TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ENGİN BÖBÜR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/20019)
|
|
Karar Tarihi: 6/9/2023
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Kadir ÖZKAYA
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
|
|
Basri BAĞCI
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
Raportör
|
:
|
Soner GÖÇER
|
Başvurucu
|
:
|
Engin BÖBÜR
|
Vekili
|
:
|
Av. Nazan SAKALLI AKTAŞ
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; bir açık hava toplantısında yaşanan ve kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğu ileri sürülen canlı bomba saldırısı sonucu meydana gelen yaralanma olayı nedeniyle yaşam hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. 10/10/2015 tarihinde bazı sivil toplum örgütlerinin çağrısı ile Ankara Gar Meydanı'nda düzenlenen açık hava toplantısında IŞİD-DEAŞ mensubu teröristler tarafından bombalı saldırı gerçekleştirilmiş, 100'ü aşkın katılımcı ölmüş ve aralarında başvurucunun da olduğu çok sayıdaki katılımcı ise yaralanmıştır (söz konusu patlama ilgili olarak İçişleri Bakanlığının yaptırdığı ön incelemeyle ilgili süreç, bu süreç sonunda düzenlenen soruşturma raporu ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan diğer işlemlere ilişkin tüm izahatlar için bkz. Hasan Kılıç, B. No: 2018/22085, 27/1/2021, §§ 11-15).
3. Yaşanan patlama sonrasında başvurucu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine götürülmüş, burada yapılan muayenede sol femoral bölgede posteriorda yüzeyel yaralanma, sağ avuç içinde 2 cm'lik yaralanma tespit edilmiştir. Ayrıca başvurucunun daha sonra Eşrefpaşa Hastanesinde yapılan muayenesinde akut stres bozukluğu tanısı konulmuştur.
4. Saldırıda yaralanan başvurucu, önce manevi zararının karşılanması için idari başvuru yapmış; talebinin yanıtsız bırakılması üzerine 12/4/2016 tarihinde Ankara 14. İdare Mahkemesi nezdinde açtığı dava ile yaptığı başvurunun zımnen reddedilmesine ilişkin işlemlerin iptali ile 35.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
5. Dava dilekçesinde başvurucu; saldırı gerçekleşebileceği yönünde istihbarat bilgisine sahip olmasına rağmen idarenin saldırının önlenmesi, toplantı ve gösteri yürüyüşünün sağlıklı bir şekilde yapılması için gerekli tedbirleri almadığını, ayrıca patlamadan sonra güvenlik güçlerinin gazlı müdahalesi nedeniyle yaralılara yapılacak tıbbi yardımın fiilen engellendiğini ve geciktirildiğini, bu durumun saldırının sonuçlarını ağırlaştırdığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucu, gazlı müdahale nedeniyle tıbbi yardımın fiilen engellendiğine ve geciktirildiğine yönelik iddiaları ile kendi yaralanması arasında bir bağ kurmamıştır.
6. Yapılan yargılama sonunda İdare Mahkemesi, davanın kısmen kabulü ile sosyal risk ilkesi uyarınca başvurucu lehine 5.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Bölge İdare Mahkemesince 4/3/2020 tarihinde -başvurucu lehine olacak şekilde vekâlet ücreti bakımından- düzeltilerek onanan karar kesinleşmiştir.
7. Başvurucu, nihai hükmü 13/5/2020 tarihinde öğrendikten sonra 30/6/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun ile COVİD-19 pandemisi nedeniyle yargı alanındaki sürelerin 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar uzatılması nedeniyle başvuru süresinde yapılmıştır.
8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
9. Başvurucu, yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
10. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığıiddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
11. Açıklanan gerekçeyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
12. Başvurucu; kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikteki canlı bomba saldırısının engellenememesi, patlamadan sonra güvenlik güçlerinin gazlı müdahalesi nedeniyle yaralılara yapılacak tıbbi yardımın fiilen engellenmesi ve geciktirilmesi, açılan davada idare mahkemesince hizmet kusuru bakımından bir irdeleme yapılmaksızın yalnızca sosyal risk ilkesi gereğince bir inceleme yapılmış olması, hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olması nedeniyle yaşam hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
13. Bakanlık görüşünde; başvurucu lehine sosyal risk ilkesi uyarınca hükmedilen manevi tazminata işaret edilerek başvurucunun uğradığı zararın giderildiği, mağdur sıfatının ortadan kalktığı, ayrıca hizmet kusuru nedeniyle idarenin sorumluluğuna gidilebilmesi için ortaya çıkan zarar ile idari faaliyet arasında nedensellik bağının bulunması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarına benzer iddialar ileri sürmüştür.
14. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadı uyarınca, ölüm gerçekleşmese dahi bazı hâllerde başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür ve bu hâllerde başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenip incelenmeyeceğinin tespitinde diğer faktörlerle birlikte kişinin maruz kaldığı tehlikenin derecesi ve türü de değerlendirilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 109, Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20, Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69). Başvurucunun, bombalı terör saldırısı yapılan ve birçok kişinin hayatını kaybettiği/yaralandığı alanda bulunduğunu ve saldırı sonrası yaralandığını ileri sürdüğü dikkate alındığında, başvurunun yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkün görülmüştür.
15. Aynı olaya ilişkin farklı başvurucular tarafından yapılan başvurularda Anayasa Mahkemesi; yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutunun ihlal edildiği iddiasının değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte bilgi ve belge bulunmaması nedeniyle incelenmesinin olanaklı olmadığına (Şükran Asan, B. No: 2019/14829, 19/1/2023, § 13), patlamadan sonra güvenlik güçlerinin gazlı müdahalesi nedeniyle yaralılara yapılacak tıbbi yardımın fiilen engellendiği ve geciktirildiği iddiasının başvurucunun olayda kullanıldığı ileri sürülen gazdan etkilendiğine ve/veya yaralanmasından sonra acil sağlık hizmetlerinden yararlanamadığına dair açık bir şikâyette bulunmaması nedeniyle anılan şikâyetinin Anayasa'da güvence altına herhangi bir hak, özgürlük ya da yasak kapsamında incelenmesinin mümkün olmadığına (Süheyla Kırmacı, B. No: 2019/2008, 28/12/2021, § 31; İrfan Tuncer, B. No: 2019/4023, 19/1/2022, § 14), hizmet kusuruna yönelik iddiaların savunulabilir (tartışmaya, değerlendirmeye değer) nitelikte olduğuna, bu durumda yapılacak incelemenin başvurucunun yaşam hakkının maddi boyutunu ihlal edildiğine ilişkin iddiasının idare mahkemesince değerlendirilmediğine yönelik şikâyetiyle ilgili ve yalnızca yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında olacağına (Şükran Asan, § 14), sonuç olarak başvurunun yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesinin gerektiğine (Şükran Asan, § 12, Mustafa Çetin, B. No: 2019/3290, 17/11/2021, §§ 22-31; Murat Orçun Çalış, B. No: 2018/24472, 7/10/2021, §§ 32-40), idare mahkemesinin sosyal risk ilkesi çerçevesinde başvurucu lehine tazminata hükmetmesinin incelemeye konu ihlal iddiası yönünden başvurucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırmayacağına (Şükran Asan, § 16) karar vermiştir.
16. Somut başvuruda yukarıda ifade edilen ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir husus bulunmamaktadır. Bu kapsamda başvurucunun mağdur sıfatı devam etmektedir. Ancak başvurucunun olayda kullanıldığını ileri sürdüğü gazdan etkilendiğine ve/veya yaralanmasından sonra acil sağlık hizmetlerinden yararlanamadığına dair açık bir şikâyette bulunmaması nedeniyle gazlı müdahalesi nedeniyle yaralılara yapılacak tıbbi yardımın fiilen engellendiği ve geciktirildiği iddiasının incelenmesi mümkün değildir. Başvurunun yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir. Başvuruda herhangi bir kabul edilemezlik nedeni tespit edilmemiştir. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Anayasa’nın devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin kaynağını teşkil eden “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı ve “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile iddianın değerlendirmeye esas alınacak “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Madde 5:
Devletin temel amaç ve görevleri, … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
Madde 17:
Herkes, yaşama... hakkına sahiptir
Madde 40:
Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
18. Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlar. Bunun için sözü edilen başvuru yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp uygulamada da etkili olması, eş ifadeyle başarı şansı sunması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir müdahale bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf Ahmed Abdelazım Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018, §§ 60, 61).
19. Toplumun genelinin yaşamını tehdit eden gerçek ve yakın bir tehlikenin varlığının bilindiği ya da bilinmesi gerektiği bir durumda kamu makamlarının makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almadığı iddiasıyla açılan bir tam yargı davasında olayın kamu makamlarının kusuruyla meydana geldiğine yönelik iddia konusunda herhangi bir inceleme yapılmadan meselenin kusursuz sorumluluk çerçevesinde ele alınması, yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlaline neden olabilir. Zira genel anlamda kusura dayanan ihlali tespit edip buna göre giderim sağlayabilecek ve benzer olaylarda idari mercilerce alınabilecek tedbirlerin neler olduğunu ortaya koyabilecek nitelikte olduğu için etkili olan tam yargı davası yolu, kusur değerlendirilmesi yapılmadığı için bir olayda etkili olmamış ve davacıya başarı şansı sunmamış olur (Ali Hıdır Tekin, B. No: 2018/35243, 15/9/2021, § 49).
20. Somut olayda başvurucu, açtığı tam yargı davasını esas olarak bombalı saldırı gerçekleştirileceğini bilen veya bilmesi gereken idarenin saldırının gerçekleşmesini önlemek için asgari düzeyde bile tedbir alınmadığı iddiası üzerine inşa etmiş ve elinde olmayan bazı delillerin toplanmasını talep etmiştir. İdare mahkemeleri, başvurucunun toplanmasını istediği delilleri toplamadan ve genel koruma yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediği yönünde herhangi bir değerlendirme yapmadan, idarenin olayın bir terör saldırısı olduğuna ilişkin açıklamalarına istinaden sosyal risk ilkesi çerçevesinde başvurucu lehine tazminata hükmetmiştir. Başvurucu, olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğunu ileri sürmüştür ancak başvurucunun bu iddiası yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır. Olayın bir terör saldırısı olması, başvurucunun anılan iddiasının araştırılıp değerlendirilmesinin önünde bir engel teşkil etmemektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 19)
21. Sonuç olarak idari yargı mercileri, başvurucunun iddiaları yönünden teoride ve uygulamada etkili olan tam yargı davası yolunu meseleyi yalnızca sosyal risk ilkesi çerçevesinde ele almak suretiyle etkisiz kılıp yaşamı koruma yükümlülüğüne yönelik ihlalin tespit edilmesi hususunda başvurucuya başarı şansı sunmamıştır. Öte yandan varılan bu sonuç, somut olayda yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediği hususunda herhangi bir kanaati ifade etmemektedir(benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 20)
22. Ulaşılan sonuç nedeniyle hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olduğuna ilişkin iddia hakkında değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir (benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 21).
23. Açıklanan gerekçeyle idare mahkemelerinin tazminat talebiyle ilgili değerlendirmeleri yönünden Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
24. Başvurucu; kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikteki saldırının engellenemediğini, toplantı ve gösteri yürüyüşünün sağlıklı bir şekilde yapılması için gerekli önlemlerin alınmadığını iddia ederek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini de öne sürmüştür.
25. Bakanlık görüşünde; toplantıda alınan önlemler sayılarak bir toplantı ve gösteri yürüyüşünde yapılması gereken tüm iş ve işlem ile tedbirlerin ilgili kurumlarla da koordineli olarak toplantının öncesinde, gerçekleştirilmesi sırasında ve toplantı sonrasını da kapsayacak şekilde uygulandığı ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki iddialarına benzer iddialar ileri sürmüştür.
26. Anayasa’nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” kenar başlıklı 34. maddesi devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını güvence altına alma yönünde bazı pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Bu pozitif yükümlülüklerden biri de hukuka uygun toplantı ve yürüyüşlerin barışçıl bir şekilde yapılmasını ve sözü edilen toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılacak kişilerin güvenliğinin sağlanması için uygun tedbirleri uygulama yükümlülüğüdür ancak bu yükümlük bir sonuç gerçekleştirme yükümlülüğü değildir. Ayrıca tedbirlerin seçimi açısından kamu makamları geniş bir takdir yetkisine sahiptir (bahsedilen pozitif yükümlükler konusundaki AİHM yaklaşımı için bkz. Kudrevičius ve diğerleri/Litvanya [BD], B. No:37553/05, 15/10/2015, § 159; Frumkin/Rusya, B. No: 74568/12, 5/1/2016, §§ 128, 129).
27. Bununla birlikte başvurudaki asıl mesele, başvurucunun iştirak edeceği toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl bir şekilde yapılmasının sağlanması ile bu toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılacak kişilerin güvenliklerinin temini değil olayın idarenin kusuruyla meydana geldiğine ilişkin iddiaların değerlendirilmemesidir. Anayasa Mahkemesince de bu husus incelenmiştir. Bu nedenle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiası hakkında ayrıca inceleme yapılmasına gerek olmadığına karar verilmesi gerekir(benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 26).
III. GİDERİM
28. Başvurucu, başvurularında ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama yapılması ve 95.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
29. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
30. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 29).
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınbaşvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia hakkında İNCELEME YAPILMASINA GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın birer örneğinin yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 14. İdare Mahkemesine (E.2016/1744, K.2019/1115) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 446,90 TL başvuru harcı ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesine (E.2019/1550, K.2020/474) GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/9/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.