TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HRANT DİNK VAKFI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/29443)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2024
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Ömer ÇINAR
|
Raportör
|
:
|
Hasan HÜZMELİ
|
Başvurucu
|
:
|
HRANT DİNK VAKFI
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeynep AYDIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gerçekleştirilmesi planlanan bir etkinliğin
hukuka aykırı olarak yasaklanmasının başvurucunun toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/7/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu Hrant Dink Vakfı (Vakıf), 2007 yılında
İstanbul'da kurulmuş olan ve tüzel kişiliği bulunan bir vakıftır. Kuruluş
belgesine göre Vakıf; toplumda ekonomik, sosyal ve kültürel olarak güvenli ve
sağlıklı bir ortamın ve demokratik yurttaşlık bilincine sahip kültürel
çeşitliliğe ve farklılıklara saygılı bireylerin gelişmesine katkıda bulunmayı
amaçlamaktadır. Vakıf; bu amaç doğrultusunda faaliyetlerini kültürler arası
diyaloğun artması, her türlü ayrımcılığın giderilmesi, kuşaklar arası
iletişimin iyileştirilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, eğitim ve
iletişim olanaklarının artırılması, toplumda barış ve uzlaşma kültürünün
benimsenmesi ve sürdürülebilir kalkınma anlayışıyla yoksulluğun azaltılması ve
özellikle çocuklar, gençler, engelliler ve kadınlar gibi dezavantajlı
kesimlerin yaşam kalitelerinin iyileştirilmesi yönünde programlar geliştirmek
ve hizmetler sunmak olarak belirlemiştir.
6. Vakıf 18-19 Ekim 2019 tarihlerinde Kayseri'de"Kayseri
ve Çevresi: Toplumsal, Ekonomik ve Kültürel Değişimin 100 Yılı, 1850-1950"
konulu bir konferans düzenlemek istemiştir. Vakıf bu amaçla Marmara
Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi, Nebraska Üniversitesi, Harvard Üniversitesi,
California Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, İllionis Üniversitesi, Paris
Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi öğretim elemanlarından oluşan bir komite
tertip etmiş; söz konusu komite başta Türkiye olmak üzere Amerika, Fransa,
Yunanistan ve Ermenistan'dan yirmiden fazla bilim insanının başvurusunu kabul
etmiştir.
Tebliğlerden bazılarının başlıkları şöyledir:
"Kıtlık Günlerinde Kayseri ve
Talas: Bartlett Ailesinin Günlükleri (1873–1875)", "20.
Yüzyılda Tomarza Ermenileri: Bir Aile Arşivinin ‘Küresel Mikrotarihi’",
"Şer’iyye Sicillerine Göre 19. Yüzyılın Son Yıllarında Kayseri’de Aile
Yapısı", "19. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı’da Merkezi ile
Taşra Arasındaki İktidar İlişkileri ve Yerel Demografi: Bereketli Madeni
Örneği", "Şiddet ve Sermaye: 1900’lerin Başında Kayseri Bölgesindeki
Halı Üretimi Üzerine Yeniden Düşünmek", "Kilikya Katliamı Öncesinde
ve Esnasında Kayseri’de Etno-Dinsel İlişkiler", "1909 Adana Olayları
ve Kayseri Sancağı", "Osmanlı Ermenileri, Kayseri’deki Amerikalı
Misyonerler ve Zekai Apaydın", "Unutulmuşluktan Hatırlanmaya: Güney
Ürdün’deki Ermeni Kadınların Dinî İnancı ve Aşiret Yapısı",
"Osmancılıktan Helenizme: Karamanlı Rum Kimliği ve Rumlar Arasındaki
İdeolojik Yönelimler (1850–1923)", "Kapadokya’nın Protestan
Rumları","Toprak Türk’ün, Taş Rum’un: 1850 Yılında Kayseri’deki Ayios
Nikolaos Rum Ortodoks Kilisesi’nin Yeniden İnşası Konusunda Rumlar ile
Ermeniler Arasında Yaşanan Çatışmalar", "Kayseri’de Ermenilerin
Eğitim Hayatı", "Muhalif Bir Osmanlı Entelektüeli: Teodor
Kasap", "Sersem Kocanın Kurnaz Karısı ya da Yorgaki Dandini’den
Himmet Ağa’ya Bir Dönüşüm Hikâyesi"
7. Başvurucu Vakfın yetkilileri Kayseri Valiliğini
(Valilik) ziyaret ederek bilgilendirmek için 9/9/2019 tarihinde randevu
talebinde bulunduğunu ifade etmiştir. Başvurucu'nun iddia ettiğine göre,
Valilik bu talebe uzun süre cevap vermemiş, 23/9/2019 tarihinde Kayseri Vali
yardımcısı N.A, anılan konferansın yapılmasının uygun olmadığını şifahen Vakfa
iletmiştir. Başvurucu Vakıf, 27/9/2019 tarihinde konferans gerçekleştirme
talebini Valiliğe yazılı olarak bildirmiştir. Anılan yazıda konferans amacının,
Türkiye'nin farklı kentlerinde yaşanan toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel
değişimlerin anlaşılması ve bu konuda yapılan yeni çalışmaların duyurulması
hedeflendiği açıklanmıştır. Bu amaçla yapılacak konferans sonunda konuşmaların
kalıcı hale getirilmesi ve yeni araştırmalara kaynak sağlanması amacıyla
sunumların kitaplaştırılacağı da ifade edilmiştir. Daha önce de birçok ilde
gerçekleştirildiğini ve pek çok yabancı ülke bilim komitelerinin de bu konferansa
katıldığını belirten başvurucu, etkinliğin bu seferinde Kayseri'de
gerçekleştirmek istediğini iletmiştir.
8. 1/10/2019 tarihlinde Valilik 6/10/1983 tarihli ve 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 17. maddesi,2911 sayılı
Kanun'un Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 23. maddesi ile 10/6/1949 tarihli ve
5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin (A) ve (C) fıkraları uyarınca
yapılması planlanan konferansı il sınırları içerisinde süresiz şekilde
yasaklamıştır. Yasaklama gerekçesinde, konferansa katılacak bir akademisyenin
yapmayı planladığı sunumunun konu başlıklarının Vakfın amaçlarına uygun
olmadığını, bu nedenle kamu güvenliğine ve suç işleneceğine dair açık ve yakın
tehlike yaratacağını değerlendirmiştir.
Anılan yasaklama kararının ilgili kısmı şöyledir :
" Valiliğimize yapılan
bilgilendirmeler ile Hrant Dink Vakfı resmi internet sitesinde 18-19 Ekim 2019
tarihlerinde ilimizde 'Kayseri ve Çevresi: Toplumsal, Ekonomik ve Kültürel
Değişimin 100 Yılı, 1850-1950' konulu Panel-Konfrans düzenleneceği
anlaşılmıştır.
...
Mezkur Vakfın internet sitesinde,
planlanan konferansın akademik komitesinde yer alan [B.A] isimli akademisyenin,
Emniyet Müdürlüğümüze verdiği konferans konu başlıklarının: 'Kayseri'den çölün
kenarına sürgünler, soykırımın tarihçesi, Kayseri bölgesinde Ermenilerin sürgün
sürecinin hazırlanması, 1909 Adana katliamı ve Kayseri'ye etkileri, Kilikya
katliamı sırasında ve öncesinde Kayseri'deki etnik ilişkiler' şeklinde olduğu
görülmüştür.
Bu konuların yukarıda belirtilen vakıf
amaçlarına uygun olmadığı bu nedenle kamu güvenliğine ve suç işleneceğine dair
açık ve yakın tehlikeleri ortaya çıkaracağı değerlendirilmiştir.
Düzenlenmek istenilen panel-konferansın
... maddesine istinaden ilimiz sınırları içerisinde sair yer ve zamanlarda
yapılmasının YASAKLANMASI, ilgili mevzuatlar kapsamında belirtilen emir ve
yasaklara uymayanlar hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılması..."
9. Başvurucu 20/11/2020 tarihinde yasaklama işleminin
iptali talebiyle Kayseri 2. İdare Mahkemesine (İdare Mahkemesi) dava açmıştır.
Başvurucu dava dilekçesinde; planlanan konferansın vakfın amacına uygun
olduğunu, etkinliğin2911 sayılı Kanun'daki "istisnalar"
kapsamında olup anılan Kanun hükümlerine tabi olmadığını, yasaklama
gerekçesinde yer alan konunun sunum yapılacak başlıklar arasında yer almadığını
iddia etmiştir. Ayrıca yasaklamaya dayanak konu başlığının bilimsel bir
toplantıda tartışılmasının kamu düzenini ne şekilde tehlikeye düşüreceğinin
idarece somut olarak ortaya konulmadığını belirtmiştir. Bunun yanında
başvurucu; amaç, yetki ve sebep unsuru yönünden hukuka aykırı olan süresiz
yasaklama kararı ile Vakfın Anayasa ve yasalarla güvence altına alınan
haklarının kullanılamaz hâle getirildiğini ve ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
10. İdare Mahkemesi 26/2/2020 tarihinde işlemin iptaline
ilişkin davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; sunum yapılacak konu başlığının
Vakfın amacına uygun olup olmadığı ile kamu güvenliğine ve suç işleneceğine
dair açık ve yakın tehlikeye neden olup olmayacağı yönünden idari işlem
değerlendirilmiştir. Kararda, "Soykırımın Tarihçesi, 1909 Adana
Katliamı, Kilikya Katliamı" şeklindeki konu başlıklarının Vakfın
amaçları arasında yer alan kültürler arası diyaloğun artması, her türlü
ayrımcılığın giderilmesi ve toplumda barış ve uzlaşma kültürünün benimsenmesi hedefleriyle
örtüşmediği aksine kültürler arası diyaloğun azalmasına, ayrımcılığa ve
toplumdaki barış ve uzlaşma kültürünün olumsuz etkilenmesine sebebiyet vereceği
ifade edilmiştir. Ayrıca, soykırım ve katliamın
gerçekleştirildiğinin kabulü için tarihsel ve hukuksal yönden tespitin
varlığının şart olduğu ve bu yönde bir tespitin bulunmadığı belirtilmiş,
gerçekleştirilmesi planlanan konferansın konu başlıklarının Vakfın amacına
hizmet etmediği kabul edilmiştir. Öte yandan İdare Mahkemesi, anılan isnatlarla
yapılacak konferansın ve konferans sonrasında hazırlanacak sonuç bildirgesinin
kamuoyuna yansıması hâlinde şiddet olaylarına sebebiyet vereceğini ve kamu
düzeninin bozulmasının muhtemel olduğunu değerlendirmiştir. Kararda, idarenin
sadece belirtilen konu başlıkları ile yapılacak konferansı yasakladığı bu
nedenle Vakfın faaliyetlerinin kısıtlanması anlamına gelmediği belirtilerek
idarenin kanuni yetkisi kapsamındaki işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı
sonucuna varılmıştır.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Bakılan davada, dava konusu
işlemin, planlanan konferansın akademik komitesinde yer alan B.A. adlı
akademisyen tarafından Kayseri İl Emniyet Müdürlüğü'ne verilen, yapılacak
konferansa ait "Kayseri'den çölün kenarına sürgünler, soykırımın
tarihçesi, Kayseri bölgesinde Ermenilerin sürgün sürecinin hazırlanması, 1909
Adana katliamı ve Kayseri'ye etkileri, Kilikya katliamı sırasında ve öncesinde
Kayseri'deki etnik ilişkiler" şeklindeki konu başlıklarının, Vakfın
amacına uygun olmadığı ve kamu güvenliğine ve suç işleneceğine dair açık ve
yakın tehlikeleri ortaya çıkaracağı gerekçeleri ile tesis edildiği
görüldüğünden, bu kapsamda her bir gerekçe yönünden yapılacak değerlendirme
ışığında uyuşmazlık irdelendiğinde;
1-Konu başlıklarının Vakfın amacına
aykırılığı yönünden; Hrant Dink Vakfı'nın Amacının (Vakıf Senedi 3. Madde):
"Vakıf, toplumda ekonomik, sosyal ve kültürel olarak güvenli ve sağlıklı
bir ortamın ve demokratik yurttaşlık bilincine sahip, kültürel çeşitliliğe ve
farklılıklara saygılı bireylerin gelişmesine katkıda bulunmayı amaçlar. Bu
kapsamda, kültürler arası diyaloğun artması, her türlü ayrımcılığın
giderilmesi, kuşaklar arası iletişimin iyileştirilmesi, toplumsal cinsiyet
eşitliğinin sağlanması, eğitim ve iletişim olanaklarının artırılması, toplumda
barış ve uzlaşma kültürünün benimsenmesi ve sürdürülebilir kalkınma anlayışıyla
yoksulluğun azaltılması ve özellikle çocuklar, gençler, özürlüler ve kadınlar
gibi dezavantajlı kesimlerin yaşam kalitelerinin iyileştirilmesi yönünde
programlar geliştirir ve hizmetler sunar." olarak belirlendiği, yukarıda
yer verilen soykırımın tarihçesi,1909 Adana katliamı, Kilikya katliamı gibi
konu başlıklarına yer verilmek suretiyle yapılacak olan konferansın, yukarıda
yer verilen Vakfın amaçları arasında yer alan kültürler arası diyaloğun
artması, her türlü ayrımcılığın giderilmesi ve toplumda barış ve uzlaşma
kültürünün benimsenmesi hedefleriyle örtüşmediği, bilakis amaçlanan hedefin
aksine, kültürler arası diyaloğun azalmasına, ayrımcılığa ve toplumdaki barış
ve uzlaşma kültürünün olumsuz yönde etkilenmesine sebebiyet vereceği, kaldı ki
katliam ve soykırım ifadeleri ile uluslararası mevzuat ile de suç olarak kabul
edilen unsurlara işaret edildiği, soykırım suçunun maddi- manevi unsurlarına ve
tanımına, Birleşmiş Milletlerde 9 Aralık 1948 tarihinde 260 A (III) sayı ile
kabul edilen Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin 2.
maddesinde yer verildiği, Sözleşmenin 2.maddesine göre:
'Bu Sözleşme bakımından,
• ulusal,
• etnik,
• ırksal veya dinsel bir grubu
• veya o gruba mensup olanların tümünü
veya bir kısmını
• yok etmek kastıyla öldürmek gibi ...
fiillerden herhangi birinin, soykırım suçunu oluşturacağının düzenlendiği,
katliam kelimesinin de benzer bir şekilde topluca öldürme, toplu kırım anlamına
geldiği, her iki fiilin de ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grup aleyhine
gerçekleştirildiğinin kabulü için, gerek tarihsel gerekse hukuksal yönden bir
tespitin var olmasının gerektiği, konu başlıklarında yer alan bahse konu
soykırım ya da katliam isnatları ile ilgili olarak bu yönde bir tespitin var
olmadığı, bu kapsamda da yapılacak olan konferansa ait konu başlıklarının,
Vakfın amacı ile paralellik arz etmediği değerlendirildiğinden; dava konusu
işlemde bu gerekçe yönünden hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.'
2- Konu başlıklarının kamu güvenliğine
ve suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlikeleri ortaya çıkaracağı yönünden;
Yukarıda 1 nolu gerekçe başlığı altında yapılan değerlendirmelerde de yer
verildiği üzere, katliam ve soykırım isnatları ile yapılacak konferansın, gerek
konferans öncesi ve esnasında gerekse konferans sonrasında hazırlanacak sonuç
bildirgesinin kamuoyuna yansıması sonrasında şiddet olaylarına sebebiyet
vermesinin olası olduğu, bu yönüyle kamu düzeni ve genel sağlığının
bozulabileceği, gerek toplumun, gerekse konferans katılımcılarının korunması
amacıyla ve yasal düzenlemelerin tanıdığı yetki çerçevesinde davalı idarece tesis
edilen dava konusu işlemde, bu gerekçe yönünden de hukuka ve mevzuata aykırılık
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan davacı tarafça, planlanan
konferansta sunulacak tebliğlerin konu başlıkları arasında, davalı idare
yazısında belirtilen konu başlığını taşıyan bir sunum bulunmadığı iddia edilmiş
ise de; davacı tarafça dava dilekçesi ekinde (ek:7) sunulan konferans programı
incelendiğinde; panelin 18 Ekim tarihli 3. oturumundaki konu başlıklarından
birinin "Genevieve Du Val Irvin-Soykırımın Vakanüvisi" olduğu, 4.
oturumundaki başlıklarından birinin ise "Kilikya Katliamı Öncesinde ve
Sırasında Kayseri'de Etnik İlişkiler" olduğu anlaşıldığından, davacı
tarafın bu yöndeki iddiasına itibar edilmemiştir.
Öte yandan; dava konusu işlemle
getirilen süresiz yasaklama kararı nedeniyle Vakfın Anayasa ve yasalarla
güvence altına alınan haklarının kullanılamaz hale geldiği ve başta ifade
özgürlüğü olmak üzere, toplanma ve örgütlenme, fikir edinme ve akademik
özgürlük gibi çok sayıda özgürlüğün ihlal edildiği iddia edilmiş ise de; dava
konusu işlemle bahse konu konu başlıkları ile yapılacak konferansın sair yer ve
zamanda yapılmasının yasaklandığı, yasaklama kararının genel olarak Vakfın
faaliyetlerinin kısıtlanması sonucunu doğurmadığı değerlendirildiğinden, bu
yöndeki davacı taraf iddialarına da itibar edilmemiştir.
..."
11. Başvurucu, davanın reddine ilişkin karara karşı
istinaf talebinde bulunmuştur. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava
Dairesi 19/3/2021 tarihinde istinaf başvurusuna konu mahkeme kararının
kaldırılması nedeni bulunmadığından istinaf talebini kesin olarak reddetmiştir.
IV. İLGİLİ
HUKUK
A. Ulusal Hukuk
12. 2911 sayılı Kanun'un "Amaç ve kapsam "
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun; toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller
ile gerçek ve tüzelkişilerin düzenleyecekleri toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinin yerini, zamanını, usul ve şartlarını, düzenleme kurulunun görev
ve sorumluluklarını, yetkili merciin yasaklama ve erteleme hallerini, güvenlik
kuvvetlerinin görev ve yetkileri ile yasakları ve ceza hükümlerini düzenler."
13. 2911 sayılı Kanun'un "İstisnalar"
kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"Aşağıda belirtilen toplantı ve faaliyetler bu
Kanun hükümlerine tabi değildir.
a) Siyasi partilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarının, sendikaların, vakıfların, derneklerin, ticari ortaklıkların ve
diğer tüzel kişilirin özel kanunlarına ve kendi tüzüklerine göre yapacakları
kapalı yer toplantıları,
...
c) Spor faaliyetleri ile bilimsel, ticari ve ekonomik
amaçlarla yapılan toplantılar,
..."
14. 2911 sayılı Kanun'un "Toplantının ertelenmesi
veya bazı hâllerde yasaklanması" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
"Bölge valisi, vali veya kaymakam,
millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla
belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç
işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde
yasaklayabilir."
15. 5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"A) Vali, il sınırları içinde
bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teşkilatının amiridir. Suç
işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri
alır. Bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk kuvvetlerini istihdam eder, bu
teşkilat amir ve memurları vali tarafından verilen emirleri derhal yerine
getirmekle yükümlüdür.
....
C) İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi
dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması
ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir.(Ek cümle:
25/7/2018-7145/1 md.) Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri
alır.
(Ek paragraf: 25/7/2018-7145/1
md.)Vali, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye
uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin
bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve
çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler
için sınırlayabilir; belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını,
toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenleyebilir veya kısıtlayabilir ve
ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini
yasaklayabilir."
B. Uluslararası
Hukuk
16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade
özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM,
ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve
bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini
vurgulamıştır. AİHM'e göre 10. maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere
ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da
ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke
edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bu, yokluğu
hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun,
hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına
alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar
yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini
vurgulamıştır (benzer kararlar için bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B.
No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B.
No: 40660/08, 60641/08, 7/2/2012, § 101).
17. AİHM, Chauvy ve diğerleri/Fransa (B. No:
64915/01, 29/6/2004, § 69), kararında tarihsel olgular ve olguların
yorumlanmasına ilişkin görüşünü ortaya koymuştur. Buna göre -Yahudi
soykırımı gibi tarihî gerçekliğin açıkça ortaya konduğu kategori dışında yer
alan durumlarda- tarihî hakikat arayışının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir
parçası olduğu belirtilmiştir. AİHM, geçmişte yaşanmış olaylar ve bu olayların
yorumlanmasına ilişkin tarihçiler arasında süregelen tartışmaların bir parçası
olan temel tarihsel sorunları tahkim etmenin Mahkemenin görevi olmadığını ifade
etmiştir.
18. AİHM, Perinçek/İsviçre (B. No:27510/08,
15/1/2015, § 102, §§ 226-282, §§ 271-280) kararında, başvurucu olan Türk
siyasetçinin İsviçre'de verdiği konferanslarda, Osmanlı İmparatorluğu'nun
Ermeni halkına yönelik soykırım gerçekleştirdiği iddialarını yalanlaması
nedeniyle verilen cezayı Sözleşme'nin 10. maddesi kapsamında inceleyerek ihlal
kararı vermiştir. İsviçre mahkemesi, başvurucunun soykırım iddiasına ilişkin
olarak İsviçre'deki yerleşik görüşten farklı bir görüşünü dile getirdiği için
mahkûmiyet kararı vermiştir. AİHM, Ermeni halkına yönelik 1915 tarihinde
uygulanan tehcirin ve mallara el konulmasının "soykırım" olup
olmadığını belirleme görevinin olmadığını vurgulamış ve ayrıca hukuken bu
şekilde bir yetkisinin de bulunmadığını açıklamıştır. Somut olayda ifade
hürriyetinin ihlali sonucuna varırken AİHM; başvurucunun ifadelerinin kamuoyunu
ilgilendiren bir konuyla ilgili olduğunu, bir nefrete veya hoşgörüsüzlüğe
teşvik niteliğinde olmadığını, ilgili ülkede konuya dair artan bir gerilimin
veya belirli bir tarihi izin bulunmadığını ve sözlerin dile getirildiği bağlamı
dikkate almıştır. Ayrıca söz konusu ifadelerin ilgili ülkede yaşayan Ermeni
toplum mensuplarının onurunu, ceza yaptırımı gerektirecek nitelikte
etkilemediğini gözeterek bu şekildeki bir müdahaleyi gerekli görmemiştir.
19. AİHM Güçlü/Türkiye (B. No:27690/0, 10/2/2019)
kararında, başvuranın"demokrasi ve Kürt sorunu" başlıklı bir
toplantıda 1915 yılında bir Ermeni soykırımı yapıldığına yönelik konuşması
nedeniyle verilen mahkûmiyetine ilişkin başvuruyu inceleyerek ifade
hürriyetinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Başvurucu, Türkiye Cumhuriyeti
topraklarında yaşayan veya yaşamış olan Ermeni ve Kürt halkını başlı başına
ulusal bir halk olarak nitelendirmiş ve bu iki halktan 1915’te önce Ermenilerin
ve daha ileri tarihlerde de Kürtlerin "zorla kendi topraklarından
uzaklaştırıldıklarını" iddia etmiştir. Konuşmasında söz konusu iki
halkın başına gelenlerin benzerliğine dikkat çeken başvurucu, kendisini
dinleyenlere önce "Ermenilere yapılan haksızlığı" kabul
etmeleri gerektiğini, ziraiddiasına göre "Kürt sorununu"
çözmek için bunun bir ön şart olduğunuileri sürmüştür. İhtilaflı söylemin
içeriğini ve anlatım tarzını daha iyi analiz edebilmeye yönelik AİHM, olaya
tarafların sunduğu açıdan bakmış ve özellikle ulusal mahkemenin mahkûmiyet
kararının gerekçesine odaklanmıştır. Kararda, ihtilaflı söylemin açıkça kamu
yararına bir tartışma olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte AİHM, hem
Türkiye’nin sosyo-politik ve tarihsel gündeminde sıcak bir tartışma konusu olan
"Kürt sorunu" hem yine aynı ülkede ulusal düzeyde ve
uluslararası platformlarda en çok tartışılan konulardan biri olan "Ermeni
sorunu" söz konusu olduğunu vurgulayarak böylesine önemli bir konuda
ifade özgürlüğü kısıtlamalarının daha dar bir çerçevede yorumlanması
gerektiğini açıklamıştır. Başvuruya konu analizin, ulusal makamların
düşüncelerine uymadığını ancaktartışma kavramının genelde farklı düşüncelerin
karşı karşıya gelmesi olarak tanımlandığını belirten AİHM, eğer ihtilaflı
söylem, özellikle Devlet politikasını benimseyen bazı kimselerin düşünceleriyle
çakışan, onları inciten ve hatta endişelendiren sonuç ve öneriler içeriyorsa-bu
kadarla sınırlı kaldığı sürece- bu tür düşüncelerin ifade özgürlüğü kapsamında
mütalaa edilebileceğini değerlendirmiştir. Somut olayda ifadelerinhalkı şiddete
veya nefrete teşvik ettiğine yönelik bir belirleme olmadığını, kamuoyunun
Türkiye’nin güneydoğusundaki duruma ilişkin farklı bir bakış açısı konusunda
bilgi alma ve ülkenin politika ve tarihi hakkında demokratik bir tartışma yapma
hakkına yeterli ihtimamı gösterilmediğini belirten AİHM -daha sonrasında
kaldırılsa bile- verilen mahkûmiyet nedeniyle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Anayasa Mahkemesinin 12/6/2024 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
21. Başvurucu Vakıf; amaçları kapsamında Kayseri'de
gerçekleştirilmek istenilen panelle farklı kentlerde yaşanan toplumsal,
ekonomik, politik ve kültürel değişimlerin anlaşılması, çalışmaların akademik
dünyaya duyurulması ve yeni araştırmalara kaynak sağlanması amaçlandığını
belirtmiştir. Anılan etkinliğin Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti Avrupa
Birliği Bakanlığı tarafından da desteklendiğini, bu kapsamda yapılacak
konferans tebliğleri için ulusal ve uluslararası bir çok üniversiteden bilim
komitesi oluşturulduğunu açıklamıştır. Başvurucu Vakıf, idarece bu etkinliğin
kamu düzeni ve güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike oluşturabileceğine
dair somut herhangi bir gerekçe gösterilmeden keyfî bir şekilde yasaklandığını
ve müdahalenin gerekliliğinin yeterli bir gerekçeyle gösterilmediğini iddia
etmiştir. Ayrıca başvurucu; konferansın 2911 sayılı Kanun hükümlerine tabi
olmadığını, bilgi paylaşımı sağlayacak etkinliğin ve konferansta sunulacak
tebliğlerin ne şekilde açık ve yakın tehdit oluşturacağının ortaya
konulmadığını, sunum başlıkları arasında idarenin yasaklamaya dayanak
gösterdiği tebliğin bulunmadığını, bununla birlikte konuşmanın içeriği ve sonuç
bildirisi hakkında bilgi edinilmeden tahmini bir varsayımla konferansın süresiz
ve belirsiz bir şekilde yasaklandığını ileri sürmüştür. İfade özgürlüğünün
rahatsız edici bilgiler için de geçerli olduğunu ifade eden başvurucu, yakın ve
açık tehlikeden bahsedilebilmesi için söylenen mesajın yerin ve zaman
ölçütlerine bakılarak bu duruma uygun olup olmadığının değerlendirilmesi
gerektiğini ancak hiçbir gerekçe ortaya konulmadan idarenin yasaklama kararı
verdiğini, bu nedenlerle ifade özgürlüğü ile bağlantılı toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı, gerekçeli karar hakkı ile bağlantılı adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Bakanlık görüşünde; yapılması planlanan konferansın
konu başlıklarının Vakfın amaçlarına uygun olmaması, ayrıca kamu güvenliğine ve
suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlikeler ortaya çıkabileceği gerekçesiyle
etkinliğin yasaklandığı belirtilmiştir. Ayrıca İdare Mahkemesinin davanın
reddine ilişkin kararının gerekçesindeki değerlendirmelerin de gözetilmesi
gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre kararda yer alan planlanan konferansın konu
başlıklarının başvurucu Vakfın amaçları arasında yer alan kültürler arası
diyaloğun artması, her türlü ayrımcılığın giderilmesi, toplumda barış ve
uzlaşma kültürünün benimsenmesi hedefleriyle örtüşmediği, aksine olumsuz yönde
etkilenmesine sebebiyet vereceği değerlendirmesine dikkat çekilmiştir. Bakanlık
görüşünde ayrıca bu durumun gerek konferans öncesi ve esnasında gerekse
konferans sonrasında hazırlanacak sonuç bildirgesinin kamuoyuna yansıması
sonrasında şiddet olaylarına sebebiyet vermesinin muhtemel olduğu, kamu düzeni
ve genel sağlığın bozulabileceği, yasaklama kararının gerek toplumun gerekse
konferans katılımcılarının korunması amacıyla idarenin yetkisi çerçevesinde
karar alındığı açıklanmıştır. Buna göre müdahalenin Anayasa'da yer alan hak ve
özgürlükleri ihlal eder nitelikte olup olmadığı veya keyfîlik içerip
içermediği, başvuruya konu somut olayda başvurucu Vakfın toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı ile devletin kamu düzenini koruması yükümlülüğü
arasındaki adil dengenin sağlanıp sağlanmadığı hususlarının incelenmesi
gerektiği ifade edilmiştir.
23. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında
devletlerin barışçıl nitelikteki toplanma hakkını sadece korumakla değil aynı
zamanda hakkın kullanılmasına makul olmayan kısıtlamaları da getirmekten
kaçınmakla yükümlü olduğunu belirterek bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü
hususları yinelemiştir.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Başvurucunun şikâyetinin özü Vakfın amaçları doğrultusunda yapılmak
istenilen konferansta "Ermeni soykırımı" iddialarına ilişkin
bir konuşma yapılacağı gerekçesiyle yasaklanması ve buna ilişkin olarak açılan
iptal davasının ise gerekçesiz reddedilmesine ilişkindir. Bu sebeple
başvurucunun şikâyetlerinin bir bütün olarak ifade özgürlüğü ışığında toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
25. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini
söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve
yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın
haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî
güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve
Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların
önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce
belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, ... amaçlarıyla sınırlanabilir."
26. Anayasa’nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi ise şöyledir:
"Herkes, önceden izin almadan,
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı
ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın
ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir."
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı
28. Başvurucunun düzenleyicisi olduğu bir konferansın
yasaklanmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil
ettiği kabul edilmelidir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30. Yukarıda anılan müdahalenin Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından
öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp
sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
31. Kanunlarda öngörülen koşullara göre kurulmuş vakıf
statüsüne sahip bir tüzel kişilik olan başvurucu, kapalı bir alan olan Hrant
Dink Vakfı Anarad Hığutyun Binası Havak Salonu’nda, Kayseri ve çevresinin
toplumsal, ekonomik ve kültürel değişiminin 100. yılı konulu bir konferans
düzenlemek istemiştir. Kayseri Valiliği2911 sayılı Kanun'un 17. Maddesi ile
5442 sayılı Kanun'un 11. maddesinin (A) ve (C) fıkraları uyarınca başvuru
konusu müdahaleye dayanak yasaklama kararını vermiştir. Başvurucu, 2911 sayılı
Kanun'un 4. maddesi uyarınca (a) fıkrası ile vakıfların kendi özel
kanunlarına ve tüzüklerine göreyapacakları kapalı yer toplantıların ve (c)
fıkrası ile bilimsel amaçlarla yapılan toplantıların 2911 sayılı
Kanun'un kapsamı dışında tutulduğunu dolayısıyla etkinliğin anılan Kanun'daki
sınırlamalara tabi olmadığını ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi başvurucunun
iddialarının müdahalenin kanuniliği yönünden önemi bulunduğunun bilincindedir.
Ancak somut olayın değerlendirilme yöntemi ve mevcut başvurunun koşulları
gözönüne alındığında, ilgili normların kanunla sınırlama ölçütünü karşılayıp
karşılamadığına ilişkin incelemenin müdahalenin demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluğu ölçütü ile birlikte yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır
(benzer değerlendirmeler için bkz. Cahit Baybariz ve Edep Tekin, B. No:
2015/15091, 22/7/2020, § 30; Ayhan Ölmez ve diğerleri, B. No:
2015/15090, 11/2/2021, § 34).
ii. Meşru Amaç
32. Başvurucunun düzenleyeceği konferansta yapılması
planlanan konuşmanın Vakfın amaçlarına uygun olmadığı ve bu nedenle kamu
güvenliğine ve suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike yaratacağı
düşüncesiyle yasaklanmıştır. Dolayısıyla başvurucunun toplantı düzenlemesine
yönelik müdahalenin kamu düzeninin korunması ve suçların önlenmesi
amacıyla gerçekleştirildiği değerlendirilmiştir.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Genel
İlkeler
(a) Demokratik
Toplumda İfade Özgürlüğü ile Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının
Önemi
33. İfade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden
dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli
yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil
olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye
paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda
başkalarını ikna etme çabaları, bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu
demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal
çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe
ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü
demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun [GK], B. No:
2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§
35-38).
34. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade
özgürlüğünün özel bir biçimi olup, bireylerin ortak fikirlerini birlikte
savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı
amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek
isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı
veren bu hak farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını
güvence altına almaktadır. Bu nedenle, Anayasal haklar içinde kendine has özerk
rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı, aynı zamanda ifade özgürlüğü ışığında değerlendirilmelidir.
İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, B. No:
2014/20411, 30/11/2017, §§ 34, 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No:
2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri
[GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, §§ 72, 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394,
25/3/2015, §§ 31, 45; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676,
26/12/2018, §§ 31,32; Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534,
21/1/2021, §§ 42,43).
(b) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine
Uygun Olması
35. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun,
§§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72;
AYM, E.2018/69, K.2018/47, 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165,
29/11/2017, § 18; Yasin Agin ve diğerleri, § 52). Müdahaleyi oluşturan
tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için
amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek
en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (Zübeyde Füsun
Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı
Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; ayrıca bazı
farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,
§ 68; Tansel Çölaşan, § 51). Orantılılık ise bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir (Zübeyde
Füsun Üstel ve diğerleri, § 132; ayrıca bazı farklılıklarla birlikte
bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan
Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68).
36. Kamu otoriteleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve
temel hakka yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp
karşılamadığı noktasında belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Ancak bu takdir
payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (ifade özgürlüğü bağlamında
değerlendirme için bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 74-76; Kemal
Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 57).
37. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin
fikirlerini toplantılar ve gösteri yürüyüşleri düzenlemek yoluyla ifade etme
hakları ile Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru
amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp sağlanamadığını denetlemektir.
Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı ortadan kaldırmadığı
vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında, olayın şartları
içinde bir denge kurmaktır (Dilan Ögüz Canan § 33; Eğitim ve Bilim
Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 74; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş,
§ 38; Yasin Agin ve diğerleri, § 54).
38. Anılan denetim sırasında Anayasa Mahkemesi temel hak
ve özgürlüklere yapılan müdahalenin gerekçesine odaklanır. Kamu makamlarının
temel hak ve özgürlüklere -zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve orantılı
olduğunu- ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koymadan yaptıkları
müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul
edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının
gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri
karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 34. maddesini
ihlal edecektir (toplantı ve gösteri yürüyüşü bağlamında benzer ilkeler için
bkz. Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 40; Yasin Agin ve diğerleri, §
56; ifade özgürlüğü bağlamındaki ilkeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, §
58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun
Üstel ve diğerleri, § 120).
(2) İlkelerin
Olaya Uygulanması
39. Başvurucu Vakıf, kanunlarda öngörülen koşullara göre
kurulup faaliyetlerine devam eden ve kuruluş belgesine göre demokratik
yurttaşlık bilincine sahip, kültürel çeşitliliğe ve farklılıklara saygılı
bireylerin gelişmesine katkıda bulunmayı amaçlayan bir tüzel kişiliktir. Somut
olayda başvurucu Vakıf, Kayseri ve çevresinin toplumsal, ekonomik ve kültürel
değişiminin 100. yılı (1850-1950) konulu bir konferans düzenlemek istemiştir.
Başvurucu, bu amaçla ulusal ve uluslararası birçok bilim insanını konferansa
davet etmiş ve konferans sonunda sunulacak tebliğleri kitaplaştırarak yeni
araştırmalara kaynak sağlamayı hedeflediğini açıklamıştır (bkz. §§ 5, 6).
Nitekim başvurucu Vakıf, başvuruya konu konferansta sunulacak tebliğlerin on altısını
2022 yılında bir araya getirmiş ve "bu kitap, 18-19 Ekim 2019’da Hrant
Dink Vakfı Anarad Hığutyun Binası Havak Salonu’nda yapılması planlanan ancak
yasaklanan ‘Kayseri ve Çevresi: Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik Tarihi’
başlıklı konferansta sunulmak üzere hazırlanmış bildirilerin 16'sını
içermektedir" sunuşu ve "Kayseri Tebliğleri" başlığı
ile kitaplaştırarak satışa sunmuştur.
40. Bu bağlamda yapılacak bir etkinliğin bir düşünce
açıklaması mahiyetinde olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Bunun yanında
söz konusu faaliyet ile belli bir amaçla biraraya gelen topluluğun oluşturduğu
bir konferansta düşüncelerin aktarılması amaçlandığından Anayasa'da düzenlenen
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin güvencelerden de
yararlanır (benzer değerlendirmeler için bkz. Gürkan Demirtaş, B. No:
2016/12475, 28/11/2019, § 26; Erdem Yinanç ve Burcu Bardakçı, B. No:
2016/13475, 11/9/2019,§ 42).
41. Konferansta konuşulacak konuların Vakfın kuruluş
amaçlarına uygun olmaması yasaklama kararına dayanak yapılmıştır. 3/10/2001
tarihinde Anayasa'nın 34. maddesinin "Dernekler, sendikalar ve kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kendi konu ve amaçları dışında
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyemezler; ve konu ve amaçları dışındaki
toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılamazlar" biçimindeki son
fıkrasında yapılan değişiklikle ve 26/3/2002 tarihinde 2911 sayılı Kanun’un
"Dernekler, vakıflar, sendikalar ve kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları kendi konu ve amaçları dışında toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleyemezler" biçimindeki 21. maddesinin ilga edilmesiyle
vakıfların sadece kendi konu ve amaçları ile ilgili toplantı ve gösteri
yürüyüşü yapabileceklerine yönelik anayasal ve yasal sınırlamalar ortadan
kaldırılmıştır. Dolayısıyla idarenin çoğulcu ve katılımcı demokrasinin gereği
olarak başvurucu Vakfın belirleyeceği toplanma konusuna ilişkin bu şekilde bir
gerekçeyle sınırlama getiremeyeceği açıktır. Anayasal örgütlerin hangi
amaçlarla ve ne tür kararlar alabileceği yahut hangi faaliyetleri yapabileceklerini
değerlendirmek idarenin ya da mahkemelerin görevi olamaz. Aksine bir yaklaşımla
dernekler, vakıflar, sendikalar ve kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarının meşru faaliyetlerine yapılan müdahalelerin örgütlenme
özgürlüğüne zarar vereceği açıktır (sendikalar bağlamında değerlendirme için
bkz. Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 56, 60).
42. İdarenin söz konusu toplantıyı yasaklamasının bir
diğer gerekçesi ise kamu güvenliğine ve suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlikelerin
ortaya çıkabileceği varsayımıdır. Gerçekleştirilmesi planlanan konuşmada ve
buna göre hazırlanıp dağıtılacak bildiride "soykırım" ve "katliam"
ifadelerinin kullanılacak olması, idarenin bu kanaate ulaşmasında etkili olduğu
anlaşılmaktadır. Başvurucu, kamu makamlarınca iddia edildiği şekilde ifadelerin
ve konu başlıklarının bulunmadığını ileri sürmüş ise de idare ve yargı
merciinin tespitlerinin de dikkate alınması gerekir.
43. Yüz yılı aşkın bir süre önce gerçekleşmiş olan "Ermeni
Tehciri" aradan uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen geçmişte ve hâlen
ülkemizde ve uluslararası toplumda, akademik camialarda ve siyasi çevrelerde
tartışılan önemli siyasi ve tarihi bir konu olmuştur. Somut olayda yasaklamaya
dayanak ifadelerin, devlet yetkilileri ve Türk toplumunun geneli tarafından
benimsenmediği ve rahatsız edici olduğu açıktır. Ancak ifade özgürlüğünün
sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız ya da ilgisiz kabul edilen
bilgi ve fikirler için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi
ve düşünceler için de geçerli olduğu da gözetilmelidir (Emin Aydın (2),
B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35). Bu değerlendirmeyle uyumlu olarak tarihsel
gerçeklerin ortaya çıkarılması bakımından kullanılacak terimlerin ve
açıklanacak yorumların -bir topluma veya kişilere karşı nefret aşılayarak
şiddete tahrik edecek veya haklı gösterecek nitelikte olmadığı sürece- ifade
edilmesine imkân tanınması gerekir. Açıklanan bir düşüncenin salt ağır olması,
devlet yetkilileri veya toplumun genelinin düşünceleriyle çelişmesi, onları
inciten veya endişelendiren sonuç ve öneriler içermesi, keskin bir dil
kullanılarak ifade edilmesi ve hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması
şiddete tahrik ettiği, topluma, devlete ve demokratik siyasal düzene yönelik olarak
bir tehlike ortaya çıkarttığı ve buna bağlı olarak da toplumda karışıklığa
neden olacağı anlamına gelmez (karşılaştırmak için bkz. Zübeyde Füsun Üstel
ve diğerleri, § 128).
44. Nitekim gerçeğin ancak düşüncelerin serbestçe ifade
edilebildiği ve tartışılabildiği bir ortamda ortaya çıkabileceğini gözeten
Anayasa Mahkemesi, kararlarında devlet yetkililerini veya toplumun bir bölümünü
rahatsız eden düşüncelerin demokratik bir toplum için şart olan çoğulculuk,
hoşgörü ve açık fikirliliğin gereklerinden olduğunu bir çok kez teyit etmiş;
siyasal ve kamusal meseleler olduğunda hakka yönelik müdahalelerin daha dar
yorumlanması gerektiğini vurgulamıştır (Fatih Taş [GK], B. No:
2013/1461, 12/11/2014, § 94; Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409,
25/6/2014, § 95; Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 41; Dilan
Ögüz Canan, § 36; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, §
79; Osman Erbil, § 45). Bu nedenledir ki eldeki başvuruda, tarihsel
olaylar bağlamında aktarılmak istenilen ve üstelik henüz açıklanmamış görüşlere
idarenin sırf toplumun ekseriyeti tarafından uygun bulmadığından bahisle
müdahalesi haklı görülemez.
45. İdare mahkemesi yasaklama kararının bir amacının da
konferansın katılımcılarını şiddet hareketlerinden korumak olduğunu
belirtmiştir. Devletin toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanları ve hakkın
kullanıldığı yerde yaşayan diğer bireyleri şiddet eylemlerine karşı koruma
yükümlülüğü bulunduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kamu
makamlarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak
isteyenlerin güvenliğini sağlayarak üçüncü kişiler tarafından herhangi bir
saldırıya uğrama endişesi taşımadan bu hakkı kullanmalarını temin etmesi
yönünden de pozitif yükümlülükleri bulunduğu hatırda tutulmalıdır (benzer
değerlendirmeler için bkz. İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, § 47; Ali
Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122). İdare;
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımını sağlama
yükümlülüğünün gereği olarak varsasomut tehlikeleri ve tehditleri belirlemeli,
bunları etkisiz hale getirmek için gerekli önlemleri almalıdır. İdare, kamu
düzenini bozacak nitelikte bir tehlike veya tehdidin varlığını ve bunun daha
hafif tedbirlerle bertaraf edilemeyeceğini somut olgulara dayalı olarak ortaya
koyması hâlinde ve ancak son çare olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkına müdahale edebilir. Somut olayda ise idare, kişilerin anılan haktan tam
anlamıyla yararlanabilmeleri için gerekli önlemleri değerlendirmeden veçatışan
menfaatler arasında adil bir denge kurmaya çalışmadan otomatik olarak yasaklama
yoluna gitmiş, koruyucu tedbirler alma yönündeki pozitif yükümlülükleri gözardı
etmiştir.
46. Başvuruya konu müdahalenin zorunlu bir sosyal
ihtiyaçtan kaynaklandığının ispatı, yasaklama kararını veren Valiliğe
düşmektedir. Bu doğrultuda kamu gücünü kullanan organlar anayasal haklara,
somut olayda olduğu gibi temel hakkı tamamen yasaklamak şeklinde bir müdahalede
bulunduklarında, yasaklama kararıyla giderilmeye çalışılan güvenlik kaygısının dayanaklarını
ya da ulaşılmaya çalışılan diğer meşru amaçları ikna edici biçimde
göstermelidir (benzer değerlendirmeler için bkz. İsmail Sarıkabadayı ve
diğerleri, § 47; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924,
6/1/2015, § 122). Kuşkusuz böyle bir yükümlülük, idarenin kararında kamu düzeni
ve güvenliğine ilişkin her türlü ayrıntıya yer vermesi anlamına gelmemektedir.
Ancak bu durumda idarenin hakkı kullanmasını temin etme şeklindeki pozitif
yükümlülüğünün ortadan kalktığının ve müdahalenin zorunlu bir toplumsal
ihtiyacı karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması
gerekmektedir (bkz. § 44). Nitekim aksi durumun kabulü hâlinde sadece soyut
bazı mülahazalarla ve buna bağlı olarak da kamu düzeni ve güvenliği
gerekçesiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahale edilebilir ki bu
durum, anılan hakkın kullanılmasının öngörülemez biçimde sınırlanmasına yol
açabilir.
47. Tüm bu açıklamalar doğrultusunda kamu düzeni ve
güvenliği yönünden bir tehlike meydana gelebileceği şeklinde hiçbir somut veri
ile desteklenmemiş salt soyut bir gerekçenin başvuruya konu yasaklama kararı
için haklı ve ikna edici bir gerekçe olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir
(kamu düzeninin bozulabileceğine ilişkin unsurların neler olduğunun
gösterilmemesi nedeniyle verilen ihlal kararlarından biri için bkz. Dursun
Soydan ve diğerleri, B. No: 2015/2948, 14/11/2018, § 61).
48. Sonuç olarak somut olayın koşullarında başvurucu
Vakfın düzenleyeceği konferansın yasaklanmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı
karşılamaya yönelik ve demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili ve
yeterli gerekçelerle ortaya konulmadığı değerlendirilmiştir.
49. Açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğü bağlamında
Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
50. Başvurucu anayasal hakkının ihlal edildiğinin
tespitini ve yeniden yargılama yapılmasını talep etmiştir. Başvurucu tazminat
talebinde bulunmamıştır.
51. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercii
tarafından yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak
ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal
kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli
ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü
yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için
bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül
Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri
Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenlemehakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Kayseri 2. İdare Mahkemesine (E.2019/1182, K.2020/166)
GÖNDERİLMESİNE,
D. 487,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 19.287,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine
ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 12/6/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.