TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MELDA ONUR BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2020/7718)
Karar Tarihi: 14/4/2022
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Tahir Hami TOPAÇ
Başvurucu
Melda ONUR
Vekili
Av. Evren İŞLER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir mesleki üst kuruluşun başkanına yönelik eleştiriler dolayısıyla verilen adli para cezasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/2/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. 1964 doğumlu olan başvurucu, gazeteci ve iletişimcidir. Birçok sivil toplum kuruluşunun üyesi olan başvurucu, Cumhuriyet Halk Partisinde parti meclis üyeliği ve genel başkan yardımcılığı görevlerinde bulunmuş; ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi 24. Dönem İstanbul milletvekili olarak seçilmiştir. Müşteki R.H. ise başvuruya konu ifadenin kullanıldığı dönemde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin başkanı olup kamuoyunca yakından takip edilen tanınmış bir kişidir.
10. Bir haber sitesi 7/3/2018 tarihinde, müştekinin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yapmış olduğu açıklamaları "[R.H.]: Kadınlarımız petrol ve doğal gazdan daha kıymetli hazine" başlığı ile haberleştirmiş ve www.twitter.com (Twitter) isimli sosyal paylaşım sitesinde paylaşmıştır. Başvurucu ise söz konusu habere bağlantı vererek Twitter'daki kişisel hesabından bir paylaşımda bulunmuştur. Başvurucunun paylaşımı "size tezek bile diyemeyeceğiz bu kıyasta [R.H.] 8 Mart saçmalamasında büyük ödülü aldınız tebrikler" şeklindedir.
11. Müşteki 10/11/2018 tarihinde vekili aracılığıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılması istemiyle şikâyette bulunmuştur. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkındaki soruşturmanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmesi gerektiğini belirterek yetkisizlik kararı vermiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 25/10/2019 tarihli iddianame ile başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılmasını talep etmiştir.
12. Yargılamayı yapan Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 16/1/2020 tarihinde başvurucunun hakaret suçundan 1.290 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Her ne kadar sanık savunmasına söz konusu yorumu katılanın kadınlar hakkında yaptığı ve kendisine göre hakaret içeren konuşmaya cevap olarak ve kadınları benzettiği Petrol ve Doğalgaz gibi yakıtlardan olan Tezek benzetmesinde bulunduğunu savunmuş ise de; Türk Dil Kurumu sözlüğünde Tezek kelimesi araştırıldığında isim Yakıt olarak kullanılan kurutulmuş sığır dışkısı. 2. isim, halk ağzında Sıkışmış, kuru toprak parçası, kesek. Sonuçlarına erişilmiştir. Bu durumda sanığın katılana yönelik 'size tezek bile diyemeyeceğiz, bu kıyasta' şeklindeki paylaşımında kullandığı tezek kelimesi Anadoluda kullanılan yakıt olsa da sonuçta sığır dışkısının ismidir. Bu nedenle bir kişiye tezek bile diyemeyeceğiz şeklinde hitabda bulunmak onun sığır dışkısından da değersiz biri olduğu isnadında bulunma olarak kabul edilecektir.
Sanık savunmasında katılanın kadınlar hakkında kullandığı yorumda kadını benzettiği petrol ve doğalgazın fosil yakıt olduğunu bundan dolayı bir kadın olarak tahrik altında kaldığını ve katılanı verimsizliğini görerek tezeğe benzettiğini, bu nedenle bu yorumu yaptığını bildirmiştir. Bunun eleştiri kapsamında kalmasını Anayasamızın 25 ve devamı maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğü kavramı ile Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 10. Maddesindeki ifade özgürlüğü evrensel ilkeleri kapsamında değerlendirilmesini istemiştir. Ancak bir kişiye sığır dışkısından da değersizsin şeklinde ithamda bulunmak ifade özgürlüğünü aşan ve doğrudan hakaret içeren bir davranış olarak Mahkememizce kabul edilmiştir.
Katılanın kullandığı cümlelerde kadın hakkında söylediği sözlerin ilk okuyuşta kadın olan sanık üzerinde kadını aşağılama olarak algılanabilmesi mümkündür. Petrol ve Doğalgaz oluşumu itibari ile fosil yakıtlardandır. Ancak ekonomik olarak değerlidir. Sanığın katılanı benzettiği tezek ise hayvan dışkısı olup ekonomik olarak Petrol ve Doğalgazdan daha az bir değere sahiptir. Yine de Mahkememizce katılanın söylediği sözlerin sanık üzerinde cinsiyet olarak kadın olması sebebi ile bir tahrik oluşturduğu ve bu tahrik altında sanığın söz konusu yorumu yaptığı kabul edilerek sanık hakkında lehine olan TCK 129/3 maddesi uygulanmak sureti ile cezasında indirim yapılmıştır"
13. Bu karar başvurucuya 16/1/2020 tarihinde tefhim edilmiş, başvurucu 14/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
...
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
15. 5237 sayılı Kanun'un "Haksız fiil nedeniyle veya karşılıklı hakaret" kenar başlıklı 129. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi halinde, olayın mahiyetine göre, taraflardan her ikisi veya biri hakkında verilecek ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir"
B. Uluslararası Hukuk
16. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Koray Çalışkan, B. No: 2014/4548, 5/12/2017, §§ 17-23; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 29-37.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 14/4/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
18. Başvurucu; gerek meslek hayatı gerekse milletvekilliği döneminde çalıştığı alan olan ekonomi, ekoloji ve kadın konularının tamamını ilgilendiren alanda eleştirel bir paylaşım yaptığını ve paylaşımında hakaret bulunmadığını savunmuştur. Başvurucu, müştekinin yapmış olduğu konuşmada kadını nesneler ile kıyasladığını, bu nitelikte yapılan kıyaslamaların şiddet döngüsüne yol açtığını, kendi söylemlerinin müştekinin beyanındaki enerji kaynağı-kadın kıyaslamasına atfen yaptığı bir kıyaslama olduğunu beyan etmiş; kullanmış olduğu ifadenin bağlamından koparılarak eleştiri mahiyetinde olduğu gözetilmeden cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
19. Bakanlık görüşünde; çatışan ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasında adil denge kurulması gerektiği, denge işlemi yapılırken de başvuruya konu sözlerin eleştiri sınırlarını aştığına ilişkin olarak yargılama makamlarının takdirine dair incelemenin Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının bir bütün olarak ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
22. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…"
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
24. Başvurucunun paylaşımları nedeniyle hakkında adli para cezasına hükmedilmiştir. Söz konusu mahkeme kararıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
25. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
26. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
27. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
28. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
29. Diğer temel hak ve özgürlükler gibi ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin de demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
30. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda başkalarını ikna etme çabaları, bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, §§ 35-38).
31. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).
32. Başvurucu, cezalandırılmasına neden olan paylaşımında; ülkemizde kadına verilmesi gereken değeri enerji kaynakları ile kıyaslayarak açıklayan müştekinin "Kadınlarımız petrol ve doğal gazdan daha kıymetli hazine" sözlerini "size tezek bile diyemeyeceğiz bu kıyasta" şeklindeki sözleriyle eleştirmiştir. İlk derece mahkemesi başvurucunun sözlerinin müştekiyi tahkir ettiği sonucuna varmış ve adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
33. Anayasa Mahkemesi önündeki mesele, somut olayın koşullarında başvurucunun kullandığı ifade (bkz. § 10) sebebiyle hakaret suçundan mahkûmiyetinin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelip gelmediği ve gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığıdır. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlanmalıdır (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2), § 49). Bu, soyut bir değerlendirme değildir. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin ile ilgili kişilerin önceki davranışlarının ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Bunun için başvurucu tarafından söylenen sözlerin -yapılan konuşmanın tamamı ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın- olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45).
34. Bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında başvurucunun kullanmış olduğu ifadeleri dolayısıyla adli para cezasına mahkûm edilmesinin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçelerin ilgili ve yeterli görünüp görünmediğini davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Sinan Baran, B. No: 2015/11494, 11/6/2018, § 38).
35. Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre bağlamından kopartılarak alındığında başvurucunun kullandığı tezek kelimesinin kişileri nitelendirmek için kullanılmasının Türk toplumunda rahatsızlık verici bir anlamının bulunduğu kabul edilebilir. Bununla birlikte Odalar ve Borsalar Birliği başkanı olan müşteki, kadınları ekonomik değerde bir varlık kategorisinde ele alan açıklamalarıyla bir anlamda başvurucunun kendisine yönelttiği sert sözlere neden olmuştur. Bağlamı ile birlikte ve bütüncül olarak değerlendirildiğinde başvurucunun cezalandırmaya neden olan sözlerini, müştekinin beyanının çağ dışı ve günümüz değerlerine aykırı olduğunu ifade etmek için kullandığı ve kadınların toplumdaki değeri bağlamında kamuoyunda süregelen tartışmaların bir parçası olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
36. Öte yandan başvurucu; bir gazeteci, siyasetçi ve birçok sivil toplum kuruluşunda görev yapan bir kişidir. Müşteki ise Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin başkanıdır ve kamuoyunca yakından takip edilmektedir. Bu çerçevede kamuoyunca tanınan bir kişi olarak müştekinin ifadelerinin gazeteci ve siyasetçi olan başvurucunun sıkı ve yakın denetimi altında olması tabiidir. Üstelik tezek kelimesinin olumsuz çağrışımlarına rağmen başvurucunun müştekinin açıklamalarına yönelik cevabi paylaşımına mizahi bir anlam vererek düşüncesinin anlaşılmasını kolaylaştırdığı kabul edilebilir. Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre Türk toplumunun en çok bilinen figürlerden biri olarak müştekinin kendisine yönelik kabul edilebilir eleştiri sınırlarının, sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında daha geniş olduğu da gözetildiğinde Dünya Kadınlar Günü için yaptığı açıklamalarda yer verdiği bir benzetmeye karşı esprili ve kışkırtıcı bir şekilde cevap veren başvurucuya daha fazla hoşgörü göstermesi beklenirdi (siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, § 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
37. Öte yandan yerel mahkeme de gerekçeli kararında "Katılanın kullandığı cümlelerde kadın hakkında söylediği sözlerin ilk okuyuşta kadın olan sanık üzerinde kadını aşağılama olarak algılanabilmesi mümkündür." şeklindeki değerlendirmesi ile müştekinin kadınlar hakkındaki sözlerinin bir kadın olarak başvurucuyu tahrik ettiğini bir ölçüde kabul etmiş; buna karşın davayı reddetmek yerine yalnızca başvurucunun cezasında belirli oranda indirime gitmiştir. Yukarıdaki değerlendirmeler de dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin çelişkili gerekçesi, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için ilgili ve yeterli sayılamaz. Verilen mahkûmiyet kararında, ilgili çıkarlar arasında adil bir denge kurulduğu kabul edilmemiştir.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Yıldız SEFERİNOĞLU ve Basri BAĞCI bu sonuca katılmamışlardır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucu; ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.
41. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
42. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
43. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
44. İncelenen başvuruda, başvurucunun sosyal medya hesabından yapmış olduğu paylaşım nedeniyle cezalandırılmasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun düşmediği belirtilerek başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
45. Bu durumda ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 446,90 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.946,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Yıldız SEFERİNOĞLU ve Basri BAĞCI'nın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2019/977, K.2020/11) GÖNDERİLMESİNE,
D. 446,90 harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.946,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/4/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu, ceza davasında müşteki olan RH.nin yaptığı Dünya Kadınlar Günü kutlama mesajından hareketle “size tezek bile diyemeyeceğiz bu kıyasla” demek suretiyle müşteki hakkında sosyal medyada paylaşımda bulunmuştur.
Konu hararetli bir tartışmanın tetiklediği kendiliğinden gelişen bir tepki olarak ortaya çıkmamıştır (Fuentes Bobo- İspanya). Dava konusu paylaşım kamuya açık bir sosyal medya platformunda umumun erişimine müsait bir ortamda yapılmıştır. Dahası müştekinin bulunduğu mevki ile ilgili meşru ve kamu yararını gözeten bir bilginin paylaşılması amacına da hizmet etmemektedir. Kullanılan ifadenin muhatabını incitici mahiyette olmadığı da söylenemez.
İfade özgürlüğünün kullanılması hakkı aynı zamanda görev ve sorumlulukları da ihtiva etmektedir. Bu görev ve sorumluluklar içerisinde “başkalarının şöhret ve haklarının korunması da” Anayasa’nın 26/2 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10/2. maddelerinin bir gereğidir.
Başvurucunun konumuna bakıldığında, somut olayda O’nun toplumu bilgilendirmek adına hareket etmesi ya da kamu yararını muhafazaya çalışması gibi korunmaya değer bir fonksiyon icra ettiğini iddia etmek mümkün değildir.
Bu açıdan başvurucunun ve müştekinin durumları birbirinden farklı gözükmemektedir. Ancak müştekinin kamuya açık sosyal medya paylaşımı umuma hitap etmekte iken başvurucu doğrudan şahsı hedef alan incitici bir paylaşımda bulunmuştur.
Ceza yargılamasında da olayı değerlendiren yargılama makamları şeref ve itibar hakkı ile ifade özgürlüğü arasında adil bir denge kurulması noktasında ölçüsüz bir müdahalede de bulunmamışlardır.
Tüm bu değerlendirmeler çerçevesinde çoğunluğun başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki görüşüne iştirak edilmemiştir.
Üye