TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA KILIÇ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/12336)
Karar Tarihi: 18/12/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucu
Mustafa KILIÇ
Vekili
Av. Cevat İSHAKOĞLU
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda intihar girişimi sonucu meydana gelen ölüm nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucunun oğlu İ.K. tasarlayarak öldürme, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme suçlarından İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/1/2019 tarihli kararı ile 154 yıl ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmıştır. İ.K., Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Kurum) hükümözlü olarak tutulmakta iken 3/7/2019 tarihinde saat 09.30 sıralarında bulunduğu koğuşta -resmi tutanaklara göre- kendisini yakmak suretiyle intihar girişiminde bulunmuştur. Olaya ilişkin olarak aynı gün tutulan tutanaktan, Kurum personelinin koğuştan duman geldiğini fark etmesi üzerine olaya müdahale ettiği, İ.K.yı ranzanın altından çıkararak havalandırma bahçesine götürdüğü, bu sırada İ.K.nın boğazı ve kollarında kesik olduğunu fark ettiği, İ.K.yı hızlı bir şekilde Mahkûm Kabul Birimine götürerek Acil Servis ambulansı ile Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesine naklettiği anlaşılmıştır. İ.K. kaldırıldığı hastanede saat 12.30 itibarıyla hayatını kaybetmiştir.
3. İntihar girişiminin hemen akabinde Kurum personeli nöbetçi Cumhuriyet savcısını bilgilendirmiş ve talimatları almıştır. Olayın akabinde birkaç saat içinde Kurumda görevli olan, olaya müdahale eden personelin ve İ.K. ile aynı odada kalan iki mahpusun kolluk tarafından ifadesi alınmıştır. Sekiz personel birbiriyle örtüşen ifadelerinde olayı haber alır almaz müdahale ettiğini, İ.K.yı olduğu yerden çıkardığını, bahçeye alıp ambulansla hastaneye sevk ettiğini, yangını söndürdüğünü, İ.K.nın üzerinde kıyafet bulunmayıp ciddi şekilde yandığını, vücudunda kan lekesi/kanaması olduğunu ancak nedenini bilmediğini, olay anında aynı odada kalan diğer iki mahpusun sosyal faaliyette olması nedeniyle İ.K.nın odada yalnız olduğunu ifade etmiştir. İ.K. ile aynı odada kalan mahpuslar birbiriyle örtüşen ifadelerinde olay günü saat 09.00 sıralarında sosyal faaliyet için odadan çıktıklarını, İ.K.nın kendisini iyi hissetmediği için sosyal faaliyete katılmayacağını söylediğini, odada yanıcı sıvı veya madde olmayıp çakmak ve sigara bulunduğunu, İ.K.nın sessiz ve içe kapanık biri olduğunu ancak psikiyatri ilacı kullanmadığını ve intihar girişimine şahit olmadıklarını belirtmiştir.
4. 3/7/2019 günü saat 16.00 da düzenlendiği anlaşılan olay yeri inceleme raporunda koğuşun detaylı tasvirine yer verilmiş, odanın çeşitli yerlerinde su ile karışık kan lekesine benzer izler olduğu belirtilmiş, izlerin İ.K. çıkarılırken meydana gelebileceği değerlendirilmiştir. Raporda devamla, delil niteliğindeki bulguların muhafaza edildiği, odada ilaç, not, kesici delici alete rastlanmadığı, yerde sigara paketi, çakmak ve izmaritler olduğu ifade edilmiştir. Olay günü kolluk görevlileri, yangın artığı numunesi ve biyolojik svap örneği alarak bunları muhafaza etmiş; olay yerinin fotoğraflarını ve görüntü kayıtlarını almıştır. Kurum içindeki kameraların ve olay yerine gelen kolluk görevlilerinin kask kameralarının görüntüleri incelenerek 9/7/2019 tarihinde tutanağa bağlanmıştır. Söz konusu tutanaklarda; olaya müdahale edilme ve İ.K.nın sağlık kurumuna sevk edilme süreci aktarılarak İ.K.nın odda tek başına olduğunun, şüpheli bir duruma rastlanmadığının tespit edildiği açıklanmıştır. Soruşturma sürecinde İ.K.nın son üç ay içinde yaptığı görüşmeler ve telefon iletişim bilgileri Kurum idaresinden temin edilmiştir. Söz konusu evraka göre İ.K.nın telefon iletişimleri ve Kurumdaki görüşmeleri akrabaları ve avukatıyladır.
5. Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağı'na göre İ.K.nın vücudunda mevcut yanık ve yara izleri dışında darp, cebir, kesici delici alet yarası, boğmaya ya da asıya dair iz tespit edilmediği, kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için kimyasal analizlerin, laboratuvar incelemelerinin yapılması gerektiği3/7/2019 tarihinde kayıt altına alınmıştır. Kimyasal ve histopatolojik incelemeler yapılmasının ardından Adli Tıp Kurumu Kocaeli Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen 3/12/2019 tarihli raporda İ.K.nın ölümünün 3. ve 4. derece yanıklar sonucu gerçekleştiği yönünde kanaat bildirilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığı İstanbul Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliği tarafından düzenlenen 26/7/2019 tarihli uzmanlık raporunda olay yerinden alınan numunelerde yangın başlatıcı ve/veya hızlandırıcı maddeye rastlanmadığı, yine aynı birim tarafından düzenlenen 2/8/2019 tarihli raporda da olay yerinden alınan kan örneğinde erkek genotip özelliğe sahip DNA örneğine rastlandığı belirtilmiştir.
6. Kurum Disiplin Amirliği tarafından yapılan ön inceleme sonucu intihar vakasında Kurum personelinin ihmali ya da kusuru olmadığı değerlendirilerek 31/7/2019 tarihli kararla disiplin soruşturması açılmasına gerek görülmemiştir.
7. Soruşturma sürecinde İ.K.nın Kurumda ve telefonla görüştüğü yeğeni G.K. ve kardeşi H.K.nın ifadesi alınmıştır. G.K. ve H.K. ifadelerinde İ.K. ile gerek Kurumda gerekse telefonla yaptıkları görüşmelerde bir sıkıntısı olduğuna işaret eden konuşma yapmadıklarını, olumsuz bir durum bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucunun ifadesinin alınmasına ilişkin olarak 22/7/2019 tarihinde talimat yazıldığı görülse de 25/7/2019 tarihinde talimatın geri çekildiği anlaşılmıştır.
8. Başsavcılık 30/9/2020 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş; karar gerekçesinde, İ.K.nın olay günü odada tek başına olduğunu, otopsi raporuna göre kendisine zarar verdiğini ve yanarak öldüğünü, İ.K.yı intihara azmettiren veya intihar kararını güçlendiren birinin tespit edilemediğini, İ.K.nın hayatını kaybetmesinde suç veya suç unsuruna rastlanamadığını belirtmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararına yönelik itiraz Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 15/1/2021 tarihinde reddedilmiştir.
9. Başvurucu 10/2/2021 tarihinde nihai hükmü öğrenmesinin ardından 24/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemelerinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
12. Başvurucu, oğlunun ölümünün şüpheli olduğunu, odadaki kan izlerinin bu şüpheyi artırdığını, oğlunun yaraları dikkate alındığında olayın cinayet olabileceğini, oğlunun intihar edecek biri olmadığını, soruşturmanın etkili yürütülmediğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, somut süreç, ilgili mevzuat ve insan hakları yargısı içtihadı detaylı olarak aktarılarak adli makamların ulaştığı sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı, değerlendirme yapılırken bu hususların dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
13. Başvurucu, başvuru formunda öz itibarıyla şüpheli ölüm olayına ilişkin olarak soruşturmanın etkisizliği üzerinde durmuş; yaşamı koruma yükümlülüğü (intiharın önlenmesi, oğlunun üçüncü kişilere karşı korunması) konusunda herhangi bir husus ileri sürmemiştir. Ayrıca başvurucunun oğlunun kamu görevlilerinin güç kullanımı sonucu öldüğüne işaret eden bir iddiası, açıklaması olmadığı gibi somut süreçte buna delalet eden bir emare de bulunmamaktadır. Bu bağlamda başvuru sadece yaşam hakkının usul boyutu kapsamında değerlendirilecektir.
14. Devletin yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde yürütülen soruşturmanın etkili kabul edilebilmesi için derhâl başlatılması, sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delillerin tespit edilmesi, olayı çevreleyen tüm koşulların aydınlatılması, soruşturmanın nesnel ve tarafsız analizlere dayanması, kamu denetimine tabi bir biçimde, ölen kişinin yakınlarının gerekli olduğu ölçüde katılımının sağlanarak özenle yürütülmesi ve suç tespit edildiği takdirde eylemle orantılı bir ceza ile sonuçlandırılması gerekir. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma, cezalandırma hakkı veya tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (T.A. [GK], B. No: 2017/32974, 29/9/2021).
15. Somut sürece bakıldığında Başsavcılık ölüm olayını müteakip hemen soruşturma başlatmıştır. Soruşturma kapsamında vakit kaybetmeden olay yeri incelemesi yapılmış, deliller toplanmış, olay yerinin fotoğrafları çekilmiş, kamera kayıtları incelenmiş, tanık ifadeleri alınmış, kimyasal analizlerle laboratuvar incelemeleri yapılarak otopsi raporu düzenlenmiştir.
16. Süreçte başvurucunun ifadesinin alındığı yönünde bir bilgi/belge bulunmamakta ve bu durum soruşturma kapsamında bir eksiklik izlenimi yaratmakta ise de başvurucunun soruşturmaya katılımı konusunda bir engelle karşılaşmadığı görüldüğünden ve soruşturma süreci bir bütün olarak ele alındığında bu eksikliğin olayın oluş koşullarının aydınlatılması bağlamında tek başına soruşturmada boşluk yaratacak, usul yükümlülüğünün ihlaline neden olacak bir husus olarak değerlendirilmesi mümkün görünmemektedir. Özetle Başsavcılığın ölümün meydana geliş koşullarının tespiti için gereken edimleri mümkün olduğu ölçüde yerine getirdiği gözlemlenmiştir. Süreçte olayı çevreleyen koşulların aydınlatılması için gerekli olan bir bulgunun, delilin toplanmadığı/araştırılmadığı yorumunu getirmek eldeki veriler ve olay silsilesi itibarıyla mümkün değildir. Yaklaşık bir buçuk yıl süren soruşturmada başvurucunun soruşturma evrakına ulaşamadığına, sürecin şeffaf yürütülmediğine ilişkin bir iddiası da yoktur.
17. Bu bağlamda soruşturmanın olayı çevreleyen koşulları olabildiğince aydınlattığı, soruşturmanın geneli üzerinde bir şüphe uyandıracak, etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği izlenimi verecek bir eksikliğin bulunmadığı değerlendirilmiştir.
18. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA ,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 18/12/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
1. Anayasa Mahkemesi 1. Bölüm 2021/12336 esas sayılı dosyada, sayın çoğunluk başvurucunun yaşam hakkı bağlamında yaşamı koruma yükümlülüğünü ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir.
2. Aşağıda açıkladığım sebeplerle başvurunun kabul edilebilir olduğuna ve yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilerek somut olay incelenip etkili soruşturma yükümlülüğü yerine getirilmesi amacıyla ihlal kararı verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
3. Olay ve olgular mahkememizin gerekçeli kararında özetlenmiştir.
4. Başvuruya konu olay, Ceza İnfaz Kurumunda hüküm özlü olarak bulunan başvurucunun intihar girişimi sonucu meydana gelen ölüm olayına ilişkindir. İntihar girişimi sonrası idarece idari soruşturma yapılmıştır. Aynı zamanda Cumhuriyet Savcılığınca da adli inceleme yapılmıştır. Cumhuriyet savcılığı yaptığı bu inceleme kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Cumhuriyet savcılığınca müşteki beyanının alınmadığı müştekinin olaya ilişkin şikayetlerinin tespit edilmediği anlaşılmaktadır. Yine 2/8/2019 tarihli raporda olay yerinden alınan kan örneğinde erkek genotip özelliğe sahip DNA örneğine rastlandığı bu kan örneğinin kime ait olduğu konusunda bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır.
5. Anayasa Mahkemesi’nin yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen ölüm olaylarında Anayasa’nın 17. maddesi devlete, elindeki tüm imkânları kullanarak bu konuda ortaya konulmuş yasal ve idari çerçevenin yaşamı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup sorumluların ortaya çıkarılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Bu yükümlülük -kamusal olsun veya olmasın- yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyeti kapsamaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).
6. Anayasa'nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
7. Anılan pozitif yükümlülükler kapsamında devlet, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi (yaşamı koruma yükümlülüğü) altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 51). Sözü edilen koruma ödevini yerine getirilebilmesi için devletin başka hususlar yanında bir kişinin yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehlikenin bulunduğunun kamu makamlarınca bilindiği ya da bilinmesi gerektiği durumlarda, görevlileri aracılığıyla makul ölçüler çerçevesinde ve tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler alması (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53) hatta önceden belirlenebilir bir veya daha fazla bireyin yaşamına yönelik bir tehdit söz konusu olmasa bile kişilerin yaşamını korumak için genel güvenlik tedbirleri alması gerekir.
8. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde Cumhuriyet savcılığınca müştekinin beyanının alınmadığı tespit edilmiştir. Müştekinin olaya ilişkin varsa duyumları intihar girişiminde bulunan kişinin ceza evinde yaşadığı süreçlerle ilgili varsa iddialarının dosyaya yansıtılmadığı anlaşılmaktadır. Yine olay yeri incelemesinde erkek genotip özelliğe DNA örneğine rastlandığı belirlenmesine rağmen bu kan örneğinin intihar girişiminde bulunan şahsa mı ait olduğu yoksa başka bir şahsa mı ait olduğu raporla belirlenmemiştir. Cumhuriyet savcılığınca olayın seyrini değiştirecek ve maddi hakikati ortaya çıkaracak olguların tam araştırılmadığı tespit edildiğinden yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılması gerekmektedir.
9. Yukarıda belirttiğim gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği gerekçesiyle Sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
Üye