TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET BARANSU BAŞVURUSU (4)
(Başvuru Numarası: 2021/22874)
Karar Tarihi: 10/1/2024
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Rıdvan GÜLEÇ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Murat İlter DEVECİ
Başvurucu
Mehmet BARANSU
Vekili
Av. Dilara YILMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkrasındaki güvencelerin sağlanmaması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, gazetecilik faaliyeti ve ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlerin tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/10/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formuyla eklerine, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere ve Mehmet Baransu (3) (B. No: 2016/11380, 26/12/2018) kararına göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) yürüttüğü bir soruşturma (Sor. No: 2014/116320) kapsamında sulh ceza hâkimliğinden başvurucunun konutunda ve eklentilerinde, kullandığı araçlarında ve üzerinde arama yapılmasına karar verilmesini istemiştir. Talebi değerlendiren İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 27/2/2015 tarihinde, “[başvurucu tarafından] teslim edilen 19 kopya CD ve 4 adet DVD içerisinde devletin güvenliği ve askeri yararları açısından Egemen Harekat Planı ile ilgili ‘çok gizli’ gizlilik derecesine haiz olduğu tespit edilen belgeleri 1. Ordu Komutanlığından izinsiz dışarıya çıkaran kişilerin şüpheli Mehmet Baransu ile eylem birliği içinde suç örgütü faaliyeti kapsamında hareket ettikleri, şüphelinin devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin ettiği, çok gizli belgeler olduğunu bilmesine rağmen bu belgeleri yetkili makamlara iade etmeyerek kendisine suret aldığı ve orijinallerini beyanına göre imha ettiği, devletin güvenliği ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıkladığı …” gerekçesiyle talebin kabulüne karar vermiştir. Yapılan aramada çok sayıda CD, DVD ve askerî olanlar da dâhil olmak üzere resmî yazışmalar ile olayla ilgili olabilecek nitelikte “Plan Çalışması 27-28 Ocak 2003, Bilgi Destek Planı, İrtica Eylem Planı, 3. Kolordu Komutanlığının 1. No’lu Harekât Planı, 1. Ordu Plan Semineri, 1. Ordu Plan Semineri 2003” isimli askerî belgeler bulunmuştur.
6. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 1/3/2015 tarihinde gözaltına alınmıştır.
7. Başvurucu 2/3/2015 tarihinde, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde (Terör Şubesi) müdafiinin refakatinde ifade vermiştir. İfade alma işlemi sırasında başvurucuya suçlandığı olayların açıklandığı, Genelkurmay Başkanlığı ile yapılan yazışmaların içeriği hakkında bilgi verildiği görülmüştür. İfade alma işlemi kapsamında başvurucuya yirmi sekiz soru yöneltilmiştir. Başvurucuya genel olarak Taraf gazetesinde yayımlanan habere konu bir kısım belgenin Başsavcılığa teslim edilmesine ilişkin tutanaklarda yer alan imza ve beyanların kendisine ait olup olmadığı, haberlere dair belge ve dijital verileri nasıl ve/veya kimden temin ettiği sorulmuştur. Başvurucu; anılan sorulara, söz konusu tutanaklardaki imza ve beyanların kendisine ait olduğu, haberlere ilişkin belge ve dijital verilerin kendisine emekli asker olduğunu söyleyen bir kişi tarafından iki ayrı tarihte teslim edildiği, kendisinin bu belgeleri Başsavcılığa teslim ettiği şeklinde cevaplar vermiştir. İfade sırasında başvurucuya devletin güvenliği ya da iç veya dış siyasal yararları bakımından gizli kalması gereken ve ifşası hâlinde devletin savaş hazırlıklarını, savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeye sokabilecek nitelikteki çok gizli belgeleri gazetede kimlerle birlikte incelediği, bu nitelikteki hangi belgelerin çıktısını kimlerle birlikte aldığı, tarama işlemini kimlerle birlikte yaptığı, anılan belgeleri neden imha ettiği, belgeleri temin edince doğrudan yetkili makamlara neden teslim etmediği de sorulmuştur. Başvurucu; bu belgeleri aynı gazetede birlikte çalıştığı gazeteciler A.A., Y.Ç., Y.O., K.T. ve ismini hatırlamadığı bir gazeteci ile birlikte incelediğini, belgelerin çıktısını almadıklarını ve tarama işlemi yapmadıklarını, darbe planı haricindeki hiçbir belgeyi yayımlamadıklarını, kendisine teslim edilen belgeler arasında savaş planlarının da bulunduğunu, tüm belgeleri Başsavcılığa teslim ettiğini, inceledikleri orijinal belgeleri imha etmediklerini ve devlet yetkililerine teslim ettiklerini, haber amaçlı aldıkları CD’lerin kopyalarını sonradan imha ettiklerini, yayımlanan haberlere konu kopya belgeleri gazete yönetimiyle birlikte incelediğini, sonradan kendisine verilen orijinal belgeleri ise kimseyle paylaşmadan devlet kurumlarına teslim ettiğini, yargılama dosyasındaki bazı belgelerin örneğinin kendisinde de bulunduğunu, kendisine verilen tüm ses kasetlerini de devlet kurumlarına teslim ettiğini, yayımladığı “Karargâh” isimli kitabında bu kayıtların bazı kopyalarındaki belgelere yer verdiğini, yine bu kopyaların bazı gazetelere de verildiğini, bu ses kayıtlarının çok daha fazlasının başka kişilerce televizyonlarda ve internette yayımlandığını beyan etmiştir.
8. Başsavcılık 2/3/2015 tarihinde; başvurucunun suç örgütü faaliyeti çerçevesinde eylem birliği içinde hareket ettiğini, kimlik bilgileri bu aşamada tespit edilemeyen şüphelilerden devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin ettiğini, devletin güvenliği ve askerî yararları bakımından çok gizli suça konu belgeleri -belgelerin önemini ve çok gizli niteliğini bilmesine rağmen- yetkili makamlara iade etmeyip bu belgelerden kendisine suret aldığını, ifadesine göre orijinallerini imha ettiğini, devletin güvenliği ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıkladığını belirterek suç işlemek amacıyla örgüt kurma, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile alma, çalma, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama suçlarından tutuklanmasını talep etmiştir.
9. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 2/3/2015 tarihinde başvurucunun sorgusu yapılmıştır. Başvurucu, sorgusunda genel olarak Terör Şubesinde verdiği ifadesi doğrultusunda beyanda bulunmuştur.
10. İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliği başvurucunun devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarından tutuklanması talebini reddetse de devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile alma, çalma ve devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme suçlarından tutuklanmasına karar vermiştir. Başvurucu hakkında verilen tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Devletin Güvenliğine İlişkin Belgeleri Tahrip Etme Amacı Dışında Kullanma Hile İle Alma Çalma ve Devletin Güvenliğine İlişkin Gizli Belgeleri Temin Etme suçlarından tutuklanmasının talep edildiği, dosya kapsamında mevcut delillere göre; şüphelinin eylemine konu olayın balyoz darbe planı olarak bilinen plan ve bu plana ilişkin DVD, CD ve belgeler olduğu, bu belgeler ile birlikte Egemen Harekât Planının da şüphelinin temin ettiğinin anlaşıldığı, Egemen Harekât Planının ‘ÇOK GİZLİ’ gizlilik derecesine ait olduğu, bu plandaki bilgilerin devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararlar bakımından gizli kalması gereken nitelikte olduğunun anlaşıldığı, yine bu CD’lerdeki 118 adet gizli belgenin de çalındığının anlaşıldığı, şüphelinin bir şekilde ele geçirdiği belgelerin kopyası olsa dahi ilgili mercilere teslim etmek yerine kendisi tarafından imha edildiğinin ifade edildiği, ancak imha edilip edilmediğinin henüz bilinmediği, bulunamayan gizli belgelerin halen nerede olduğu, kimin elinde bulunduğu ve ne amaç ile kullanılacağının bilinmediği, şüphelinin belgeleri aldığını söylediği emekli asker olduğunu bildirdiği kişinin kim olduğu hususunda henüz bir tespitin yapılamadığı, bu kişi ile birlikte hareket eden başka kişiler bulunup bulunmadığının da henüz tespit edilemediği, şüphelinin eylemleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde isnat edilen Devletin Güvenliğine İlişkin Belgeleri Tahrip Etme Amacı Dışında Kullanma Hile İle Alma Çalma, Devletin Güvenliğine İlişkin Gizli Belgeleri Temin Etme suçlarını işlediği hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu, bu suçların yasada öngörülen cezalarının alt ve üst sınırı nazara alınarak; CMK’ nun 100. ve devamı maddelerinde belirtilen tutuklama yasağı veya yargılama engeli gibi halin bulunmadığı, atılı suç yönünden şüphelinin alabileceği ceza miktarı göz önüne bulundurulduğunda kaçabileceği yönünde şüphe bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmadığı, çok kapsamlı bir şekilde ve çok yönlü olarak soruşturmanın devam ettiği, atılı suçlar yönünden beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde ‘ölçülük’ ilkesi uyarınca daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada yetersiz kalacağı, kanaatine varıl[mıştır].”
11. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazı İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğince 16/3/2015 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucunun 18/3/2015 tarihli talebi ile bu talebin reddine dair karara yaptığı itiraz da ilgili hâkimliklerce reddedilmiştir.
12. Başvurucu; gazetecilik faaliyeti kapsamında yayımlanan bir habere konu belgelerin temin edildiğinden bahisle suç işlenmediği ve tutuklama nedeni bulunmadığı hâlde tutuklama kararı verildiğini, tutukluluğa ilişkin karar veren sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim ilkesine aykırı olup tarafsız ve bağımsız mahkeme güvencesini sağlamadıklarını, kısıtlılık kararı verildiğinden soruşturma dosyasının incelenememesi ve ayrıca kapalı devre itiraz sistemi bulunması nedeniyle tutukluluğa itiraz hakkını etkili bir şekilde kullanamadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarıyla Anayasa Mahkemesine 20/4/2015 tarihinde bireysel başvuru (B. No: 2015/7231) yapmıştır.
13. Anayasa Mahkemesi 17/5/2016 tarihinde 2015/7231 sayılı başvuruyu karara bağlamıştır. Verilen karara göre kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı olduğuna ilişkin iddia ile aynı hak kapsamında itiraz hakkının etkin olarak kullanılamadığına ilişkin iddia açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezdir, tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddia ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddia ise kabul edilebilir niteliktedir. Bununla birlikte Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlükleri ihlal edilmemiştir.
14. Başsavcılık 7/6/2016 tarihinde; silahlı terör örgütüne üye olma, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile çalma, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açmıştır.
15. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) 16/6/2016 tarihinde yaptığı duruşmaya hazırlık incelemesi sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
16. Başvurucu 20/6/2016 tarihinde bir bireysel başvuru daha yapmıştır (B. No: 2016/11380). Bu başvuruda başvurucu; tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, gazetecilik faaliyeti ve ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlerin tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
17. Ceza Mahkemesi 2/9/2016, 23/11/2016, 15/2/2017, 10/5/2014, 20/11/2017, 13/9/2017, 4/12/2017, 31/1/2018, 4/5/2018 ve 7/8/2018 tarihli duruşmalarda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
18. Anayasa Mahkemesi 2016/11380 sayılı başvuru ile ilgili kararını 26/12/2018 tarihinde vermiştir. Anayasa Mahkemesi, 2015/7231 sayılı başvuruda incelendiği için gazetecilik faaliyeti ve ifade özgürlüğü kapsamındaki eylemlerin tutuklamaya konu edilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelenmesine gerek görmemiş ancak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddiayı kabul edilebilir bulsa da Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
19. Ceza Mahkemesi başvurucunun tutukluluk durumunu; duruşmanın 4/2/2019, 25/3/2019, 12/7/2019, 29/8/2019, 12/12/2019, 24/3/2020, 1/6/2020, 12/8/2020, 13/10/2020, 9/12/2020, 4/3/2021, 2/6/2021 ve 18/10/2021 tarihli oturumlarında ve birçoğunda başvurucu ve/veya müdafiinin hazır bulunmadığı 18/1/2019, 4/3/2019, 24/4/2019, 24/5/2019, 21/6/2019, 9/8/2019, 26/9/2019, 24/10/2019, 21/11/2019, 10/1/2020, 7/2/2020, 5/3/2020, 22/4/2020, 15/5/2020, 30/6/2020, 29/7/2020, 11/9/2020, 9/10/2020, 12/11/2020, 7/1/2021, 5/2/2021, 2/4/2021, 30/4/2021, 28/5/2021, 1/7/2021, 30/7/2021, 27/8/2021 ve 24/9/2021 tarihli tutukluluk incelemelerinde değerlendirmiştir.
20. Başvurucunun 27/8/2021 tarihli karara yönelik itirazı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 21/9/2021 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu 28/10/2021 tarihinde bu başvuruyu yapmıştır.
21. Ceza Mahkemesi bireysel başvuru tarihinden sonra duruşmayı üç oturum sürdürüp yargılamayı4/3/2022 tarihinde sonlandırmıştır. Devletin güvenliğine ya da iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge ya da vesikaların kısmen veya tamamen yok edilmesi, tahrip edilmesi ya da bunlar üzerinde sahtecilik yapılması veya geçici de olsa bunların tahsis olundukları yerden başka bir yerde kullanılması, hileyle alınması ya da çalınması suçundan başvurucunun beraatine karar veren Ceza Mahkemesi; başvurucunun devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etme suçu nedeniyle 6 yıl, devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama suçundan 7 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Ceza Mahkemesi ayrıca başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
22. Anılan karara karşı başvurucunun istinaf başvurusunu inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi 10/10/2022 tarihinde, başvurucunun isnat edilen suçlamalar nedeniyle başka mahkemelerde de yargılandığına işaret ederek suçların zincirleme suç kapsamında kalıp kalmadığı ve suç işleme kastının yenilenip yenilenmediğinin tespit edilmesi gerektiği gerekçesiyle Ceza Mahkemesince verilen hükmü bozup delil durumunu, tutuklulukta geçirilen süreyi ve azami tutukluluk süresini dikkate alarak başvurucunun tahliyesine ve adli kontrol tedbiri kapsamında yurt dışına çıkamama yükümlülüğüne tabi tutulmasına karar vermiştir.
23. Başvurucu, hakkında yürütülen başka yargılamalar kapsamında verilen kararlar nedeniyle hâlâ ceza infaz kurumunda tutulmaktadır.
24. Başvuruya konu edilen yargılama, henüz nihayete ermemiştir. Yargılama sürecinin başından itibaren inceleme tarihine kadar geçen sürede üç kişilik Ceza Mahkemesi Heyetinde birçok hâkim görev almıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Anayasa Mahkemesinin 10/1/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu öncelikle suç işlediği yönünde kuvvetli belirti olmamasına ve meşru bir amacı bulunmamasına rağmen yetersiz gerekçelerle ve ölçüsüz bir şekilde tutukluluk hâlinin devam ettirildiğini, tutukluluk süresinin makul olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararlara etkili bir şekilde itiraz etmesine engel olunduğunu iddia etmiştir. Bu iddiası kapsamında başvurucu; dava dosyasındaki bazı delillerin örneklerinin kendisine verilmediğini, tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda lehine olan hususların dikkate alınmadığını, delillerin toplanmasına yönelik birtakım taleplerinin reddedildiğini, bazı delillerin yargılamada tartışılmasına izin verilmediğini, “devletin güvenliğine ya da iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge ya da vesikaların kısmen veya tamamen yok edilmesi, tahrip edilmesi ya da bunlar üzerinde sahtecilik yapılması veya geçici de olsa bunların tahsis olundukları yerden başka bir yerde kullanılması, hileyle alınması ya da çalınması” suçunun ne şekilde işlendiğinin kendisine açıklanmadığını, Egemen Harekât Planı nedeniyle yargılanmasına rağmen kamuoyunda Balyoz davası olarak bilinen davada sanık olan kişilerin katılma taleplerinin kabul edildiğini, yargılama heyetinde görevli hâkimlerin yirmi beş kez değiştiğini, yeni oluşan heyetlerin sözlü olarak yapılması gereken işlemlerin tekrar edilmesine yönelik talepleri reddettiğini ve yargılama kapsamında haberdar oldukları suçları yetkili soruşturma makamlarına iletmediklerini, bu nedenle hâkimlerin bağımsız ve tarafsız olmadığını, soruşturma aşamasındaki kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişemediğini ve darbe teşebbüsü sonrasında müdafi desteğinden kısıtlı bir şekilde yararlandığını öne sürmüştür. Başvurucuya göre kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiştir.
27. Bakanlık görüşünde, bireysel başvuru tarihinden sonra başvurucunun mahkûmiyetine karar verildiğine işaret edilerek başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. vd. maddeleri gereğince tazminat davası açtığına dair bir bilginin başvuru dosyasında bulunmadığı belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvuruya konu yargısal sürece ve konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına yer verilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını yineleyip azami tutukluluk süresinin aşıldığını, isnat edilen suçların oluşmadığını, resmî askerî belgelere göre Egemen Harekât Planı 2008 yılında imha edildiğinden söz konusu planı 2010 yılında elde etmesinin mümkün olmadığını ve yargılamada adil yargılanma hakkına ait bazı güvencelerin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
29. Başvurucu, başvuru formundaki bütün iddialarını olgusal ve hukuksal açıdan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında dile getirmiş; başvuruyu da tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara yaptığı itirazın reddedilmesi üzerine yapmıştır (bkz. § 22). Bu nedenle ilk kez Bakanlık görüşüne karşı beyanda ortaya atılan ve Bakanlık görüşünde belirtilen hususlara cevap vermenin ötesine geçen, başvurucu hakkındaki yargılamada adil yargılanma hakkına ait bazı güvencelerin de ihlal edildiğine yönelik iddiaların bu başvuruda incelenmesi mümkün görülmemiştir. Kaldı ki başvurucu hakkındaki yargılama derdesttir. Dolayısıyla başvurucunun tüm iddiaları Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkraları kapsamında incelenecektir.
30. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci, üçüncü, yedinci ve sekizinci fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir...
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
a. İncelemenin Kapsamı Yönünden
31. Başvurucunun dava dosyasındaki bazı delillere ulaşamaması, soruşturma aşamasındaki kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişememesi ve darbe teşebbüsü sonrasında müdafi desteğinden kısıtlı bir şekilde yararlanması nedeniyle tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararlara etkili bir şekilde itiraz edemediğine dair iddialarının Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, diğer şikâyetlerinin ise aynı maddenin yedinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir. Bununla birlikte başvurucu, müdafi desteğinden neden ve nasıl kısıtlı bir şekilde yararlandığı konusunda hiçbir açıklama yapmamıştır. Bu durumda başvurucunun müdafi desteğinden tam olarak yararlanamadığına ilişkin iddiasıyla ilgili bir değerlendirme yapılamayacaktır.
b. Kabul Edilebilirlik Yönünden
i. Anayasa’nın 19. Maddesinin Yedinci Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
32. Anayasa Mahkemesi suç soruşturması ve kovuşturması sırasında uygulanan koruma tedbirleriyle bağlantılı olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurularda birçok şikâyet türü bakımından 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde yer alan tazminat davası açma imkânının bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken etkili bir başvuru yolu olduğunu ifade etmiştir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi; tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aştığı veya tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiaları bakımından başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucunun suç isnadına bağlı olarak tutulmasının sona erip ermediğinin önem taşıdığı sonucuna ulaşmıştır. Başvurucunun tahliyesine karar verilmesi ya da ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilerek tutulmanın niteliğinin değişmesi (hükme bağlı hâle gelmesi) durumunda anılan tazminat davası yolu, Anayasa Mahkemesine göre bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken bir yoldur (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016, §§ 33-45; Ahmet Kubilay Tezcan, B. No: 2014/3473, 25/1/2018, §§ 24-27; Ekrem Atıcı, B. No: 2014/15609, 8/3/2018, §§ 27-30).
33. Başvurucu; inceleme tarihinden önce, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesinin 10/10/2022 tarihli tahliye kararı üzerine bu başvuruya konu edilen tutuklama kararının dayanağı suçlardan tahliye edilmiştir. Bu durumda başvurucunun tutukluluk süresinin makul olmaması, tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararlardaki gerekçelerin somut olayın özelliklerine göre ilgili ve yeterli olmaması ve yargılama makamlarının kovuşturma süreçlerinin makul bir hızla sonuçlandırılması konusunda gerekli özeni göstermemesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği iddiası yönünden 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi uyarınca tazminat davası açması ve şayet ihlalin tespit edilmemesi veya ihlal tespit edilmekle birlikte ihlalden doğan zararların yeterli ölçüde tazmin edilmemesi hâlinde bireysel başvuru yapması gerekmektedir.
34. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Anayasa’nın 19. Maddesinin Sekizinci Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
(1) Soruşturma Aşamasındaki Kısıtlılık Kararı Nedeniyle Soruşturma Dosyasına Erişilememesiyle İlgili İddia Yönünden
35. Başvurucu, soruşturma aşamasındaki kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişemediğine ve bu nedenle etkili itiraz hakkını kullanamadığına ilişkin iddiasını 2015/7231 sayılı başvuruda dile getirmiştir (bkz. § 12). Anayasa Mahkemesi sözü edilen başvuruda iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (bkz. § 13). Bu bakımdan başvurucu, soruşturma aşamasındaki kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişemediği için etkili itiraz hakkını kullanamadığına ilişkin iddia yönünden mükerrer başvuru yapmıştır.
36. Açıklanan gerekçelerle soruşturma aşamasındaki kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişilemediği için Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
(2) Dava Dosyasındaki Bazı Delillere Ulaşılamamasıyla İlgili İddia Yönünden
37. Anayasa Mahkemesi; tutukluluğa itirazın geç değerlendirilmesi ya da sürüncemede bırakılması, tahliye taleplerinin veya tutukluluğun devamı yönündeki kararlara yönelik itirazların değerlendirilmemesi ya da geç değerlendirilmesi, anılan hususlarla ilgili kararların tebliğ edilmemesi veya geç tebliğ edilmesi ya da tahliye kararlarının geciktirilerek infaz edilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine yönelik şikâyetler hakkında verdiği birçok kararda bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla tahliyesine karar verilmiş veya ilk derece mahkemesince mahkûmiyet hükmü verilerek suç isnadına bağlı tutulması sona ermiş başvurucular yönünden 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde yer verilen tazminat yolunun bireysel başvuru yolu öncesinde tüketilmesi gereken bir yol olduğunu açıklamıştır (Cafer Yıldız, B. No: 2014/9308, 9/1/2018, §§ 37-40; Yaşar Saçlı, B. No: 2014/9311, 24/1/2018, §§ 37-40; Özgür Arıbaş, B. No: 2015/2394, 31/10/2018, §§ 57-60; Ali Efendi Peksak (2), B. No: 2017/37727, 12/9/2019, §§ 56-67; Mehmet Takımsu, B. No: 2016/63712, 15/11/2018, §§ 65-69; Abdurrahim Özkan, B. No: 2017/25586, 18/4/2018, §§ 80-86; Mehmet Aslan, B. No: 2018/14190, 8/9/2020, § 36; Mehmet Tuncay, B. No: 2017/8528, 29/9/2020, § 116; Serkan Başer, B. No: 2017/15410, 30/9/2020, §§ 81, 82; F.A. (2), B. No: 2018/2521, 10/10/2019, §§ 63-65; F.A., B. No: 2017/38209, 11/9/2019, §§ 74, 75; Resul Darama, B. No: 2018/251, 18/7/2019, §§ 83, 84; A.A., B. No: 2016/59578, 12/2/2020, §§ 36-40).
38. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (k) bendinde yakalama veya tutuklama işlemine karşı aynı Kanun’da öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebileceği belirtildiğine ve tutukluluğun devamı yönündeki kararlara yönelik itirazları hiç değerlendirilmeyen kişilerin bile anılan düzenlemeye dayanarak tazminat isteme hakkı bulunduğuna göre dava dosyasındaki bazı delillere ulaşamaması nedeniyle tutukluluğun devamına ilişkin kararlara etkili bir şekilde itiraz edemeyen kişiler de zararlarının tazmini için tazminat davası açabilir. Şu hâlde bireysel başvurunun incelenmesinden önce başvuruya konu edilen tutuklama kararının dayanağı suçlardan tahliye edilen başvurucunun 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi uyarınca tazminat davası açması ve şayet ihlalin tespit edilmemesi veya ihlal tespit edilmekle birlikte ihlalden doğan zararların yeterli ölçüde tazmin edilmemesi hâlinde bireysel başvuru yapması gerekmektedir.
39. Açıklanan gerekçelerle dava dosyasındaki bazı delillere ulaşılamaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İfade ve Basın Özgürlüklerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin bir kısım iddiasını yineleyip tutuklanmasının asıl sebebinin yaptığı gazetecilik faaliyetleri olduğunu öne sürerek ifade ve basın özgürlükleri ile temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
41. İhlal iddiası, ifade ve basın özgürlükleri kapsamında değerlendirilmiştir.
42. Başvurucu söz konusu iddiasını 2015/7231 ve2016/11380 sayılı başvurulara konu etmiştir (bkz. § 12, 16). Anayasa Mahkemesi 2015/7231 sayılı başvuruda, ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna ancak Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmediğine karar vermiştir (bkz. § 13). 2016/11380 saylı başvuruda ise daha önce incelediği için ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelenmesine gerek görmemiştir (bkz. § 18). Bu bakımdan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddiası yönünden mükerrer başvuru yapıldığı kanaatine varılmıştır.
43. Açıklanan gerekçelerle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Soruşturma aşamasındaki kısıtlılık kararı nedeniyle soruşturma dosyasına erişilemediği için Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle REDDİNE,
3. Dava dosyasındaki bazı delillere ulaşılamaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun mükerrer başvuru niteliğinde olması nedeniyle REDDİNE,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 10/1/2024tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.