TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET EVELEK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/27829)
Karar Tarihi: 3/10/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Hasan SARAÇ
Başvurucu
Mehmet EVELEK
Vekili
Av. Zülfü BOZDAŞ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; terör olayı nedeniyle uğranılan manevi zararın tazmini talebiyle açılan tam yargı davasında hukuk kurallarının açık bir biçimde hatalı uygulanması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Türkiye 2015 yılı Haziran ayından itibaren yoğun bir şekilde terör saldırılarına maruz kalmıştır. Bu kapsamda PKK tarafından Şırnak'ın merkeziyle Cizre, Silopi ve İdil ilçelerinde, Hakkâri'nin Yüksekova ilçesinde, Diyarbakır'ın Silvan, Sur ve Bağlar ilçelerinde, Mardin'in Dargeçit, Nusaybin ve Derik ilçelerinde, Muş'un Varto ilçesinde cadde ve sokaklara hendekler kazılıp barikatlar kurularak, bu barikatlara bomba ve patlayıcılar yerleştirilerek teröristler tarafından bu yerleşim yerlerinin bir kısmında öz yönetim adı altında hâkimiyet sağlanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda çok sayıda terörist, halkın bu yerlere girişini ve çıkışını engellemek istemiştir. Güvenlik güçleri, hendeklerin kapatılması ve barikatların kaldırılması suretiyle yaşamın normale dönmesini sağlamak amacıyla operasyonlar yapmış; teröristlerle çatışmaya girmiştir. Aylarca devam eden bu operasyon ve çatışmalar sırasında yaklaşık iki yüz güvenlik görevlisi hayatını kaybetmiş, tonlarca bomba ve patlayıcı imha edilmiştir (Figen Yüksekdağ Şenoğlu, B. No: 2016/25187, 4/4/2018, § 18).
3. Başvurucunun 2015 yılında bölücü terör örgütü mensupları ve güvenlik güçleri arasında yaşanan şiddetli çatışmalar ve sokağa çıkma yasağı sonucu yaşadıkları yerden terör nedeniyle göç etmek zorunda kaldığını, evlerinin yıkıldığını ve eşyalarının zarar gördüğünü, göç nedeniyle manevi zararlarının meydana geldiğini, bu durumun oluşmasında idarenin sorumluluğu bulunduğunu belirterek söz konusu zararlarının tazmini talebiyle yaptığı başvuru, Diyarbakır Valiliğinin (Valilik) 3/4/2017 tarihli işlemiyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında manevi tazminat ödeneceğine yönelik herhangi bir hüküm bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
4. Başvurucu, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesine karar verilmesi talebiyle İçişleri Bakanlığı ile Valilik aleyhine Diyarbakır 3. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır.
5. İdare Mahkemesi, manevi tazminat talebini kısmen kabul ederek başvurucu lehine 20.000,00 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun taşınmazının yaşanan terörle mücadele operasyonları sırasında tamamen yıkılmış olması, evini terk ederek başka yerde yaşamak zorunda kalması sebebiyle yaşadığı sıkıntı ve üzüntüyü kısmen de olsa gidermek üzere takdiren 20.000,00-TL manevi tazminatın sosyal risk ilkesine göre davalı idarelerce davacıya ödenmesinin sosyal hukuk devleti ilkesi ile hakkaniyetin gereği olduğu belirtilmiştir.
6. Başvurucu ve davalı idarelerin anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurması üzerine Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi (Dava Dairesi) başvurucunun istinaf talebini reddetmiş; davalı idarelerin taleplerini ise kabul ederek kararın manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin kısmını kaldırmış ve başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine hükmetmiştir. Dava Dairesi, sokağa çıkma yasağının vatandaşların can ve mal güvenliğini korumak ve kamu düzenini sağlamak amacıyla ilan edildiği, somut olayda kamu düzeninin olağan hayatı kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu, bu süreçte yaşanan olaylarla birçok yapı ve altyapının hasar gördüğü, çatışmalı bölgelerden vatandaşların tahliyesi, gıda, sağlık ve barınma konularında gerekli tedbirlerin alındığı, kişilerin ev ve eşya zararı doğmasının idari tedbirlerin doğal bir sonucu olduğu; bu suretle, manevi tazminata hükmedilebilmesi için aranan şartların gerçekleşmediği değerlendirmesinde bulunmuştur.
7. Nihai kararın29/7/2020 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 10/8/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Komisyon tarafından yapılan inceleme sonucunda 22/10/2021tarihinde; başvurucunun yaşam hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarıyla ilgili olarak mükerrer başvuru olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmiştir. Adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının kabul edilebilirlik incelemesinin ise Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu, manevi tazminat ödenmesi için gerekli koşullar oluşmasına rağmen yargısal mercilerin hakkaniyete aykırı gerekçelerle davayı reddettiğinden yakınmış ve bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, mevcut başvuruda, başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
10. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
11. Anayasa Mahkemesi somut başvuru ile aynı nitelikteki ihlal iddialarını incelediği Murat Beydili ([GK], B. No: 2019/14642, 17/6/2021) kararında, uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Anılan kararda Anayasa Mahkemesi, Danıştay içtihadına göre devletin sosyal risk ilkesi sorumluluğunun doğabilmesi için zararın terör eylemleri veya terörle mücadele amacıyla yürütülen faaliyetler kapsamında gerçekleşmesi, zarar görenin bu olayların ortaya çıkmasında bir katkısının bulunmaması, zararın özel ve olağan dışı olması şartlarının bir arada bulunması gerektiğine işaret etmiştir (Murat Beydili, § 68). Kararda derece mahkemesince varlığı kabul edilen zararın terör eylemleri ve terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sonucu ortaya çıktığı ve zararı doğuran olayın gerçekleşmesinde başvurucunun bir katkısının olmadığı noktasında tereddüt bulunmadığı vurgulandıktan sonra İdare Mahkemesinin, başvurucunun uğradığı zararın özel ve olağan dışı olmadığı kabulünün adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya keyfîlik içerip içermediği incelenmiştir (Murat Beydili, §§ 69,70).
12. Anayasa Mahkemesi; anılan kararında devletin anayasal ödevleri kapsamında sözü edilen bölgelerde yaşayanların can ve mal güvenliklerini korumak için aldığı tedbirler, başvurucunun manevi zararlarını azaltan veya en azından zararlarının artmasını önleyen etmenler olarak görülebilirse de bu tür tedbirlerin alınmasının başvurucunun uğradığı zararı özel ve olağan dışı olmaktan çıkardığının kabulünün oldukça güç olduğunu belirtmiştir (Murat Beydili, § 71). Hendek olaylarından tüm toplumun belli ölçüde etkilendiği görüşünde haklılık payı bulunduğunun altını çizen Anayasa Mahkemesi, toplumun diğer bireylerinin yaşadığı ortamdan ve evinden ayrılmak zorunda kalan, bu sebeple de yoğun stres, kaygı ve ıstırap durumuyla karşılaşan başvurucu ile aynı ölçüde zarara uğradığının, dolayısıyla başvurucunun uğradığı zararın özel ve olağan dışı olmadığının söylenmesinin makul ve kabul edilebilir bir yorum olmadığını ifade etmiştir (Murat Beydili, § 72). Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, İdare Mahkemesinin başvurucunun uğradığı zararın özel ve olağan dışı olmadığı yorumunun bariz takdir hatasına dayalı olduğunu değerlendirmiş ve başvurucuyu manevi tazminat hakkından mahrum bırakan bu yorumun bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediğine karar vermiştir (Murat Beydili, § 73).
13. Somut olayda da İstinaf Mahkemesince başvurucunun manevi zarara uğradığının kabul edildiği fakat bu zararın idari tedbirlerin doğal bir sonucu olduğundan manevi tazminata hükmedilebilmesi için aranan şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddedildiği gözetildiğinde Murat Beydili kararında belirlenen ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
14. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkınınihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
15. Diğer taraftan başvurucunun, aleyhine vekâlet ücretine hükmedildiğinden de şikâyet ettiği görülmekteyse de başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığı gözetildiğinde anılan şikâyet hakkında bu aşamada inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
III. GİDERİM
16. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
17. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
18. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden yargılama yapılması için Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesine (E.2019/955, K.2020/385) iletilmek üzere Diyarbakır 3. İdare Mahkemesine (E.2017/2097, K. 2018/1655) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL'nin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE, 3/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.