TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
S.G. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/21640)
Karar Tarihi: 20/11/2024
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Basri BAĞCI
Üyeler
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Kenan YAŞAR
Ömer ÇINAR
Raportör
Rıdvan DEMİR
Başvurucu
S.G.
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında tutulan şüpheliye karşı fiziki güç kullanılması ve bu olay hakkında ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla hakkında yürütülen bir ceza soruşturması kapsamında 2/8/2016-3/8/2016 tarihleri arasında gözaltında tutulmuş; ifadesinin alınması sonrasında serbest bırakılmıştır. Başvurucu hakkında düzenlenen 2/8/2016 tarihli adli muayene raporunda başvurucunun vücudunda darp ve cebir izine rastlanmadığı, 3/8/2016 tarihli adli muayene raporunda ise darp ve cebir izine rastlanmadığı fakat (çelişki yaratacak şekilde) yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir olduğundan bahsedilmiştir. 10/8/2016 tarihinde düzenlenen bir rapora göre psikiyatri kliğine müracaat eden başvurucuda anksiyete bozukluğu mevcuttur. Başvurucu hakkında düzenlenen 27/2/2017 tarihli adli tıp raporunda yumuşak doku lezyonuna ve hafif anksiyeteye rastlandığı belirtilmiştir.
3. Başvurucu 4/8/2016 tarihinde, gözaltında tutulurken uğradığını iddia ettiği kötü muamele nedeniyle savcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. İddiasına göre başvurucu, gözaltına alındığı sırada polis memuru tarafından göğsüne dirsek atılmış; akabinde darp raporu aldığı için gözaltında tutulduğu sürede polis memurları kendisini birlikte gözaltına alındığı kişilerden farklı bir yere götürmüş, burada tehdit ve hakarete uğramış ve birkaç tokat yemiştir. Başvurucu, tehdit ve hakarete uğradığına dair tanıkları olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca başvurucu 3/8/2016 tarihli adli muayene raporuna ve 10/8/2016 tarihli psikiyatri kliğinindeki teşhise dayanarak fiziksel şiddet gördüğünün sabit olduğunu belirtmiştir.
4. Başvurucunun suç duyurusu üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgili ceza soruşturması başlatıp kolluktan gerekli tahkikatı yapmasını istemiştir. Soruşturma kapsamında olayda fiziksel şiddet uyguladığı ileri sürülen polis memurunun, başvurucunun tanık olarak gösterdiği kişilerin ve 3/8/2016 tarihli adli muayene raporunu düzenleyen doktorun ifadesi alınmıştır.
5. Başvurucunun tanık gösterdiği E.Ç., M.S. ve M.R.A. benzer yöndeki ifadelerinde şüpheli polis memurlarının başvurucuya yönelik fiziksel şiddetine tanık olduklarını, "Hangi suçtan gözaltında olduğunuzu bilmiyor musun, teröristsiniz, burası Asayiş Şube değil, KOM Şube." dediklerini, gözaltındayken başvurucu ile F.yi yanlarından alarak başka bir yere götürdüklerini, bu esnada sesler duyduklarını, başvurucunun yanlarına döndüğünde kemerinin ve ayakkabısının elinde olduğunu, yüzünün kızardığını gördüklerini belirtmiştir. Tanıklar E.G.K. ve G.K. ise gözaltı sürecinin başında başvurucunun göğsüne vurulmasının söz konusu olmadığını beyan etmiştir.
6. Şüpheli olarak ifadesi alınan A.S.Y. ifadesinde başvurucu ile birlikte gözaltına alınan birinin elinde tespih salladığını, gözaltındaki bu kişiye bunu yapmamasını söylediğini, başvurucunun araya girmesi üzerine ona karışmamasını söylediğini, başvurucuya karşı herhangi bir tehdidi, hakareti veya fiziksel şiddeti olmadığını, başvurucunun kendi lehine delil üretmek amacıyla suç duyurusunda bulunduğunu söylemiştir.
7. Yine başvurucu hakkındaki 3/8/2016 tarihli adli muayene raporunu düzenleyen Dr. B.Ş. ifadesinde; başvurucuda herhangi bir darp ve cebir izine rastlamadığını, gördüğü eğitimde hocalarının basit tıbbi müdahale ile giderilip giderilemeyeceği hususunun adli muayene raporlarında yazılması gerektiğine ilişkin öğretileri sebebiyle rapora "Basit tıbbi müdahale ile giderilebilir." yazdığını belirtmiştir.
8. Başsavcılık, polis merkezindeki kamera kayıtları üzerinde inceleme yaptırmıştır. Bilirkişi raporuna göre kameraların incelenmesi neticesinde başvurucu saat 10.06'dakoridorun sonuna polis refakatinde götürülmüş, saat 10.43'te geri getirilmiştir. Bu dışında görüntülere yansıyan bir durum yoktur.
9. Toplanan bu deliller neticesinde Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun kendisine işkence edilip küfredildiğine ilişkin olarak aynı kapsamda soruşturmaya tabi tutulan kişilerin beyanı ile kendi beyanı dışında delil bulunmadığı, ortaya çıkan anksiyete bozukluğunun başvurucunun gözaltına alınması sebebiyle gerçekleşmiş olabileceği, yaralanmasına ilişkin olarak her ne kadar adli tıp raporunda yumuşak doku lezyonuna rastlandığı belirtilmiş ise de dayanak raporlarda böyle bir durumun olmadığının sabit olduğu, ifadesi alınan doktorun da bu durumu destekler nitelikte beyanda bulunduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına 26/11/2018 tarihinde karar vermiştir. Başvurucunun karara yönelik itirazı Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiştir.
10. Karar başvurucuya 8/4/2021 tebliğ edilmiş, başvurucu 28/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Komisyon, adli yardım talebinin kabulü ile başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucu, fiziki ve sözlü şiddet görmesinden, tanık anlatımlarına, kamera görüntülerine ve adli raporlara rağmen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinden, soruşturmanın makul bir sürede tamamlanmamasından yakınmıştır. Bu iddiası bağlamında başvurucu, gözaltı sürecinde kendisine "Sen terör şüphelisisin, teröristsin." denerek onur ve şerefinin zedelendiğini de ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; ekimozların ne şekilde oluştuğunu gösterebilecek nesnel bir delil unsuru bulunmadığı, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucu hakkında düzenlenen adli raporların bir bütün olarak ele alındığı ve usul yükümlüğüne ait gereklerin özenle yerine getirildiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını yinelemiştir.
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. Güç kullanmaya yetkili kamu görevlilerinin, tutumu nedeniyle kendisine karşı güç kullanılması kesin olarak gerekli olmayan bir kişiye karşı fiziksel güce başvurmaları ilke olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmektedir. Kesin gerekli olduğu hâllerde bile güç, aşırıya kaçmadan kullanılmalı ve kişinin tutumuyla orantılı olmalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).
15. Gözaltı veya tutukluluk gibi bireyin devletin kontrolü altında bulunduğu sırada bir yaralanma olayı meydana gelmiş ise bu olaya ilişkin olarak tatmin edici ve inandırıcı bir açıklama getirme yükümlülüğü yetkili makamlara aittir (S.D., B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89, 90; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95). Bunun sebebi bu tür olaylarda gerçekleşme koşullarına ilişkin bilgilerin çoğunlukla yetkili makamların erişiminde olmasıdır (Ferit Kurt ve diğerleri, B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 74).
16. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Şikâyet olmadığında bile kişiye kötü muamelede bulunulduğuna ilişkin yeterince açık belirtiler varsa konuyla ilgili bir ceza soruşturması açılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci, gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı; mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli; soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; S. D.,§§ 111-114; Veli Saçılık (2), B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).
17. Somut olayda, başvurucu, hakkındaki adli muayene raporlarının fiziksel şiddete uğradığını gösterdiğini belirtmiştir. Ancak başvurucunun dayanak yaptığı adli muayene raporlarında herhangi bir darp veya cebir izine rastlanmadığının belirtildiği, başvurucu hakkında düzenlenen kati raporun anılan raporlar esas alınarak düzenlendiği, adli tıp raporunda hatalı değerlendirme yapıldığının Başsavcılık tarafından ortaya konulduğu tespit edilmiştir. Diğer yandan tanık beyanları arasında çelişkiler olduğunun da ifade edilmesi gerekir. Bazı tanıklar başvurucuya gözaltı sürecinin başında şiddet uygulanmadığını belirtmiştir. Her ne kadar bazı tanıklar tokat atılma sesi duyduklarını belirtmişse de söz konusu fiilin başvurucuya karşı işlendiğine ilişkin görgüye rastlanmamıştır. Başsavcılık başvurucuyla birlikte gözaltında tutulan kişileri dinlemiş; şüphelilerin ifadesini almış; başvurucunun psikolojik durumuyla ilgili raporu ve ifadeleri alınan tanıkların beyanlarının güvenirliğini değerlendirerek bir sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine doğrudan geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini yapmasının veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesinin söz konusu olamayacağı belirtilmelidir. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 185). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar, ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir durum, ancak olaya ilişkin kesin ikna edici nitelikte bulguların varlığı hâlinde söz konusu olabilir. Kesin, ikna edici bulgular olmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutu ihlal edilmemiştir.
18. Diğer yandan başvuruya konu iddiaya yönelik soruşturmada Başsavcılık, başvurucunun gösterdiği delillerin tamamını dikkate almış; gerekli ifadelere başvurmuştur. Başvurucu ile birlikte gözaltına alınanları tanık olarak dinlemiş, şüphelilerin ifadelerini almıştır. Kamera kayıtları üzerinde inceleme yaptırmış ve bir sonuca varılmıştır. Başvurucunun gösterdiği tanıklar ile değerlendirilen delillerin temini dikkate alındığında soruşturmanın makul bir sürede neticelenmediğini söylemek de olanaksızdır. Başvurucunun, kendisine tehdit ve hakarette bulunulduğuna dair iddiasını kanıtlayacak herhangi bir delile dayanmadığı anlaşıldığından bu konudaki iddiasının da soyut iddiadan öteye geçememiştir. Bu kapsamda soruşturmanın gerekli sürat ve özenle yürütülmediğini ortaya koyacak bir bulgunun olmadığı belirtilmelidir. Dolayısıyla kötü muamele yasağının usul boyutu ihlal edilmemiştir.
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutlarının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR bu sonuca katılmamışlarıdır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE Engin YILDIRIM ve Kenan YAŞAR'ın KARŞIOYLARI ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 20/11/2024 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
2. Mahkememizce başvuruda kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmiş olup aşağıda açıklanan sebeplerle çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.
3. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla hakkında yürütülen bir ceza soruşturması kapsamında 2/8/2016-3/8/2016 tarihleri arasında gözaltında tutulmuş; daha sonra serbest bırakılmıştır.
4. Başvurucu hakkında düzenlenen 2/8/2016 tarihli adli muayene raporunda başvurucunun vücudunda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiş, 3/8/2016 tarihli adli muayene raporunda da aynı bulgu tekrar edilmiştir. Bu tespite rağmen 3/8/2016 tarihli raporda bir yaralanmadan ve bunun basit tıbbi müdahale ile giderilebilir olduğuna dair bir bilgiye raporda yer verilmiştir.
5. 10/8/2016 tarihinde düzenlenen bir rapora göre başvurucuya anksiyete bozukluğu teşhisi konmuştur. 27/2/2017 tarihli adli tıp raporunda yumuşak doku lezyonu ve hafif anksiyeteye rastlandığı ifade edilmiştir.
6. Başvurucu, gözaltına alındığı sırada bir polis memurunun göğsüne dirsek attığını, akabinde darp raporu aldığı için gözaltında tutulduğu sürede polis memurlarının kendisini birlikte gözaltına alındığı kişilerden farklı bir yere götürdüğünü iddia ederek tehdit ve hakarete uğradığını ve kendisine birkaç tokat atıldığını öne sürmüştür.
7. Başvurucu, tehdit ve hakarete uğradığına dair tanıkları olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca başvurucu 3/8/2016 tarihli adli muayene raporuna ve 10/8/2016 tarihli psikiyatri kliniğindeki teşhise dayanarak fiziksel şiddet gördüğünün sabit olduğunu belirtmiştir.
8. Başvurucunun tanık gösterdiği E.Ç., M.S. ve M.R.A. benzer yöndeki ifadelerinde şüpheli polis memurlarının başvurucuya yönelik fiziksel şiddetine tanık olduklarını gözaltındayken başvurucu ile diğer bir şahsı yanlarından alarak başka bir yere götürdüklerini, bu esnada sesler duyduklarını, başvurucunun yanlarına döndüğünde kemerinin ve ayakkabısının elinde olduğunu, yüzünün kızardığını gördüklerini belirtmiştir. Tanıklar E.G.K. ve G.K. ise gözaltı sürecinin başında başvurucunun göğsüne vurulmasının söz konusu olmadığını beyan etmiştir.
9. Polis merkezindeki kamera kayıtları üzerinde yapılan incelemede başvurucu saat 10.06'da koridorun sonuna polis refakatinde götürülmüş, saat 10.43'te geri getirilmiştir. Bu süre 37 dakika olup, bu süreye ait kamera kaydı yoktur. Bu tespit tanıkların “başvurucu ile diğer bir şahsı yanlarından alarak başka bir yere götürdüklerini, bu esnada sesler duyduklarını, başvurucunun yanlarına döndüğünde kemerinin ve ayakkabısının elinde olduğunu, yüzünün kızardığını gördüklerini” dair beyanlarıyla örtüşmekte olup başvurucunun bu süre içinde nereye niçin götürüldüğüne dair bir değerlendirme yapılmamıştır.
10. Darp ve cebir izi olmadığını belirten 3/8/2016 tarihli raporda yaralanma ve bunun basit tıbbi müdahale ile giderilebilir olduğundan bahsedilmesi izah edilmesi gereken önemli bir çelişkiye işaret etmektedir. Bu adli muayene raporunu düzenleyen doktorun rapordaki çelişkiyi gördüğü eğitimde hocalarının basit tıbbi müdahale ile giderilip giderilemeyeceği hususunun adli muayene raporlarında yazılması gerektiğine ilişkin öğretileri üzerinden açıklaması tatmin edici olmadığı gibi hayatın olağan akışına da uymamaktadır. Darp ve cebir izi yoksa neden basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek bir yaralanmadan söz konusu raporda bahsedilmektedir? Adli muayene raporunun açık ve net olması gerekirken, kendi içinde çelişki barındırması gerçeğe ulaşmayı zorlaştıracaktır.
11. Soruşturma ve yargılama makamları ifadesine başvurdukları doktorun 3/8/2016 tarihli rapordaki darp ve cebir izi olmadığı tespiti ile basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek bir yaralanmadan bahsetmesi arasındaki tutarsızlığı araştırmamış ilgili doktorun beyanına itibar etmekle yetinmişlerdir. Halbuki soruşturma ve yargılama makamlarının bu çelişkili hususu ilgili ve yeterli bir gerekçeyle izah etmeleri ve bu doğrultuda. Türkiye’deki tıp eğitiminde adli muayene raporlarına basit tıbbi müdahale ile giderilip giderilemeyeceği hususunun yazılması gerektiğine dair bir öğreti bulunup bulunmadığını araştırmaları gerekirken bu yapılmamıştır.
12. 3/8/2016 tarihli rapordaki göz ardı edilemeyecek önemdeki çelişki, bazı tanık beyanları ve 27/2/2017 tarihli adli tıp raporunda belirtilen başvurucuda yumuşak doku lezyonuna ve hafif anksiyeteye rastlandığı bulgularını dikkate aldığımızda soruşturma ve yargılama makamlarının usul yükümlüğüne ait gerekleri makul özenle yerine getirdiğini söylemek mümkün gözükmemektedir.
13. Bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine doğrudan geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini yapması, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koyması söz konusu olmamakla beraber somut olaya ilişkin ikna edici bulguların varlığı hâlinde Anayasa Mahkemesi bireysel başvurunun amacına uygun şekilde devreye girmesi mahkemenin ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine doğrudan geçtiği anlamına gelmez.
14. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul ve maddi boyutlarının ihlal edildiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Üye