilkesine aykırılık teşkil etmekte olup işveren açısından haklı neden
ağırlığında değil ise de iş sözleşmesini devam ettirmesi beklenemeyeceğinden
işveren bakımından geçerli neden teşkil ettiğinden davalıların istinaf
başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar
verilmiştir..."
20. Başvurucular, süresinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili
Mevzuat
21. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Feshin
geçerli sebebe dayandırılması" kenar başlıklı 18. maddesinin birinci
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Otuz veya daha fazla işçi
çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş
sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya
da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe
dayanmak zorundadır..."
22. 4857 sayılı Kanun'un "Fesih bildirimine
itiraz ve usulü" kenar başlıklı 20. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
"Feshin geçerli bir sebebe
dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe
dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
23. 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu
İş Sözleşmesi Kanunu'nun "Sendika özgürlüğünün güvencesi"
kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
"(1) İşçilerin işe alınmaları;
belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri, belli bir sendikadaki üyeliği
sürdürmeleri veya üyelikten çekilmeleri veya herhangi bir sendikaya üye
olmaları veya olmamaları şartına bağlı tutulamaz.
(2) İşveren, bir sendikaya üye olan
işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye olan işçiler
arasında, çalışma şartları veya çalıştırmaya son verilmesi bakımından herhangi
bir ayrım yapamaz. Ücret, ikramiye, prim ve paraya ilişkin sosyal yardım
konularında toplu iş sözleşmesi hükümleri saklıdır.
(3) İşçiler, sendikaya üye olmaları veya
olmamaları, iş saatleri dışında veya işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi
kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları veya sendikal faaliyette
bulunmalarından dolayı işten çıkarılamaz veya farklı işleme tabi tutulamaz.
(4) İşverenin (…) yukarıdaki fıkralara
aykırı hareket etmesi hâlinde işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak
üzere sendikal tazminata hükmedilir.
(5) Sendikal bir nedenle iş
sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857 sayılı Kanunun (…), 20 ve 21 inci madde
hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal nedenle
feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine
göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına
bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir. Ancak işçinin işe başlatılmaması
hâlinde, ayrıca 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen tazminata hükmedilmez. İşçinin 4857 sayılı Kanunun yukarıdaki
hükümlerine göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez.
(6) İş sözleşmesinin sendikal nedenle
feshedildiği iddiası ile açılacak davada, feshin nedenini ispat yükümlülüğü
işverene aittir. Feshin işverenin ileri sürdüğü nedene dayanmadığını iddia eden
işçi, feshin sendikal nedene dayandığını ispatla yükümlüdür.
(7) Fesih dışında işverenin sendikal
ayrımcılık yaptığı iddiasını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak işçi sendikal
ayrımcılık yapıldığını güçlü biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda,
işveren davranışının nedenini ispat etmekle yükümlü olur.
(8) Yukarıdaki hükümlere aykırı olan
toplu iş sözleşmesi ve iş sözleşmesi hükümleri geçersizdir.
(9) İşçinin iş kanunları ve diğer
kanunlara göre sahip olduğu hakları saklıdır.”
2. Yargıtay
İçtihadı
24. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/5/2013 tarihli ve
E.2012/22-1407, K.2013/708 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Feshin işletme, işyeri ve işin
gerekleri nedenleri ile yapıldığı ileri sürüldüğünde, ... işverenin bu kararı
tutarlı şekilde uygulayıp uygulamadığı (tutarlılık denetimi), işverenin fesihte
keyfi davranıp davranmadığı (keyfilik denetimi) ve işletmesel karar sonucu
feshin kaçınılmaz olup olmadığı (ölçülülük denetimi-feshin son çare olması
ilkesi) açıklığa kavuşturulmalıdır.
... İşveren işletme, işyeri ve işin
gerekleri nedeni ile aldığı fesih kararında, ... feshin kaçınılmazlığını
kanıtlamak zorundadır. İş sözleşmesinin feshiyle takip edilen amaca uygun daha
hafif somut belirli tedbirlerin mevcut olup olmadığının değerlendirilmesi,
işverenin tekelinde değildir. Bir bakıma feshin kaçınılmaz olup olmadığı
yönünde, işletmesel kararın gerekliliği de denetlenmelidir. Feshin
kaçınılmazlığı ekonomik açıdan değil, teknik denetim kapsamında, bu kararın
hukuka uygun olup olmadığı ve işçinin çalışma olanağını ortadan kaldırıp
kaldırmadığı yönünde, kısaca feshin son çare olması ilkesi çerçevesinde
yapılmalıdır"
B. Uluslararası
Hukuk
25. AİHM; Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye (B. No:
35009/05, 4/4/2017) kararında, işverenin sendika üyeliğinden ayrılma tehdidine
boyun eğmeyerek sendika üyeliğini sürdüren kırk işçinin iş akdinin ekonomik
nedenler ve mesleki yetersizlikler gerekçe gösterilerek feshedilmiş olmasını
sendika özgürlüğü yönünden incelemiştir:
i. Anılan karara konu olayda mahkemeler 2004 yılı Temmuz
ile Aralık ayları arasında verdikleri kararlarda işçilerin sendika üyeliği
sebebiyle işten çıkarıldığı sonucuna ulaşmış ve işçilerin işe iadelerine ya da
bir yıllık brüt aylıklarına denk tazminatın işveren tarafından işçilere
ödenmesine hükmetmiştir. İşveren, tazminat ödeme seçeneğini tercih ederek
işçileri işe başlatmamış ve netice olarak davalı işverene ait işyerinde
başvurucu sendikanın üyesi hiçbir işçi kalmamıştır (Tek Gıda İş
Sendikası/Türkiye, §§ 17-22).
ii. AİHM; işçilerin ödenen tazminatın yeterliliğini,
sendika hakkının kullanımına yönelik işveren tarafından yapılacak müdahalelerde
caydırıcılık özelliği olup olmadığı bakımından incelemiştir. Söz konusu
başvuruda başvuran sendika, tazminatın caydırıcı bir nitelik taşımaması
nedeniyle işverenin işe iade yerine tazminat ödeme seçeneğini tercih
ettiğinden, bunun sonucunda toplu görüşme ve toplu sözleşme yapma yetkisini
elde edemediğinden şikâyet etmiştir (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye, §
48).
iii. AİHM, işverenin tazminat ödeme seçeneğini tercih
etmesi nedeniyle sendikasızlaşma sürecinin yaşandığını ve sonuç olarak
sendikanın o işyerinde üyesinin kalmadığını vurgulamıştır (Tek Gıda İş
Sendikası/Türkiye, § 54).
iv. AİHM, bu kaybın sendika yönünden sendikal
faaliyetlerin özünü zedeleyen bir sınırlama mahiyetinde olduğunu tespit etmiş
ve ulusal mahkemelerin müdahalenin ölçülülüğüyle ilgili daha detaylı gerekçeler
sunmaları gerektiğine işaret etmiştir. AİHM, somut olayda derece mahkemesinin
haksız işten çıkarma için kanun tarafından müsaade edilen asgari tutarda
tazminata hükmederken -örneğin işten çıkarılan işçinin aldığı ücretin
düşüklüğünü ve işveren şirketin ekonomik gücünün büyüklüğünü dikkate almak
suretiyle- tutarın önleyici etkisi üzerinde titiz bir inceleme yaptığına dair
bir işaretin bulunmadığını belirtmiştir (Tek Gıda İş Sendikası/Türkiye,
§ 55).
v. AİHM, işverenin işten çıkarılan işçilerin işe
iadelerini reddetmesinin ve işverenin çalışanları haksız yere işten çıkarmasının
önlenmesi bakımından yetersiz miktarda tazminata hükmetmesinin derece
mahkemelerince yorumlandığı biçimiyle kanuna aykırı olmadığını not etmiştir.
AİHM, ilgili kanunun -derece mahkemesinin uyguladığı şekliyle- başvurucu
sendikanın çalışanları üyeliğe ikna etme hakkını toplu işten çıkarma yoluyla
bertaraf eden işveren için caydırıcı etki doğuracak yeterlilikte bir ceza
dayatmadığı sonucuna ulaşmıştır. AİHM'e göre sonuç olarak somut olayda ne
yasama ne de mahkeme, başvuran sendikanın çalışanları sendikaya üye olmaya ikna
etme ve bu suretle toplu görüşme imkânı elde etme hakkının kullanımının
güvenceye bağlanması pozitif yükümlülüğünü ifa etmiştir. Bu nedenle başvurucu
sendika ile işverenin yarışan menfaatleri arasında makul denge kurulamamıştır (Tek
Gıda İş Sendikası/Türkiye, § 56).
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Anayasa Mahkemesinin 24/5/2023 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucular; katıldıkları eylemde demokratik bir
şekilde sendikal haklarını kullandıklarını, ilk derece mahkemesinin de yapılan
eylemleri sendikal eylem kapsamında değerlendirdiğini ancak istinaf merciinin
hukuka aykırı biçimde davaları reddettiğini, bu nedenle sendika haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde; öncelikle başvuruculardan Aydın
Okutucu ile Serdar İncitopu yönünden bireysel başvuru yapma süresi koşuluna
uyulup uyulamadığı ile ilgili kabul edilebilirlik değerlendirmesinin dikkate
alınması gerektiği belirtilmiştir. Esas yönünden ise başvurucuların sendika
hakkının ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri incelenirken yargılama makamları
kararlarının yeterli gerekçeyi içerip içermediği, verilen kararlardaki tespit
ve sonuçların yasanın uygulanması niteliğinde olup olmadığı, adaleti ve
sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içerip içermediği hususlarının
değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
29. Her ne kadar Bakanlık görüşünde bir kısım başvurucu
yönünden süre aşımının söz konusu olabileceği belirtilmiş ise de yapılan
incelemede tüm başvurucuların süresinde bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmıştır. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan sendika
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Uygulanabilirlik
30. İncelenen olayda başvurucular, üç gün süren iş
yavaşlatma eylemi yapmıştır. Başvurucular, işverenin işyerindeki sendikal
örgütlenmeyi engellemeye çalıştığı, bu kapsamda bir iş arkadaşlarının sendika
üyesi olması nedeniyle sürgün edildiği ve diğer sendikalı işçiler üzerinde
baskı kurulduğu gerekçesiyle eyleme başladıklarını belirtmiştir. Derece
mahkemesi, başvurucuların eylemini demokratik hak kullanımı kapsamında kabul
etmiş ve iş akitlerinin sonlandırılmasının sendikal nedenlerle olduğunu
değerlendirmiştir. Ancak istinaf mercii başvurucuların üç gün süren eylemini
ölçüsüz bulmuş ve işverenin buna katlanmasının beklenemez olduğunu ifade
etmiştir.
31. Bu noktada işçilerin ekonomik, sosyal ve çalışma
koşullarını etkileyen uygulamalara yönelik kısa süreli, demokratik bir hakkın
kullanımı niteliğindeki protesto eylemlerinin sendika hakkı içinde yer
aldığının vurgulanması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Muharrem
Çimen [GK], B. No: 2016/5002, 23/3/2023, § 47). Bundan başka sendikal
özgürlüklerin teminat altına alınması, bireylerin sendikal haklarını
kullanırken iş sözleşmelerinin de güvencede olması ile sağlanabilir. Sendikal
faaliyetlerde bulunma nedeniyle iş sözleşmelerinin feshedilmesi hâlinde feshin
sendikal nedenlerle yapıldığından bahsedilebilir ( Ahmet Sefa Topuz ve
diğerleri, B. No: 2016/16056, 21/4/2021, § 55).
32. Eldeki başvuruda, bir yanda başvurucuların işverenin
işyerindeki sendikalaşma nedeniyle sendikalı işçilere uyguladığı baskıyı
engellemek için başlattıkları iş yavaşlatma eylemi ile elde etmek istedikleri
menfaat, diğer yanda ise işverenin uğradığı zarar bulunmaktadır. Olayların
bütünü ve derece mahkemelerinin kabulü birlikte değerlendirildiğinde somut
başvuruda esas meselenin devletin bireylerin ve sendikaların haklarını
işverenlere karşı güvence altına alma pozitif yükümlülüğü yerine getirip
getirmediği olduğu görülmüştür. Dolayısıyla başvurunun Anayasa'nın sendika
hakkını koruma altına alan 51. maddesiyle devlete yüklenen pozitif
yükümlülükler kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır (benzer
değerlendirmeler için bkz. Abbas Akçay ve diğerleri, B. No: 2015/2790,
23/5/2018,§ 32).
33. Anayasa’nın “Sendika kurma hakkı” kenar
başlıklı 51. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin
çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve
geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma,
bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.
Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.”
b. Somut Olayın
Değerlendirilmesi
34. Anayasa'nın 51. maddesinde yer alan “çalışanlar
... üyelerinin menfaatlerini korumak için” ibaresi, üyelerin mesleki
menfaatlerini korumak için gerçekleştirecekleri sendikal faaliyetlerinin
Anayasa tarafından korunduğunu açıkça ortaya koymaktadır (Kristal-İş
Sendikası [GK], B. No: 2014/12166, 02/07/2015, § 54). Bu bağlamda sendika
hakkı, mensuplarının menfaatlerini korumak üzere yapılan sendikal faaliyetlere
izin verilmesini de gerektirmektedir (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463,
18/9/2014, § 31).
35. Anayasa'nın 51. maddesinde temel bir hak olarak
güvence altına alınmış olan sendika hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde
korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Sendika
hakkı, bu hakka yönelik kamu gücü tarafından gerçekleştirilen müdahalelerin
yanı sıra üyesi oldukları sendikalarca veya kimi durumlarda özel hukuk
kişilerince yapılan müdahalelere karşı da anayasal koruma sağlamaktadır.
Dolayısıyla sendika hakkı devlete, müdahalede bulunmama biçimindeki negatif
yükümlülüğün yanı sıra üçüncü kişilerden gelebilecek müdahalelere karşı
ilgiliye koruma sağlama şeklindeki birtakım pozitif yükümlülükler de
yüklemektedir (Barış Adıgüzel, B. No: 2016/15802, 8/9/2021, § 29; Ahmet
Sefa Topuz ve diğerleri, § 52; Anıl Pınar ve Ömer Bilge, B. No:
2014/15627, 5/10/2017, § 36).
36. Devletin sendika hakkının korunmasına ilişkin pozitif
yükümlülükleri kaynağını Anayasa'nın 5. ve 51. maddelerinden almaktadır. Bu
yükümlülük devlete, üçüncü kişilerin ve özellikle işverenin, çalışanların sendikaya
üye olma ve sendikal faaliyette bulunma haklarını kullanmayı engelleyici
davranışlarından kaçınmasına yönelik ve sırf bu haklarından yararlandıkları
gerekçesiyle yaptırıma tabi tutulmalarını, ayrımcılığa maruz kalmalarını
önleyici tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Bu çerçevede alınacak tedbirlerin
üçüncü kişilerin ve özellikle işverenin çalışanların sendika hakkına müdahalede
bulunmaları bakımından caydırıcı nitelik taşıması gerekir. Öte yandan üçüncü
kişiler tarafından sendika hakkına müdahale edilmesi durumunda müdahaleye karşı
itirazların öne sürülebileceği ve müdahalenin sonuçlarının giderilmesi
açısından gerçek ve etkili koruma temin edecek hukuksal mekanizmaların
oluşturulması, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının
tanınması, gerekiyorsa tazminat ve benzeri giderimler için dava açma imkânının
getirilmesi devletin pozitif yükümlülüklerindendir (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Muharrem Çimen, §§ 39,40; Barış Adıgüzel,
§ 30; Anıl Pınar ve Ömer Bilge, § 37; Bekir Yazıcı [GK], B. No:
2013/3044, 17/12/2015, § 71; Kemal Kılıç [GK], B. No: 2019/16400,
28/7/2022, § 59). Devletin söz konusu yükümlülüklerini yerine getirip
getirmediğinin denetimi ise yürütülen sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır.
37. Kamu gücü kullanan makamların her türlü iş ve
işlemlerinde öncelikle Anayasa hükümlerini gözetmeleri zorunludur. Nitekim
Anayasa'nın 11. maddesinde Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk
kuralları olduğu ifade edilmiştir. Diğer taraftan Anayasa'nın 138. maddesine
göre hâkimler Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine
göre hüküm verir. Görüldüğü üzere yargı organlarının uyuşmazlıkları öncelikle
Anayasa hükümlerini dikkate alarak çözüme kavuşturmaları anayasal bir
zorunluluktur. Bu bağlamda bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi, Anayasa
Mahkemesinin ilk elden yani doğrudan inceleme yapmamasını ifade ettiği gibi
esas itibarıyla idari ve yargısal makamların önlerindeki meseleleri ve
uyuşmazlıkları öncelikle Anayasa'ya uygun biçimde sonuca bağlamaları yönünden
birincil derecede sorumlu olduklarını göstermektedir. Özellikle temel
kanunlarda öngörülen dürüstlük ve iyi niyet kuralları, hakkın kötüye
kullanılması yasağı gibi genel ilkeler ile bazı hâllerde olayın özelliklerine
ve durumun gereklerine göre hâkime takdir yetkisi tanınması uyuşmazlıkların
çözümünde Anayasa'ya uygun yorum imkânı tanıyan söz konusu etkili hukuksal
korumanın bir gereği olarak görülmelidir. Dolayısıyla ister özel kişiler arası
isterse de taraflardan birinin kamu gücü olduğu uyuşmazlıklar olsun her durumda
hâkimin hukuk kurallarını Anayasa'ya uygun bir biçimde yorumlaması ve yargı
yetkisinin kullanımı çerçevesinde özellikle Anayasa ile güvence altına alınan
temel hak ve hürriyetlerin korunmasını gözetmesi beklenmektedir (bazı
değişikliklerle birlikte bkz. Mehmet Apaydın, B. No: 2015/13099,
8/1/2020, §§ 46,47).
38. Diğer bir ifadeyle Anayasa'ya uygun yorum ilkesi
hâkimin hukuk kurallarını yorumlama serbestîsinin sınırını oluşturmaktadır.
Dolayısıyla hâkimin bir hukuk kuralının anlam ve kapsamını tespit ederken
Anayasa'yı ve anayasal ilkeleri hesaba katmaması Anayasa'nın normlar
hiyerarşisinin tepesinde yer almasını anlamsız hâle getirir. Bu bağlamda
Anayasa kâğıt üzerinde kalan bir metin değil yaşayan, hukuk sistemini
yönlendiren, her türlü kamusal tasarrufta gözetilmesi gereken hukuki bir
belgedir (Mehmet Fatih Bulucu [GK], B. No: 2019/26274, 27/10/2022, §
76). Anayasa hükümlerinin bağlayıcılığının gereği olarak hâkimin maddi hukuk
hükümlerini uygularken temel hak ve hürriyetlere ilişkin sınırlama ölçütlerini
ve güvenceleri öncelikle dikkate alması anayasal bir gerekliliktir.
39. Bu kapsamda eldeki başvuruda olduğu gibi sendikal
nedenlerle bir iş sözleşmesinin sonlandırıldığı iddia edildiğinde mevzuatın
gerektirdiği hususların ve ispat koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini
değerlendirmek öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Derece mahkemelerinin
olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda olduğu
açıktır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun
olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Önemle değinmek gerekir ki derece
mahkemeleri önündeki uyuşmazlık ne kadar Anayasa’da yer alan temel hak ve
hürriyetleri ilgilendirirse Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında bu
hak veya hürriyete ilişkin sınırlama ölçütlerini ve güvencelerini denetleme
yetkisi o kadar artar. Anayasa Mahkemesinin temel görevi Anayasa’da yer alan
hükümlerin yeknesak ve doğru bir biçimde uygulanmasını sağlamaktır. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemek ve
özellikle mahkemelerin Anayasa’nın 51. maddesindeki güvenceleri gözetip
gözetmediğini belirlemekle yetinmektedir. Dolayısıyla yapılan incelemede,
derece mahkemelerinin yeri alınmamakta; kamusal makamların süreç içindeki
tutumları sendika hakkı bağlamındaki usule ilişkin güvenceler açısından
değerlendirilmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Türkiye Gıda ve
Şeker Sanayi İşçileri Sendikası, B. No: 2016/13328, 19/11/2020, § 40; Türkiye
Petrol, Kimya ve Lastik Sanayi İşçileri Sendikası, B. No: 2016/13351,
15/12/2020, § 40; Ahmet Sefa Topuz ve diğerleri, § 57; Muharrem Çimen,
§ 42).
40. Bununla birlikte sendika hakkının gerektirdiği
pozitif yükümlülüklerin yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için her iki
tarafın menfaatlerinin de mümkün olduğunca dengelenmesi ve taraflardan biri
aleyhine ölçüsüz bir sonuca yol açılmaması gerekir. Menfaatler dengesinin
kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir
külfetin yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir.
Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum
ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde
dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir (Faik Tari ve Sultan Tari,
B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52; Kemal Kılıç, § 61). Bu noktada
Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme, başvurucuların sendikal nedenlerle
işten çıkarıldıkları gerekçesiyle açtıkları davalarda devletin pozitif
yükümlülüğünün gerektirdiği şekilde yargısal bir değerlendirme yapılıp
yapılmadığı ve özellikle derece mahkemelerinin kararlarının konuyla ilgili ve
yeterli gerekçe içerip içermediğine ilişkindir.
41. Öncelikle başvuruya konu olayların meydana geldiği
tarihten önce başvurucuların mensubu olduğu sendikanın işyerinde TİS yapma
yetkisini elde ettiğinin altı çizilmelidir. Bundan sonra işveren yetki
tespitine itiraz davası açmış ve dava sürecinde Nakliyat-İş'e üye on dört
işçiyi işten çıkarmıştır. Sonrasında işçiler ve Sendika, işveren hakkında
sendikal haklarının engellendiğinden bahisle suç duyurusunda bulunmuş ve
işçilerin tekrar işe alınması koşuluyla şikâyetlerinden vazgeçmiştir. Ancak bir
süre sonra başvurucuların beyanına göre işyerinde sendikalı işçiler üzerinde
baskı kurulmuş, çalışma koşulları kötüleştirilmiş ve beş sendika işçisi
sendikadan istifa etmiş, istifa ettikten sonra davalı işyerinde çalışmaya devam
etmiştir. Bunun yanı sıra yine başvuruculara göre kalan sendikalı işçilere
gözdağı vermek için Nakliyat-İş üyesi olan M.O. uzak bir ilçede
görevlendirilmiştir. Daha sonra başvurucular ile birlikte on beş işçi üç gün
süreyle iş yavaşlatmıştır. Olaylara bir bütün olarak bakıldığında işçiler mensubu
oldukları veTİS imzalama yetkisini elde etmiş Sendikanın işyerinde gücünün
kırılmasını önlemek adına hareket etmiştir. İşverenin sendikalı on dört işçiyi
işten çıkarması, beş sendikalı işçinin istifası ve sendikalı bir işçinin başka
yerde görevlendirilmesi işçilerde böyle bir endişenin yaşanmasına neden
olmuştur. Nitekim dava sürecinde derece mahkemelerinin tespitine göre işyerinde
sendikalı işçi kalmamıştır ve dosyada yer alan bilgilere göre işverenin
sendikalılaşmanın önüne geçmek istediği açıktır. Bu tespitler karşısında
işçilerin duyduğu endişenin temelsiz olmadığı, işverenin kendi uygulamaları
neticesinde bu eylemlerin ortaya çıktığı görülmüştür.
42. İlk derece mahkemesi, başvurucuların eylemlerini
sendika hakkı kapsamında kabul ederek iş akitlerinin sendikal nedenlerle
feshedildiği sonucuna ulaşmıştır. İstinaf incelemesi sonucunda Bölge Adliye
Mahkemesi, işçilerin işveren nezdinde bir aylık brüt ücret tutarından daha az
bir zarara neden olduklarını tespit etmiştir. Ancak Bölge Adliye Mahkemesine göre
işverenin sendikalı M.O.yu Sivrihisar istasyonunda görevlendirmek istemesi
üzerine tamamı sendikalı olan işçilerin üç gün üst üste iş yavaşlatma eylemi
yapması sendikal hak arayışındaki ölçülülük ilkesine aykırıdır. Mahkeme bu
nedenle başvurucuların iş sözleşmelerinin feshini, geçerli nedenle fesih
kapsamında kabul etmiştir. Açıktır ki Bölge Adliye Mahkemesi de başvurucuların
eylemini sendikal hak kapsamında değerlendirmiş, işverenin uğradığı maddi
zararın telafi edilemeyecek bir miktar olmadığının altını çizmiş ancak
başvurucuların üç gün süreyle gerçekleştirdiği eylemin ölçüsüz olduğu sonucuna
ulaşmıştır.
43. Dolayısıyla eldeki başvuruda değerlendirilmesi
gereken husus başvurucuların sendikal haklarını savunmak ve korumak adına toplu
bir biçimde iş yavaşlatarak demokratik bir tepki ortaya koymalarına, işverenin
ne derecede katlanması gerektiğidir. Başvurucularla birlikte on beş işçi üç gün
süreyle iş yavaşlatma eyleminde bulunmuştur. İstinaf merciinin tespitine göre
bu eylemler düşük bir maddi zarara neden olmuştur. İşveren; anılan eylem
nedeniyle vatandaşların hizmet almasında %50-60 oranında kayıp yaşandığını
belirterek eylemlerin hem kamusal hem işyerinde zarara neden olduğu
gerekçesiyle başvurucuların işine son vermiştir. Bu bakımdan barışçıl olduğu
konusunda ihtilaf bulunmayan ve maddi anlamda da telafi edilebilecek düzeyde
olduğu anlaşılan eylemlerin sırf üç gün sürmesi nedeniyle işverene yönelik hak
arama amacının ötesine geçtiği gösterilememiştir. Başvurucuların da aralarında
bulunduğu işçilerin sendikal hak taleplerini dile getirmek adına
gerçekleştirdikleri eylemin ulusal hukuk kapsamında ve Anayasa'nın 51.
maddesine aykırı olmayan koşullarda, sendikal haklarının korunması için
gösterdikleri çabanın bir parçası olarak yorumlanmaması için bir sebep
bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre
Anayasa ile güvence altına alınan sendika hakkının korunması için
başvurucuların anılan eylemine daha fazla tahammül gösterilmemesi için elde
herhangi bir neden bulunmamaktadır (benzer değerlendirmeler için bkz. Muharrem
Çimen,§ 49).
44. Türk iş hukukunda, doktrin ve Yargıtay uygulamaları
ile feshin son çare olması ilkesi benimsenmiştir. Buna göre işveren tarafından
sözleşmenin feshine son çare olarak başvurulmalı, daha hafif tedbirlerle ya da
yöntemlerle iş ilişkisinin sürdürülmesinin mümkün olmaması durumunda ancak
fesih düşünülmelidir (bkz. § 24; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 22/3/2007,
E.2006/36997, K.2007/8174; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 24/2/2016, E.2015/26193,
K.2016/3803; Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 17/3/2016, E.2015/39141, K.2016/6555;
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 12/6/2007, E.2007/8740, K.2007/18743; Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi, 14/12/2009, E.2009/11733, K.2009/34774). Feshin son çare olması
ilkesi, işin doğası gereği 4857 sayılı Kanun'un 18. maddesinde öngörülen
geçerli sebeple fesih hâllerinde gündeme gelmekle birlikte haklı sebeple derhâl
fesih kurumunun temelinde de mündemiçtir (sendika hakkı bağlamında feshin son
çare olması ilkesine ilişkin açıklamalar için bkz. Muharrem Çimen, §§ 26, 50).
45. Başvurucular sendika hakkı çerçevesinde
gerçekleştirdikleri eylem nedeniyle oldukça ağır bir sonuçla karşılaşmış ve
işlerini kaybetmiştir. Karşılaşılan ağır sonuç nedeniyle feshin son çare
olması prensibinin bu tür davalarda uygulanmasının temel hak ve
özgürlüklerin korunması için hayati önemde olduğu açıktır. Zira son çare olduğu
gösterilmeden temel hak ve özgürlüklerini kullanan işçilerin iş sözleşmelerinin
feshedilmesi söz konusu işçiler ve diğerleri üzerinde temel hak ve
özgürlüklerini kullanmaları sırasında caydırıcı bir etkiye neden olacaktır. O
hâlde bir iş sözleşmesinin feshinin temel hak ve özgürlüklerin ihlaline neden
olmaması için iş ilişkisinin devam ettirilmesini imkânsız kıldığı
değerlendirilen ve doğrudan en ağır yaptırıma bağlanmış olan bu sebeplerin
işverence ve daha sonra denetleme yapan derece mahkemelerince hiçbir şüpheye
yer bırakmayacak şekilde ortaya konulmuş olması gerekir (Kardelen Yoğungan
ve Sonay Tezcan, B. No: 2018/24097, 2/5/2023, § 63).
46. Buna karşın başvurucuların iş akdinin
sonlandırılmasında feshin son çare olması prensibinin de
değerlendirilmediği görülmüştür. Her iki tarafın menfaatleri gözönüne
alındığında -başvurucuların neden oldukları zararın kişi başı aylık brüt ücretin
altında olduğunun tespiti ile birlikte değerlendirildiğinde- iş sözleşmelerinin
sonlandırılmış olmasının başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet
yüklediği ve iş akitlerinin feshedilmesinin kaçınılmaz olduğunun
gösterilemediği değerlendirilmiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Muharrem
Çimen, § 50).
47. Tüm bu açıklamalar karşısında eldeki başvuruda
işveren tarafından başvurucuların sendika hakkına yapılan müdahale onların ve
başkalarının sendika haklarını kullanmaları üzerinde caydırıcı bir etkiye yol
açacaktır. Buna karşın Bölge Adliye Mahkemesinin sendika hakkının gerektirdiği
biçimde tarafların menfaatlerini ilgili ve yeterli bir gerekçeyle adil bir
şekilde dengelemediği, dolayısıyla devletin pozitif yükümlülüğünün gerektirdiği
şekilde yargısal bir değerlendirme yapmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 51. maddesinde
güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
49. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama
talebinde bulunmuştur.
50. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince
yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü
yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için
bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri
Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Sendika hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan
sendika hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin sendika hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara
Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesine (E.2019/4297, K.2019/3464;
E.2019/4299, K.2019/3466; E.2019/4300, K.2019/3467) iletilmek üzere Eskişehir
2. İş Mahkemesine (E.2018/905, K.2019/774; E.2018/909, K.2019/776, E.2018/911,
K.2019/775) GÖNDERİLMESİNE,
D. 1.340,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 11.240,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE, 24/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.