TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
U.Ş. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/1602)
Karar Tarihi: 27/2/2024
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Eren Can BENAKAY
Başvurucu
U.Ş.
Vekili
Av. Osman Fatih AKGÜL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle defterdarlık uzman yardımcılığı görevine başlatılmama işlemine karşı açılan iptal davasının kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamasına konu fiilin niteliğine ilişkin esaslı bir değerlendirme yapılmaksızın reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının, uzun süren yargılama nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu 28/8/2012 tarihinde İstanbul Defterdarlığı Anadolu Yakası Millî Emlak Dairesi Başkanlığına veri hazırlama kontrol işletmeni olarak atanmıştır. Başvurucu bu görevini sürdürmekteyken 24/11/2013 tarihinde defterdarlık uzman yardımcılığı sınavının yazılı aşamasına girmiştir. Bu aşamayı başarıyla geçmesi üzerine 15/1/2014 tarihinde sözlü sınava girmiştir. Yazılı ve sözlü aşamaları başarıyla tamamlayıp defterdarlık uzman yardımcısı olarak atamasının yapılmasına hak kazanmıştır.
3. 12/4/2000 tarihli ve 24018 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği'nin (mülga Yönetmelik) 12. maddesi uyarınca başvurucu hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılmıştır. Anılan Yönetmelik'in 15. maddesi uyarınca yapılan değerlendirme sonucunda başvurucunun güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle ataması gerçekleştirilmemiştir.
4. Başvurucu, söz konusu işlemin iptali talebiyle 10/11/2014 tarihinde dava açmıştır.
5. Ankara 16. İdare Mahkemesi 19/11/2014 tarihinde davayı yetki yönünden reddetmiştir. Kararda, dosyaya bakmaya yetkili mahkemenin İstanbul İdare Mahkemesi olduğu belirtilmiştir.
6. İstanbul 7. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 28/10/2015 tarihinde davayı reddetmiş; kararda, başvurucu hakkında özel belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan dolayı mahkûmiyet kararı verildiğini ve suç işlemek maksadıyla kurulan örgüte üye olma suçlamasıyla hakkında başlatılan kovuşturmanın derdest olduğu belirterek dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte başvurucu hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmasa da özel belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan hakkında verilmiş bir mahkûmiyet kararı olması ve bu mahkûmiyet cezasını gerektiren fiilin işlendiği tarih gözönüne alındığında dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunu ifade etmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Uyuşmazlık konusu olayda; özel belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlamasıyla Çorum 3. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen yargılama sonucu Mahkeme'nin 18/11/2014 tarih E:2014/86, 2014/665 sayılı İlamı ile davacının mahkumiyetine karar verildiği, dava dosyasının temyiz aşamasında olduğu, suç işlemek maksadıyla kurulan örgüte üye olma suçlamasıyla Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2013/57 sayılı Esasına kayıtlı davanın ise derdest olduğu görülmektedir.
Bu durumda; dava konusu işlemin tesis edildiği 18/07/2014 tarihinde davacı hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmamakta ise de, özel belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlamasıyla yapılan yargılama sonucu 18/11/2014 tarihinde mahkumiyetine karar verildiği görüldüğünden, ceza yargılamasına esas alınan suçun işleniş tarihi dikkate alındığında davacının güvenlik soruşturması nedeniyle Defterdarlık Uzman Yardımcılığı kadrosuna atanmamasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır."
7. Başvurucu, karara karşı 18/2/2016 tarihinde temyiz yoluna başvurmuştur.
8. Danıştay İkinci Dairesi (Danıştay) 8/4/2019 tarihinde temyiz talebini reddetmiştir.
9. Başvurucu 8/7/2019 tarihinde karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
10. Danıştay 30/10/2019 tarihinde karar düzeltme talebini reddetmiştir.
11. Nihai karar başvurucuya 2/12/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 31/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Komisyon başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
13. Başvurucu, işlemin dayanağı olan raporun kendisine tebliğ edilmediğini belirterek gizli bilgilere ulaşamaması nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin, Yönetmelik'te hangi bilgilerin kim tarafından değerledirileceğine ilişkin yeterli açıklık bulunmaması nedeniyle de hukuki güvenlik ilkesinin ihlal edilmesine bağlı olarak adil yargılanma hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Öte yandan sonradan verdiği ek beyan dilekçesiyle Ceza Mahkemesinin özel belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine ilişkin kararının Yargıtay tarafından bozulduğunu ve daha sonra anılan suçlardan beraatine karar verildiğini, söz konusu kararın Başsavcılık tarafından temyiz edilmemesi nedeniyle beraate ilişkin kısmın kesinleştiğini, başvuruya konu olayda dayanak olarak alınan yargı kararının bozulduğunu ifade etmiştir.
14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurunun adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
16. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul ya da esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
17. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
18. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, §§ 39, 40).
19. Bu aşamada önemle hatırlatılması gerekir ki ceza mahkemesine yansıyan olguların idarece veya yargı makamlarınca değerlendirilmesi sonucu, hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü bulunmayan kişi hakkında idari işlem ve yaptırım uygulanması veya bu idari işlem veya yaptırımın hukuka uygun bulunması doğrudan masumiyet karinesini ihlal etmez. Ancak burada kritik olan mesele, bireylerin masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi için idarenin veya yargı makamlarının kesinleşmemiş ceza mahkemesinin suçluluğa dair hükmüne dayanmaksızın kendilerinin olay ve olguları yorumlayarak idari anlamda bir sonuca ulaşmaları gerekliliğidir. Temel olarak masumiyet karinesi suçlu muamelesi görmemeyi hedefler (birçok karar arasından bkz. Salih Taş, B. No: 2019/15835, 11/1/2023, §39; Enez Ersöz, B. No: 2018/19673, 31/3/2022, § 44; Şevki Ozan Büyükkaya, B. No: 2018/24012, 31/3/2022, § 43).
20. Somut olaydaki dava, başvurucunun defterdar uzman yardımcısı olarak atamasının yapılmamasına dair işleme karşı açılmıştır. Mahkeme; başvurucu hakkında yapılan güvenlik soruşturmasını olumsuz olarak kabul ederken başvurucu hakkında özel belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçundan verilen kesinleşmemiş mahkûmiyet kararı ile suç işlemek maksadıyla kurulan örgüte üye olma suçundan başlatılan kovuşturma bulunmasına dayanmıştır.
21. Güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasına bağlı olarak atanmamaya dair tesis edilen işleme karşı açılan bir davada davacının hangi sebeple güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak sonuçlandığının ve güvenlik soruşturması neticesinde elde edilen verinin kişinin yapacağı görevi neden olumsuz olarak etkilediğinin açıkça ortaya konulması önemlidir. Bu kapsamda mahkemelerden beklenen, güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen bilgilerin neler olduğunu kararında belirtmesi ve söz konusu bilgiyi, davacının yerleştirildiği kurumu ve alacağı görevi gözönünde bulundurarak değerlendirmesidir. Burada önemli olan husus güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasını doğuran tespitlerin davacının şahsından kaynaklanması ya da davacının şahsıyla güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olmasıdır. Yine bu noktada mahkemelerce söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önemlidir.
22. Başvuruda güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak kabul edilmesinin tek nedeni başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararı ile devam eden ceza yargılamasının bulunmasıdır. Mahkeme kararında bu olgu aktarılmakla birlikte herhangi bir şekilde değerlendirilmemiştir. Kararda başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmediği belirtilse de başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş olması ve bu karara esas alınan suçun işleniş tarihi dikkate alındığında dava konusu işlemin hukuka uygun kabul edildiği ifade edilmiştir. Ancak verilen mahkumiyet kararının kesinleşmemesi nedeniyle yargılama sonuçlanıncaya kadar kişinin masum sayılması gerektiğine dair masumiyet karinesinin sağladığı güvence devam etmektedir. Bu nedenle mahkûmiyet kararına ve karara esas alınan suçun işlendiği tarihe atıfta bulunulması yeterli olmayıp ceza yargılamasına konu olay ve olguların da Mahkeme tarafından irdelenmesi gerekir. Bu bağlamda olayın meydana geliş şekli, fiilin özelliği, ağırlığı gibi olaya özgü durumlar değerlendirilerek karar sonucuna ulaşılma nedeni, ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya konulmalıdır.
23. Ceza yargılamasında yer alan bilgi ve belgelere ulaşılarak söz konusu verilerin başvurucunun güvenlik soruşturmasına olan etkisinin değerlendirilmesinin önünde -masumiyet karinesine uygun olmak koşuluyla- herhangi bir engel bulunmamaktadır. Mahkeme, ceza yargılamasında yer alan verilerin güvenlik soruşturmasına olan etkisini ortaya koymalıdır. Olaya bakıldığında ise Mahkeme, ceza yargılamasında yer alan olguların göreve olumsuz etkisini irdelememiş; ceza yargılamasında yer alan bilgi ve belgeleri değerlendirmemiştir.
24. Kural olarak mahkeme kararlarında esasa ilişkin hususlarda yeterli gerekçe bulunması hâlinde kanun yolu merciince bu karara atıf yapılarak değerlendirme yapılması makul görülebilir. Mahkeme kararlarında gerekçe bulunmadığı hâllerde ise kişilerin ileri sürdüğü esaslı itirazlar, kanun yolu mercii tarafından gerekçeli bir şekilde karşılanmalıdır. Somut olayda mahkeme kararının yukarıda belirtilen bağlamda bir gerekçe içermediği, Danıştay tarafından ise bu karara atıf yapıldığı ve ayrıca herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. Bu itibarla yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
25. Diğer yandan bu ihlal kararının başvurucunun açtığı davanın sonucuyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Zira gerekçeli karar hakkı, taraflara uyuşmazlığın esasına etkili hususların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmelerine imkân sağlayan bir hak olup yargılama sonucuna yönelik bir teminat sağlamaz. Bu itibarla Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözeterek yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek yargılama mercilerinin takdirindedir.
26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Anayasa Mahkemesi Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurularda uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
30. Başvurucu, ihlalin tespitine, yeniden yargılama yapılmasına ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
31. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
32. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 7. İdare Mahkemesine (E.2015/51, K. 2015/1903) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/2/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.