TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MUSTAFA GÖKTAŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/44260)
Karar Tarihi: 14/12/2023
R.G. Tarih ve Sayı: 20/5/2024-32551
Başkan
:
Kadir ÖZKAYA
Üyeler
M. Emin KUZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucu
Mustafa GÖKTAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbirine uymaması üzerine tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile seyahat hürriyetinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/9/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) adalet teşkilatındaki yapılanmasına yönelik olarak Ankara 21. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza Mahkemesi) görülen davada başvurucu, tutuklu sanık olarak yargılanmıştır.
6. Ağır Ceza Mahkemesi 6/12/2018 tarihinde başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan neticeten 9 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tahliyesine karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçesinde başvurucunun ID numarası ile kullanıcı adı ve şifresi olan bir ByLock kullanıcısı olmasına, Bank Asya hesabında para bulundurmasına, aleyhinde adliye ve ceza infaz kurumu personelinden sorumlu olduğuna dair tanık beyanlarına dayanmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca başvurucunun da hazır bulunduğu bu duruşmada, hüküm kesinleşene kadar 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendi gereğince başvurucu hakkında yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbiri uygulanmasına, adli kontrol tedbirinin icrasının gereği için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına karar vermiştir.
7. UYAP üzerinden yapılan inceleme neticesinde Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2018 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazdığı tespit edilmiştir. Müzekkerede, hüküm kesinleşene kadar başvurucu hakkında yurt dışına çıkmama adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verildiği, başvurucunun 5271 sayılı Kanunun 112. maddesi gereğince adli kontrol tedbirinin gereklerine aykırı davranması hâlinde tutuklanabileceğine dair kendisine ihtarat yapılması gerektiği (Müzekkerede bu yönde ihtaratın yapıldığına dair şerh bulunmaktadır.), adli kontrol kararına karşı yedi gün içinde itiraz edebileceği bilgelerine yer verilmiş; bu hususların başvurucuya iletilmesi talep edilmiştir.
8. Ceza İnfaz Kurumu, Ağır Ceza Mahkemesine gönderdiği 7/12/2018 tarihli yazı ekinde başvurucunun Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2018 tarihli kararını okuyup teslim aldığına ilişkin imzaladığı tutanağı iletmiştir.
9. Başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararının istinaf incelemesi devam etmekte iken gelen bir ihbar üzerine başvurucu 12/8/2021 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığı (Komutanlık) personelince Edirne'nin Enez ilçesi Vakıf köyü sahilinde yakalanmıştır. Komutanlık görevlilerince düzenlenen Yakalama Tutanağı'na göre yargılama neticesinde hapis cezasına mahkûm edileceğini düşünen bazı kişilerin 12/8/2021 tarihinde İstanbul'dan Edirne'nin Enez ilçesinin Vakıf köyü sahilinden deniz yolu ile Yunanistan'a kaçacağına dair istihbarat bulunmaktadır. Bu kapsamda anılan sahilde gözlem yapılmıştır. Komutanlık görevlileri, şüpheli davranan ve aralarında başvurucunun da olduğu beş kişiyi yakalamış; yapılan sorgulama sonucunda beş kişinin de pasaport tahdit kaydı ve FETÖ/PDY'yle ilişkili çeşitli suçlardan haklarında devam eden yargılamalar olduğu tespit edilmiştir.
10. Enez Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun yasa dışı yollardan yurt dışına çıkmaya çalışırken yakalandığını ve hakkında yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbiri olduğunu belirterek başvurucuyu diğer şahıslarla birlikte 13/8/2021 tarihinde savunması alınmak üzere Ağır Ceza Mahkemesine sevk etmiştir.
11. Başvurucu; savunmasında Tokat'ta yaşadığını, iş görüşmesi için İstanbul'a gittiğini fakat iş görüşmesinin ertelendiğini, İstanbul'da beklemek yerine Erikli'ye, oradan da Vakıf köyü sahiline gittiğini, kaçma düşüncesi olsa yanına eşyasını alması gerektiğini ifade etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. Tutuklama kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Sanıklar Mustafa Göktaş ve [H.Ö.] hakkında CMK'nin 109/3-a maddesi uyarınca hükmolunan 'Yurt Dışına Çıkamamak' şeklindeki adli kontrol tedbirinin devam ettiği süreçte; Enez CBS'nin ... üst yazısına ekli evrak içeriğinden anlaşıldığı üzere sanıklar hakkında benzer suçtan işlem yapılan 5 kişi ile birlikte iken yakalandıkları, savunmalarının içeriği itibarıyla hayatın olağan akışına uygun olmadığı, sanık Mustafa Göktaş'ın Tokat ilinde, sanık [H.Ö.nün] ise Adana ilinde ikamet etmesine rağmen söz konusu ikametin, yakalandıkları yerden çok uzakta bulunan bölge olan Enez ilçesi sınırlarında olması, yakalanma şartları, Edirne İl Jandarma Komutanlığının 12.08.2021 tarihli yakalama tutanağı dikkate alındığında öngörülen adli kontrolün sanıklar tarafından ihlal edilmesine yönelik faaliyette bulundukları anlaşılmış olup, sanıkların almış oldukları netice hapis cezası, sanıkların yeniden kaçma girişiminde bulunabilecekleri ihtimalinin varlığı, bu aşamada adli kontrol tedbirlerinin yeterli olmayacağı ve tutukluluk tedbirinin ölçülü olacağı kanaatine varılarak CMK'nin 112 ve devamı maddeleri uyarınca TUTUKLANMALARINA..."
12. Başvurucu 16/8/2021 tarihinde tutuklama kararına itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi 25/8/2021 tarihinde "...üzerine atılı suçların niteliği, toplanan deliller, hakkında verilen mahkumiyet kararı, somut kaçma ihtimali ve adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalabileceği..." gerekçesiyle itirazı reddetmiştir. Başvurucu, ceza infaz kurumuna alınmıştır.
13. Ret kararı başvurucuya 7/9/2021 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu 23/9/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. UYAP üzerinden yapılan incelemede Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği 6/12/2018 tarihli mahkûmiyet kararını Yargıtayın 16/6/2022 tarihinde onadığı tespit edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 5271 sayılı Kanun’un “Adlî kontrol” kenar başlıklı 109. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) (Değişik: 2/7/2012-6352/98 md.) Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
...
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
..."
16. 5271 sayılı Kanun’un “Adlî kontrol kararı ve hükmedecek merciler” kenar başlıklı 110. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“...
(3) 109 uncu madde ile bu maddenin birinci ve ikinci fıkra hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.
17. 5271 sayılı Kanun’un “Tedbirlere uymama kenar başlıklı 112. maddesi şöyledir:
“(1) Adlî kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir. (Ek cümle:14/4/2020-7242/16 md.) Hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hükümle ilgili olarak istinaf veya temyiz kanun yoluna başvurulmuş olması hâlinde, UYAP kayıtlarını incelemek suretiyle hükmü veren ilk derece mahkemesi de tutuklama kararı verebilir.
(2) (Ek: 24/11/2016-6763/24 md.) Birinci fıkra hükmü, azami tutukluluk süresinin dolması nedeniyle verilen adli kontrol tedbirinin ihlali hâlinde de uygulanabilir. Ancak, bu durumda tutuklama süresi ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde dokuz aydan, diğer işlerde iki aydan fazla olamaz.”
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Özgürlük ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
b) Kişinin, bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara uymaması sebebiyle veya yasanın öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması;
...”
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
19. Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine göre kişiler, kanuna uygun bir mahkeme kararına uymamaları nedeniyle ya da kanunun öngördüğü bir yükümlülüğü yerine getirmelerini sağlamak amacıyla tutulabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan tutma hâline ilişkin iki farklı düzenlemenin ayrımına değindiği Trutko/Rusya (B. No: 40979/04, 6/12/2016, § 34) kararında, kanunda öngörülen bir yükümlülüğe ilişkin düzenleme bir hâkim ya da mahkeme kararı alınmasını gerektiriyorsa bu durumda diğer tutma nedeni olan bir mahkeme tarafından kanuna uygun olarak verilen bir karara uyulmaması kapsamında inceleme yapılması gerektiğini belirtmiştir.
20. AİHM Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi ile ilgili olarak, hakkında tutulma tedbirine hükmedilen kişinin mahkeme kararından ve sonuçlarından yeterince bilgilendirilmediği durumda mahkeme kararlarına uymadığı için sorumlu tutulamayacağını belirtmiştir (Beiere/Letonya, B. No: 30954/05, 29/11/2011, § 50).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 14/12/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Seyahat Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, seyahat özgürlüğünü yurt içinde kısıtlayan bir adli kontrol tedbiri olmadığı hâlde yurt içinde seyahatinde kaçma şüphesi olduğundan bahisle tutuklanması nedeniyle seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Anayasa’nın 23. ve Sözleşme’ye ek (4) numaralı Protokol’ün 2. maddesinde, ülke içinde seyahat özgürlüğü olmakla birlikte kişilerin bulunduğu ülkeden ayrılma özgürlüğü de yer almaktadır. Ancak anılan protokole Türkiye taraf olmadığından Anayasa’nın 23. maddesinde belirtilen seyahat özgürlüğüne yönelik başvurular bireysel başvuru kapsamında değildir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, §§ 41-54).
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; kaçma şüphesi olmadığı hâlde istihbari bilgiye dayanılarak tutuklandığını, yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbirini ihlal ettiğine dair somut delil olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini, sadece terör örgütü üyeliği suçundan yargılanıyor olması nedeniyle birçok kişinin denize girdiği yerde tutuklanmasının eşitlik ilkesini ihlal ettiğini iddia etmiştir.
26. Bakanlık görüşünde, başvurucunun adli kontrol kararının ihlaline yönelik faaliyetlerde bulunması ve kaçma girişiminde bulunabileceği ihtimali nedeniyle tutuklanmasına karar verilmesinin yapılacak değerlendirmede gözetilmesi gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında jandarma görevlilerinin sivil olması nedeniyle tekneler tarafından fark edilmelerinin mümkün olmadığını, bu nedenle Yakalama Tutanağı'nda teknelerin jandarma görevlilerini fark ederek geri döndüğüne dair yer alan bilginin hatalı olduğunu, birlikte yakalandığı iki kişiyi tanımadığını, denize girmek için orada bulunduğunu, yanında eşya bile olmadığını belirterek ihlal iddialarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
... [B]ir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
28. Başvurucunun iddialarının özü adli kontrol tedbirine uymaması nedeniyle hükmedilen tutuklama tedbirinin hukukiliğine ilişkindir. Bu nedenle başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ve Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmelidir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Kapsam
30. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, devletin bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir haktır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62).
31. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konmuş, ikinci ve üçüncü fıkralarında da şekil ve şartları kanunda gösterilmek koşuluyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesinde belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
32. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişilerin tutulmasıdır.
33. Anayasa'nın 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişilerin tutulması hâlidir. Bu iki tutma hâli arasında tutmanın niteliği bakımından fark, mahkeme kararının gereği olarak tutma disipline edici bir nitelik de taşıyabilirken kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutmanın böyle bir niteliği olmayıp bu nedenle tutma hâli sadece yükümlülüğün yerine getirilmesi amacıyla ve bu yükümlülüğün yerine getirilmesine kadar uygulanabilir (Mustafa Karaca [GK], B. No: 2020/15967, 20/5/2021, §§ 44, 45).
34. Kanunda öngörülen yükümlülüğün kaynağını oluşturan norm, bir hâkim ya da mahkeme kararı alınmasını gerekli kılıyorsa bu durumda kişinin kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak tutulması değil bir mahkeme kararının gereği olarak tutulması hâli söz konusudur (Kübra Çankaya, B. No: 2021/7876, 13/4/2022, § 37).
35. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında geçen mahkeme kararı davanın esası hakkında bir karar olmayıp herhangi bir suç isnadına veya herhangi bir suçun işlenmesine bağlı olmaksızın kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılabileceği hâllere ilişkindir (Mustafa Karaca, § 48).
36. Şüpheli veya sanığın tutuklama koşullarının varlığı hâlinde ölçülülük ilkesi çerçevesinde ve tutuklama ile ulaşılabilecek amaçlara uygun olduğu takdirde kanunda sayılı bir veya birkaç yükümlülüğe tabi tutulması adli kontrol olarak tanımlanmıştır. 5271 sayılı Kanun’un “Adlî Kontrol” başlıklı 109. maddesinde tutuklamaya alternatif olarak getirilen adli kontrol araçları sayılmıştır. Aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde yurt dışına çıkamama tedbiri de tutuklama yerine geçen, daha hafif bir koruma tedbiri olarak kabul edilmiştir (Sebahat Tuncel, § 31).
37. 5271 sayılı Kanun’un 109. maddesinde düzenlenen yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbirine yapılan soruşturma veya kovuşturmanın düzgün bir şekilde yürütülmesi için başvurulabileceği gibi kovuşturma sonucunda verilen hükmün yerine getirilmesinin sağlanması amacıyla da başvurulabilir (Sebahat Tuncel, § 38). Aynı Kanun’un 110. maddesi uyarınca -başvuru dosyasında da gerçekleştiği üzere- kovuşturma evresinde bu tedbire görevli ve yetkili diğer yargı mercileri karar verir. Öte yandan yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbirine uyma yükümlülüğünü isteyerek yerine getirmeyen kişi hakkında yetkili yargı merciinin hemen tutuklama kararı verebileceği de aynı Kanun'un 112. maddesinde hüküm altına alınmıştır.
38. Hem adli kontrol tedbiri kapsamında yurt dışına çıkamama yükümlülüğünün doğması hem de bu yükümlülüğe uymama sonucunda öngörülen tutma hâli mahkeme kararlarına dayanmaktadır (bkz. §§ 6, 11). Dolayısıyla somut başvurudaki tutma hâlinin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki bir mahkeme kararının gereği olarak tutma olduğu değerlendirilmiştir.
39. . Somut olayda başvurucu, mahkeme kararında belirtilen yükümlülüğe aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklanmıştır. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
41. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
42. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
43. Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralına yer verilmiştir. Anayasa'nın 13. maddeyle tüm temel ve hak özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin getirdiği kanunilik şartını, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden 19. maddede ayrıca belirttiği görülmüştür. Bu bağlamda birbirleriyle uyumlu olan Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri uyarınca kişi hürriyetine ilişkin müdahale olarak tutuklamanın kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (Murat Narman, § 43). Buradaki kanun, şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun ise Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa’da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir (Muhammed Neşet Girasun, B. No: 2017/22254, 2/6/2020, § 45).
44. Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının demokratik toplumlarda taşıdığı önem ve bu hakkın hürriyetten keyfî olarak yoksun bırakmaları önleme amacı dikkate alındığında kanuna dayalı uygulamanın da öngörülebilir olması ve kanunun keyfîliğe karşı kişilere yeterli güvenceler sağlaması gerekir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Mustafa Karaca, § 46).
45. Bir hukuk devletinde mahkeme kararlarının kanunlara uygun olması Anayasa’nın bir gereği olduğundan -her ne kadar Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendindeki düzenlemeden farklı olarak uyulması gereken mahkeme kararının kanuna uygun olarak verilmesi gerektiğinden bahsedilmemiş ise de- tutma hâline dayanak olan mahkeme kararının kanuna uygun verilmesi gerekir (Mustafa Karaca, § 47). Yine tutmaya esas mahkeme kararının içeriğinden ve uyulmamasının sonuçlarından kişinin usulüne uygun olarak haberdar edilmesi gerekir. Kişi haberdar edilmediği bir mahkeme kararına uymadığı gerekçesiyle tutulamaz (Mustafa Karaca, § 48).
46. Buna göre bir mahkeme kararının gereği olarak ilgilinin tutulmasına ilişkin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur. Somut olayda, yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbirine uymama nedeniyle hemen tutuklama kararı verilebileceği hususu 5271 sayılı Kanun’un 112. maddesinde düzenlenmiştir.
47. 5271 sayılı Kanun’un 109. maddesinde, aynı Kanun'un 100. maddesinde öngörülen tutuklama sebeplerinin varlığı hâlinde şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebileceği düzenlenmiştir. Başvurucuya isnat edilen terör örgütü üyeliği suçundan mevcut deliller gözetilerek başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmesi sonrasında karar kesinleşene kadar başvurucu hakkında yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir (bkz. § 6). Mahkûmiyet kararıyla kişinin suç şüphesi altında olma hâli son bulmaktadır. Bu durumda başvurucu hakkında söz konusu adli kontrol tedbirine hükmedilme gerekçesinin kaçma şüphesine dayandığı, Ağır Ceza Mahkemesinin başvurucunun hükmen tutuklanması yerine hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasını tercih ettiği anlaşılmıştır. Buna göre uyulması gereken adli kontrol tedbirine ilişkin mahkeme kararının da kanuna uygun olarak verildiği sonucuna ulaşılmıştır.
48. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun hazır olduğu duruşmanın hüküm celsesinde başvurucu hakkında adli kontrol kararı verilmiştir. Başvurucu bu karara karşı itiraz kanun yoluna başvurmuştur. Yine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan müzekkerede hakkındaki hüküm kesinleşene kadar başvurucunun uygulanmasına karar verilen yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbirinin gereklerine aykırı davranması hâlinde 5271 sayılı Kanunun 112. maddesi gereğince tutuklanabileceğine dair başvurucuya ihtarat yapılması gerektiğinin yazılı olduğu, ayrıca müzekkerede başvurucuya bu yönde ihtaratın yapıldığına dair şerh bulunduğu görülmüştür (bkz. § 7). Dolayısıyla başvurucunun tutmaya dayanak teşkil eden adli kontrol tedbiri kararından ve tedbire uymamanın sonuçlarından haberdar olduğu anlaşılmıştır.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına tutuklama tedbiri uygulanması suretiyle yapılan müdahalenin kanuni bir temelinin bulunduğu, tutma hâline dayanak olan ve başvurucuya yükümlülük yükleyen mahkeme kararının da kanuna uygun verildiği anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
50. Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceği düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında suç isnadı altında olmayan kişilerin de bir mahkeme kararına bağlı olarak tutulmaları mümkün kılınmış ise de hangi durumlarda mahkemelerin kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılmasına karar verilebileceğiyle ilgili olarak bir belirleme yapılmamıştır. Bu sebeple suç isnadı altında olmayan kişilerin hâkim kararıyla özgürlüklerinden yoksun bırakılmasına yönelik sınırlamalar getirilirken kanun koyucuyu bağlayan belli bir meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır (AYM, E.2020/30, K.2023/12, 25/1/2023, § 128).
51. Mahkemelerin adli sürecin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesini, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını ve bir mahkûmiyet kararının yerine getirilmesini temin etme amacıyla şüpheli ve sanıklara bazı yükümlülükler yükleyen kararlar vermesinde kamu yararı bulunduğu tartışmasızdır. Dolayısıyla belirtilen sebeplerle yükümlülük yükleyen mahkeme kararlarının bir gereği olarak kişilerin tutulması şeklindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalelerin anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı söylenebilir.
52. Somut olayda da tutuklama tedbirine kovuşturma sonucunda verilen mahkûmiyet hükmünün yerine getirilmesinin sağlanması amacıyla başvurulmuştur. Bu sebeple yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbirine uyulmaması nedeniyle kişinin tutuklanmasının (kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilmesinin) anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı anlaşılmıştır.
(3) Ölçülülük
53. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahale belirli ve öngörülebilir bir kanuna dayanmakla ve meşru amacı bulunmakla birlikte bu müdahalenin ölçülü olması da gerekir.
54. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; gereklilik, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını; orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; AYM, E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; AYM, E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
55. Ölçülülük ilkesi uyarınca, mahkeme kararının yerine getirilmesiyle ulaşılmak istenen amaç ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının önemi arasında makul bir denge kurulmalıdır. Bu bağlamda mahkeme kararının amacı söz konusu mahkeme kararına uyulmasının mümkün olup olmadığı, tutulan kişinin durumu, tutmaya yol açan özel şartlar, tutmanın süresi gibi somut olayın şartları dikkate alınarak yapılacak incelemede Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinin bu konuda geniş takdir hakları bulunduğunu da gözönünde bulundurarak tutmaya ilişkin süreç ve tutma kararının gerekçeleri üzerinden değerlendirme yapmaktadır (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Mustafa Karaca, § 51).
56. Yurt dışına çıkamama adli kontrol tedbirine uyma yükümlülüğünü isteyerek yerine getirmeyen başvurucu, tutuklanmasına ilişkin karara itiraz edebilmiştir. Dolayısıyla başvurucuya tutulmasının hukukiliğinin denetimini sağlama noktasında keyfîliğe engel olacak hukuki güvenceler sağlanmıştır. Anılan kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum da bulunmamaktadır. Başvurucunun bir mahkeme kararının gereği olarak tutuklanmasının yukarıda anılan meşru amaca ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığı da söylenemez. Tutuklamaya yol açan sebepler, somut olayın özel şartları ve tutmanın süresi birlikte değerlendirildiğinde orantılılık ilkesi uyarınca mahkeme kararının yerine getirilmesiyle ulaşılmak istenen amaç ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının önemi arasında makul bir denge kurulduğu görülmüştür.
57. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.