TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
RAMAZAN FENER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/50390)
Karar Tarihi: 31/10/2024
R.G. Tarih ve Sayı: 6/2/2025 - 32805
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Muhammed Nuri ÖZGÜR
Başvurucu
Ramazan FENER
Vekili
Av. Eyüp Can KARACA
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, terör örgütü üyeliği suçuyla ilgili olarak yapılan yargısal yorumların öngörülebilir olmaması ve suç oluşturmayan eylemlerin mahkûmiyete esas alınması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuruda ayrıca adil yargılanma hakkının farklı güvencelerinin ihlal edildiği iddiası da bulunmaktadır.
2. Başvurucu 1984 doğumlu olup başvuru konusu olayların gerçekleştiği tarihte öğretmen olarak görev yapmaktadır.
3. Amasya Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu şüphesiyle başvurucu hakkında soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma sürecinde Y.S.E., S.K., Ö.Y. ve K.V.nin tanık olarak ifadeleri alınmıştır. Y.S.E., S.K. ve Ö.Y. başvurucunun örgüt içinde Merzifon Polis Meslek Yüksekokulu (POMEM) öğrencileri ile ilgilenen kişilerin kaldığı evlerden ve bu evlerde kalanlardan sorumlu olduğunu, Cihat kod adlı şahsa bağlı olarak görev yaptığını belirtmiştir. K.V. ise başvurucu tarafından örgüt evlerine yerleştirildiğini, kaldığı evin abisi olan başvurucunun Trabzon'da üniversitede okuduğu dönemde Trabzon POMEM öğrencilerinin abiliğini yaptığını söylediğini ileri sürmüştür. Tanık K.V. ayrıca başvurucunun Merzifon POMEM'deki polislerin ve abilerden olan C.B., Ö.Y., N.K., Y.S.E., S.K.nınabiliğini yaptığını, ev abilerini toplayarak gündem hakkında bilgi verdiğini ifade etmiştir.
4. Soruşturma aşamasında alınan ifadelerinde başvurucu 2003-2007 yılları arasında üniversite okuduğu dönemde örgüte ait öğrenci evlerinde kaldığını, mezun olduktan sonra 1,5 yıl süreyle bu evlerde kalmaya devam edip örgüte müzahir dershanede çalıştığını, bu süreçte dershane müdürü ve yardımcılarından aldığı talimatla örgüte ait öğrenci evlerine öğrenci yerleştirdiğini belirtmiştir. Başvurucu 2009 yılında devlet kurumlarında çalışmaya başlaması ile örgüte ait evden ve yapılanmadan ayrıldığını, tanıklar K.V. ve Y.S.E.nin kaldığı eve ziyaret için gittiğini, örgütsel herhangi bir faaliyette bulunmadığını ifade etmiştir.
5. Soruşturma neticesinde diğer delillerin yanı sıra tanıkların başvurucu hakkındaki beyanlarına dayanılarak başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle 24/3/2020 tarihinde iddianame düzenlenmiştir.
6. Amasya 2. Ağır Ceza Mahkemesi iddianameyi kabul etmiş, yetkisizlik kararı vererek dosyayı İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) göndermiştir. Mahkeme yargılama sürecinde Y.S.E., S.K., Ö.Y. ve K.V.nin tanık sıfatıyla ifadelerini almıştır. Tanıklar S.K., Ö.Y. ve K.V. genel itibarıyla soruşturma aşamasında verdikleri ifadelerini tekrarlamıştır. Tanık Y.S.E. ise başvurucunun örgüte ait evlerde kalması dışında başvurucu hakkında bilgi sahibi olmadığını, kovuşturma aşamasında verdiği ifadenin daha doğru olduğunu söylemiştir.
7. Yargılama sonucunda başvurucunun anılan suçtan 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Gerekçeli kararda tanık Y.S.E.nin ayrıntılı ve diğer tanık ifadeleriyle uyumlu soruşturma ifadesine itibar edildiği, tanıkların anlatımlarına göre başvurucunun FETÖ/PDY bünyesinde Merzifon POMEM öğrencilerinden sorumlu mahrem abilerin üstü konumunda mahrem hizmetler abisi olduğu sonucuna ulaşıldığı açıklanmıştır. Gerekçede ayrıca mahrem hizmetler yapılanmasıyla ilgili şu bilgilere yer verilmiştir:
"FETÖ/PDY silahlı terör örgütü, emniyet yapılanması faaliyetleri kapsamında özel programlara göre yetiştirdiği ve emniyete sızdırabildiği mensuplarını, örgütsel bağlarının devam ettirilmesi ve güçlendirilmesi maksadıyla, örgüt içerisinde 'mahrem hizmetler' adı verilen ayrı bir birimiyle idare etmiş, öğrencilik döneminde ve mezuniyet sonrasında mensuplarını 'mahrem hizmetler abisi' adı verilen ve kod adı kullandırdığı sivil örgüt mensuplarına takip ettirmiştir. Dinlenen tanık beyanlarından sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü hiyerarşisinde, Merzifon Pomem okulunda okuyan polis okulu öğrencilerden sorumlu olan mahrem abilerden sorumlu 'mahrem hizmetler abisi' konumunda olduğu anlaşılmış, belirtilen nedenlerle sanığın sabit olan terör örgütü üyeliği suçundan eylemine uyan TCK'nun 314/2 maddesi gereğince ve suç kastının yoğunluğu, sanığın örgüt içerisindeki konumu, suçun işleniş şekli, örgüt içerisinde geçirmiş olduğu süre, aleyhine delil yoğunluğu ve tehlikenin ağırlığı gözetilerek teşdiden cezalandırılmasına karar verilmiş, sanığın suçu 3713 sayılı yasanın 3. maddesi gereğince terör suçu sayılması nedeniyle 3713 sayılı yasanın 5/1. maddesi gereğince verilen cezadan yarı oranında artırım yapılmıştır."
8. Mahkûmiyet kararı kanun yolu denetiminden geçerek 16/9/2021 tarihinde kesinleşmiştir.
9. Başvurucu, nihai kararı 21/10/2021 tarihinde öğrendikten sonra 10/11/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Komisyon; başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne, hakkaniyete uygun yargılanma hakkı, gerekçeli karar hakkı ile suçta ve cezada kanunilik ilkesi dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan haklara ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
11. Başvurucu; FETÖ/PDY'nin terör örgütü olarak kabul edilmediği tarihlerde yasal olarak kurulan ve faaliyet gösteren bir eğitim kurumunda çalışması, sendikaya üye olması ve bankada olağan hesap işlemleri yapması şeklindeki eylemleri nedeniyle örgüt üyeliği suçundan hakkında mahkûmiyet kararı verildiğini belirtmiştir. Başvurucuya göre kanunların geriye dönük olarak öngörülemez biçimde yorumlanması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesi ihlal edilmiştir. Başvurucu, ayrıca etkin pişmanlıktan faydalanan tanıkların polis okulu öğrencileriyle ilgilendiğine ilişkin bir beyanları olmamasına ve hükme esas alınan eylemlerin 2009 yılı öncesine ilişkin olmasına rağmen mahrem hizmetler abisi olarak kabul edildiğini ifade etmiştir.
12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, mahkûmiyet kararında hükme esas alınan delillerin ve başvurucunun eylemlerinin ilişkilendirildiği, kanun yolu incelemesinde de mahkeme kararının hukuka uygun bulunduğu, açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği bir durum bulunmadığı vurgulanarak terör örgütüne üye olma suçunun işlendiği gerekçesiyle verilen hapis cezasının kanuni dayanağı olduğu ifade edilmiş; kanun maddelerinin mahkûmiyete karşı etkili önlemler sağlayacak şekilde yorumlanarak uygulandığı sonucuna varılan Anayasa Mahkemesi içtihadından söz edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
13. Başvurucunun şikâyetleri suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenmiştir.
14. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesinin genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlamı ve önemi olup bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfî bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte; buna ek olarak suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili şekilde uygulanması sağlanmaktadır (Karlis A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32; Adnan Şen [GK], § 104; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 60).
15. Anayasa’nın 38. maddesine koşut olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinde de düzenlenen ilke, yasaklanan eylemlerin ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesini, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmıştır (Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 51; AYM, E.2010/69, K.2011/116, 7/7/2011; AYM, E.2019/9, K.2019/27, 11/4/2019, § 13; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 61).
16. Ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu kapsamda yargı organlarınca yapılacak yorumun ceza normlarının özüyle çelişmemesi ve öngörülebilir olması gerekir. Yargı organları terör suçları da dâhil olmak üzere tüm suçlar bakımından suça veya cezaya ilişkin olguları değerlendirirken, özellikle fiillerin bir suça karşılık gelip gelmediğini belirlerken suçta ve cezada kanunilik ilkesini anlamsız kılacak şekilde öngörülemez bir yaklaşımda bulunmamalıdır (Mehmet Emin Karamehmet ve diğerleri, B. No: 2017/4902, 28/1/2020, § 47; Adnan Şen, § 107; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 62). Bu kapsamda somut olayda değerlendirilmesi gereken, terör örgütüne üye olma suçunun kapsamının öngörülemez şekilde sanığın aleyhine olarak genişletici bir yoruma tabi tutulup tutulmadığıdır (Ahmet Aslan, B. No: 2021/23949, 6/10/2022, § 68; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 62). Bu nedenle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin denetlenmesinde normun mevcut deliller çerçevesinde somut olaya uygulanış biçiminin yasal düzenlemeyle bağdaşmaz ve öngörülemez bir sonuca yol açıp açmadığı incelenmelidir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 62).
17. Başvuruya konu mahkûmiyet hükmünün kanuni dayanağı 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesidir. Yargı mercilerine göre bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş yasa dışı bir yapı olabileceği gibi yasal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan suç örgütüne hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/9/2017 tarihli ve E.2017/16.MD-956, K.2017/370 sayılı kararı).
18. Bir kişinin yasa dışı örgüt üyeliği suçundan cezalandırılabilmesi için henüz bir suç işlemiş olması gerekmez. Örgüt üyeliği başlı başına cezalandırılan bir suçtur. Bu itibarla örgüt üyesinin faaliyetinin mutlaka örgüt tarafından gerçekleştirilen suçlara katılma şeklinde olması da gerekmez. Terör örgütüne üye olma suçu, üye ve hatta örgüt henüz bir suç işlememiş olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini engelleme amacı taşıyan bir suç türüdür (Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019 4/12/2013,§§ 60, 61).
19. Bir oluşumun terör örgütü olduğuna dair kesinleşmiş yargı kararının suçun unsurlarından biri olmadığının altını önemle çizmek gerekir. Örgütün niteliklerinin mahkemece belirlenmesi bir tespit kararıdır (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 14). Aksinin kabulü, hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan terör örgütlerinin eylemlerinin unsur yokluğu nedeniyle cezalandırılamaması sonucunu doğurur. Yukarıda alıntılanan Yargıtay içtihatlarının da gösterdiği gibi bir oluşumun terör örgütü olarak tespitine dair kesinleşmiş yargı kararının bu suç özelinde en önemli fonksiyonu, terör örgütüne hukuki varlık kazandırması ve bu bağlamda yapının bir terör örgütü olduğunu bilinebilecek hâle getirmesidir. Dolayısıyla henüz terör örgütü olduğuna dair yargı kararlarının bulunmadığı, dolayısıyla herkesçe bir terör örgütü olarak bilinebilir hâle gelmediği sırada bir örgüt ile irtibatlı ve iltisaklı olan kişilerin kasıtlarının ortaya konulması hayati önemdedir (Ahmet Aslan, §§ 50, 51; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 50).
20. O hâlde bir kimsenin FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan cezalandırılabilmesi için örgütün niteliğini ve amaçlarını bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve örgütün hayatta kalmasına, amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir irade ile katkı sağladığının gösterilmesi gerekir. Bu gerekliliğin bir sonucu olarak Yargıtay terör örgütüne üye olma veya yardım etme suçlarının doğrudan kasıt ve özel saikle işlenebilen suçlar olduğu da gözetildiğinde FETÖ/PDY'nin gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığını, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hâle geldiğini, üst düzey hükûmet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda paralel yapı veya terör örgütü olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığını, Millî Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibarıyla terör örgütünün amacına hizmet ettiği ve sanıklarca da bunun bilindiği somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceğini, kişilerin hukuki durumlarının kusurluluk ve hata bağlamında değerlendirilmesinde zaruret bulunduğunu ifade etmiştir. Başka bir deyişle Yargıtay bir kişinin söz konusu örgüte üye olma suçundan cezalandırılması için sempati ve iltisak boyutunu aşarak terör örgütü niteliğini ve amaçlarını bilerek örgüt üyesi olduğunu ispat etmeye yeterli delillere dayanılmasını şart koşmaktadır (Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 11-19, 51).
21. Bu sebeple Yargıtay, FETÖ/PDY davalarında da örgüte sadece sempati duymayı ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemleri terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyet için yeterli görmemektedir. Yargıtaya göre FETÖ/PDY üyesinin örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, terör örgütünün bir parçası olmayı istemesi, örgüte katılma iradesinin devamlılık arz etmesi, saikinin suç işlemek olması şartı aranmalıdır (Yargıtay kararı için bkz. Bilal Celalettin Şaşmaz, § 13).
22. Yukarıdaki değerlendirmelerden hareket eden ve FETÖ/PDY'nin güvenlik güçlerince önemli ölçüde çözümlenen hiyerarşik yapılanmasını gözeten Yargıtay; üst düzeyde bulunan örgüt mensuplarının katıldığı örgütün niteliklerini, amaç ve yöntemlerini bildiğinin, suç işlemek saiki ile hareket ettiğinin, ayrıca örgüte katılma iradesinin devamlılık arz ettiğinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Yargıtay, FETÖ/PDY'nin oldukça uzun süre yasal zeminde faaliyet göstermesi ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle özellikle sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarıyla irtibatlı olduğu tespit edilen kişilerin örgütün nihai amacını bildiğinin ortaya konması gerektiğini kabul etmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 11-13, 19; ayrıca bkz. Adnan Şen, § 114; İlhami Aksu, B. No: 2018/36918, 15/6/2022, § 21).
23. Derece mahkemelerinin ve Yargıtayın değerlendirmelerinden çıkan sonuca göre FETÖ/PDY'nin daha alt katlarıyla irtibatlı olduğu tespit eden kişilerin -örgütün nihai amacını bildikleri ortaya konmadığı müddetçe- örgüte bir ahlak ve eğitim hareketi, gönüllüler hareketi, dinî bir cemaat olduğu zannı ile sempati duydukları, örgütle irtibat ve iltisaklı oldukları kabul edilmektedir. Terör örgütüne üye olma suçuna bağlanan ağır cezai yaptırımlar gözetildiğinde -örgütün nihai amacının herkesçe bilindiğinin kabul edilebileceği kesin bir tarih vermek yoluna gidilmemiş olmakla birlikte- örgütün nihai amacının herkesçe bilinir hâle geldiği olaylardan (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 11) önce yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütüne bağlı olduğu düşüncesi ile hareket ederek hataya düşenler ile FETÖ/PDY'nin amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının birbirlerinden dikkatli bir şekilde ayrılması yoluna gidilmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 54).
24. Öte yandan vurgulamak gerekir ki bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi bir yargılamanın sonucu itibarıyla adil olup olmadığını değerlendirmek değildir. Dolayısıyla başvurucular hakkında isnat edilen terör örgütü üyesi olma suçunun sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Metin Birdal, § 47; Yılmaz Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45). Bundan başka bir ceza yargılamasında hangi delillerin hükme esas alınabileceği meselesi de esas itibarıyla Anayasa Mahkemesinin görev alanının dışındadır (Türk ceza muhakemesi hukuku uygulamasına ilişkin bazı değerlendirmeler için bkz. Metin Birdal, §§ 67-71).
25. Somut olayda başvurucunun terör örgütüne üye olma suçunu işlediği gerekçesiyle 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesi gereğince hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucu; mahkûmiyetine konu edilen eylemlerin gerçekleştiği tarihte üyesi olduğu iddia edilen yapının terör örgütü olarak kabul edilmediğini, eylemlerinin terör örgütü üyeliği suçuna vücut vermesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. Başka bir ifadeyle başvurucu, temel bir sorun olarak terör örgütü üyeliğiyle ilgili hakkında yapılan yargısal yorumların bu suçun özüyle bağdaşmadığını ve öngörülebilir olmadığını, ayrıca mahkûmiyetinde suç oluşturmayan eylemlere dayanıldığını iddia etmiştir. Somut olaydaki ana mesele, darbe teşebbüsü öncesindeki dönemde FETÖ/PDY ile bağlantılı olarak işlenen bazı fiillerin terör örgütü üyeliği veya benzeri suçlar bakımından mahkûmiyete esas alınmasının suçta ve cezada kanunilik ilkesi açısından değerlendirilmesidir. Zira bu dönemde işlenen bazı fiiller ile ilgili olarak -teşebbüsün arkasındaki yapılanma olan- FETÖ/PDY'nin illegal bir yapı olduğunun henüz herkes tarafından bilinmediği veya örgütün kendisini gizlemek amacıyla sivil alanda legal faaliyetlerde bulunduğu ileri sürülmüştür.
26. Mahkûmiyet kararında Mahkeme, FETÖ/PDY'nin varlığıyla ilgili olarak örgütün amacını, eylem planını, bu planı takip ederken şiddete başvurup başvurmadığını incelemiştir. Mahkemeye göre silahlı terör örgütüne üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik, yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması gerekir. Mahkeme FETÖ/PDY'nin emniyet yapılanması faaliyetleri kapsamında özel programlara göre yetiştirdiği ve emniyete sızdırabildiği mensuplarını, örgütsel bağlarının devam ettirilmesi ve güçlendirilmesi maksadıyla örgüt içinde mahrem hizmetler adı verilen ayrı bir birimle idare ettiğini, öğrencilik döneminde ve mezuniyet sonrasında mensuplarını mahrem hizmetler abisi adı verilen ve kod adı kullandırdığı sivil örgüt mensuplarına takip ettirdiğinin altını çizmiştir. Mahkeme; bu değerlendirmelerden sonra tanık beyanlarına göre başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisinde Merzifon POMEM'de okuyan polis okulu öğrencilerini takip eden mahrem abilerden sorumlu mahrem hizmetler abisi sıfatıyla örgütsel faaliyetlerde bulunduğu, eylemlerinin bu kapsamda çeşitlilik, yoğunluk, süreklilik içerdiği kanaatine ulaşmıştır. Bu gerekçeyle başvurucunun silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan mahkûmiyetine karar veren Mahkeme, başvurucunun örgüt içindeki bu konumunu da gözeterek cezada teşdit uygulamıştır. Mahkemenin bu yorumunun kanun koyucunun yasak olarak belirlediği fiilin kapsamını suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı olacak şekilde genişlettiğinin, örgüt üyeliğine ilişkin kuralın özüyle çeliştiğinin ve öngörülemez olduğunun kabulü mümkün görünmemektedir. Mahkeme, atılı suçun unsurlarını netleştirirken suçu düzenleyen kuralı öngörülebilir şekilde yorumlamış ve kuralın mahiyetine uygun davranma konusunda özen göstermiştir. Buna göre örgüt içinde gizlenmek amacıyla mahrem yapılanmada örgütsel faaliyetler gösteren başvurucunun, bu yapının suç işlemek amacıyla kurulduğuna ve örgüt üyeliği suçunun unsurlarını bilebilecek konumda olduğuna ilişkin olarak varılan sonucun temelsiz olduğu söylenemez.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
28. Başvurucunun gerekçe gösterilmeden cezasında teşdit uygulanması ve kanun yolunda ileri sürdüğü hususlar değerlendirilmeden hükmün onanması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasının Yasemin Ekşi (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, §§ 56, 57) ve Sencer Başat ve diğerleri ([GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31-39), hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının Ahmet Sağlam (B. No: 2013/3351, 18/9/2013, §§ 43-46) kararı doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 31/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.