logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Cemil Koç [2.B.], B. No: 2021/48066, 17/12/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEMİL KOÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/48066)

 

Karar Tarihi:17/12/2024

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

 

 

Metin KIRATLI

Raportör

:

Şahap KAYMAK

Başvurucu

:

Cemil KOÇ

Vekili

:

Av. Tahsin KOÇ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, terör saldırısı sonucu meydana gelen yaralanma nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın tazmini talebiyle açılan tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının, kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğu ileri sürülen terör saldırısının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmaması sonucu meydana gelen yaralanma nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde 11/5/2013 tarihinde biri belediye binası önünde, diğeri postane binasının yakınlarında olmak üzere bomba yüklü iki aracın infilak ettirilmesi suretiyle terör saldırısı gerçekleştirilmiştir. Saldırı sonucu 51 kişi yaşamını yitirmiş, 222 kişi yaralanmıştır. Başvurucu, söz konusu saldırı sonucunda engelli hâle gelmiştir. Başvurucu tarafından 2/7/2013 tarihinde Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna yapılan başvuru üzerine 28/10/2013 tarihinde sulhname imzalanmış, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca 13.438,43 TL tutarında maddi tazminat, başvurucuya ödenmiştir.

3. Söz konusu terör saldırısıyla ilgili olarak İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tarafından düzenlenen 2/4/2014 tarihli ön inceleme raporunda Hatay Emniyet Müdürlüğüne olay öncesi konuyla ilgili çok sayıda ihbar geldiği, istihbarat birimleri tarafından -araç plakası, şahıs isimleri gibi bilgilerin de belirtilmesi suretiyle- Hatay Emniyetine bilgi sunulduğu, patlamanın meydana gelmesinde önlem almayan emniyet birimlerinin hizmet kusuru olduğu, ilgililer hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

4. İlgili emniyet görevlileri ile mülki idare amirleri hakkında Hatay Valiliği tarafından soruşturma izni verilmesi üzerine Hatay Cumhuriyet Başsavcılığınca 30/12/2014 tarihinde görevi kötüye kullanma suçundan iddianame düzenlenmiş ve iddianamenin kabulü ile Hatay 7. Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde 19/1/2015 tarihinde kamu davası açılmıştır.

5. Başvurucu 8/1/2018 tarihinde İçişleri Bakanlığına sunduğu dilekçe ile uğradığı manevi zararın ödenmesi için talepte bulunmuştur. Bu talebin 22/1/2018 tarihli işlemle reddedilmesi üzerine başvurucu 7/2/2018 tarihinde manevi zararının ödenmesi talebiyle Hatay İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Dilekçe ret kararı üzerine yenilenen dava dilekçesinde patlamanın ve ölümlerin yaşanmasında idarenin kusuru olduğu, istihbarat bilgisi bulunmasına rağmen önlem alınmadığı ileri sürülmüş; dava açma süresine ilişkin açıklama yapılarak ilgili kamu görevlileri hakkında Hatay 7. Asliye Ceza Mahkemesinde ceza davasının açıldığı ve yargılamanın devam ettiği belirtilerek tam yargı davasının süresinde açıldığının kabulünün gerektiği vurgulanmıştır.

6. Mahkeme 9/1/2019 tarihinde manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 45.560 TL manevi tazminatın idareye başvurunun yapıldığı 8/1/2018 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan patlama neticesinde yaralandığını, bunun üzerine düzenlenen Hatay Antakya Devlet Hastanesinin 12/7/2013 tarihli engelli sağlık kurulu raporunda sol bacağını kaybettiği, ortopedik rahatsızlıkları bulunduğu ve %62 oranında vücut fonksiyon kaybına uğradığının belirtildiğini ifade etmiştir. Başvurucunun yaşı, olayın niteliği ve idarenin ağır hizmet kusuru gözönünde bulundurularak duyulan elem ve acının kısmen de olsa giderilmesi için başvurucunun manevi tazminat talebini kısmen kabul etmiştir.

7. Bu karara karşı taraflar istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Bunun üzerine Adana Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) başvurucunun istinaf talebinin gerekçeli olarak reddine karar vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi davalı idarenin istinaf başvurusunun kabulü ile Mahkeme kararının kısmen kabule ilişkin kısmını kaldırmıştır. Neticede davanın süre aşımı nedeniyle reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; terör eyleminden kaynaklanan olayda başvurucunun yaralanması nedeniyle manevi tazminat talebinin sosyal risk ilkesine göre incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Başvuru süresi yönünden ise 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinin dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Olay tarihinden itibaren bir yıl içinde en geç 12/5/2014 tarihine kadar idari başvuru yapılarak tesis edilecek işlemin sonucuna göre altmış gün içinde dava açılabileceğini vurgulamıştır. Bu bağlamda olayın üzerinden uzun süre geçtikten sonra dava açma süresini canlandırma imkânı bulunmayan 8/1/2018 tarihli idari başvuru üzerine verilen ret cevabının ardından açılan davada süre aşımı bulunduğunu açıklamıştır.

8. Başvurucu nihai hükmü 23/10/2021 tarihinde öğrendikten sonra 5/11/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu, eylemin idariliğinin ceza davası açılmasıyla birlikte öğrenildiğini, süre ret kararındaki yorumun katı ve şekilci olduğunu, somut olayın gerçekleşmesinde idarenin hizmet kusuru bulunduğundan 5233 sayılı Kanundaki başvuru süresinin uygulanamayacağını belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

11. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Bakanlığın görüş yazısında; İçişleri Bakanlığından temin edilen görüş ve ilgili belgelerin başvurucunun iddialarına yönelik olarak yapılacak incelemede değerlendirilmek üzere gönderildiği bildirilmiştir. Başvurucunun temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilip edilmediği konusunda yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı başvuru formundaki iddialarını yinelemiştir.

12. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

13. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu kapsamda mevzuatta öngörülen dava açma süresine ilişkin kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 38).

14. Vurgulamak gerekir ki dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen yargı mercilerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili yargı mercilerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın şartları ışığında incelemektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46).

15. Başvurucunun açtığı davanın süresinde olmadığı gerekçesiyle Bölge İdare Mahkemesince reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

16. Somut olayda mahkemeye erişim hakkına davanın süre yönünden reddi suretiyle yapılan müdahalenin kanuni dayanağa sahip olduğu ve sınırlamanın meşru amacının bulunduğu (idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre şartı öngörülmesinin en genel ifadeyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amaca hizmet ettiği yönünde ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54,55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48,49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52) anlaşılmıştır.

17. Kanunilik ve meşru amaç şartlarını sağladığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale, ölçülülük ilkesi bakımından da değerlendirilmelidir. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

18. Hak arama özgürlüğünün bağlandığı usul kurallarına uyulmaması nedeniyle uyuşmazlıkların esası hakkında karar verilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin idari istikrarın sağlanması amacının gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olduğu söylenebilir. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl üzerinde durulması gereken husus ise müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.

19. Somut başvuruya konu yargılama sürecinde Bölge İdare Mahkemesi meydana gelen ölümler ile buna neden olan eylemin patlamanın gerçekleştiği 11/5/2013 tarihinde öğrenildiği ve bu tarihten itibaren mevzuatta belirtilen süreler aşıldıktan sonra yapılan idari başvurunun reddi üzerine açılan davanın süresinde olmadığı gerekçesine yer vererek davayı reddetmiştir.

20. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda da belirtildiği üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini talebiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıkarken bazen de çok sonra değişik araştırma, inceleme ve hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir (Şeyma Kayaoğlu, B. No: 2014/5491, 5/7/2017, §§ 55,56).

21. İdariliğin veya meydana gelen zararın ya da aralarındaki illiyet bağının eylemden sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut şartlar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılıp ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Bu nedenle eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da illiyet bağının eylemden sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir (Şeyma Kayaoğlu, § 55).

22. Başvuruya konu olayda yaralanmanın 11/5/2013 tarihinde meydana gelen terör saldırısı sonucu gerçekleştiği konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak olayda idarenin kusuru olması durumunun İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan inceleme, akabinde gerçekleşen soruşturma izni verilmesi işlemleri ve olayda ihmali/kusuru olduğu düşünülen emniyet görevlileri hakkında 19/1/2015 tarihinde açılan ceza davası ile açığa çıktığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun anılan süreçten önce yaralanmaya sebebiyet veren olguya dair ihmale, eylemsizliğe ve eylemin idariliğine ilişkin bir bilgiye, veriye sahip olmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda başvurucunun yaralanmasına neden olan terör saldırısında idarenin kusur doğurabilecek eylemsizliğini (önlem almama hâli) ve zararla idari eylemsizlik arasında illiyet bağı olduğunu yaralanmayla derhâl öğrendiğinden söz edilemez (benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi değerlendirmesi için bkz. Kurşun/Türkiye, B. No: 22677/10, 30/10/2018, §§ 101-106).

23. Başvurucu, dava dilekçesinde ve başvuru formunda da eylemin idariliğinin ve zararın 19/1/2015 tarihinde açılan ceza davası ile ortaya çıktığını, Danıştayın aynı olaya ilişkin açılan davalarda eylemin idariliğinin söz konusu ceza davası ile öğrenildiğine yönelik emsal kararlarının bulunduğunu belirtmiştir.

24. 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca idari eylemden dolayı hakları ihlal edilen ilgililerin idari dava açmadan önce, idari eylemi yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem tarihinden itibaren beş yıl içerisinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerekmektedir. Anılan fıkradaki ön karar başvurusunun idarenin eyleminden kaynaklanan hak ihlallerinin ortadan kaldırılması ve meydana gelen zararların tazminine ilişkin olduğu görülmektedir. İdari eylemlerden dolayı hakları ihlal edilen ilgililerin ön karar başvuru yolunu tükettikten sonra idari yargıda dava açabilecekleri anlaşılmaktadır.

25. Ön karar başvuru yolu ilk defa 24/12/1964 tarihli ve 521 sayılı Danıştay Kanunu ile düzenlenmiş, 2577 sayılı Kanun ile de aynen korunmuştur. 521 sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden önce idari eylemlerden kaynaklanan tam yargı davalarının açılabilmesi için idareye ön karar başvurusunda bulunmak bir şart olarak öngörülmemiştir.

26. 521 sayılı Kanun ile getirilen ön karar başvuru yolunun gerekçesinde idari eylemler haksız fiillere benzetilmiştir. Bu nedenle haksız fiillerde uygulanan zamanaşımı süresi kıyasen ilgililerin idari eylemi öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık süre içinde idareye başvurmasının zorunlu olduğu şeklindeki kurala esas alınmıştır. Ayrıca bu usulün idari dava açmak için idari bir kararın bulunması yolundaki idare hukukunun genel kabulüne de uygun düştüğü açıklanmıştır.

27. 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinin gerekçesi de 521 sayılı Kanundaki gerekçe ile benzerdir. Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davaları bir yıl içinde açıldığından bu sürenin idari eylemlerden kaynaklanan tam yargı davası açılması için idareye yapılacak ön karar başvurusu için de geçerli olduğu belirtilmiştir. Devamında bir yıllık sürenin olayın öğrenildiği ve zararın gerçekleştiği tarih itibarıyla başlayacağı, beş yıllık sürenin ise eylemin daha sonra öğrenilmesi hâlinde veya zararın sonradan ortaya çıktığı durumlarda eylem ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğunun tespiti hâlinde uygulanacağı ifade edilmiştir.

28. Danıştayın yerleşik uygulamaları da eylemin idariliği ile uğranılan zararın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık süre içerisinde idareye başvuruda bulunulmaması durumunda açılan tam yargı davalarının süre aşımı yönünden reddinin gerektiği şeklindedir (Danıştay 15. Dairesinin 7/5/2018 tarihli ve E.2018/454, K.2018/4513 sayılı; Danıştay 6. Dairesinin 12/4/2023 tarihli ve E.2022/9241, K.2023/3730 sayılı; Danıştay 10. Dairesinin 2/4/2024 tarihli ve E.2020/952, K.2024/1258 sayılı kararları).

29. Başvuru konusu olayda 19/1/2015 tarihinde açılan ceza davası ile eylemin idariliğinin ve zararın anlaşıldığı hususunda duraksama bulunmamaktadır. Bu durum idareye ön karar başvurusu ve dolayısıyla dava açma süresinin başlangıcını doğrudan etkilemektedir. Başvurucu 8/1/2018 tarihinde İçişleri Bakanlığına ön karar başvurusunda bulunmuş, bu başvurunun22/1/2018 tarihinde reddedilmesi üzerine 7/2/2018 tarihinde tam yargı davası açmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ön karar elde etmek için idareye bir yıllık süre içerisinde başvuruda bulunması zorunlu olduğu hâlde bu süre geçirildikten çok sonra yaptığı başvurunun reddi üzerine açılan davanın Bölge İdare Mahkemesince süre aşımı nedeniyle kesin olarak reddine karar verildiği görülmektedir. Bu bağlamda Bölge İdare Mahkemesi tarafından davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin başvurucuya orantısız bir külfet yüklediği söylenemez.

30. Tüm bu değerlendirmeler çerçevesinde Bölge İdare Mahkemesinin 8/1/2018 tarihinde yapılan ön karar başvurusunun dava açma süresini canlandırmayacağına dair yorumunun başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olmadığı ve bu yorumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkını güçleştirmediği anlaşılmıştır. Bu nedenle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun ihlal iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

32. Başvurucu, devletin pozitif ve negatif yükümlülüklerine aykırı davranmak suretiyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

34. Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başına bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle usulüne uygun bir başvuru yapılması, yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi ve inceleme süresince öngörülmüş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesi gerekir (Özlem Türkeş, B. No: 2014/505, 17/7/2014, § 31).

35. Bölge İdare Mahkemesince süre ret kararı verilmesi nedeniyle terör saldırısında idarenin ihmali bulunup bulunmadığı -yaşamı korumaya ilişkin yükümlülüklere uygun davranıp davranmadığı- yönünde bir değerlendirme yapılamamıştır. Anayasa Mahkemesince ikincillik ilkesi gereği yargı mercileri henüz bir belirlemede bulunmamışken ilk elden yaşamı koruma yükümlülüğüne dair bir inceleme yapılamaz. Öte yandan başvurucunun iddialarının görevli ve yetkili yargısal makamlar önünde ileri sürülmeden doğrudan bireysel başvuruya konu edilmesi, ihlal iddiasının öncelikle yargısal mercilerce incelenmesi gereğini ortadan kaldırmış olacaktır. Dolayısıyla ihlale neden olduğu ileri sürülen söz konusu iddiaya ilişkin olarak başvuru yolları usulünce tüketilmemiştir.

36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 17/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Cemil Koç [2.B.], B. No: 2021/48066, 17/12/2024, § …)
   
Başvuru Adı CEMİL KOÇ
Başvuru No 2021/48066
Başvuru Tarihi 5/11/2021
Karar Tarihi 17/12/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, terör saldırısı sonucu meydana gelen yaralanma nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen manevi zararın tazmini talebiyle açılan tam yargı davasının süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının, kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğu ileri sürülen terör saldırısının önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmaması sonucu meydana gelen yaralanma nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Yaşam hakkı Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi