logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mustafa Kemal Öztürk [2. B.], B. No: 2020/38064, 25/6/2025, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA KEMAL ÖZTÜRK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/38064)

 

Karar Tarihi: 25/6/2025

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Murat BAŞPINAR

Başvurucu

:

Mustafa Kemal ÖZTÜRK

Vekili

:

Av. Ali AYGÜN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, karar sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddianın karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuruda adil yargılanma hakkı kapsamında başkaca temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiaları da bulunmaktadır.

2. Başvurucu 1968 doğumlu olup bireysel başvuru konusu olayların geçtiği tarihte albay (Karadeniz Bölge Komutanlığında Üs Savunma Birlikleri komutanı) olarak görev yapmaktadır. Başvurucu hakkında anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine karşı silahlı isyana katılma, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs ve Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu şüphesiyle Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) soruşturma başlatılmış ve Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/7/2016 tarihli kararıyla tutuklama tedbiri uygulanmıştır.

3. Başvurucu savunmasında; bölge komutanının H.D. olduğunu, ondan sonra en yüksek rütbeli askerin kendisi olduğunu, harekât şube müdürünün arayarak "oruç oruç harekât yıldırım" isimli emrin geldiğini ve acil birliğe gelmesini söylediğini, kendisinin de komutanı H.D.ye durumu bildirdiğini ve saat 22.55'te ise mesajın içeriğini beraber okumaya başladıklarını, mesajı okumaya başladıklarında çelişkiler olduğunu fark ettiklerini ve bu çelişkiler üzerine mesajın sahte ve kabul edilemez olduğunu anladıklarını beyan etmiştir. Sonrasında askerlere ve birliklere dışarıya çıkmamaları ve herhangi bir olaya karışmamaları için emirler vererek gerekli tedbirleri aldıklarını, görevinin gerekleri dışında herhangi bir emir ya da talimat vermediğini, gelen sıkı yönetim direktifi eki atama listelerinde bölge komutanı H.D.nin İstanbul'a atandığı ve sonraki en rütbeli personel olduğu için kendisinin de Karadeniz Bölge komutanı olarak atanmış gözüktüğünü ancak meydana gelen bu kalkışmayla ilgili herhangi bir bilgisinin bulunmadığını, bu cunta ve örgütle herhangi bir ilişkisinin, organik bağının olmadığını ifade ederek suçlamaları kabul etmemiştir.

4. Soruşturma neticesinde Başsavcılık, başvurucunun yukarıda anılan suçlardan cezalandırılması talebiyle 20/10/2016 tarihli iddianame düzenlemiştir. İddianamede; askerî birliklerin kullandıkları haberleşme sistemi üzerinden tüm birlik kurum ve karargâhlara gönderdikleri sıkı yönetim direktifinin ekinde sıkı yönetim komutanları atama listesinin, sıkı yönetim mahkemeleri görevlendirme listesinin, diğer atamalar şeklinde atama ve görevlendirme listelerinin bulunduğunu, bu kapsamda Karadeniz Bölge Komutanlığı Üs Savunma Birlikleri komutanı olarak görev yapan başvurucu Mustafa Kemal Öztürk'ün Karadeniz Bölge komutanı olarak görevlendirildiğini soruşturma kapsamında ifade etmiştir. Başvurucuyla ilgili değerlendirmede mahiyeti itibarıyla ülke çapında köklü değişiklikler öngören ve anayasal düzeni değiştiren "darbe" eylemi planlayıcılarının gerçekleştirmek istedikleri ve olası darbe eylemi sonrasında önemli görevler yüklenen sıkı yönetim komutanlıklarına, merkez ve bölge komutanlıklarına yapacakları atamayı örgüt üyeliğine mensubiyeti, irtibatı ve iltisakı bulunan kişiler dışında olayla ilgisi bulunmayan üçüncü kişileri atamalarının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmada ele geçirilen sözde sıkı yönetim emri ve sıkı yönetim atama listesine dayanmıştır.

5. Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) görülen davada duruşma hazırlığı işlemleri 9/11/2016 tarihinde yapılmıştır. Tensip Tutanağı'nda başvurucuyla toplam dört sanık hakkındaki duruşmanın ilk celsesinin 19/1/2017 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir.

6. Öte yandan aynı eylemlerle ilgili olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askerî Savcılığı, ayrıca bir soruşturma da açmıştır. Soruşturmada; olay günü görevli olan ve olmayan personelin bilgisine başvurulduğunu, tanzim edilen rapor ve ifadelerin değerlendirildiğini belirterek görevsizlik kararı vermiştir. Anılan görevsizlik kararı sonrasında Başsavcılık, yaptığı değerlendirmeyle başvurucu hakkında daha önce açılan dava ile birleştirilmek üzere aynı suçlamalarla 17/11/2016 tarihli ikinci bir iddianame düzenlemiştir. Bu iddianamede de sıkı yönetim emri ve sıkı yönetim atama listesinde başvurucunun adının geçmesine dayanmıştır. Mahkeme, dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde 21/11/2016 tarihli tensip tutanağıyla davanın önceki dosya ile birleştirilmesine ve yargılamanın birlikte yürütülmesine karar vermiştir.

7. Duruşmanın ilk celsesinde duruşma salonunda müdafii ile hazır bulunan başvurucu, savunmasını bizzat yapmıştır. Başvurucu, savunmasında suçlamaları kabul etmemiştir. Savunmasında; eski savunmalarını tekrar ederek anılan yapıyla bir irtibatının bulunmadığını, olay gecesi kalkışmaya yönelik bir toplanma ya da emir ve talimat verilmediğini, hatta aksi yönde tedbirleri aldıklarını, kendisinin atama listesinde isminin olduğunu ertesi gün öğrendiğini, yapılan sözde görevlendirmelerde rütbeler arasındaki hiyerarşiye dikkat etmelerinin sonucunda rütbesi nedeniyle bulunduğu yerde en kıdemli subay konumunda olduğu için isminin atama listesinde bulunduğunu düşündüğünü ve sözde sıkı yönetim direktifinde emre uymayanlar hakkında işlem yapılacağı belirtilmesine rağmen bu direktifte yer alan emirleri yerine getirmediğini, örgütle bir irtibatının olmadığını ifade etmiştir. Savunmaları alınan diğer sanıklar K.G., B.Ş, ve H.D. de suçlamaları kabul etmemiştir. Aynı celse ve devam eden celselerde çok sayıda tanığın beyanları alınmıştır.

8. Mahkemece 5/5/2017 tarihli celsede başvurucu ile H.D. hakkındaki dosyanın tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verilmiştir.

9. Yeni esas üzerinden devam eden yargılamada 15/1/2018 tarihli celsede, örgüt içi iletişimi sağlamak amacıyla örgütün askerî mahrem yapılanmasında yer alan ve tespit edilmeyi zorlaştıracak şekilde önceden belirlenen tedbir kuralları doğrultusunda ankesörlü/kontörlü sabit hatlardan aramalar yapıldığına dair bilgilere ulaşılması üzerine başvurucunun ardışık arama yöntemi ile ankesör numaralarından ya da sabit numaralı hatlardan iletişim kurulan şahıslardan olup olmadığı yönünde daha önce yapılan soruşturmalarda herhangi bir tespitin yapılıp yapılmadığının araştırılması için yazı yazılmasına karar verilmiştir.

10. Zonguldak Emniyet Müdürlüğü verdiği cevapta başvurucuyla ilgili ardışık aramaya ilişkin tespite yönelik HTS bilgilerini ve işyeri telefonlarını Mahkemeye bildirmiş ve 22/3/2018 tarihli celsede başvurucuya okumuştur. Başvurucu; yapılan tespitleri kabul etmeyerek sabit numaralardan normal gündelik işlerini görmek maksadıyla kurum ya da özel kuruluşlar tarafından aranmış olabileceğini ancak bunların örgütsel aranma olarak kabul edilemeyeceğini ayrıca anılan bu delilin yasak delil niteliğinde olduğunu belirtmiştir.

11. Duruşmanın neticelendiği 8/6/2018 tarihli son celsede başvurucu ve müdafii, mütalaaya karşı savunma yaparak suçlamayı reddetmiştir. Mahkeme, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, isnat edilen diğer suçlardan ise beraatine karar vermiştir. Kararda, başvurucunun ardışık arama denen yöntem ile mahrem şahıslara zimmetlenen asker şahıslardan olduğuna dair tespitler Mahkemece delil olarak hükme esas alınmıştır. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

FETÖ/PDY terör örgütünün kendi aralarında gizli haberleşmek amacıyla kullandıkları Bylock isimli programı kullanan şahısların çoğunun sivil olduğu ve sivil meslek gruplarına ilişkin olduğu görülmektedir. Öte yandan Zonguldak Valiliği'nin 31/1/2018 tarihli yazı ve ekleri uyarınca dosya içeriğine giren bilgi ve belge uyarınca, FETÖ/PDY terör örgütü yapılanması ile yapılan mücadeleler neticesinde, TSK bünyesindeki personelin pek çoğunun bu kapsamda tespitinin yapılamadığı, ancak 'mahrem abi' olarak nitelenen şahısların görüşme yapabilmek, iletişimi sağlamak ve rabıtayı korumak maksadıyla herkesin kullanımına açık ve özellikle ankesörlü telefonlarla bu yola gittikleri anlaşılmıştır. Bu kapsamda, elde edilen delillerden sanık ÖZTÜRK yönünden de ardışık arama olarak belirlenen (ki yukarıda kısaca değinilmişti) yöntemle anılan terör örgütü üyesi ve 'abi' konumunda bulunan kişilerin, örgüt üyesi askerlere dikkat çekmemek ve HTS kayıtlarında dahi ortaya çıkmamak, mahremleşmek suretiyle bir kısım yerlerdeki (genelde büfe veya işyerleri olmak üzere) sabit telefonlarla arka arkaya aranarak haberleşmenin sağlandığı anlaşılmıştır. Anılan haberleşmenin yukarıda belirtilen örgüt üyeliğine dair hukuksal tespitlerde önemli bir delil olduğu görülmüştür. Dolayısıyla ardışık arama denen yöntem ile sanık Mustafa Kemal Öztürk'ün bu mahrem şahıslara zimmetlenen asker şahıslardan olduğunun tespit edildiği, bu kapsamda örgüt mahrem abilerinin örgüt üyesi olan ve kendilerinin sorumluluğunda oldukları asker şahısların cep telefon numaralarını doksan dokuza tamamlama, sondan dördüncüyü dört artırma, numaralara 1 ekleme veya çıkarma gibi gizli şifreleme yöntemlerini uyguladıkları, sanık Mustafa Kemal Öztürk'ün kullanımında olan 532 395 ... numaralı telefonun 1/2/2016 tarihinde, 0372 316 ... nolu sabit hattan saat 23.02'de arandığı ve 22 saniye görüşüldüğü, aynı hattan, aynı gün, tam iki dakika sonra yarbay olan [S.T.] adına kayıtlı 505 617 ... nolu hattın aranmış olduğu, böylece dosyamız sanığı her iki kişinin bir mahrem abi tarafından ardışık arama yöntemi ile aranmış olduğunun tespit edildiği, bir başka tespitte; sanık Mustafa Kemal Öztürk'ün kullanımında olan 532 395 ... numaralı telefonun 1/8/2015 tarihinde, 0372 322 ... nolu sabit hattan saat 14.04'de arandığı ve 32 saniye görüşme yapıldığı, aynı hattan, aynı gün, tam bir dakika sonra 507 584 ... nolu hattın arandığı, aynı hattan, aynı gün, tam bir dakika sonra ise yüzbaşı olan [İ.A.] adına kayıtlı 507 695 ... nolu hattın arandığı, bundan birkaç dakika sonra ise teğmen olan [E.E.nin] aranmış olduğu, 507 584 ... nolu hat ve 507 695 ... nolu hat arasındaki ilişki bakımından ise numaranın 4. 5. 6. rakamının 1'er eksiltilmiş olduğunun ve yine örgütün telefon kayıt edilmesinde kullandığı şifreleme yönteminin kullanıldığının görüldüğü, yine bir başka tespitte; sanık Mustafa Kemal Öztürk'ün kullanımında olan 532 395 ... numaralı telefonun 20/10/2015 tarihinde, 0372 322 ... nolu sabit hattan saat 12.17'de arandığı ve görüşme yapılamaması üzerine, 12.18 ve 12.19'da tekrar arandığı ve yine görüşme yapılamadığı, aynı dakikalarda yüzbaşı olan [F.O.nun] da arandığı görüşme yapılamadığı, sanık Öztürk'ün kullanımında olan 532 395 ... numaralı telefonun 18.45'de arandığı ve görüşüldüğü, aynı hattan, aynı gün, tam iki dakika önce yüzbaşı olan [F.O.] ve eşi [E.O.nun] da arandığı görüşme yapılamadığı, yarım saat sonra 19.17'de [E.O.nun] 507 344 ... nolu hattının aranmış olduğu ve görüşme yapıldığı anlaşılmıştır. Anılan iletişim biçiminin bylock uygulamasından maada çok daha grift ve mahremiyete özen göstermesi ve özellikle asker kişilerin bu iletişim ağına dâhil edilmesi, örgüt bağının ortaya konmaya, korunmaya ve devamına dair olduğunu gösterdiği, böylelikle sanığın yukarıda yasal zemini gösterilen tespitler uyarınca örgüt hiyerarşisine tabi olduğunun anlaşıldığı, silahlı terör örgütüne üyelik suçundan dolayı sanığın mahkûmiyeti cihetine gidilerek ve sanığın bulunduğu konum, mevkii gözönüne alınmak suretiyle alt sınırdan uzaklaşılarak aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir."

12. Başvurucu hakkındaki hüküm, istinaf ve temyiz kanun yollarından geçerek 24/6/2020 tarihinde kesinleşmiştir.

13. Başvurucu, nihai hükmü 9/11/2020 tarihinde tebellüğ ettikten sonra 25/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Başvurucu; hakkında eksik araştırma ve inceleme yapıldığını, yapılan tespitlerin ardışık olmadığını, ardışık aramada uygulanan yöntemlere uygun bulunmadığını ve böylece HTS kayıtlarına yansıyan aramaların örgütsel iletişime uygun yapıldığına dair kabulün yerinde olmadığını ve bu görüşmelerde kendisini arayan kişilerin de tespit edilmediğini ileri sürmüştür.

16. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; öncelikle kabul edilebilirlik şartlarının incelenmesi gerektiği, bu koşulları sağladığında başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

17. Başvurucunun anılan iddialarının değerlendirilmediği şikâyeti adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.

18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

19. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen birçok başvuruda gerekçeli karar hakkının kapsam ve içeriğini belirlemiştir. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı, Anayasa'nın 141. maddesi de dikkate alındığında kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Tarafların uyuşmazlığın sonucuna etkili nitelikteki iddia ve itirazlarının mahkemesince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanması gerekir. Diğer taraftan kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesince karşılanmayan iddia ve itirazların bu defa kanun yolu merciince de değerlendirilmemesi gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açar (çok sayıda karar arasından bkz. Yasemin Ekşi [1. B.], B. No: 2013/5486, 4/12/2013, §§ 56, 57; Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. [2. B.], B. No: 2013/1213, 4/12/2013, §§ 25, 26; Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31-39; Caner Kandırmaz [2. B.], B. No: 2013/3672, 30/12/2014, §§ 27-32).

20. Somut olayda Mahkemece başvurucunun terör örgütüne üye olma suçunu işlediği sonucuna varılmış ve hakkında hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet kararı verilmiştir. Anılan kararda Mahkemece, kolluk birimlerinin ardışık aramaya ilişkin HTS kayıtlarıyla yapılan tespitler neticesinde başvurucunun ardışık arama denen yöntem ile mahrem şahıslara zimmetlenen asker şahıslardan olduğuna dair tespitler Mahkemece delil olarak hükme esas alınmıştır.

21. Yargıtay kişilerin sabit veya ankesörlü hatlarla örgütsel iletişim kurma yöntemi uyarınca FETÖ/PDY'nin mahrem yapılanmasına dâhil olup olmadıklarının hukuki bir kesinlik içinde ortaya konulabilmesi için -somut olayın özelliğine göre- yapılması gerekli görülen araştırma işlemlerini içtihatlarında açıkça belirlemiştir (bkz. Murat Albayrak [GK], B. No: 2020/16168, 8/3/2023, §§ 127-132. Ayrıca bkz. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 20/11/2024 tarihli ve E.2024/705, K.2024/15150; 19/11/2024 tarihli ve E.2022/6992, K.2024/14586; 21/10/2024 tarihli ve E.2022/3927, K.2024/11894 sayılı kararları).

22. Bu çerçevede Yargıtayın anılan kararlarında; sanıkla birlikte ardışık arandığı tespit edilen kişiler hakkında herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma olup olmadığının araştırılması, ardışık aranan diğer şahıslar hakkında soruşturma bulunması hâlinde bu kişilerin tüm aşama ifadelerinin getirtilerek gerekirse tanık olarak dinlenmesinin sağlanması,sanığın kullandığını bildirdiği GSM hattı dışında operasyonel ve/veya patates hat kullanıp kullanmadığına yönelik yetkili kurumlar nezdinde araştırma yapılması gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca, sanıkların bütün görev yerlerini kapsayan HTS kayıtları getirtilerek üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucunda “gerçekleştirilen arama sayısı, aramaların ardışık ya da periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği saatler, konuşma süreleri, farklı ankesörlü telefonlardan aranıp aranmadıkları, ardışık aramaya dâhil olan şahısların aynı kuvvete mensup ve aynı rütbede olup olmadıkları, aramaları gizlemek için herhangi bir şifreleme yönteminin kullanılıp kullanılmadığı” hususlarını gösterir analiz inceleme ve tespit raporunun düzenlettirilmesi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminde (UYAP) araştırma yapılarak sanık hakkında herhangi bir ifade yahut beyan bulunup bulunmadığının araştırılması, varsa onaylı örneklerinin getirilerek duruşmada 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 217. maddesi uyarınca sanık ve müdafiine okunması, anılan Kanun'un 210. maddesi kapsamında tek veya belirleyici ifade yahut beyan sahiplerinin duruşmada tanık sıfatı ile dinlenerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği de ifade edilmiştir (bkz. R.T. [GK], B. No: 2021/47924, 29/5/2025, § 30).

23. Gerekçeli karar içeriği ve hükme esas alınan deliller dikkate alındığında başvurucunun, sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden örgütün hücre tipi yapılanmasına ait haberleşme ağına dâhil olduğuna ilişkin tespitlerin mahkûmiyet kararına götüren tek delil olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Ancak Yargıtayın yukarıda belirtilen uygulamaları dikkate alındığında, başvurucunun hakkında yapılan tespitlerin ardışık olmadığı, ardışık aramada uygulanan yöntemlere uygun bulunmadığı itirazıyla ilgili kolluk tarafından düzenlenen HTS analiz raporuna karşı bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı, sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden başvurucu ile arandığı tespit edilen kişilerin tanık sıfatıyla Mahkemece dinlenmediği açıktır. Başvurucuyla ardışık arandığı tespit edilen kişiler hakkında herhangi bir soruşturma ya da kovuşturma olup olmadığının araştırılması, bu kişilerin tüm aşama ifadeleri getirtilerek gerekirse tanık olarak dinlenmesinin sağlanması, başvurucunun kullandığını bildirdiği GSM hattı dışında operasyonel ve/veya patates hat kullanıp kullanmadığına yönelik yetkili kurumlar nezdinde araştırma yapılması ve bütün görev yerlerini kapsayan HTS kayıtları getirtilerek üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucunda analiz inceleme ve tespit raporunun düzenlettirilmesi gerektiği Yargıtay kararlarından anlaşılmaktadır (bkz. §§ 21, 22). Ayrıca gerekirse UYAP'ta araştırma yapılarak başvurucu hakkında herhangi bir ifade yahut beyan bulunup bulunmadığı, varsa onaylı örneklerinin getirilerek duruşmada başvurucu ve müdafiine okunması, gerekirse de ifade yahut beyan sahiplerinin duruşmada tanık sıfatı ile dinlenerek sonucuna göre başvurucunun hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla muhakeme sürecinde elde edilen deliller ve Mahkemenin gerekçesi dikkate alındığında, kişilerin sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden örgütün hücre tipi yapılanmasına ait haberleşme ağına dâhil olup olmadıklarının belirlenmesi açısından Yargıtay tarafından ilkesel olarak ortaya konulan ve adli makamlarca yapılması gerekli görülen araştırmaların somut olayda yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.

24. Mahkemece başvurucunun savunmalarında dile getirilen bu hususlarla ilgili bir araştırma veya değerlendirme yapılmamıştır. Savunmaya ilişkin olarak belirtilen olguların kararın sonucunu değiştirebilme ihtimali olan iddialar olduğu, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunduğu ve bu konularda Mahkemece herhangi bir açıklama yapılmadığı görülmektedir (bkz. § 11).

25. Buna göre başvurucu üzerine atılı suçu işlemediğine dair savunmasını destekleyebilecek mahiyette itirazlar sunmasına rağmen, Mahkemece bu durum gerekçeli kararda ayrı ve açık olarak tartışılmamış ve başvurucunun iddialarına cevap verilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

27. Başvurucu ayrıca, ardışık aramaların tespitine yönelik iletişim bilgilerinin kolluk güvenlik birimlerince alınmasının Anayasa'ya aykırı olduğunu, bu şekilde mahremiyet ilkesinin ihlal edildiğini, bu delilin hükme esas alınamayacağını belirterek adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden kararda varılan sonuca ve uygun görülen giderime göre ileri sürdüğü diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına ihlalin sonuçları itibarıyla bu aşamada gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

28. Başvurucunun haksız gözaltı, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması ve anılan bu durumlarla ilgili kararların tebliğ edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının Fırat İşgören ([1. B.], B. No: 2014/6425, 17/11/2016, § 34) ve Mehmet Emin Kılıç ([2. B.], B. No: 2013/5267, 7/3/2014, §§ 19-32) kararları doğrultusunda süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

29. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

30. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

31. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/146, K.2018/214) GÖNDERİLMESİNE,

E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mustafa Kemal Öztürk [2. B.], B. No: 2020/38064, 25/6/2025, § …)
   
Başvuru Adı MUSTAFA KEMAL ÖZTÜRK
Başvuru No 2020/38064
Başvuru Tarihi 25/11/2020
Karar Tarihi 25/6/2025

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, karar sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddianın karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Gerekçeli karar hakkı (ceza) İhlal Yeniden yargılama
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (hukuka aykırı deliller, bariz takdir hatası vs.) İncelenmesine Yer Olmadığı
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Yakalama, gözaltı Süre Aşımı
Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Süre Aşımı
Tutukluluk (süre) Süre Aşımı
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi