TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYSU YENİDÜNYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2020/3277)
|
|
Karar Tarihi: 13/12/2023
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin Ozan ADIYAMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Aysu YENİDÜNYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Diren Cevahir ŞEN
|
I. BAŞVURUNUN
ÖZETİ
1. Başvuru, cinsel saldırı isnadıyla ilgili soruşturmanın
etkili şekilde yürütülmediği ve sonuçta hukuka aykırı olarak kovuşturma
yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, İstanbul Barosuna kayıtlı bir avukattır.
3. Başvurucu vekili 29/11/2018 havale tarihli dilekçeyle
Av. A.Ç.nin, stajyer avukat olarak bürosunda çalışan başvurucunun cinsel
dokunulmazlığına karşı eylemlerde bulunduğunu açıklayarak İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuştur.
4. Başsavcılığa sunulan dilekçede; A.Ç.nin 13/6/2018
tarihinde işle ilgili görüşmek için odasına çağırdığı başvurucuya karşı cinsel
saldırı niteliğinde eylemlerde bulunduğu, başvurucunun bu olayı aynı büroda
çalıştığı Av. D.İ. ile paylaştığı, D.İ.nin de başvurucuya A.Ç.nin kötü niyetli
olduğunu düşünmediğini, şefkatle yaklaşıyor olabileceğini söylediği ifade
edilmiştir. Bununla birlikte A.Ç.nin 17/7/2018 tarihine kadar cinsel saldırı
niteliğindeki eylemlerine devam ettiği, son olarak anılan tarihte odasına
çağırdığı başvurucuya zorla sarıldığı, başvurucunun göğsünü tuttuğu, onu öptüğü
ve ancak başvurucunun ısrarla karşı çıkması üzerine eylemlerine son verdiği
iddia edilmiştir. Ayrıca başvurucunun A.Ç.nin odasından ayrılarak yaşadıklarını
D.İ.ye anlattığı, D.İ.nin de bu durumu aynı büroda birlikte çalıştıkları Av.
A.G. ile paylaştığı açıklanmıştır.
5. Anılan şikâyet dilekçesinde, başvurucunun 6/8/2018
tarihli dilekçeyle A.Ç.yi İstanbul Barosu Başkanlığına şikâyet ettiği
belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun olay nedeniyle psikolojik destek almaya ve
ilaç tedavisine başladığı, bu kapsamda İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığına başvurarak 30/10/2018 tarihli
tıbbi belgeleme ve bilimsel değerlendirme raporu (sağlık raporu) aldığı ifade
edilmiştir. Bu raporda başvurucunun maruz kaldığı cinsel saldırı nedeniyle
travma sonrası stres bozukluğu yaşadığının, sağlığının ve algılama yeteneğinin
basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte bozulduğunun, psikiyatrik
takip ve tedavisine devam edilmesi gerektiğinin bildirildiği açıklanmıştır.
Bununla birlikte dilekçede, olayın gerçekleştiği büroda kamera sisteminin
bulunduğu ve 17/7/2018 tarihinde başvurucunun A.Ç.nin odasından telaşla
ayrıldığına dair görüntünün bu sisteme kaydedildiğine vurgu yapılmıştır.
6. Dilekçenin ekinde başvurucu hakkında düzenlenen sağlık
raporuna, Av. D.İ.nin İstanbul Barosu Başkanlığına hitaben yazdığı ve özetle
başvuruya konu olay nedeniyle işine son verildiğini açıklayan yazıya,
başvurucunun A.Ç.yi İstanbul Barosu Başkanlığına şikâyet ettiği 6/8/2018
tarihli dilekçeye yer verilmiştir.
7. Başsavcılığa hitaben yazılan dilekçede şikâyet konusu
olayın delilleri olarak tanık beyanları, sağlık raporu, D.İ.nin İstanbul Barosu
Başkanlığına hitaben yazdığı dilekçedeki beyanı, kamera kaydı ve baro soruşturma
dosyası gösterilmiştir.
8. Sağlık raporunda; başvurucunun 19/7/2018 tarihinde
yapılan muayenesinde fiziksel travma bulgusuna rastlanmadığı, buna bağlı olarak
ruhsal travma bulgularının önem kazandığı, bu kapsamda travma sonrası stres
bozukluğu yaşadığı ve yaşadıklarının aktardığı olayla ilişkili olduğu kanaatine
varıldığı tespiti yer almıştır. Raporda ayrıca başvurucunun sağlığının ve
algılama yeteneğinin basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek nitelikte
bozulduğu, psikiyatrik takip ve tedavisine devam edilmesi gerektiği ifade
edilmiştir. Bu husustaki değerlendirmelerin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Kişi olay öyküsünde elbiseli
bölgeden vücudunun bel ve meme bölgesini elle dokunma ve okşama, boynundan öpme
şeklinde birden fazla kez cinsel saldırıya maruz kaldığını belirttiği,
19.07.2018 tarihinde tarafımızdan
yapılan muayenesinde olaya ait herhangi bir travma bulgusuna rastlanmadığı, bu
koşullarda ruhsal travma bulgularının olayın değerlendirilmesinde ve tanı
sürecinde önem kazandığı,
İstanbul Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı'nın 23,10.2018 tarih ve 68389083/1426 sayılı ruhsal
durum değerlendirme raporunda; Aysu YENİDÜNYA'nın yapılan ruhsal durum
değerlendirmesinde saptanan ruhsal belirtiler ile Travma Sonrası Stres
Bozukluğu yaşadığına ve yaşadıklarının aktarmış olduğu olayla ilişkili olduğu
kanaatine varıldığının BİLDİRİLDİĞİ,
Ruhsal durunı değerlendirmelerinde
saptanan ruhsal travma bulgularının;
a) Kişinin aktardığı öykü ile UYUMLU
BULUNDUĞU,
b) Yaşamsal tehlikeye neden OLMADIĞI,
e) Sağlığının ve algılama yeteneğinin
basit tıbbi müdahale ile GİDERİLEMEYECEK nitelikte bozulmasına neden OLDUĞU,
d) Psikiyatrik takip ve tedavisine devam
cdilmesi gerektiği kanaatimizi bildirir tıbbi belgeleme ve bilimsel
değerlendirme raporudur."
9. Başvurucu ile aynı büroda avukat olarak çalışan D.İ.,
İstanbul Barosu Başkanlığına hitaben yazdığı yazıda; başvurucunun 17/7/2018
tarihinden önce A.Ç.nin kendisinin cinsel dokunulmazlığına karşı eylemlerde
bulunduğunu söylemesine karşın bunun yanlış anlaşıldığını düşündüğünü
belirtmiştir. Aynı yazıda 17/7/2018 tarihinde başvurucunun ağlayarak odasına
geldiğini, birlikte bürodan çıktıklarını, başvurucunun A.Ç.nin zorla
sarıldığını, göğsünü tuttuğunu ve kendisini öptüğünü söylediğini, durumu aynı
büroda birlikte çalıştıkları Av. A.G.ye anlattıklarını, başvurucunun bu
konuşmadan sonra büroya dönmek istemediğini ve oradan ayrıldığını ifade
etmiştir. Ayrıca Av. D.İ., başvurucunun büroya dönmemesi ve yasal yollara
başvurmak istemesiyle ilgili olarak görüşünün sorulması üzerine kadının
beyanını esas alacağını ve yasal yollara başvurması hâlinde başvurucunun
yanında olacağını ifade ettiğini ve bu sebeple ihbar süresinin dolması
beklenmeden işine son verildiğini açıklamıştır.
10. Soruşturma kapsamında ifadesine başvurulması için
27/5/2019 tarihinde düzenlenen çağrı kâğıdı A.Ç.ye gönderilmiştir. Bu kapsamda
A.Ç. 10/6/2019 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheli sıfatıyla
dinlenmiştir. Şüpheli ifadesinde; avukatlık bürosundaki fiziki şartların
şikâyete konu olayın gerçekleşmesine uygun olmadığını, bu hususta İstanbul
Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsünden emekli öğretim üyesi tarafından düzenlenen
bilimsel mütalaayı soruşturma dosyasına sunduğunu, başvurucunun erkek arkadaşı
D.C.nin talep etmesi üzerine aynı büroda birlikte çalıştığı Av. A.G. ile bir
görüşme yapıldığını, bu görüşmede D.C.nin "Ben Aysu'yu vazgeçirmek
istiyorum, bana yol gösterin, yardımcı olun, nasıl vazgeçirebiliriz?"
şeklinde söylemlerde bulunarak bir menfaat beklentisi içinde olduğu izlenimi bıraktığını
beyan etmiştir. Ayrıca şüpheli, 17/7/2018 tarihinde odasına gelen başvurucunun
bir hafta önce kedisinin hastalanması nedeniyle çok üzgün göründüğünü ve "Sizin
de kediniz var beni en iyi siz anlarsınız." dediğini iddia etmiştir.
Bununla birlikte şüpheli 2/7/2018 ile 9/7/2018 tarihleri arasında Yunanistan'da
bulunduğunu savunmuştur.
11. Şüphelinin savunmasının tespit edilmesinden sonra
herhangi bir soruşturma işlemi yapılmaksızın 24/10/2019 tarihinde şüpheli
hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda;
başvurucunun şikâyet dilekçesindeki beyanına, şüphelinin savunmasına ve sağlık
raporundaki bazı tespitlere yer verilmiştir. Başsavcılık anılan raporda
başvurucunun travma sonrası stres bozukluğu yaşadığının ve yaşadıklarının
aktarmış olduğu olayla ilişkili olduğu kanaatine varıldığının bildirildiğini
açıklamıştır. Buna rağmen İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim
Dalı tarafından 19/7/2018 tarihinde yapılan muayenesinde başvurucunun vücudunda
herhangi bir fiziksel travma bulgusuna rastlanmadığına ve olaya ilişkin görgü
tanığı bulunmadığına vurgu yapılarak kamu davası açmaya yeterli şüphe
oluşturacak delil elde edilemediği gerekçesiyle karar verilmiştir. Kararın
ilgili kısmı şu şekildedir:
"Müşteki tarafından 19/07/2018
tarihine İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı
Polikliniğine, patronu tarafından cinsel saldırıya maruz kaldığı iddiasıyla
başvurduğu, yapılan adli tıbbi değerlendirilmesinde;
1-Öyküsünde elbiseli bölgeden vücudunun
bel ve meme bölgesini elle dokunma ve okşama, boynundan öpme şeklinde birden
fazla kez saldırıya maruz kaldığını belirttiği, 19/07/2018 tarihinde yapılan
muayenesinde olaya ait herhangi bir fiziksel travma bulgusuna rastlanmadığı, bu
koşullarda ruhsal travma bulgularının değerlendirilmesi gerektiği,
2-İstanbul Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Ana Bilim Dalının 23/10/2018 tarih ve 68389083/1426 sayılı ruhsal
durum değerlendirme raporunda, ruhsal durum değerlendirmesinde saptanan ruhsal
belirtiler ile Travma sonra stres bozukluğu yaşadığına ve yaşadıklarının
aktarmış olduğu olayla ilişkili olduğu kanaatine varıldığının bildirildiği
görülmüştür.
Müştekinin şikayet dilekçesi, şüpheli
ifadesi ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından
19/07/2018 tarihinde yapılan muayenesinde olaya ait herhangi bir fiziksel
travma bulgusuna rastlanmadığının bildirilmesi, müştekinin olaya ilişkin görgü
tanığı bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde;
Şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine
dair ve hakkında kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturacak müştekinin soyut
iddiası dışında başkaca delil elde edilemediği..."
12. Başvurucu vekili 10/12/2019 tarihli dilekçeyle
kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararına itiraz etmiştir. İtiraz
dilekçesinde; diğer hususların yanında eksik soruşturma sonucunda gerekçesiz
olarak karar verildiği, bu kapsamda yaklaşık bir yıl süren soruşturma boyunca
sadece şüpheli ifadesinin alındığı, müştekinin ve şikâyet dilekçesinde ismi
geçen tanıkların beyanlarına başvurulmadığı, kamera kayıtlarının teminine
ilişkin olarak yeterli ve usulüne uygun bir araştırma yapılmadığı
belirtilmiştir. Bunun dışında olay yerinde keşif yapılmaksızın bilimsel ve
objektif niteliği olmayan ve somut olayla ilgisi bulunmayan özel mütalaaya
itibar edildiği, şüphelinin başvurucunun stajyer olarak çalıştığı avukatlık
bürosunun sahibi ve yaş olarak büyüğü olmasına bağlı olarak ortaya çıkan
eşitsiz durumunun dikkate alınmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun
mağduru olduğu suça ilişkin anlatımı dikkate alındığında vücudunda fiziksel
travma bulgusuna rastlanmamasının doğal bir netice olduğunun
değerlendirilmediği, bu kapsamda başvurucunun travma sonrası stres bozukluğu
yaşadığına dair tespitin dikkate alınmadığı, sağlık raporunda yer verilen
fiziksel travma hususundaki belirlemeye dayanılarak karar verildiği ileri
sürülmüştür.
13. Anılan itirazı, İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği
(Hâkimlik) incelemiştir. Hâkimlik 16/12/2019 tarihinde, ayrıca bir açıklama
yapmaksızın kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın usul ve
yasaya uygun olduğunu, kararın gerekçesine göre yerinde olduğunu ve başvurucu
vekilinin itiraz sebeplerinin yerinde olmadığını açıklayarak itirazın reddine
kesin olarak karar vermiştir. Başvurucu -bildirimine göre- bu kararı 18/12/2019
tarihinde öğrenmiştir.
14. Başvurucu 17/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
15. Başvurucu;
i. Etkin bir soruşturma yürütülmediğini, bu kapsamda
kendisinin ve tanıkların beyanlarına başvurulmadığını, suçun işlendiğini
gösteren 30/10/2018 tarihli tıbbi belgeleme ve bilimsel değerlendirme raporu
gibi delillerin görmezden gelindiğini, keşif yapılmadan şüphelinin beyanlarına
ve olay yerine ilişkin olarak dosyaya sunduğu özel mütalaaya dayanılmak
suretiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğini,
ii. Somut, açık ve makul bir gerekçe açıklanmadan
kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğini, bu kapsamda kararda
beyanlarının, taleplerinin ve dosyaya sunduğu delillerin tartışılmadığını ve
bunlardan çıkan hukuki sebep ve sonuçların gösterilmediğini, ayrıca itiraz
üzerine dosyaya bakan Hâkimliğin soruşturma evresindeki eksiklikleri görmezden
geldiğini açıklayarak adil yargılanma hakkının, hak arama hürriyetinin ve eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun tüm şikâyetleri özünde Anayasa’nın
17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkindir. İncelemenin Anayasa’nın 17.
maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın
korunması hakkı kapsamında mı yoksa aynı maddenin üçüncü fıkrasında güvence
altına alan kötü muamele yasağı kapsamında mı yapılacağı, uğranıldığı iddia
olunan muamelenin kötü muamele yasağı kapsamına girmesi için aranan asgari
ağırlık eşiğe ulaşıp ulaşmadığına bağlıdır. Asgari ağırlık eşiğine ulaşılıp
ulaşılmadığı konusunda yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, mağdurun
üzerinde bıraktığı fiziksel ve ruhsal etki ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve
sağlık durumu gibi somut olaydaki tüm etkenler dikkate alınmalıdır (bkz. Ali
Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 75).
17. Başvurucu, vekili aracılığıyla Başsavcılığa verdiği
dilekçesinde 13/6/2018-17/7/2018 tarihleri arasında geçen sürede kendisine
karşı cinsel saldırı niteliğinde eylemlerde bulunulduğunu iddia etmiştir (bkz.
§ 4). Başvurucu hakkında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp
Anabilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen sağlık raporunda ruhsal travma
bulgularının başvurucunun aktardığı öykü ile uyumlu bulunduğu, sağlığının ve
algılama yeteneğinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte
bozulduğu, psikiyatrik takip ve tedavisine devam edilmesi gerektiği
açıklanmıştır (bkz. § 8). Gerçekleştiği iddia olunan eylemlerin belli bir zaman
aralığınca devam etmesi ve bu eylemlerin başvuru üzerinde bıraktığı ruhsal etki
dikkate alındığında, başvurucunun uğradığı muamelenin kötü muamele yasağı
kapsamında inceleme yapmak için gerekli olan asgari ağırlık eşiğine ulaştığı
kabul edilmelidir. Bu sebeple başvuru, kötü muamele yasağının etkili soruşturma
yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmelidir.
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
19. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve
görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte
yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü
fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir
iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Bu
usul yükümlülüğü, iddianın savunulabilir olması şartıyla, devlet
görevlisi olmayan kişilerin kötü muamele teşkil eden eylemleri yönünden de
geçerlidir (bazı değişiklilerle bkz. Özlem Tuncel Kaya, B. No:
2013/8868, 10/3/2016, § 35). Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri
sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması
başlatılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların
belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma
süreci, gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı;
mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli; soruşturmada makul bir özen
ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak
için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali
Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S.D. B. No: 2013/3017,
16/12/2015, §§ 111-114; Veli Saçılık (2), B. No: 2018/24614,
18/10/2022, § 16).
20. Başsavcılık 10/6/2019 tarihinde şüphelinin ifadesini
almıştır. Şüpheli savunmasında özetle başvurucunun cinsel dokunulmazlığına
karşı bir eyleminin bulunmadığını, olay yerinin fiziki şartları dikkate
alındığında şikâyete konu eylemin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını,
başvurucunun kedisinin hastalanması nedeniyle olay günü üzgün olduğunu beyan
etmiştir. Bununla birlikte temmuz ayı başında 2/7/2018 ile 9/7/2018 tarihleri
arasında Yunanistan'da bulunduğunu savunmuştur (bkz. § 10). Soruşturma
kapsamında iddia olunan olaylar bağlamında başkaca bir delilin toplanmadığı
anlaşılmıştır.
21. Soruşturma kapsamında mağdurun ifadesine
başvurulmamış, olayla ilgili bilgi sahibi oldukları anlaşılan D.İ ve A.G.nin
tanık olarak beyanları da tespit edilmemiştir. Ayrıca başvurucu olay yerinde
kamera sisteminin bulunduğunu belirtmesine rağmen görüntülerin tespitine dair
herhangi bir araştırma yapılmamıştır.
22. Başsavcılık, başvurucunun vücudunda herhangi bir
fiziksel travma bulgusuna rastlanmadığına ve olaya ilişkin görgü tanığı
bulunmadığına vurgu yaparak yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği
gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir (bkz. § 11).
Anılan kararda başvurucunun dosyaya sunduğu sağlık raporundaki tespitlere yer
verilmiş ancak bununla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
23. Başsavcılık sadece fiziksel travma bulgularının ve
olayı gören tanığın yokluğuna değer atfetmiştir. Oysa cinsel dokunulmazlığa
karşı suçların soruşturulmasında olayı gören tanığın beyanı veya kamera
görüntüsü ya da şiddet uygulandığına dair mağdurun vücudunda tespit edilen
yaralanma bulgusu gibi doğrudan delillere gereğinden fazla önem yüklenmesi
delillerin toplanması ve değerlendirilmesinde bazı sorunlara yol açabilir. Zira
sözü edilen eylemler bazı hâllerde mağdurun fiziki olarak yaralanmasına neden
olmasa da mağdurun ruh sağlığının bozulmasına sebep olabilir. Dolayısıyla
Başsavcılığın başvuruya konu soruşturmada mağdur ve tanığın beyanlarını alıp
olay yerine ait kamera görüntülerini tespit ettikten sonra, bu delilleri ruhsal
travma bulguları ile birlikte değerlendirip cinsel saldırı suçunun oluşup
oluşmadığını konusunda bir sonuca varması gerekirdi.
24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu
bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
III. GİDERİM
25. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma
yapılması ve miktar belirmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
26. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince
yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve
Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK],
B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.
No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK],
B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
27. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan
kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 60.000 TL
manevi tazminat ödenmesine, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge
sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (2018/200380 soruşturma No'lu dosyada
verilen 2019/94544 No'lu kararla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 60.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 13/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.