TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATMA AKTUĞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/12600)
|
|
Karar Tarihi: 14/2/2024
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Soner GÖÇER
|
Başvurucular
|
:
|
1. Fatma AKTUĞ
|
|
|
2. Gülfire COŞKUN
|
|
|
3. Hüseyin BUCAK
|
|
|
4. İlknur KARCI
|
|
|
5. Müzüriye BUCAK
|
|
|
6. Niyazi BUCAK
|
|
|
7. Rumeysa BUCAK
|
|
|
8. Şifa BUCAK
|
|
|
9. Verda BUCAK
|
|
|
10. Yusuf BUCAK
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Mahmut KAÇAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru; gözaltında kötü muameleye uğranılması ve
olaya ilişkin kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele
yasağının, gözaltında intihar nedeniyle ilgili kolluk personeli hakkında açılan
kamu davası neticesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi
nedeniyle de yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 17/3/2020 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. 2021/34785 numaralı bireysel başvuru dosyası,
aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2020/12600 numaralı
bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmiş olup inceleme 2020/12600 numaralı
bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmüştür.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular,
Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşü ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP)
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle
şöyledir:
9. 30/12/2018 tarihinde kolluk kuvvetleri, kavga olduğu
yönündeki bir ihbar üzerine olay yerine intikal ettiklerinde başvurucuların
yakını T.B.yi, binanın çatı kısmında uzun namlulu av tüfeği ile agresif
tavırlar içerisinde zaman zaman hedef gözetmeksizin rastgele tüfeğin namlusunu
çapraz bir şekilde tutarak ateş eder vaziyette bulmuştur. Kendisi ile iletişim
kurulmaya çalışılmış, T.B. eğer yanına gelinirse tüfekle kendisini vuracağını
söyleyerek tüfeği kafasına dayaması üzerine sakinleşmesi için süre tanınmış,
akabinde kurulan diyalog ve babasının da yardımlarıyla ikna edilerek çatıdan
aşağı inmesi sağlanmıştır.
10. Olay sonrası T.B. Cumhuriyet savcısının talimatı
doğrultusunda saat 12.00'de gözaltına alınmıştır. Gözaltı sonrası yapılan ilk
muayenesi sonucunda saat 12.15'te tanzim edilen adli muayene raporunda yeni
lezyona rastlanmadığı tespiti ile nezarethaneye girmesinde tıbben sakınca
bulunmadığı kayıt altına alınmıştır. T.B. muayenesi sonrası işlemler için polis
merkezine götürülmüştür.
11. Beş kolluk personelinin imzasını taşıyan 15.30 saatli
tutanağa göre T.B., saat 14.00 sıralarında ifade işlemleri sırasında kendisini
birden bire bilgisayar masasının altına atarak kafasını masaya vurmaya
başlamış; görevli polis memurlarınca ayağa kaldırılmaya çalışıldığı sırada ise
sakinleşmeyerek kafası duvara gelecek bir şekilde kendisini çarpmış, bunun
üzerine zor kullanılmak suretiyle T.B.ye kelepçe takılmıştır.
12. Yine dört kolluk personeli ile iki 112 sağlık
personelinin imzasını taşıyan 15.40 saatli tutanağa göre T.B., saat 14.00
sıralarında koridor kısmında beklediği sırada kendisini hafif bir şekilde yere
bırakması ve seslenildiğinde cevap vermemesi üzerine 112 ekibi çağrılmış, 112
görevlileri tarafından kendisine gerekli müdahalede bulunulduğu esnada
tekrardan kafasını yere vurarak kendisine zarar vermeye çalışmış ve görevliler
tarafından engellenmiştir.
13. Kolluk personeli tarafından düzenlenen tutanağa göre
olayla ilgili olarak nöbetçi Cumhuriyet savcısına bilgi verilmiş, hakkında
doktor raporu alınmak üzere T.B. hastaneye götürülmüştür. Saat 14.40'da yapılan
muayenesi sonrası, hastaneye sevk kağıdına görevli hekimce "kafada
frontal bölgede 1 cm'lik abrazyon ve alt dudak orta kısımda abrazyon
mevcut" olduğu ve "nezarethaneye girmesinde sakınca
bulunmadığı" şerh düşülmüştür.
14. T.B. bahsi geçen bu ikinci doktor muayenesi
sonrasında tekrar polis merkezine getirilmiş, Nezarethane İşlemleri Takip
Formu'na göre saat 16.00'da nezarethaneye alınmıştır. Yarım saat kadar sonra
tekrar nezarethaneye gelen kolluk personeli T.B.yi üzerinden çıkardığı
kıyafetleri kullanarak kendisini asmış bir vaziyette bulmuştur. Olay yerine 112
sağlık görevlileri çağrılmış ancak T.B.nin hayatını kaybettiği anlaşılmıştır.
A. Nezarethane
Sorumlusu Kolluk Personeli Hakkında Resen Başlatılan Ceza Soruşturma ve
Kovuşturma Süreci
15. T.B.nin hayatını kaybetmesi sonrası Kadirli
Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) resen adli soruşturma başlatılmıştır.
16. 30/12/2018 tarihli Ölü Muayene Tutanağı'nda,
boyundaki ası izi dışında, alın bölgesi ve kaş üzerinde 3x3 cm ebatlarında
yaklaşık 5-6 adet şişlik (ödem) mevcut olduğu kayıt altına alınmıştır.
17. Soruşturma sırasında, nezarethanede bulunan kamera
kayıtlarına ilişkin bilirkişi raporu alınmıştır. 8/8/2019 tarihli bilirkişi
raporuna göre T.B. nezarethaneye girer girmez soyunmaya başlamış, hırkasını ve
pantolonunu çıkarmış, pantolonunu yırtmaya başlamış tam bu esnada kolluk
personeli nezarethaneyi terk etmiştir. Kolluk personelinin ayrılmasından 7 dakika
sonra T.B. üzerinden çıkardığı kıyafetleri kullanarak kendisini asmıştır.
T.B.nin kendisini asmasından 21 dakika sonra kolluk personeli nezarethaneye
gelmiş, olay yerine 112 sağlık görevlileri çağrılmış ancak T.B.nin hayatını
kaybettiği anlaşılmıştır.
18. Yürütülen soruşturma neticesinde tanzim edilen
2/4/2019 tarihli iddianame ile nezarethane sorumlusu kolluk personeli N.F.T.
hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan kamu davası açılmıştır.
İddianamede, N.F.T.nin, adli bir olaydan ötürü nezarethaneye getirilmiş olan
T.B.nin taşkınlık çıkarmış olmasına ve agresif hareketlerde bulunmasına rağmen
nezarethanede olumsuz bir olay yaşanmaması için göstermesi gereken azami dikkat
ve özeni göstermediği ileri sürülmüştür.
19. Yapılan yargılama neticesinde Kadirli 1. Asliye Ceza
Mahkemesi 4/2/2021 tarihli kararı ile ilgili kolluk personelinin
"görevin gereklerini yapmakta ihmal göstererek görevi kötüye kullanma
suçunu işlediği" gerekçesi ile neticeten 2 ay 15 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.
Mahkeme temel cezayı asgari hadden 3 ay olarak belirlemiş, ardından 1/6
oranında takdiri indirim yaparak 2 ay 15 günlük netice cezaya ulaşmıştır.
Mahkemenin gerekçeli kararında; nezarethane sorumlusu kolluk personeli olan
N.F.T.nin, T.B.nin nezarethaneye girdikten sonra üzerinde bulunan kıyafetleri
çıkararak yırtmaya çalıştığını görmesine ve agrasif tavırda olduğunu anlamış
olmasına rağmen kendisine zarar verecek tüm eşyalardan arındırmadığı, içinde
bulundurulduğu ortama bağlı olarak kendi hayat bütünlüğü bakımından tehlike ve
risk oluşturması nedeniyle etkili ve sıkı gözetim altında tutulması gerekirken
anlık görüntüsünü gösteren kamerayı izleyip gelişen olaylara müdahaleyi
sağlamakta ihmal ve gecikme gösterdiği hususlarına dayanılmıştır.
20. Karara itiraz edilmiştir. Kadirli Ağır Ceza Mahkemesi
1/7/2021 tarihli kararı ile itirazın reddine karar vermiştir.
21. İtirazın reddine dair karar, başvurucular vekilince
UYAP üzerinden 13/7/2021 tarihinde görülmüş ve başvurucular 2/8/2021 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Başvurucuların
Kötü Muamele İddiası Üzerine Başlatılan Ceza Soruşturma Süreci
22. Başvurucular T.B.nin gözaltında kötü muameleye
uğradığı iddiası ile 24/9/2019 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur.
Başvurucular iddialarını, T.B.nin gözaltına alınması sonrası kendisine zarar
verdiği gerekçesiyle tekrar götürüldüğü hastanede düzenlenen muayenede (bkz. §
13) kafasında ve dudağında abrazyon tespit edilmiş olmasına ve ölü muayene
tutanağında (bkz. § 16) alın bölgesi ve kaş üzerinde şişlik tespit edilmiş
olmasına dayandırmıştır.
23. Kadirli Cumhuriyet Başsavcılığı 7/1/2020 tarihli
kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda kolluk
personeli ve 112 sağlık personelince tanzim edilen iki ayrı tutanakta T.B.nin
kafasını bilgisayar masasına, yere ve duvara vurduğunun kayıt altına
alındığını, Ölü Muayene Tutanağı'nda belirtilen alın bölgesindeki şişliklerin
tutanakta belirtilen olaylar esnasında meydana geldiğinin değerlendirildiği ifade
edilmiştir.
24. Başvurucular, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
itiraz etmiş, anılan itiraz Kadirli Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/2/2020 tarihli
kararı ile reddedilmiştir.
25. İtirazın reddi karar başvurucular vekiline 28/2/2020
tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucular 17/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
C. Nezarethane
Sorumlusu Kolluk Personeli Hakkındaki Disiplin Soruşturması Süreci
26. Bakanlığın görüş yazısından anlaşıldığı kadarı ile
olay sonrası, nezarethane sorumlusu kolluk personeli N.F.T. hakkında Emniyet
Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığınca görevlendirilen bir polis
başmüfettişi tarafından disiplin soruşturması yürütülmüştür.
27. Yürütülen soruşturma neticesinde, Osmaniye İl Polis
Disiplin Kurulu Başkanlığının 26/11/2020 tarihli kararı ile N.F.T.nin "kınama"
cezası ile tecziyesine karar verilmiştir. Kararda, N.F.T.nin yaşanan intihar
olayında tali kusurlu olduğu, görevin takdir ve yerine getirilmesinde
müsamaha ve savsaklama gösterdiği kabul edilmiştir.
D. Olaya İlişkin
İdari Yargı Süreci
28. UYAP üzerinden yapılan incelemede anlaşıldığı kadarı
ile başvurucular, T.B.nin göz altında iken ölmesinde hizmet kusuru
bulunduğundan bahisle İçişleri Bakanlığı aleyhine toplam 101.000 TL maddi,
550.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebi ile tam yargı davası açmıştır.
29. Adana 2. İdare Mahkemesi 17/1/2022 tarihli kararı ile
olayda idareye atfedilebilecek bir hizmet kusurunun bulunmadığı ve kusursuz
sorumluluk şartlarının da mevcut olmadığı gerekçesi ile -istinaf yolu açık olmak
üzere- davanın reddine karar vermiştir.
30. Karara karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup bireysel
başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dosya derdesttir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
31. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun "Gözaltı işlemlerinin denetimi" kenar başlıklı 92.
maddesi şöyledir:
"(1) Cumhuriyet başsavcıları veya
görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adlî görevlerinin gereği olarak,
gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma
odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini,
gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu
Nezarethaneye Alınanlar Defterine kaydederler."
32. 5271 sayılı Kanun'un "Yönetmelik"
kenar başlıklı 99. maddesi şöyledir:
"(1) Gözaltına alınan kişilerin
bulundurulacakları nezarethanelerin maddî koşulları, bu kişinin hangi
görevlinin sorumluluğuna bırakılacağı, sağlık kontrolünün nasıl yapılacağı,
gözaltı işlemlerine ilişkin kayıt ve defterlerin nasıl tutulacağı, gözaltına
alınmanın başlangıcında ve bu tedbire son verildiğinde hangi tutanakların
tutulacağı ve gözaltına alınan kişiye hangi belgelerin verileceği ile kolluk
tarafından gerçekleştirilen yakalama işlemlerinin yürütülmesinde uyulacak
kurallar, yönetmelikte gösterilir."
33. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanmış olan Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nin
(Yönetmelik) "Tanımlar" kenar başlıklı 4. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Yönetmelikte geçen;
...
Gözaltı birimi: Yakalanan kişinin
hakkındaki işlemlerin tamamlanarak adlî mercilere sevk edilmesine veya serbest
bırakılmasına kadar, kanunî süre içinde onu gözaltında tutmakla yetkili ve
görevli kolluk kuvveti birimlerini,"Madde 4 – Bu Yönetmelikte geçen;
...
Gözaltı birimi: Yakalanan kişinin
hakkındaki işlemlerin tamamlanarak adlî mercilere sevk edilmesine veya serbest
bırakılmasına kadar, kanunî süre içinde onu gözaltında tutmakla yetkili ve
görevli kolluk kuvveti birimlerini,
Gözaltı ve nezarethane sorumlusu:
Gözaltına veya muhafaza altına alınan kişilere haklarının okunmasını,
kayıtların tutulmasını ve kanunlara uygun davranılmasını sağlamak amacıyla
ilgili karakol, birim veya bot komutanı, âmiri veya büro âmiri tarafından
görevlendirilen personeli,
...
Nezarethane: Şüpheli veya sanıkların
haklarındaki işlemlerin tamamlanıp adlî mercilere sevk edilinceye kadar
bekletilmesi amacıyla yapılmış yerleri,
...
ifade eder."
34. Yönetmelik'in "Sağlık kontrolü"
kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yakalanan kişinin gözaltına
alınacak olması...hâllerinde hekim kontrolünden geçirilerek yakalanma anındaki
sağlık durumu belirlenir.
...
Gözaltına alınanlardan herhangi bir
nedenle sağlık durumu bozulanlar ile sağlık durumundan şüphe edilenler, derhâl
hekim kontrolünden geçirilerek gerekiyorsa tedavileri yaptırılır. Bu durumdaki
kişilerden kronik bir rahatsızlığı olanların, istekleri hâlinde varsa kendi
hekimi nezaretinde resmî hekim tarafından muayene ve tedavi edilmeleri
sağlanır.
..."
35. Yönetmelik'in "Güvenlik araması" kenar
başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Gözaltı birimine getirilen kişi
hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır:
a) Nezarethaneye veya zorunlu hâllerde
bu amaca tahsis edilen yerlere konulmadan önce usulünce aranır...
b) Kendisine zarar verebilecek kemer,
kravat, ip, kesici ve delici alet gibi nesnelerden arındırılır.
..."
36. Yönetmelik'in "Nezarethane işlemleri" kenar
başlıklı 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ...
e) Gözaltına alınan kişi...kendisine
zarar vermeye kalkıştığı takdirde önce sözle kontrol altına alınmaya çalışılır.
Bu mümkün olmadığı takdirde, hareketini giderecek derecede kuvvet
kullanılabilir. Ancak zarurî olmadıkça gerek kendisinin gerek başkasının
hayatı, vücut bütünlüğü veya sağlığı tehlikeye girmedikçe kuvvet kullanılmaz.
f) Saldırgan tutum ve davranışları
kontrol altına alınamayan kişiler tıbbî müdahalede bulunulması için sağlık
kuruluşlarına gönderilir.
g) Gözaltına alınan kişilerin yaşama
haklarını koruyucu gerekli önlemler alınarak, bu amaçla ilgili gözetlenebilir.
Gözetleme işlemi teknik imkânlar ölçüsünde kayda alınabilir.
..."
37. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Görevi kötüye kullanma" kenar başlıklı 257. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda ayrıca suç olarak
tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme
göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da
kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır."
38. 5237 sayılı Kanun'un "Cezanın
belirlenmesi" kenar başlıklı 61. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
" Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) ...
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin
ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı
kusurunun ağırlığını,
g) ...
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun
kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı
belirler."
39. 5237 sayılı Kanun'un "Takdiri indirim
nedenleri" kenar başlıklı 62. maddesinin ilgili kısmı (olay tarihinde
yürürlükte olan şekli ile) şöyledir:
"(1) Fail yararına cezayı
hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde...ceza(nın) altıda birine
kadarı indirilir.
(2) Takdiri indirim nedeni olarak,
failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki
davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi
hususlar göz önünde bulundurulabilir..."
40. 5271 sayılı Kanun'un (Anayasa Mahkemesinin 1/6/2023
tarihli ve E.2022/120, K. 2023/107 sayılı kararı ile kararın Resmî Gazete’de
yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra (1/8/2024) geçerli olmak üzere iptal
edilmiş olmakla birlikte somut başvuru sırasında yürürlükte olan) "Hükmün
açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" kenar başlıklı
231. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
(5) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Sanığa
yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya
daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler
saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında
bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan
mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik
özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak
yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya
kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin
suretiyle tamamen giderilmesi,
gerekir. (Ek cümle: 22/7/2010 - 6008/7
md.) Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
karar verilmez.
...
(8) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl
süreyle denetim süresine tâbi tutulur...
...
(10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)
Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik
tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri
bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.
(11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)
Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik
tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü
açıklar...
(12) (Değişik: 28/3/2023-7445/21 md.)
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir...
..."
B. Uluslararası
Hukuk
41. İlgili uluslararası hukuk ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) konusundaki
yaklaşımı için bkz. Şehap Korkmaz ve diğerleri, B. No: 2017/7592,
26/5/2022, §§ 102-116; Necla Kara ve diğerleri, B. No: 2018/5075,
5/3/2022, §§ 56 -63.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
42. Anayasa Mahkemesinin 14/2/2024 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele
Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
43. Başvurucular, yakınları olan T.B.nin gözaltında kötü
muameleye maruz kaldığını ileri sürerek olaya ilişkin kovuşturmaya yer olmadığı
kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
44. Bakanlık -özetle- yapılacak incelemede somut olayın
kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği yönünde görüş
bildirmiştir. Başvurucular -özetle- Bakanlık görüşünde iddialarını karşılar
mahiyette somut bir yanıt sunulmadığı şeklinde cevap vermiştir.
2. Değerlendirme
45. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı
Madde 17 - Herkes, yaşama, maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz;
kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
46. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah,
huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal
hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal,
ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
47. Bireysel başvuru yolunu işletebilecekler esas
itibarıyla ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya
da ihmalinden dolayı güncel bir kişisel hakkı doğrudan etkilenen kişiler yani doğrudan
mağdurlar olmakla birlikte somut olayın koşullarına ve ihlal edilen hakkın
niteliğine göre doğrudan mağdur ile arasında kişisel ve özel bir bağ bulunan,
dolayısıyla da Anayasa ve Sözleşme'nin ihlalinden olumsuz olarak etkilenmiş
veya ihlalin sona ermesinden meşru ve kişisel bir menfaati bulunan kimseler de dolaylı
mağdur sıfatıyla bireysel başvuruda bulunabilecektir (Engin Gök ve
diğerleri, B. No: 2013/3955, 14/4/2016, § 47). Nitekim mağdurun bizzat
başvuru yapmasının mümkün olmadığı ve yakın akrabalık ilişkisinin bulunduğu
kimi durumlarda başvurucuların ihlalden doğrudan etkilenmemelerine rağmen
ihlalden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle kendi adlarına başvuru
yapabilecekleri kabul edilmektedir (Evanur Bozdağ ve Fatma Bozdağ, B.
No: 2018/33655, 13/4/2022, § 110).
48. Somut başvuruda başvurucular, yakınları olan T.B.nin
gözaltında iken kötü muameleye uğradığını iddia etmiştir. T.B.nin gözaltına
alındıktan hemen sonra konulduğu nezarethanede intihar ettiği dikkate
alındığında T.B.nin bizzat başvuru yapmasının mümkün olmadığı, bu nedenle T.B.
ile yakın akrabalık ilişkisi bulunan başvurucuların kötü muamele yasağı
bakımından da dolaylı mağdur sıfatlarının bulunduğunun kabulü gerekir.
Dolayısıyla kişi bakımından yetki hususunda bir sorun görülmemiştir.
49. Başvurunun diğer kabul edilebilirlik kriterleri
bakımından da incelenmesi gerekmektedir.
50. Başsavcılık, kötü muamele iddiasına ilişkin olarak
yürüttüğü soruşturma neticesinde; kolluk personeli ve 112 sağlık personelince
tanzim edilen iki ayrı tutanakta T.B.nin kafasını bilgisayar masasına, yere ve
duvara vurduğunun kayıt altına alındığını, Ölü Muayene Tutanağı'nda belirtilen
alın bölgesindeki şişliklerin tutanakta belirtilen olaylar esnasında meydana
geldiğinin değerlendirildiği gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir (bkz. § 23).
51. Başvurucular, yakınları olan T.B.nin gözaltında iken
kötü muameleye uğradığını buna rağmen kovuşturmaya yer olmadığı kararı
verildiğini ileri sürmüştür. Başvurucular iddialarını, T.B. gözaltına
alındıktan sonra saat 12.15'te tanzim edilen ilk adli muayene raporunda
herhangi bir lezyon tespit edilmemiş olmasına rağmen (bkz. § 10) daha sonra 14.40'ta
yapılan muayenesi sonrası kafasında ve dudakta abrazyon tespit edilmiş olması
(bkz. § 13) yine nezarethanede vefat etmesinden sonra yapılan ölü muayenesinde
alın ve kaş üzerinde 5-6 adet şişlik tespit edilmiş olmasına (bkz. § 16)
dayandırmışlardır. Başvuruculara göre iki muayene arasında düzenlenen
tutanaklar (bkz. §§ 11, 12) gerçeği yansıtmamakta olup bu tutanaklar görevli
personeli temize çıkarmak için yine kendileri tarafından düzenlenmiştir.
52. Gözaltı veya tutukluluk gibi bireyin devletin kontrolü
altında bulunduğu sırada bir ölüm ve yaralanma olayı meydana gelmiş ise bu ölüm
ve yaralanma olaylarına ilişkin tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirme
yükümlülüğü yetkili makamların üzerindedir zira bu tür olaylarda gerçekleşme
koşullarına ilişkin bilgiler çoğunlukla yetkili makamların erişimindedir (Ferit
Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74). Başsavcılığın,
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara gerekçe gösterdiği iki tutanaktan
birisinde (bkz. § 12) kolluk personelinin yanında 112 sağlık personelinin de
imzası bulunmaktadır. Yani tutanaklardan birisinde suçlamaların muhatabı
olmayan tarafsız kişilerin de imzası bulunmaktadır. Yürütülen soruşturma
ölümünden önce başvurucuların yakınında meydana gelen yaralanmalara makul bir açıklama
getirmiş olup, Başsavcılığın kabulünden ayrılmayı gerektirir bir gerekçe
bulunmamaktadır.
53. Açıklanan gerekçelerle, kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
54. Başvurucular, her ne kadar olayda ihmali bulunan
kolluk personeli hakkında kamu davası açılmış ve mahkûmiyetine hükmedilmiş ise
de verilen cezanın gösterilen ihmal ve meydana gelen ağır sonuç karşısında
orantılı olmadığını ileri sürmüştür. Başvuruculara göre, verilen mahkûmiyet
hükmünün açıklanmasının geri bırakılması da ayrıca bir cezasızlık sonucunu
doğurmuştur. Başvurucular bu gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
55. Bakanlık -özetle- yapılacak incelemede somut olayın
kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği yönünde görüş
bildirmiştir. Başvurucular -özetle- Bakanlık görüşünde iddialarını karşılar
mahiyette somut yanıt sunulmadığı şeklinde cevap vermiştir.
2. Değerlendirme
a. İddiaların
Nitelendirilmesi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden
56. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve
manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, yaşama ... hakkına sahiptir.”
57. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve
görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
58. Başvuru formunda T.B.nin kasten öldürüldüğü ileri
sürülmediği gibi intihara zorlandığı veya intihara yönlendirildiği yönünde de
bir iddia ileri sürülmemiştir. Başvuru formunda T.B.nin intihar etmek
şeklindeki kendi eylemine karşı korunmadığı ve ihmali tespit edilen kamu
görevlisinin cezasız bırakıldığı ileri sürülmüştür. Bu nedenle başvuru, T.B.nin
yaşamının kendi eylemine (kendine yönelik şiddet) karşı korunmadığı iddiası
kapsamında yaşamı koruma yükümlülüğü (maddi boyutu) ile yaşam hakkı
kapsamındaki etkili soruşturma yapma yükümlülüğü (usul boyutu) üzerinden
incelenmiştir.
b. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
59. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, bu hakka
yönelik bir başvuru ancak ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (C.D.A., B. No: 2017/28025, 13/10/2020, § 38). Başvuru
konusu olayda başvurucular, ölen T.B.nin eşi, çocukları, annesi, babası ve
kardeşleridir. Bu nedenle başvuruda, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
60. Olayda kolluk personeli N.F.T. hakkında açıklanması
geri bırakılmış bir hapis cezası söz konusudur. Kolluk personeli hakkındaki
dava belirli bir süreyle askıya alınmıştır. Bu sürede bazı şartların
gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine göre davanın düşmesi gündeme gelecektir.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinden önceki yetkili mercilerin, kolluk personeli
N.F.T.nin, T.B.nin intiharında görevini ihmal ettiğine karar verip hükmedilen
hapis cezasının açıklanmasını geri bırakmalarının, somut olayda yaşam hakkı kapsamındaki
koruma yükümlülüğün ihlal edildiğine karar verilmiş olduğu anlamına gelip
gelmediğinin, bu anlama gelmekte ise bu kararla olaydaki mağduriyetin giderilip
giderilemediğinin, ayrıca etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünün (usul
yükümlülüğü) ne derecede yerine getirildiğinin belirlenmesi gerekecektir
(benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Şehap Korkmaz ve diğerleri,
§ 214).
61. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Esas
Yönünden
(1) Genel
İlkeler
62. Ceza infaz kurumu yetkilileri, kontrolleri altındaki
bir kişinin kendini öldürmesi konusunda gerçek bir risk olduğunu bildikleri ya
da bilmeleri gereken durumlarda söz konusu riski ortadan kaldırmak için makul
ölçüler çerçevesinde ve sahip oldukları yetkiler kapsamında almaları gereken
tedbirleri almalıdır (Mehmet Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/6979,
20/5/2015, § 72). Bu çerçevede -kişi özgürlüğüne aşırı bir sınırlama getirmemek
kaydıyla- gerektiğinde intihara meyilli mahpusun tedavisi, bu kişinin en uygun
yerde tutulması ve/veya intihar eylemlerinde kullanılabilecek eşyaya el
koyulması gibi tedbirlere başvurulabilir (Mehmet Kaya ve diğerleri, §
73). Bir mahpus açısından daha sıkı tedbirlerin gerekip gerekmediği ve bunların
uygulanmasının makul olup olmadığı, kuşkusuz başvuru konusu yapılan her bir
somut olayın koşullarına göre değişir (Mehmet Kaya ve diğerleri, §
74).Bu ilke gözaltına alınan kişiler yönünden de geçerlidir (bkz. Mahmut
Alkan, B. No: 2018/7436, 20/10/2021, § 64).
63. Devletin yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif
yükümlülüğün bir de usul boyutu bulunmaktadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel
amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkili şekilde uygulanmasını
güvenceye alma bakımından sorumlulukları bulunanların hesap vermelerini
sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
110). Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin
yönü, meydana gelen ölüm olayının tüm yönleriyle ortaya konulmasını,
sorumluluğun belirlenmesine imkân tanıyan etkili bir soruşturma yürütülmesini
ve tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmesini
gerektirmektedir (Necla Kara ve diğerleri, §111). Her olayın kendine
özgü koşullarını dikkate alan bir değerlendirme yapılması suretiyle yaşamı
tehlikeye soktuğu açık olan eylemler ile maddi ve manevi varlığa yönelik ağır
nitelikteki saldırıların, benzer ihlallerin caydırıcılık sağlanarak
önlenebilmesi için hiçbir surette cezasız kalmaması gerekmektedir (Filiz Aka,
B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 32). Bu itibarla usul yükümlülüğü yaşamı
korumaya ilişkin pozitif yükümlülüğün somut olayda yerine getirilmesi gereken
bir parçası, uzantısıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aziz
Biter ve diğerleri, B. No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58). Dolayısıyla
yaptırımlara ilişkin bazı uygulamalar, yaşam hakkı ihlalleri gerçekleştiren
kamu görevlilerinin cezasız kalmalarına ya da gerektiği gibi
cezalandırılmamalarına yol açarak caydırıcılığı sağlayamadığı için
öncelikle etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünü açıkça zedelemekte,
yaşam hakkını korumak için oluşturulan mevzuatın etkili şekilde uygulanmamasına,
dolayısıyla kişilerin hayatlarının kanun ile korunamamasına sebebiyet
vermektedir (Seyfullah Turan ve diğerleri, § 162).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
64. Somut başvuruda, olayla ilgili olarak cezai ve
disiplin soruşturmaları yürütülüp ölümde sorumluluğu olduğu belirlenen kolluk
görevlisinin cezai ve disiplin yaptırımlarıyla cezalandırılmasına karar
verilmiştir. Bu nedenle öncelikle bu yaptırımlara karar verilirken sorumluluğun
ne şekilde belirlendiği incelenmelidir. İkinci olarak Anayasa Mahkemesinden
önceki mercilerin yaşam hakkının ihlalini tespit edip etmediği belirlenmelidir.
Bu tespit, Anayasa Mahkemesinin incelemesinin kapsamı yanında
değerlendirmesinde dikkate alacağı olay ve olguların ortaya konması için
gereklidir (benzer yönde bkz. Narin Kurt, [GK] B. No: 2018/2540,
1/12/2022 § 93).
65. Öncelikle olaylara ilişkin sorumluluklarla ilgili
karar verme görevinin Anayasa Mahkemesine ait olmadığını belirtmek gerekir.
Burada esasen olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesinin idari
ve yargısal makamların ödevi olduğu (benzer değerlendirme için bkz. Rıfat
Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68) ve Anayasa
Mahkemesinin yetkili mercilerin yerine geçerek delilleri değerlendirmesinin
veya olaydaki sorumluluk derecesini belirleyen hukuk kurallarını yorumlamasının
söz konusu olmadığı belirtilmelidir (benzer değerlendirme için bkz. Rıfat
Bakır ve diğerleri, § 143). Olaya ilişkin ceza muhakemesi bu yönüyle
değerlendirildiğinde yetkili makamların vakıaları ve ölümden sorumlu kişiyi
tespit edebilecek nitelikte soruşturma ve kovuşturma yürütmedikleri
söylenemeyecektir. Nitekim ölümü meydana getiren sebep ve ölümden sorumlu kişi
tespit edilmiştir.
66. Öte yandan devletin yaşam hakkı kapsamında, yaşamı
korumak için etkili hukuki tedbirler alması (gerekli yasal düzenlemeleri
oluşturma ve yasaların uygulanmasını sağlayacak etkili bir mekanizma kurma
şeklinde) gerekir. Devletin bunun yanında doğal olmayan (şüpheli) bir ölüm
gerçekleşmiş ise olayı soruşturma ve gerektiğinde ihlale uygun karşılık gelen
yeterli yaptırıma karar vermeye ilişkin usul yükümlülüğü de bulunmaktadır.
Ölümle ilgili olayın ardından etkili soruşturma ya da söz konusu olmuş ise
kovuşturma yapmayla yerine getirilebilecek bu pozitif yükümlülük soruşturma
işlemleri ile yöntemlerine ilişkin olduğundan yaşam hakkının usul boyutunu
oluşturmaktadır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesindeki amaç, olay özelinde
mağduriyetin giderilmesinin yanında devletin etkili (caydırıcı yaptırımlar
içeren) yasal düzenlemeleri oluşturma ve bu yasaların uygulanmasını sağlayacak
etkili bir mekanizma (mahkemeler, başsavcılıklar vb.) kurma yoluyla yaşamı
koruma altına almasının bir anlam ifade edebilmesini sağlamaktır. Bu ise ancak
yaşam hakkını koruyan hukukun etkili uygulanabilmesi ile mümkündür. Bu nedenle
Anayasa'nın 5. maddesi ile bir arada yorumlanan 17. maddesinden doğan yaşamı
koruma yükümlülüğü, devlete bu konuda gerekli hukuki tedbirleri alma
yükümlülüğü yanında olayın niteliğine göre yaşamı koruma potansiyeline sahip
hukukun etkili biçimde uygulanmasına ilişkin olay sonrası bir yükümlülük
yüklemektedir. Bu itibarla usul yükümlülüğü yaşamı korumaya ilişkin pozitif
yükümlülüğün somut olayda yerine getirilmesi gereken bir parçası, uzantısıdır
(benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Aziz Biter ve diğerleri, B.
No: 2015/4603, 19/2/2019, § 58). Dolayısıyla yaptırımlara ilişkin bazı
uygulamalar, yaşam hakkı ihlalleri gerçekleştiren kamu görevlilerinin cezasız
kalmalarına ya da gerektiği gibi cezalandırılmamalarına yol açarak caydırıcılığı
sağlayamadığı için öncelikle etkili ceza soruşturması yürütme yükümlülüğünü
açıkça zedelemekte, yaşam hakkını korumak için oluşturulan mevzuatın etkili
şekilde uygulanmamasına, dolayısıyla kişilerin hayatlarının kanun ile
korunamamasına sebebiyet vermektedir (Seyfullah Turan ve diğerleri, §
162).
67. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin ceza hukukuna
ilişkin sorumluluğa ve suçluluğa ilişkin bir tespitte bulunma görevi
bulunmamakta ise de kamu gücünün yargı fonksiyonunu yerine getiren yargısal
mercilerin Anayasa'dan kaynaklanan, yaşamı korumak için oluşturulan hukuku
etkili biçimde uygulamaya ilişkin yükümlülüklerini yerine getirip
getirmediklerini denetleme görevi bulunmaktadır. Bunun yanında somut başvuruda
olduğu gibi Anayasa'da koruma altına alınmış bir hakkın ihlal edildiğinin
kendisinden önce tespit edildiği durumlarda Anayasa Mahkemesinin başvurucuların
bu ihlal nedeniyle mağduriyetlerinin giderilip giderilmediğini inceleme
görevinin olduğu da izahtan varestedir (Narin Kurt, [GK] §106).
68. Somut olayda, T.B.nin intiharı sonrası, nezarethane
sorumlusu kolluk personeli hakkında kamu davası açılmış ve neticesinde "görevin
gereklerini yapmakta ihmal göstererek görevi kötüye kullanma suçununun
işlediği" gerekçesi ile neticeten 2 ay 15 gün hapis cezasına hükmedilmiş
ve fakat hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir (bkz § 19).
Mahkemenin olayı çevreleyen koşulları aydınlattığı, olayda sorumluluğu bulunan
kamu görevlisini tespit ettiği, tespit ettiği kamu görevlisinin suçunu,
kusurunu ölüm sonucuyla ilinti kurarak belirlediği, hapis cezalarına hükmettiği
anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle ölümle sonuçlanan olayda kamu makamlarının
görevlerinin gereklerini yerine getirmeyerek kişilerin mağduriyetine neden
oldukları tespit edilmiş ve böylece yaşam hakkının esas boyutu bağlamında
ihlal, öz olarak ortaya konmuştur. Böyle olmakla birlikte Mahkeme eylemi ihmal
suretiyle görevi kötüye kullanmak olarak nitelendirmiş veatılı suç için 5237
sayılı Kanun'da öngörülen cezayı asgari hadden 3 ay olarak belirlemiş, bu süre
üzerinden 1/6 oranında takdiri indirim uygulayarak neticeten 2 ay 15 gün hapis
cezasına hükmetmiş, bu hükmün de açıklanmasını geri bırakmıştır.
69. Anayasa Mahkemesine göre mahkemelerin takdir
haklarını bu tür eylemlere müsamaha edilmeyeceğini göstermek için kullanmaları
ve suçun sonuçlarını hafifletmek için kullanmayı tercih ettikleri izlenimini
vermemeleri gerekir. Bu; kamu güveninin sürdürülmesi, hukukun üstünlüğünün
sağlanması ve bu tür eylemlere hoşgörü gösterildiği görünümünün engellenmesi
açısından hayati önem taşımaktadır. Devlet görevlilerinin güç kullanımı sonucu
meydana gelen ölümlerde veya bu yolla gerçekleştirilen kötü muamelelerde bu
sadece cezasızlık için söz konusu olmayıp suçların ağırlığı ile cezalar
arasında açık bir orantısızlık bulunması hâlinde de geçerlidir. Bu durumda
yaşam hakkının ihlali sonucu meydana gelen mağduriyet de giderilmemiş
olduğundan Anayasa Mahkemesi, mahkemelerin yaptırımları belirlemedeki
tercihlerini incelemek zorundadır (Cembeli Erdem, B. No: 2014/19077,
18/4/2018, §§ 100-102; Cezmi Demir ve diğerleri, § 76).
70. Anayasa Mahkemesine göre cezai yaptırımları
düzenleyen kuralların -önleme ve iyileştirme amaçlarına uygun olarak- ölçülü,
adil ve orantılı olması gerekmektedir (AYM, E.2010/104, K.2011/180, 29/12/2011).
Orantılılık ilkesi, mağdurun korunması ile failin cezalandırılması arasında
makul bir ilişki olmasını gerektirir. Nitekim 5237 sayılı Kanun'un 3. maddesine
göre fail hakkında işlediği suçun ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik
tedbirine hükmolunması gerekmektedir (Tahir Canan, B. No: 2012/969,
18/9/2013, § 36; Doğukan Bilir, B. No: 2014/15736, 29/5/2019, § 69).
5237 sayılı Kanun'un amacı kamu düzen ve güvenliğini korumanın yanında kişi
hak ve özgürlükleri ile hukuk devletini korumak ve suç işlenmesini
önlemektir. Kanun'da bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun
temel esasları ile birtakım suçlar, ayrıca ceza ve güvenlik tedbirlerinin
türleri düzenlenmiştir.
71. Cezasızlık, işlenen bir suçun somut olarak cezasız
kalmasını ifade etmektedir. Cezasızlık; sorumluların adalet önüne
çıkarılmaması, işledikleri suçla orantılı bir biçimde cezalandırılmaması veya
mahkûm edildikleri cezanın infazının sağlanmaması şeklinde ortaya
çıkabilmektedir. Cezasızlığın önlenmesi durumunda bir yandan mağdurlar
açısından gerekli giderim sağlanırken bir yandan yeni ihlallerin
gerçekleşmesini engelleyecek caydırıcı bir etki ortaya çıkması mümkün
olacaktır. İşlenen suç ile verilen cezalar arasında orantısızlık olması ya da
hiç ceza verilmemesi durumunda bu tür eylemlerin önlenmesini sağlayabilecek
caydırıcı bir etki ortaya koymaktan oldukça uzak kalınmakta, yaşam hakkının
idari ve yasal mevzuat aracılığıyla korunması hususundaki pozitif yükümlülüğün
yerine getirilememesi sonucu doğmaktadır (benzer değerlendirmeler için bkz. S.D.
B. No: 2013/3017, 16/12/2015, § 102).
72. HAGB kurumu 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinde
düzenlenmiştir. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç
doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe
sahip bulunan HAGB kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun
işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, geri bırakılan hükmün
ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı Kanun'un 223. maddesi uyarınca
düşürülmesi sonucunu doğurduğundan bu özelliğiyle sanık ile devlet arasındaki
cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birini
oluşturmaktadır (Tahir Canan, § 30). Bu bağlamda HAGB kararı, asıl
olarak kişiyi ceza tehdidi altında bırakmaktadır. Somut olayda olduğu gibi suçu
işlediği sübuta eren kişinin cezalandırılması ancak denetim süresi içinde
kasten yeni bir suç işlemesi şartına bağlanmakta, böylelikle sorumluluğu
mahkeme kararıyla sabit olan eylemi -yeni bir suç işlemediği takdirde- fiilî
olarak cezasız kalmaktadır. Kanun koyucunun, işlediği suçtan dolayı kişinin
tekrar topluma kazandırılması amacıyla getirdiği bu cezasızlık kurumunun
uygulanıp uygulanmayacağı değerlendirilirken her olayın somut koşulları
çerçevesinde suçun niteliği ve sonuçlarının ağırlığı ile orantılı olarak
yaptırımın caydırıcılığı hususunun da gözardı edilmeden yorumlanması
gerekmektedir (Necla Kara ve diğerleri, § 118). HAGB kurumunu uygulama
olanağı mahkemelerin takdirinde olmakla birlikte mahkemelerin sanıkların fiilen
cezasız kalmalarını sağlayacak şekilde hukuku uyguladıklarının tespiti hâlinde
soruşturmanın etkinliğinin sağlanamadığı sonucuna varılabilmektedir (S.D.
Yunus Kalkan, B. No: 2013/4383, 18/2/2016; Mehmet Şah Araş ve
diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016).
73. Somut başvuruda derece mahkemesi, ihmali eylem ile
ölüm arasında bağ kurmuş olsa da sanığı ölümle hiçbir ilgisi bulunmayan görevi
kötüye kullanma suçundan cezalandırmıştır. Ölümle ihmal arasında bağ bulunduğu
kabul edildiğine göre eylemin taksirle öldürme suçunu oluşturup oluşturmadığı
tartışılmamıştır (AİHM Öneryıldız/Türkiye [BD] B. No:48939/99,
30/11/2004, § 116 kararında başvuruya konu olay nedeniyle yürütülen yargılamada
bazı sanıklar hakkında görevi ihmal suçundan adli para cezası verilmesiyle
ilgili olarak suçun yaşamı korumayla ilgisinin bulunmadığına dikkat çekmiştir).
74. Cezanın asgari hadden belirlenmesi ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılması üzerinde de durulması gerekmektedir. Kamu
görevlilerinin ihmalleri, suçları için yapılan uygulamalara ilişkin olarak
suçun, ihmalin ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık orantısızlığın
bulunduğu durumlarda Anayasa Mahkemesinin anayasal denetim yapma görevi
bulunmaktadır (benzer değerlendirme için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 76).
75. 5237 sayılı Kanun, Mahkemenin sabit bulduğu görevi
ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçu için 3 aydan 1 yıla kadar hapis
cezası öngörmüştür (bkz. § 37) Bu suçun konusunu yaşam hakkı dışında pek çok
eylemsizliğin de oluşturabileceği izahtan varestedir. Kanun, temel cezanın
belirlenmesi konusunda hâkime takdir yetkisi vermiştir (bkz § 38). Hâkim temel
cezayı, suçun işlendiği yer, suçun konusunun önemi, meydana gelen zararın
ağırlığı, failin taksire dayalı kusurunun ağırlığı gibi hususları dikkate
alarak belirleyecektir. Atılı suçun konusunun yaşam hakkı olması ile söz gelimi
-bir başvuruya cevap verilmesinde gecikme gösterilmesinde olduğu gibi- dilekçe
hakkı olması arasında hükmedilecek cezanın miktarı bakımından bir fark olması;
takdir hakkının bu minvalde kullanılması gerekir. Benzer şekilde 5271 sayılı
Kanun'un HAGB uygulanması hususunda -objektif şartlar tamam olsa bile- takdir
yetkisini hâkime bıraktığını da hatırlatmak gerekir (bkz. § 40) HAGB hâlinde,
sanığın beş yıllık denetim süresi içinde yeni bir suç işlememesi durumunda,
kararın uygulanmaması ve söz konusu davanın ilgili kanun gereğince otomatik
olarak düşmesi söz konusudur.
76. Somut başvuruda, kamu görevlisinin yargılanmasına
neden olan fiil güç kullanımına (şiddet, cebir) ilişkin olmasa da görevi
ihmal/kötüye kullanma suretiyle işlenen bir suç olsa da ağır/vahim bir sonuç
doğurmuş bulunan bir eylem daha doğrusu eylemsizlik hâlidir. İlgili kamu
personelinin eylemi/eylemsizliği neticesinde T.B.nin yaşamına son vermesine
engel olunamamıştır. Üstelik T.B.nin gözaltına alınmasına ve nezarethaneye
konulmasına sebep olan olay sırasında kendisini öldüreceğini söylemiş olması,
polis merkezinde kendisine zarar vermesi ve dahası nezarethaneye konulduğunda
üzerindeki kıyafetleri soyunmaya başlamak şeklindeki agresif ve dengesiz
hareketlerine şahit olunmasına rağmen uzun bir süre yalnız bırakılması ve
kontrol edilmemesi hususları eylemsizlik hâlinin vahametine ve ağırlığına
işaret eden önemli verilerdir. Bu hususlar karar gerekçesinde tartışılmamış ve
takdir hakkının nasıl (neden o şekilde) kullanıldığı gösterilmemiştir.
77. Ayrıca yukarıda da belirtildiği üzere kararda ihmali
eylem ile ölüm arasında bağ kurulmuş olmasına rağmen eylemin taksirle öldürme
suçunu oluşturup oluşturmadığı hususunda bir tartışma yapılmamış, görevi kötüye
kullanma suçundan cezalandırma yoluna gidilmiş; ceza asgari hadden belirlenmiş,
takdiri indirim uygulanmış ve hükmün açıklanması geri bırakılmıştır. Ağır ihmal
sonucu gerçekleşen, sonuçları itibarıyla da vahim olan somut sürece dair ceza
yargılaması neticesinde ulaşılan hükümde, taksirle öldürmenin hiç tartışılmamış
olması, cezanın asgari hadden belirlenmesi,takdiri indirim uygulanması ve
hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususlarında, olayın niteliğini ve kamu
görevlilerinin gösterdiği ihmalin derecesini ele alan, bu niteliği haiz bir
değerlendirmenin varlığından söz edilemeyeceği açıktır (benzer yöndeki
değerlendirmeler için bkz. Necla Kara ve diğerleri, § 108). Yaşam
hakkının ihlal edildiği derece mahkemesince kabul edilmiş ise de ihlale ilişkin
olarak yeterli ve uygun giderim sağlanamamıştır. Sanık açısından caydırıcılık
ile mağduriyet açısından etkili giderim sağlanmadığı, başvurucuların mağdur
sıfatının devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
78. Anayasa Mahkemesinin kararlarında sıkça belirtildiği
üzere mahkemelerin yaşam hakkı ihlalini önlemedeki sahip oldukları kritik rolün
önemi hatırdan çıkarılmamalıdır. Mahkemelerin yaşam hakkı kapsamındaki davaya
gereken önemi göstermeleri gerekir. Aksi durumda, uygulanan ceza hukuku
sisteminin yaşam hakkının korunması bakımından gereken katılığa, başka bir
anlatımla yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir
etkiye sahip olamayacağı aşikârdır. Diğer taraftan caydırıcı bir etkiye sahip
olmayan bu tür cezai yaptırımların -olay nedeniyle meydana gelen maddi ve
manevi zararlar giderilmiş, aynı zamanda fail veya failler yeterli disiplin
cezaları ile cezalandırılmış olsalar da- aynı zamanda oluşan mağduriyetleri
ortadan kaldırmakta yetersiz kaldığı da izahtan varestedir (Narin Kurt,
§ 111)
79. Bu itibarla başvuruya konu mahkûmiyetin başvurucunun
mağduriyetini ortadan kaldırmamasının yanında benzer ihlallerin önlenebilmesi
bakımından caydırıcı etkiye sahip de olmadığı, dolayısıyla bu durumun yaşam
hakkının maddi ve usule ilişkin boyutlarının ihlaline yol açtığı sonucuna
varılmıştır.
80. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının maddi ve usule
ilişkin boyutları ile ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
81. Başvurucular, ihlalin tespiti, yargılamanın
yenilenmesi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
82. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince
yapılması gereken iş yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden
yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet
Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve
diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis
Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
83. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak
başvuruculara müştereken 400.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının maddi ve usul boyutu ile İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kadirli
1. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2019/223, K.2021/59) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara net 400.000 TL manevi tazminatın
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 934,50 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 19.734,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 14/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.