TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ÖZGÜR ÖZMEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/17601)
Karar Tarihi: 10/12/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Ayşenur TUNCER
Başvurucu
Özgür ÖZMEN
Vekili
Av. Burak Kaan KOÇAK
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, müşterek çocuğun velayetinin değiştirilmemesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucunun B.Y. ile yaptığı evlilikten 2008 yılında bir erkek çocuğu dünyaya gelmiştir. Taraflar arasında görülen anlaşmalı boşanma davasında tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayetinin annesine verilmesine, velayeti anneye verilen çocuk ile baba arasında kişisel ilişki kurulmasına ve çocuk lehine iştirak nafakasına karar verilmiştir. Anılan karar 27/9/2013 tarihinde kesinleşmiştir.
3. Velayet sahibi anne 25/5/2018 tarihinde kişisel ilişkinin değiştirilmesi davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucunun müşterek çocuğu kendisinden izinsiz bir şekilde başka bir şehre götürmesi nedeniyle mevcut kişisel ilişkinin sınırlandırılmasını talep etmiştir.
4. Buna karşılık başvurucu 28/5/2018 tarihinde açtığı velayetin değiştirilmesi davasında çocuğuyla arasındaki kişisel ilişkinin anne tarafından engellendiğini ve annenin velayet görevinin gereklerini yerine getirmediğini ileri sürmüştür. Ayrıca çocuğun psikolojik şiddete maruz kaldığı ve annenin öfke kontrolü probleminin olduğu iddia edilmiştir. Bununla birlikte annenin şiddete meyilli olduğu, ruh ve beden sağlığının bozuk olduğu, alkol probleminin bulunduğu vurgulanmıştır.
5. Dava dilekçesinde özetle 20/5/2018 günü çocuğun anneye teslimi sırasında annenin çok alkollü olduğu, başvurucuya "Bunca zamandır çocuğa ben bakıyorum, biraz da sen bak." dediği, aşırı alkol kullanımı nedeniyle başvurucunun hastaneye götürüldüğü ancak tedaviyi reddettiği belirtilmiştir. Akabinde yaşanan olaylar üzerine çocuğun babasıyla Ankara'ya gitmek istediğini beyan ettiği, böylelikle başvurucunun mevcut ortamın güvenli olmadığı kanaatiyle çocuğuyla Ankara'ya gittiği ifade edilmiştir. Sonuç olarak başvurucu, müşterek çocuğun üstün yararı gereğince velayetinin değiştirilerek tarafına verilmesini talep etmiştir. Bu davanın anne tarafından açılan kişisel ilişkinin değiştirilmesi davasıyla birleştirilmesine karar verilmiş olup her iki davanın yargılaması birlikte yapılmıştır.
6. Yapılan yargılamada anne ve çocuğun bulunduğu yerdeki uzman ile babanın bulunduğu yerdeki uzman tarafından düzenlenen iki ayrı sosyal inceleme raporu alınmıştır. Ayrıca bildirilen tanıklar dinlenmiştir. Çocuk ve anne ile ayrı ayrı yapılan görüşmeler sonunda hazırlanan 22/10/2018 tarihli uzman raporunda annenin olumsuz bir yaşam tarzına ya da olumsuz bir alışkanlığa sahip olmadığı, müşterek çocuğun yıllardır bakımını yaptığı ve velayetini alabilecek kişisel sorumlulukta olduğu bildirilmiştir. Bunun yanında küçüğün öğretmenleri ile yapılan telefon görüşmelerinden küçüğün annesi tarafından ihmal edilen bir çocuk olmadığı, aksine sınır koyma odaklı bilinçli bir ebeveyn tutumu sergilendiği izlenimi oluştuğu ifade edilmiştir. Sonuç olarak annenin küçüğün velayetini almasına engel olabilecek herhangi bir özel durumuna rastlanmadığı belirtilmiştir.
7. Başvurucunun bulunduğu yerdeki uzman tarafından yapılan görüşme sonucunda hazırlanan 8/4/2019 tarihli uzman raporunda ise annenin iddiaları doğrultusunda başvurucunun çalıştığı kurumdan çalışma saatlerine ve vardiya durumuna ilişkin bilgi sorulması, ayrıca başvurucunun bir devlet veya üniversite hastanesinin psikiyatri bölümüne sevki ile psikolojik sağlık durumunun ve çocuğu ile bir araya gelmesine engel bir hâlinin olup olmadığının tespitinin istenmesinin gerekli olduğu belirtilmiştir. Belirtilen bu araştırmaların sonucunun olumlu gelmesi hâlinde başvurucunun çocuğun velayetini üstlenmesinin önünde engel bir durumun olmadığı ifade edilmiştir.
8. Bunun yanında Mahkeme, çocuğu bizzat dinlemiştir. Küçük 12/10/2018 tarihli beyanında hem annesini hem babasını sevdiğini, yaz mevsimini babasıyla Ankara'da güzel bir şekilde geçirdiğini, annesinin çalıştığını, annesi çalıştığı zamanlarda evde yalnız kaldığını, İzmir'de hiç arkadaşı olmadığını beyan etmiştir. Ayrıca annesiyle dışarı çıktıkları bazı vakitlerde sabaha karşı eve döndüklerini, evde genelde annesinin yemek yapamadığını, kendisinin pilav veya makarna gibi yemekleri yapmayı bildiğini, evde çoğu zaman yalnız kaldığı için babasıyla yaşamak istediğini ifade etmiştir.
9. Mahkeme, anılan delilleri değerlendirerek 17/1/2020 tarihinde hem kişisel ilişkinin değiştirilmesi davasının hem de velayetin değiştirilmesi davasının reddine karar vermiştir. Başvuruya konu velayetin değiştirilmesi davasının reddine ilişkin kararın gerekçesinde; dinlenen tüm tanıkların ve küçüğün okulunda görev yapan öğretmenlerin, annenin ilgili bir anne olduğu, çocuğun okula temiz ve düzenli bir şekilde gittiği, ihmal edilen bir çocuk olmadığı şeklindeki beyanlarına itibar edildiği belirtilmiştir. Ayrıca bilirkişi raporları gözönüne alınarak velayet hakkı kendisinde bulunan annenin velayet yükümlülüklerine aykırı bir davranış içinde bulunmadığı kanaati ile çocuğun üstün yararı gözetilerek davanın reddine karar verildiği ifade edilmiştir.
10. Velayetin değiştirilmesi davasının reddine ilişkin karar başvurucu tarafından istinaf edilmiştir. İstinaf başvuru dilekçesinde yargılama sırasında annenin daha önce psikiyatri kliniğinde yattığını, uzun süreli ilaç kullandığını, şiddet eğilimi olduğunu, öfke nöbeti geçirdiğini belirtmelerine ve bu iddiaya ilişkin medikal ulak kaydı ile hastane kayıtlarının istenmesini talep etmelerine rağmen mahkemece bu yönde araştırma yapılmadığı, annenin psikolojik sorunu olup olmadığının tespit edilmediği ve bu iddiaların gerekçeli kararda karşılanmadığı belirtilmiştir. Bunun yanında annenin alkol bağımlısı olduğu iddiası bakımından ise dosyaya sunulan fotoğraflar bulunmasına rağmen mahkemece araştırma yapılmadığı ileri sürülmüştür. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 22/3/2021 tarihinde başvurucunun istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinde velayet hakkı kendisinde olan annenin velayet görevini ihmalinin ya da istismarının ispatlanmadığını, küçüğün üstün yararının alıştığı eğitim ve aile çevresinde olmasını gerektirdiğini, bilirkişi raporlarında da velayetin değişmesi için somut gerekçe bulunmadığı kanaatiyle ilk derece mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğunun değerlendirildiğini belirtmiştir.
11. Başvurucu, nihai hükmü 30/3/2021 tarihinde öğrendikten sonra 27/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu 30/4/2024 tarihli dilekçesiyle müşterek çocuğun velayetinin bu bireysel başvurudan sonra açılan davada kendisine verildiğini bildirmiştir.
12. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
13. Başvurucu; müşterek çocuğun kendisinin yanında kalmak istediğine dair beyanlarına mahkemece gerekçe sunulmadan itibar edilmemesi, ayrıca anne hakkındaki iddialarına ilişkin delillerin değerlendirilmemesi ve gerekli araştırmaların yapılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkı bağlamında adil yargılanma hakkının ve çocuğun üstün yararı gözetilmediğinden özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda başvurucunun aile hayatına saygı hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
14. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir. Bunun yanında bireysel başvuru tarihinden sonra müşterek çocuğun annesi hakkında çeşitli suçlardan şikâyetçi olduğunu, açılan yeni bir velayet davası kapsamında müşterek çocuğun velayetinin kendisine verildiğini, bu nedenle yeniden yargılama yapılmasında hukuki gereklilik bulunmadığını bildirmiştir. Ancak başvuruya konu yargılamada pozitif yükümlülüklerin ihlal edildiğini belirterek ihlalin tespitine ve yasal faiziyle 120.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
15. Başvurucunun şikâyetinin özü, velayetin değiştirilmesi talepli davada esasa etkili olan deliller değerlendirilmeden karar verilmesine ilişkin olduğu anlaşılmakla başvurucunun iddiaları bir bütün olarak aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.
16. Velayet hakkına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin uyuşmazlıklar, adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına sıklıkla konu olmakla birlikte sürecin ivedi olarak yürütülmesi de dâhil olmak üzere ilgili prosedürlere ilişkin işlem ve eylemlerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında meydana getirdiği sonuçlar dikkate alındığında söz konusu iddiaların aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele alınması uygun görülmektedir (Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 82; M.M.E. ve T.E., B. No: 2013/2910, 5/11/2015, § 137).
17. Aile hayatına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile hayatına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 26).
18. Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri, aile hayatının vazgeçilmez bir unsuru olup ebeveyn arasında ortak yaşamın kurulamaması veya hukuken ya da fiilen sona ermiş olması aile hayatını ortadan kaldırmaz. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile hayatının, anne ve babanın birlikte yaşamamaları veya ortak yaşama son vermelerinin ardından da devam edeceği açık olup anne, baba ve çocuğun aile hayatlarına saygı hakkı, belirtilen durumlarda ailenin yeniden birleştirilmesine yönelik tedbirleri de içermektedir. Söz konusu yükümlülük, ebeveyn veya diğer aile bireyleri arasındaki velayet ve kişisel ilişki tesisine ilişkin uyuşmazlıklar için de geçerlidir (Murat Atılgan, § 25).
19. Anayasanın 41. maddesinde ifade edilen çocuğun yüksek yararı mahkemeler, idari makamlar ve yasama organı tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde gözetilmesi gereken bir ilkedir. Bu bağlamda çocuklar üzerinde etki doğuracak bir işlem yapılacağı zaman bu işlemin çocuğun yararına uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılması, aile hayatına saygı hakkının öngördüğü pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından oldukça önemlidir (Şükran İrge, B. No: 2016/8660, 7/11/2019, § 33).
20. Öte yandan mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek öncelikle derece mahkemelerinin yetkisi ve sorumluluk alanındadır. Çocuğun üstün yararı başvuru konusu dava açısından en önemli unsur olup olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu da tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemekte ve özellikle mahkemelerin kişisel ilişki kurulmasına ve velayete ilişkin mevzuat hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini incelemektedir (M.M.E. ve T.E., § 135).
21. Somut olayda tarafların evlilik birliği içinde müşterek bir erkek çocuklarının olduğu, tarafların anlaşmalı olarak boşandıkları, aralarındaki anlaşmaya göre çocuğun velayetinin anneye verildiği, baba ile kişisel ilişki tesis edildiği, ancak taraflar arasında yaşanan olaylar nedeniyle başvurucunun, velayetin kendisine verilmesi talepli dava açtığı anlaşılmaktadır.
22. Başvuru konusu velayetin değiştirilmesi davasına ilişkin yargısal süreç incelendiğinde; ilk derece mahkemesinin yargılama sürecinde tarafların tanıklarını ve müşterek çocuğu bizzat dinlediği, konuya ilişkin uzman raporları aldığı görülmektedir. Bu bağlamda Mahkeme tarafından alınan 22/10/2018 tarihli uzman raporunda annenin olumsuz bir yaşam tarzına ya da olumsuz bir alışkanlığa sahip olmadığı, müşterek çocuğun yıllardır bakımını yaptığı ve annenin küçüğün velayetini almasına engel olabilecek herhangi bir bulguya rastlanmadığı tespit edilmiştir. Mahkeme gerekçeli kararında; bilirkişi raporlarının gözönüne alındığını belirterek velayet hakkı kendisinde bulunan annenin velayet yükümlülüklerine aykırı bir davranış içinde bulunmadığı sonucuna ulaştığını ifade etmiştir. Bunun yanında Bölge Adliye Mahkemesi de kararında; annenin velayet görevini ihmalinin ya da istismarının ispatlanmadığını, küçüğün üstün yararının alıştığı eğitim ve aile çevresinde olmasını gerektirdiğini, bilirkişi raporlarında da velayetin değişmesi için somut gerekçe bulunmadığını vurgulamıştır.
23. Velayetin tespitinde uzman raporu, tarafların koşulları, çocuğun maruz kaldığı olaylar/riskler gözetilerek çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimine en uygun çözümün tercih edilmesi ve bunun çocuğun yararına olduğunun yeterli gerekçeyle açıklanması gerekir (M.Ö., B. No: 2019/36657, 19/10/2023, § 27). Bu bağlamda somut olayın koşullarında başvurucunun vekil ile kendisini temsil ettirdiği, beyan ve itirazlarını sunabildiği, dolayısıyla yargılamaya katılımının sağlanmış olduğu görülmektedir. Yargılama makamlarınca tarafların hukuki menfaatleri arasında bir dengeleme yapıldığı ve çocuğun üstün yararı dikkate alınmak suretiyle velayet ve kişisel ilişki konusunda yeterli ve ilgili gerekçe sunularak karar verildiği kanaatine ulaşılmıştır.
24. Bu durumda; kararlarda yer verilen tespit ve gerekçe itibarıyla aile hayatına saygı hakkı yönünden yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı, dolayısıyla aile hayatına saygı hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/12/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. Mahkemenin sayın çoğunluğu tarafından başvurucunun aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Aşağıda belirteceğim gerekçelerle Anayasa’nın 20. Maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
2. Olay ve olgular mahkememizin gerekçeli kararında ayrıntılı olarak özetlenmiştir.
3. Başvurucu; müşterek çocuğun kendisinin yanında kalmak istediğine dair beyanlarına mahkemece gerekçe sunulmadan itibar edilmemesi, ayrıca anne hakkındaki iddialarına ilişkin delillerin değerlendirilmemesi ve gerekli araştırmaların yapılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkı bağlamında adil yargılanma hakkının ve çocuğun üstün yararı gözetilmediğinden özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; mevcut başvuruda başvurucunun aile hayatına saygı hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
4. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki iddialarını tekrar etmiştir. Bunun yanında bireysel başvuru tarihinden sonra müşterek çocuğun annesi hakkında çeşitli suçlardan şikâyetçi olduğunu, açılan yeni bir velayet davası kapsamında müşterek çocuğun velayetinin kendisine verildiğini, bu nedenle yeniden yargılama yapılmasında hukuki gereklilik bulunmadığını bildirmiştir. Ancak başvuruya konu yargılamada pozitif yükümlülüklerin ihlal edildiğini belirterek ihlalin tespitine ve yasal faiziyle 120.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
5. Başvurucunun şikâyetinin özü, velayetin değiştirilmesi talepli davada esasa etkili olan deliller değerlendirilmeden karar verilmesine ilişkindir. Bu açıklamalar kapsamında başvurucunun iddialarının bir bütün olarak aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenebilir nitelikte olduğu kabul edilmiştir.
6. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Aile hayatına saygı hakkı kapsamında devlet için aile hayatına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 26). Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri; ebeveynin, çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede, her çocuğun yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir (Serpil Toros, B. No: 2013/6382, 9/3/2016, § 69). Söz konusu yükümlülük, ebeveyn veya diğer aile bireyleri arasındaki velayet ve kişisel ilişki tesisine ilişkin uyuşmazlıklar için de geçerlidir (Murat Atılgan, § 25).
8. Şüphesiz çocuğun üstün yararının ne olduğuna ilişkin tespit, bu tür davalarda dikkate alınması gereken en önemli unsurdur (Murat Atılgan, § 45; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 84; N.Ö.n, B. No: 2014/19725, 19/11/2015, § 56). Bununla birlikte derece mahkemelerinin çocukla ebeveyn arasındaki ilişkileri düzenleyen kararlarının gerekçeleri; psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı gibi konusunda uzman bilirkişiler tarafından hazırlanmış yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar ile hâlen bulunduğu yerdeki yaşantısına ilişkin gerekli araştırma ve incelemeyle elde edilen somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır. Bu konudaki diğer önemli bir husus ise çocuğun beyanlarının alınmasıdır. Çocuğun dinlenebileceği uygun bir yaşa ve olgunluğa eriştiğinin anlaşılması hâlinde kişisel ilişki tesisi ve velayetle ilgili beyanları mahkeme tarafından mutlaka dikkate alınmalıdır (Bahadır Üney ve Diğerleri, B. No: 2018/4453,10/3/2022, § 58).
9. Öte yandan mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek öncelikle derece mahkemelerinin yetkisinde ve sorumluluk alanındadır. Çocuğun üstün yararı başvuru konusu dava açısından en önemli unsur olup olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda olduğu da tartışmasızdır. Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemekte; özellikle mahkemelerin kişisel ilişki kurulmasına ve velayete ilişkin mevzuat hükümlerini yorumlayıp uygularken Anayasa’nın 20. ve 41. maddelerindeki güvenceleri gözetip gözetmediğini incelemektedir (Bahadır Üney ve Diğerleri, § 59; M.M.E. ve T.E., B. No: 2013/2910, 5/11/2015, § 135).
10. Somut olayda tarafların evlilik birliği içinde müşterek bir erkek çocuklarının olduğu, tarafların anlaşmalı olarak boşandıkları, aralarındaki anlaşmaya göre çocuğun velayetinin anneye verildiği, baba ile kişisel ilişki tesis edildiği, ancak taraflar arasında yaşanan olaylar nedeniyle başvurucunun velayetin kendisine verilmesi talepli dava açtığı anlaşılmaktadır.
11. Başvuru konusu velayetin değiştirilmesi davasına ilişkin yargısal süreç incelendiğinde; ilk derece mahkemesinin yargılama sürecinde tarafların tanıklarını ve müşterek çocuğu bizzat dinlediği, konuya ilişkin uzman raporları aldığı görülmektedir. Bu bağlamda mahkeme tarafından alınan 22/10/2018 tarihli uzman raporunda annenin küçüğün velayetini almasına engel olabilecek herhangi bir bulguya rastlanmadığı tespit edilmişse de velayet hakkı sahibi annenin psikolojik sıkıntıları bulunduğu, buna ilişkin tedavi gördüğü iddiasının ileri sürüldüğü ve delil olarak hastane kayıtlarının gösterildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanında annenin alkol problemi olduğu ve bu durumun çocukla ilişkisine olumsuz yansımaları olduğu iddiası da ileri sürülmüştür. Ancak yargılama makamlarınca küçüğün velayetinin kime verileceğinin tespiti amacıyla ileri sürülen bu ciddi iddiaların gerçekliğinin araştırılmadığı ve bu iddiaların sübut bulmadığı noktasında da somut, bilimsel ve yeterli gerekçeye dayanan değerlendirmelerin yapılmadığı tespit edilmiştir.
12. Velayetin tespitinde uzman raporu, tarafların koşulları, çocuğun maruz kaldığı olaylar/riskler gözetilerek çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimine en uygun çözümün tercih edilmesi ve bunun çocuğun yararına olduğunun yeterli gerekçeyle açıklanması gerekir (M.Ö., B. No: 2019/36657, 19/10/2023, § 27). Buna göre yargılama süreci bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde; yargılama makamlarının kararlarının gerekçesinin dayandırıldığı tek kişilik uzman raporundaki görüşün annenin psikolojik durumunun tespitine, velayete engel teşkil edebilecek nitelikte bir psikolojik rahatsızlığı veyahut alkol bağımlılığı bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirme yapılmasına elverişli olmadığı görülmektedir. Ayrıca bilirkişi raporlarında tarafların koşullarının tam olarak irdelenmediği, hastane kayıtları olduğu bildirilen psikolojik rahatsızlığın ve hakkında delil sunulan alkol bağımlılığı iddialarının mevcudiyetine ve müşterek çocuğa yansımalarına dair bir araştırma ve değerlendirme sunulmadığı vurgulanmalıdır. Böylelikle başvurucu tarafından aşamalarda ileri sürülen, velayet hakkının gereği gibi kullanımına engel olabilecek ve karar sonucunu etkileyebilecek nitelikteki anılan iddialar hakkında yargılama makamlarınca hiçbir araştırma ve değerlendirme yapılmadığı gibi başvurucu tarafça sunulan ve bildirilen delillere iddialar çerçevesinde neden itibar edilmediğinin gerekçesinin de somut bir şekilde ortaya konduğundan söz etmek mümkün değildir.
13. Bunun yanında idrak çağında olan çocuğun başvurucunun yanında kalmak istediğine dair beyanlarının ve velayet hususundaki talebinin neden hükme esas alınmadığına ilişkin yargılama makamlarınca uyuşmazlığa özgü yeterli ve ilgili gerekçe sunulmadığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak somut olay bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirdiğinden ve velayete ilişkin uyuşmazlığın çözümünde tarafların koşullarına, yaşam şartlarına ve özellikle psikolojik durumlarına ilişkin olarak yapılan inceleme ve değerlendirmelerin ileri sürülen iddialar kapsamında yeterli olduğundan söz edilemez. Bu nedenle aile hayatına saygı hakkına ilişkin Anayasa'da belirtilen güvencelerin ve çocuğun üstün yararı ilkesinin gözetilmediği ve özenli bir yargılama yapılmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
14. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
15. Yukarıda belirttiğim gerekçelerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.
Üye