TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT ARKSAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/282)
Karar Tarihi: 9/2/2023
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Kenan YAŞAR
Raportör
Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA
Başvurucu
Murat ARKSAK
Vekili
Av. Şule RECEPOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, açlık grevindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumuna dikkat çekmek için oturma eylemi yapmak üzere toplanan gruba yönelik güç kullanımı ile yakalama sonrasında fiziksel şiddete maruz kalınması nedenleriyle kötü muamele yasağının ve soruşturma neticesinde verilen kararda geçen ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/12/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu başvuru formunda, İstanbul Barosuna kayıtlı olarak avukatlık mesleğini yürüttüğünü, 4/5/2019 günü açlık grevinde olan tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumuna dikkat çekmek için Bakırköy Kapalı Kadın Ceza İnfaz Kurumu önünde oturma eylemi ve basın açıklaması yapmak için toplanan ailelere hukuki destek sağlamak amacıyla hazır bulunduğunu, milletvekilleri ve diğer avukatlar ile birlikte kolluk amiri ile görüşmelerin devam ettiği sırada kolluk görevlilerinin oturan çoğu yaşlı ve hasta eylemcilere orantısız müdahalede bulunduğunu, darp ve cebir ile alıkoyma yapılmak istenmesine üzerine tutanak tutacağını söylediğinde kendisinin de orantısız güç kullanılarak müvekkilleri ile birlikte gözaltına alındığını, ekip aracına götürülürken ve araç içinde maruz kaldığı polis memurunun fiziksel şiddeti nedeniyle başından ve kolundan yaralandığını belirtmiştir.
10. Başvurucu olay sebebiyle Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü ve kimlikleri tespit edilecek kolluk görevlileri hakkında 28/5/2019 tarihinde şikâyette bulunmuştur. Başvurucu şikâyet dilekçesinde özetle;
i. Çocukları uzun süreden beri açlık grevi yapan ailelerin olay günü çocuklarının ölüm orucuna girdiğini öğrenmeleri üzerine Bakırköy Kapalı Kadın Ceza İnfaz Kurumu önünde oturma eylemi yapmak istediğini, ailelerin avukatlarından olduğu için olay yerinde bulunduğunu,
ii. Barışçıl nitelikteki oturma eylemine avukat sıfatıyla görevini yapmak için katıldığını,
iii. Avukatlık görevini ifa ederken hukuki yardımda bulunduğu sırada avukat kimliğini vurguladığı hâlde yaşlı ve hasta olan müvekkilleri ile birlikte kolluk görevlilerinin orantısız müdahalesine maruz kaldığını,
iv. Müvekkillerinin ayaklarından sürüklenerek araca götürülmesi nedeniyle kolluk görevlilerine eylemlerinin suç olduğuna ilişkin yaptığı uyarı üzerine ekip aracına götürülürken ve ekip aracı içinde fiziksel şiddet ile hakarete maruz kaldığını,
v. Kolluk görevlileri tarafından haksız olarak alıkonulduğunu, düzenlenen olay tutanağının gerçeği yansıtmadığını
ifade etmiştir.
11. 4/5/2019 tarihli başvurucunun imzadan imtina ettiği “Olay, Yakalama ve Cumhuriyet Savcısı Görüşme Tutanağı” içeriği şöyledir:
“04. 05.2019 günü PKK/KCK Terör Örgütü Elebaşı Abdullah ÖCALAN'a sözde tecridin kaldırılması için süresiz açlık grevine başlayan HDP Hakkari Milletvekili [L.G.ye] destek olmak için yürütülen açlık grevlerinde intihar eden örgüt mensuplarını anmak amacıyla Hakların Demokratik Partisi organizesinde Terör Örgütüne müzahir şahısların katılımıyla, 30.04.2019 Salı gününden başlayarak her gün saat 12:00 sıralarında, idaremiz Bakırköy Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü önünde oturma eylemi yapılacağı bilgisi elde edilmesi üzerine,
Bahse konu bilgiye istinaden Bakırköy Kadın Kapalı Ceza Tutuk Evi önünde 04.05.2019 günü saat. 11:00 sıralarında Bakırköy Emniyet Müdürlüğü Ekipleri ve ilgili Birimler gerekli güvenlik tedbirleri alınmış, 04.05.2019 günü saat:12.00 sularında 30 (otuz) kişilik grubun Bakırköy E-5 Güney Yan Yol 112 Acil Servis Komuta birimi önünde toplandıkları toplu bir şekilde Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu önünde doğru yolu kapatarak yürümeye başlamışlar, araç yolunu kapatmaları üzerine ceza evinin önüne gelmeden Umut çocukları rehabilitasyon evi önünde saat 12:10 sıralarında şahıslar yolu kapatmaları üzerine durdurulmuş burada bayan şahısların oturma eylemine geçtiği görülmüş. Yapılan eylemin kanuna aykırı olduğu usulüne uygun 3 (üç) defa megafon ses cihazı ile uyarı yapılmış dağılmaları için yeteri kadar süre tanınmış ancak şahısların dağılmamak için oturmaya devam etmişler. Grupla beraber HDP İstanbul Milletvekili [A.K.],, [T.Ç.], [D.C.] isimli Milletvekilleri gruba destekte bulunmuş, gözaltına alma işlemi sırasında görevlilere engel olmaya çalışmışlar, saat: 12:20 de oturma eylemine devam eden şahıslara dengeli ve orantılı olarak görevlilerimizce güç kullanılmak sureti ile grup içerisinden 6 (Altı) Bayan ile 1 (Bir) Erkek Şahıs Muhafaza altına alınmış, araç içerisinde yapılan kimlik tespitinde İstanbul Barosuna kayıtlı ... sicil Numaralı TC: ... [M.Ö.], İstanbul Barosuna Kayıtlı 5... sicil Numaralı TC 3.......... Murat ARKSAK isimli şahısların Avukat oldukları yapılan kimlik ibrazından anlaşılmış ve her iki avukat muhafaza altına alınmış diğer şahıslar [S.A.], [H.T.], [N.B.] ve [B.D.] muhafaza altına alınmış, muhafaza sırasında şahısların direndikleri kendilerini yere attıkları ve yerden kalkmadıkları araca bindirme esnasında kapıya ve koltuklara kendilerini çarptıkları tarafımızdan görülmüş, şahıslara araç içerisinde yüzlerine karşı sanık hakları formunda bulunan hakları hatırlatılmış, geriye kalan yaklaşık 20 (yirmi) kişilik grup dağılmaları yönünde defalarca ikaz edilerek E.5 otobanı istikametine doğru dağılmaları sağlanmıştır...”
12. Başvurucunun Bayrampaşa Devlet Hastanesince 4/5/2019 tarihinde düzenlenen genel adli muayene raporunda “Sol kol iç yan yüzde 5x6 cm lik ekimoz mevcut. Sağ frontal bölgede 6x1 cm lik skar izi mevcuttur” tespiti yapılmıştır.
13. Başvurucunun Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adli Tıp Polikliniğince 4/5/2019 tarihinde düzenlenen gözaltı çıkış raporunda “04.05.2019 tarihinde gözaltına alındığını, gözaltına alınırken polis memurları tarafından darp edildiğini ifade etti” tespiti ile birlikte “Sağ frontal alanda 0,5x6 cm ve 0,5x3 cm, sol frontal alanda 3x0,5 açık kırmızı ekimoz, sol kol volar yüzde geniş alanda kırmızı - mor ekimoz, sağ arcus costada 7x1, 4x0,5 cm kırmızı noktasal ekimoz, abdomen sağ üst kadranda 4x1 cm açık kırmızı ekimoz mevcut” tespiti yapılmıştır.
14. Başvurucu 4/5/2019 tarihinde kolluk tarafından alınan ifadesinde özetle görevini ifa ettiği sırada gözaltına alındığını, kolluk aracı içinde darp edilmesi nedeniyle kolundan yaralandığını ve yine araç içinde bir memur tarafından sağ kaşının üzerine yumruk atıldığını, kolluk tarafından ifadesinin alınmasının hukuka aykırı olduğunu, Savcılıkta ifade vereceğini belirtmiş olup ifade işleminin ardından serbest bırakılmıştır.
15. Kolluk görevlileri tarafından 4/5/2019 tarihinde düzenlenen “CD İzleme Tutanağı” şöyledir:
“04. 05.2019 günü PKK/KCK Terör Örgütü Elebaşı Abdullah ÖCALAN'a sözde uygulanan tecridin kaldırılması için süresiz açlık grevine başlayan HDP Hakkari Milletvekili [L.G.ye] destek olmak için yürütülen açlık grevlerinde intihar eden örgüt mensuplarını anmak amacıyla Hakların Demokratik Partisi organizesinde Terör Örgütüne müzahir şahısların katılımıyla, 30.04.2019 Salı gününden başlayarak her gün saat. 12:00 sıralarında, idaremiz Bakırköy Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü önünde oturma eylemi yapılacağı bilgisi elde edilmesi üzerine;
Bahse konu bilgiye istinaden Bakırköy Kadın Kapalı Ceza Tutuk Evi önünde 04,05.2019 günü saat.11:00 sıralarında Bakırköy Emniyet Müdürlüğü Ekipleri ve ilgili Birimler gerekli güvenlik tedbirleri alınmış, yapılacak eylem kamera ile kayıt altına alınmış CD ortamına aktarılan görüntüler yapılan incelemede; 04.05.2019 günü saat:12.00 sıralarında 30 (otuz) kişilik grubun Bakırköy E-5 Güney Yan Yol 112 Acil Servis Komuta birimi önünde toplandıkları toplu bir şekilde Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu önüne doğru yolu kapatarak yürümeye başlamışlar, araç yolunu kapatmaları üzerine cezaevinin önüne gelmeden Cezaevi sağ çaprazı Umut çocukları rehabilitasyon evi önünde saat 12:10 sıralarında, şahıslar yolu kapatmaları üzerine durdurulmuş burada bayan şahısların oturma eylemine geçtiği görülmüş, yapılan eylemin kanuna aykırı olduğu usulüne uygun 3 (üç) defa megafon ses cihazı ile uyarı yapılmış dağılmaları için yeteri kadar süre tanınmış ancak şahısların dağılmamak için oturmaya devam etmişler, görevli bayan memurlarımız oturma eylemine devam eden bayanlara dengeli bir şekilde tutarak yerden kaldırmaya çalışmış muhafaza altına alınırken şahısların ayrı ayrı direnme gösterdikleri ve kendilerini yere attıkları kalkmadıkları, araca bindirilirken şahısların tamamı ayrı ayrı zorluk çıkardıkları görülmüş bu işlemler sırasında grup içinde bulunan HDP İstanbul Milletvekili [A.K.], [T.Ç.], [D.C.K.] isimli milletvekilleri görevlilere engel olmaya çalışmış, grup içinde bir erkek şahsın da ayrıca direndiği bu şahısta muhafaza altına alınmış geride kalan diğer şahıslar E.5 istikametine doğru dağılmışlar yapılan CD izlemede anlaşılmıştır...”
16. Başvurucunun şikâyetini değerlendiren Başsavcılık tarafından kolluk görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçundan yürütülen soruşturma yönünden 7/8/2019 tarihinde ayırma kararı verilmiştir. Ayırma kararını takiben İstanbul Valisi ve İl Emniyet Müdürü hakkında aynı tarihte işleme konmama kararı verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“...Müşteki vekilinin C.Başsavcılığımıza yapmış olduğu müracaatında Avukat olan müvekkilinin Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde kalan tutuklu ve hükümlülerin aileleriyle birlikte basın açıklaması yapmak istedikleri sırada müvekkilinin yanında bulunurken kolluk görevlilerinin fiziki müdahalelerine maruz kalmaları nedeniyle yaralandıklarını ve bu konuda İstanbul Valisi ile İl Emniyet Müdürü'nün emir veren sıfatı ile sorumlu oldukları iddiasıyla şikayetçi oldukları,
Soruşturma evrakları incelendiğinde Müşteki hakkında Bakırköy C.Başsavcılığımız'ın 2019/46256 Srş. sayılı dosyası ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 28/1 maddesi uyarınca iddianame düzenlendiği, haklarındaki yargılamanın Bakırköy 33.Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2019/371 E. Sayılı dosyası ile görülmekte olduğu, müştekinin iddiasının olay günü vazifelerini yerine getiren kolluk görevlilerince kötü muameleye maruz kaldıkları iddiaları ve iddia edilen olayla ilgili doğrudan ilgilerin bulunmayan İstanbul Valisi ile İl Emniyet Müdürünün bu talimatı verdikleri iddialarının soyut nitelikte olduğu anlaşılmakla,
4483 sayılı kanunun 4. Maddesi gereğince bizzat suç teşkil eden bir eylemin olmadığı anlaşılan olay nedeniyle soruşturma izni istenmeksizin 4483 sayılı yasanın 4. Maddesi uyarınca İşleme Konulmaması kararı verilmesi gerektiği anlaşılmış olmakla,
Şikayetin 4483 sayılı yasanın 4.maddesi uyarınca İŞLEME KONULMAMASINA,
Karardan bir örneğinin müşteki vekiline TEBLİĞİNE
Bu işleme konulmama kararına yönelik olarak4483 sayılı yasanın 9. Maddesi uyarınca karar tebliğ edilenlerin tebliğden itibaren 10 gün içinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesine itiraz yolunun açık olmasına,
Şikayet olunan hakkında tesis olunan işleme koymama kararı verilmekle bu nedenle soruşturma evrakı niteliğini kazanmayan şikayet ve evraka ilişkin olarak başkaca adli işlem devamına mahal ve yasal imkan bulunmadığına, evrak soruşturma defterinden numara almış olmakla, SADECE soruşturma defteri kaydının iş bu karar ile kapatılmasına, bu karar CMK anlamında bir kovuşturmaya yer olmadığı kararı olmadığından CMK 172 ve 173 maddelerinin uygulanmasına mahal olmadığına,...”
17. Başvurucu işleme konmama kararına şikâyete konu eylemler yönünden soruşturma izni aranmaksızın soruşturma yürütülmesi gerektiğini belirterek 1/10/2019 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesinde itiraz etmiştir.
18. Başvurucunun itirazını inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdare Dava Dairesi tarafından 21/11/2019 tarihinde kesin olarak incelenmeksizin ret kararı verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“...4483 sayılı Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 4. maddesinde; Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunmasının zorunlu olduğu belirtildikten sonra, bu şartları taşımayan ihbar ve şikâyetlerin, Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmayacağı kurala bağlanmıştır.
4483 sayılı kanunun 9.maddesinde ise; izin vermeye yetkili merciler tarafından verilen işleme koymama kararına karşı şikayetçinin itiraz yoluna gidebilirliği düzenlenmiş olup, soruşturma izni vermeye yetkili merciler arasında sayılmayan savcılıklar tarafından verilen işleme koymama kararlarına karşı ise bir itiraz yolunun ön görülmediği anlaşılmaktadır.
Başvurunun incelenmesinden; yakınıcı tarafından bazı kamu görevlilerinin üzerine atılı fiiller vasıta kılınarak yapılan başvuru üzerine itiraza konu karar ile 4483 sayılı Kanun kapsamında soruşturulacak nitelikte bir eylem olmadığı gerekçesiyle anılan Kanunun 4/4.maddesi uyarınca Savcılık tarafından verilen şikayetin işleme konulmaması kararında; her ne kadar İstanbul Bölge İdare Mahkemesine itiraz yolunun gösterilmesi üzerine adı geçenin bu karara itiraz ettiği anlaşılmakta ise de; yukarıda aktarılan usul hükümleri uyarınca, idare içerisinde yer almayan ve Kanunda sayılan soruşturma izni vermeye yetkili merciler dışında kalan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen "işleme konulmama" kararına karşı aynı Yasanın 9.maddesinde bir itiraz merci gösterilmediği anlaşıldığından; Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2019/54007 Soruşturma No'lu ve 2019/37545 sayılı "İşleme Konulmaması Kararına" karşı yapılan itirazın incelenmeksizin reddine, kararın bir nüshasının Dairemizce itiraz edene, dosyanın ise ilgi sayılı hazırlık evrakı içerisinde hıfz edilmek üzere Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine, 21/11/2019 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi...”
19. Başsavcılık tarafından kolluk görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçundan yürütülen soruşturmada ayırma kararını takiben 5/9/2019 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“...Müşteki vekilinin C.Başsavcılığımıza yapmış olduğu müracaatında Avukat olan müştekinin Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde kalan tutuklu ve hükümlülerin aileleriyle birlikte basın açıklaması yapmak istedikleri sırada müvekkillerinin yanlarında bulunurken kolluk görevlilerinin fiziki müdahalelerine maruz kalmaları nedeniyle yaralandıklarını ve bu konuda İstanbul Valisi ile İl Emniyet Müdürü ile kolluk görevlilerinden şikayetçi olmuştur.
Soruşturma evrakları incelendiğinde müşteki hakkında Bakırköy C. Başsavcılığımızın 2019/46256 Srş. sayılı dosyası ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 28/1 maddesi uyarınca müdahale esnasında dağılmamakta direndikleri için güç kullanılarak muhafaza altında alındıkları gerekçesi ile iddianame düzenlendiği, haklarındaki yargılamanın Bakırköy 33. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2019/371 esas sayılı dosyası ile görülmekte olduğu, müşteki vekilinin iddiasının olay günü vazifelerini yerine getiren kolluk görevlilerince kötü muameleye maruz kaldıkları olduğu,
Şüphelilerin üzerlerine atılı suçun unsurları itibariyle oluşmadığı, olay günü müştekilerin herhangi bir idareden izin almadan yasa dışı gösteri eylemi yaptıkları ve kolluk görevlilerinin de eyleme müdahale ettiği, müştekilerin direnmesi nedeniyle zor kullanma yetkilerini kullandıkları, bu yetkilerini orantılı kullandıklarının değerlendirildiği anlaşılmakla,
Müsnet olayla ilgili olarak unsurları oluşmayan suç nedeniyle kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA,...”
20. Başvurucu karara özetle, hakkında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmek suçundan yürütülen yargılamanın henüz derdest olduğunu, herhangi bir araştırma yapılmadan sadece bu yargılamaya atfen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirterek Bakırköy Sulh Hâkimliğinde itiraz etmiştir.
21. Başvurucunun itirazını inceleyen Bakırköy Sulh Ceza Hâkimliğince kararın delillere, oluşa, eylemin niteliğine ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle itiraz 5/11/2019 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Başvurucu başvuru formunda nihai kararı 20/11/2019 tarihinde öğrendiğini beyan etmiştir.
22. Başvurucu 17/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. Başsavcılık tarafından başvurucu ve diğer 6 şüpheli hakkında 23/5/2019 tarihli iddianame ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmek suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama neticesinde 21/10/2021 tarihinde, “atılı suçun unsurlarının oluştuğuna dair güvenlik birimlerine karşı koyma ve söz konusu eylemlerin cebir şiddet kullanılarak yapıldığına dair dosya içerisinde herhangi bir kanıt bulunmadığı, ayrıca güvenlik birimlerine karşı koymaktan açılmış bir davanın da olmadığı, bu sebeplerle unsurları itibariyle suç oluşmadığı” gerekçesi açıklanarak başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Beraat kararı istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
24. Kötü muamele yasağı yönünden kolluk görevlilerinin güç kullanımına ilişkin ulusal hukuk için bkz. Özlem Kır (B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 22-30), Özge Özgürengin (B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 22-31).
B. Uluslararası Hukuk
25. Kötü muamele yasağı yönünden kolluk görevlilerinin güç kullanımına ilişkin uluslararası hukuk için bkz. Özlem Kır, §§ 31-35.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Anayasa Mahkemesinin 9/2/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Toplantıya Müdahale Sırasında Güç Kullanımı Nedeniyle İnsan Haysiyetiyle Bağdaşmayan Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu kolluk görevlileri tarafından toplantıya müdahale sırasında güç kullanımı sebebiyle yaralanması ve yürütülen soruşturmada işleme konmama kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedenleriyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde işleme konmama kararına karşı itiraz yolu açık olmadığı hâlde itiraz üzerine verilen incelenmeksizin ret kararından sonra yapılan bireysel başvurunun öncelikle süre yönünden değerlendirilmesi gerektiği, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucunun müdahale esnasında dağılmamakta direndiği için güç kullanılarak muhafaza altında alındığı gerekçesi ile iddianame düzenlendiği ve başvurucu hakkındaki yargılamanın hâlen derdest olduğunun belirtildiği, kararda ayrıca başvurucunun ve içinde bulunduğu eylemci grubun yapılan uyarılara rağmen dağılmayarak polis memurlarına direnmesi üzerine orantılı güç kullanıldığı ve bu nedenle zor kullanma yetkisinde sınırın aşılmadığı hususlarının ifade edildiği bildirilerek Anayasa Mahkemesinin içtihadına değinilmiştir.
b. Değerlendirme
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
(1) Üst Düzey Kolluk Amirlerinin Eylemlerine İlişkin İhlal İddiaları
29. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili resmî bir soruşturma yürütülmesi gerekmektedir (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25). Ancak bu konuda bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle söz konusu iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğinin tespit edilebilmesi için her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
30. Başvurucu, başvuruya konu olayda kolluk görevlilerinin müdahalesi sırasında yaralanması nedeniyle kendisini yaralayan kolluk görevlilerine müdahale emrini veren kamu görevlileri hakkında işleme konmama kararı verilmesinden şikâyet etmiştir.
31. Başvurucunun varlığını ileri sürdüğü kolluk müdahalesi ile üst düzey kamu görevlilerinin talimatları arasında ceza hukuku kapsamında bir illiyet bağının bulunduğunu savunulabilir kılan bir bilgi veya belge ortaya koyabildiği söylenemez. Ayrıca başvurucunun cezalandırılmasına karar verilmesini istediği, isimleri belli olmayan kamu görevlilerinin gerçekleştirilen toplantı ve gösteriye müdahale edilmesi yönünde talimat verdiğine ilişkin bir bilgi veya belge de başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Öte yandan böyle bir talimatın varlığı kabul edilse bile bu durum da başlı başına anılan illiyet bağının kurulması için yeterli değildir. Zira başvuru konusu olayda, üst düzey kamu görevlilerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü konusunda varlığı iddia edilen müdahale talimatının kolluk görevlilerinin yetkisini aşacak ve suç oluşturacak nitelikte hareket etmelerine yönelik olduğuna ilişkin herhangi bir somut kanıt da gösterilebilmiş değildir (soruşturma izni verilmemesine ilişkin benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Elif Güneş Yıldırım, B. No: 2014/12391, 5/4/2017, § 25).
32. Dolayısıyla somut olayda kamu görevlileri hakkında işleme konmama kararı verilmesinin etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği iddialarının yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden oluşan makul delillerle desteklenmediği, dolayısıyla söz konusu iddiaların soyut ve kanıtlanmamış şikâyetlerden oluştuğu kanaatine varılmıştır. Bu itibarla başvurucunun kamu görevlileri tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin iddiasının savunulabilir olmadığı sonucuna varılmıştır.
33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
(2) Kolluk Görevlilerinin Güç Kullanımına İlişkin İhlal İddiaları
34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
35. Toplantı ve gösteri sırasında kolluğun güç kullanılmasının kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddialarında maddi yükümlülüğe ilişkin ilkeler Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], (B.No: 2013/3924, 6/1/2015, § 82) ve Özge Özgürengin (§§ 46-54, 70-80) kararlarında açıklanmıştır.
36. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu kapsamda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], § 82).
37. Yakalama gerektiren durumlarda, özellikle yakalamaya karşı direnmenin olduğu hâllerde şüphesiz ki kolluk makamlarının bedensel güç uygulaması anayasal yönden sorun oluşturmamaktadır. Aynı şekilde gerekli olmadığı sonradan anlaşılan hâllerde yapılan yakalamalarda dahi yakalanmasına çalışılan kişinin direnmesi kolluk makamlarının zor kullanma yetkisini kullanmasını gerektirebilir (Nergiz Şen ve diğerleri (2), B. No: 2017/17702, 4/7/2022, § 50).
38. Başvurucu oturma eylemi yapan müvekkillerine hukuki destek vermek için toplanan grupta yer aldığını, gösteri yapan müvekkillerine kolluk tarafından müdahale edilmesi üzerine tepki gösterdiğinde kolluk görevlilerinin fiziki şiddetine maruz kaldığını ileri sürmüştür.
39. Somut olayda oturma eylemi yapmak üzere toplanan gruba kolluk görevlileri tarafından güç kullanılarak müdahale edilmiştir. Başvurucunun müdahale neticesinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralandığı adli muayene raporları ile tespit edilmiştir. Kolluk görevlilerinin fiziksel müdahalesinin varlığı, zor kullanma tutanaklarına yansımış olup Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da açıkça belirtildiğinden bu hususta bir tereddüt yoktur.
40. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karardaki kabul karşısında incelenmesi gereken husus polisin müdahalesinin gerekli olup olmadığı, gerekli ise ölçülü olup olmadığıdır.
41. Başvurucuya yönelik yakalama işlemine direnme nedeniyle güç kullanıldığı kamu makamlarınca açıklanmıştır. Olay tutanağında yer verilen bu husus başvurucu tarafından kabul edilmemiş, imtina etmesi nedeniyle imza ile doğrulanamamıştır. Diğer taraftan, kamera kayıtlarının incelenmesi neticesinde hazırlanan tutanakta oturma eylemine müdahale sırasında isimleri belirtilen üç milletvekilinin görevlilere engel olmaya çalıştığı, bu sırada grup içinde bir erkek şahsın direnmesi sebebiyle yakalandığı belirtilmiş ancak direnen şahsın kimliğine ilişkin her hangi bir tespit yapılmamıştır.
42. Soruşturma neticesinde Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda “olay günü müştekilerin herhangi bir idareden izin almadan yasa dışı gösteri eylemi yaptıkları ve kolluk görevlilerinin de eyleme müdahale ettiği, müştekilerin direnmesi nedeniyle zor kullanma yetkilerini kullandıkları, bu yetkilerini orantılı kullandıklarının değerlendirildiği” belirtilmiş ise de başvurucunun davranışlarına veya müdahalenin kaçınılmaz olduğuna ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır.
43. Başvurucu hakkında başvuruya konu olaylar nedeniyle görevi yaptırmamak için direnme suçundan başlatılan bir ceza soruşturması bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etmek suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında verilen beraat kararında ise “güvenlik birimlerine karşı koyma ve söz konusu eylemlerin cebir şiddet kullanılarak yapıldığına dair dosya içerisinde herhangi bir kanıt bulunmadığı, ayrıca güvenlik birimlerine karşı koymaktan açılmış bir davanın da olmadığı, bu sebeplerle unsurları itibariyle suç oluşmadığı” gerekçesi açıklanmıştır.
44. Başvurucu hakkında verilen beraat kararı gerekçesi de gözönüne alındığında başvurucunun kamu görevlilerine direnip direnmediği hususunda tereddüt bulunduğundan güç uygulanmasının gerekliliği tam olarak anlaşılamamıştır. Sonuç olarak kullanılan gücün kaçınılmaz olduğunun kamu makamlarınca ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir.
45. Bu tespitten sonra kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen eylemin hangi boyuta ulaştığı değerlendirilmelidir. Somut olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde -özellikle başvurucunun baş bölgesindeki yaralanma dikkate alındığında- eylemin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilmesi mümkün görülmüştür.
46. Devletin negatif yükümlülüğünün yanı sıra pozitif yükümlülüğü kapsamında her türlü kötü muamele olayının sorumlularını belirlemesi ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek yeterlilikte etkili bir soruşturma yürütmesi gerekmektedir. Somut olayda, başvurucu kolluk görevlilerinin eylemleri sonucu yaralanmış ve bu nedenle görevlilerden şikâyetçi olmuştur.
47. Soruşturma makamlarının kamu görevlileri tarafından gerçekleştiği iddia edilen eylemlerle ilgili olarak ileri sürülen kötü muamele şikâyetlerini incelerken özenli davranması, bu olaylara müsamaha gösterilmediği yönündeki algının oluşmasında büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda yapılan soruşturmada her türlü delilin toplandıktan sonra yapılacak değerlendirilme ile sonuca ulaşılması gerekmektedir.
48. Açıklanan ilke çerçevesinde başvuru konusu soruşturma incelendiğinde başvurucunun şikâyeti üzerine kolluk görevlileri hakkında derhâl soruşturma başlatılmışsa da başvurucunun şikâyet ve delillerinin tespitine yönelik herhangi bir işlem yapılmadığı görülmüştür. Bu kapsamda olaya ilişkin başvurucunun ifadesinin alınmadığı, başvurucuya kolluk görevlilerinin kimliklerinin tespiti için teşhis işlemi yaptırılmadığı, dolayısıyla başvurucunun soruşturmaya etkin katılımının sağlanmadığı anlaşılmaktadır.
49. Başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturmada kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkilerini aşmadıkları değerlendirilmiş ve kolluk görevlileri haklarında ceza davası açılmamasına karar verilmiştir. Dolayısıyla kimlikleri belirlenmeyen ve eylemleri somutlaştırılmayan kolluk görevlilerinin müdahalesinin gerekli ve orantılı olduğu sonucuna ulaşılırken hangi verilerin kullanıldığı karar gerekçesinden anlaşılmamaktadır. Bu nedenle soruşturma makamının maddi gerçeği öğrenme çabası içinde özenle soruşturma yürüttüğü sonucuna ulaşılması mümkün görünmemektedir.
50. Sonuç olarak soruşturmada yapılan eksikliklerle birlikte toplantıya müdahale edilirken kolluk görevlilerince fiziksel güç uygulanmasının kaçınılmaz olduğunun kamu makamlarınca ortaya konulamadığı değerlendirilmiştir.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Yakalama İşleminden Sonra Fiziksel Şiddete Maruz Kalındığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu, yakalamadan sonra ekip aracına götürülürken ve araç içinde polis memurunun fiziksel şiddetine maruz kaldığını, polis kamera kayıtları incelenmeden ve deliller toplanmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucu, yakalamadan sonra ekip aracına götürülürken ve araç içinde polis memurunun fiziksel şiddetine maruz kaldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Somut olayda başvurucunun kolluk görevlileri tarafından yakalama işleminden sonra ekip aracında fiziksel şiddete maruz kaldığına, yüzünden ve kolundan yaralandığına ilişkin anlatımlarını destekler mahiyette adli muayene raporu bulunduğu ancak kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda bu hususun tartışılmadığı anlaşılmaktadır.
56. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturmanın yapılması gerekmektedir (Tahir Canan, § 25).
57. Somut başvuruda soruşturma kapsamında başvurucunun yakalama işleminden sonra fiziksel şiddete maruz kalma şikâyeti yönünden herhangi bir araştırma yapılmamış, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda bu husus değerlendirilmemiştir. Başvurucunun iddiaları kapsamında gösterdiği kamera kayıtları yönünden herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Sonuç olarak başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
59. Kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden bir değerlendirme yapılması bu aşamada mümkün görülmemiştir.
B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
60. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda, 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etmek isnadıyla hakkında yürütülen yargılamaya ilişkin olarak kullanılan ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
61. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme'nin ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında düzenlenmektedir (Ahmet Altuntaş ve diğerleri [GK], B. No: 2015/19616, 17/5/2018, § 7).
62. Bir başka ifadeyle masumiyet karinesi, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 37).
63. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
64. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır (Galip Şahin, § 38).
65. Güvencenin birinci yönü kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, § 39).
66. Masumiyet karinesinin ikinci yönü ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).
67. Somut olayda başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etme suçunu işlediği isnadıyla yürütülen yargılama derdest olduğu hâlde bu yargılamayı etkileyecek ifadeler kullanılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
68. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucu hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etme suçunu işlediği isnadıyla iddianame düzenlendiği, Bakırköy 33. Asliye Ceza Mahkemesinin 2019/371 esas sırasına kayden yapılan yargılamanın henüz derdest olduğu, başvurucunun kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kaldığı şikâyetiyle soruşturma yürütüldüğü, şüphelilerin üzerlerine atılı suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı, olay günü müştekinin de içinde bulunduğu grubun idareden izin almadan yasa dışı gösteri yaptığı, kolluk görevlilerinin de eyleme müdahale ettiği, başvurucunun direnmesi üzerine kolluk görevlilerinin orantılı biçimde zor kullanma yetkisini kullandığı belirtilmiştir (bkz. § 20).
69. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan inceleme neticesinde başvurucu hakkında Bakırköy 33. Asliye Ceza Mahkemesinin 2019/371 esas sırasına kayden yürütülen yargılamada 21/10/2021 tarihinde beraat kararı verildiği ve kararın istinaf edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
70. Somut olayda Başsavcılık tarafından başvurucuya yönelik bir suç isnadında bulunulmadığı açıktır. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucu hakkında 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etmek isnadıyla yürütülen yargılamanın derdest olduğu belirtilmekle yetinilmiş ve suçun varlığına yönelik bir değerlendirme yapılmamıştır. Kararda başvurucuya kolluk görevlilerine direnmesi nedeniyle güç kullanımına ilişkin olarak yapılan değerlendirme 2911 sayılı Kanun'a muhalefet etmek isnadıyla yürütülen yargılamada suçun varlığına yönelik kabule imkân vermemektedir. Bu kapsamda masumiyet karinesinin ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
72. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 20.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
73. Başvuruda tespit edilen insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu ile kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma merciince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
74. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya -talebiyle bağlı olarak- net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Üst düzey kolluk amirlerinin güç kullanımı nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kolluk görevlilerinin güç kullanımı nedeniyle insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Yakalama işleminden sonra fiziksel şiddete maruz kalınması nedeniyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Kolluk görevlilerinin güç kullanımı nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yakalama işleminden sonra fiziksel şiddete maruz kalındığına ilişkin iddia yönünden Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi ve usul boyutu ile kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına (Sor. No: 2019/76226) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. 364,6 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,6 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/2/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.