TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATMA İRİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2021/5115)
|
|
Karar Tarihi: 31/10/2024
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
İrfan FİDAN
|
|
|
Muhterem İNCE
|
Raportör
|
:
|
Volkan ÇAKMAK
|
Başvurucular
|
:
|
1. Fatma İRİ
|
|
|
2. Faysal İRİ
|
|
|
3. Hasan Hüseyin İRİ
|
|
|
4. Selver İRİ
|
|
|
5. Semra İRİ
|
|
|
6. Yusuf İRİ
|
Başvurucular Vekili
|
:
|
Av. Tahsin KOÇ
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; terör saldırısı sonucu meydana gelen ölüm
nedeniyle yaşam hakkının, ölüm olayına ilişkin olarak açılan tazminat davasının
süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde 11/5/2013 tarihinde biri
belediye binası önünde diğeri postane binası yakınlarında olmak üzere bomba
yüklü iki aracın infilak ettirilmesi suretiyle terör saldırısı
gerçekleştirilmiştir. Saldırı sonucu 51 kişi yaşamını yitirmiş, 222 kişi
yaralanmıştır. Başvurucuların murisi M.İ. söz konusu saldırı sonucu hayatını
kaybedenlerden biridir. Başvurucu Hasan Hüseyin İri tarafından 21/5/2013
tarihinde Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna yapılan başvuru üzerine
sulhname hazırlanmış, 17/7/2004 tarihliğ ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca 25.842,95 TL
tutarında maddi tazminatın M.İ.nin mirasçılarına ödenmesine karar verilmiş
ancak sulhname başvurucular tarafından imzalanmamış 14/10/2013 tarihinde
uyuşmazlık tutanağı düzenlenmiştir.
3. Söz konusu terör saldırısıyla ilgili olarak İçişleri
Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tarafından düzenlenen 30/6/2014 tarihli ön
inceleme raporunda özetle Hatay Emniyet Müdürlüğüne olay öncesi konuyla ilgili
çok sayıda ihbar geldiği, istihbarat birimleri tarafından araç plakası, şahıs
isimleri gibi bilgilerin de belirtilmesi suretiyle Hatay Emniyetine bilgi
sunulduğu, patlamanın meydana gelmesinde önlem almayan emniyet birimlerinin
hizmet kusuru olduğu ve ilgililer hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiği
belirtilmiştir.
4. İlgili emniyet görevlileri hakkında Hatay Valiliği
tarafından soruşturma izni verilmesi üzerine Hatay Cumhuriyet Başsavcılığınca
30/12/2014 tarihinde görevi kötüye kullanma suçundan iddianame düzenlenmiş,
iddianamenin kabulü ile Hatay 7. Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde 19/1/2015
tarihinde kamu davası açılmıştır.
5. Başvurucular 18/11/2015 tarihinde İçişleri Bakanlığına
sundukları dilekçe ileM.K.nın ölümü nedeniyle uğradıkları manevi zararların
ödenmesi için talepte bulunmuştur. Başvurucular, talebin 26/11/2015 tarihli
işlemle reddedilmesi üzerine 25/1/2016 tarihinde tam yargı davası açmıştır.
Dava dilekçelerinde patlamanın ve ölümlerin yaşanmasında idarenin ihmali
olduğunu, istihbarat bilgisi bulunmasına karşın önlem almadığını ileri sürmüş;
dava açma süresine ilişkin açıklama yaparak 5233 sayılı Kanun'dan ayrı olarak
kusur sorumluluğu temelinde dava açtıklarını vurgulamıştır.
6. Hatay İdare Mahkemesi 26/2/2016 tarihli kararıyla
davayı süre aşımı yönünden reddetmiş; gerekçede 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca olay tarihinden itibaren bir yıl içinde
en geç 12/5/2014 günü idari başvuru yapılıp sonucuna göre altmış gün içinde
dava açılması gerekirken ölümün (ve ayrıca Uyuşmazlık Tutanağı'nın) üzerinden
uzun süre geçmesinin ardından dava açma süresini canlandırma olanağı olmayan
18/11/2015 tarihli idari başvuru üzerine verilen ret cevabının ardından
25/1/2016 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğunu ifade etmiştir.
7. Danıştay Onuncu Dairesi 28/3/2018 tarihli kararıyla
süre ret kararını bozmuş; gerekçede özetle 2577 sayılı Kanun'da tam yargı
davaları için öngörülen bir ve beş yıllık sürelerin eylemin idariliğinin ortaya
çıktığı andan itibaren hesaplanmasının şart olduğunu, somut olayda ise eylemin
idariliğinin 19/1/2015 tarihinde açılan ceza davası ile başvurucu tarafından
öğrenildiğinin kabulü gerektiğini, bu nedenle de ceza davasının açılmasından
itibaren bir yıl içinde 18/11/2015 tarihinde yapıldığı anlaşılan idari başvuru
üzerine açılan davanın süresinde olduğunu belirtmiştir. Karar düzeltme
aşamasında ise Daire, bozma kararını kaldırarak Hatay İdare Mahkemesinin
26/2/2016 tarihli süre ret kararını 19/10/2020 tarihinde onamıştır.
8. Başvurucu, nihai kararı 28/1/2021 tarihinde
öğrenmesinin ardından 12/2/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucular terör saldırısının gerçekleşmesinde
idarenin kusuru bulunduğunun olay tarihinde öğrenilmesinin mümkün olmadığını,
süre ret kararındaki yorumun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede
sınırladığını ve saldırının yaşanmasında kusuru olan idarenin bu ihmalinin
yaşamı koruma yükümlülüğünü ihlal ettiğini belirterek adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık)
görüşünde, somut olay süreci ve insan hakları yargısı içtihadı ile mevzuat
detaylı olarak aktarılmış; yapılacak değerlendirmede Anayasa ve ilgili mevzuat
hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü
koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık
görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki hususları yinelemiştir.
11. Olayın niteliği ve formdaki iddialar doğrultusunda bu
kısma ilişkin inceleme adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkı kapsamında yapılmıştır.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Somut sürece bakıldığında mahkemeye erişim hakkına
davanın süre yönünden reddedilmesi suretiyle yapılan müdahalenin kanuni
dayanağı (2577 sayılı Kanun'un 13.maddesi) olduğu ve sınırlamanın meşru amacı
bulunduğu (idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu
öngörülmesinin en genel ifadeyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru
amaca hizmet ettiği yönündeki ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe
Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B.
No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme
Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limitet Şirketi, B. No:
2014/12354, 9/11/2017, § 52) görülmüştür.
14. Kanunilik ve meşru amaç şartlarını sağladığı
anlaşılan mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale ölçülülük ilkesi bakımından
değerlendirilmelidir.
15. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını
uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten
kaçınmaları gerekir. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı anın
tespiti de mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında
büyük önem taşımaktadır. Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını
belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine
aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin
başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi
yoktur. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin
hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili olarak derece
mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın
koşulları ışığında incelemektir. Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin
henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar
çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin olmadığı bir
dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden
ölçülülük ilkesini zedeleyebilir. Uğranıldığı ileri sürülen zararın öğrenildiği
veya öğrenilmesi gereken tarih hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın dava
açma süresine ilişkin bazı kategorik kabul ve değerlendirmelerle davaların süre
yönünden reddedilmesi mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Eylemin
idariliği ve doğurduğu zarar, bazen eylemin gerçekleşmesinden sonra değişik
araştırma, inceleme hatta ceza yargılamaları sonucunu ortaya çıkarabilmektedir.
Vakanın sebebinin, olayı çevreleyen koşulların adli veya idari soruşturmalarla
ortaya çıktığı durumlarda ilgililerin bu koşulları bilmelerinin takip
edecekleri usul ile başvuracakları idari/adli mercilerin belirlenmesinde ve
dolayısıyla tam yargı davası açma iradeleri üzerinde önemli etkisi vardır. Bu
durum özellikle tam yargı davasının kusur veya ihmalin varlığına dayandırıldığı
durumlarda önemlidir. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın
ya da illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği
durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul
edilmelidir (aktarılan ilkeler için bkz. Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013;
Şeyma Kayaoğlu, B. No: 2014/5491, 5/7/2017; Kamil Koç, B. No:
2012/660, 7/11/2013; Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017; Ahmet
Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017)
16. Başvurucular, idarenin kusurlu olduğunun, emniyet
birimlerinin olayda ihmali olduğunun ceza davası ile öğrenildiğini, idari
başvuru süresinin başlangıç tarihi olarak ölüm olayının gerçekleştiği tarihin
esas alınmasının mahkemeye erişim haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
17. Yukarıda da belirtildiği üzere (bkz. § 15) adli ya da
idari soruşturmaların başlaması veya sonuçlanmasıyla elde edilen bilgiler
ilgililerin dava hakkı olup olmadığının ve takip edecekleri usulün
belirlenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Bir başka ifadeyle vakanın
koşullarına dair bilginin idarenin kusuruna dayanılarak tazminat davası açılıp
açılmamasına yönelik tasarruf hususunda yönlendirici bir etkisi olduğu açıktır.
18. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikteki
başvurularda verilen kararlarda belirtildiği üzere eylemin idariliğinin her
vakada -özellikle ölümle sonuçlanan olaylarda- eylemle hemen öğrenilmesi mümkün
olmayabilir. Dolayısıyla idariliğin, yol açtığı zararın ya da arasındaki
illiyet bağının eylemden sonra anlaşıldığı ya da ortaya konulabildiği
durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul
edilmektedir.
19. Somut olayda ölümün 11/5/2013 tarihinde meydana gelen
terör saldırısı sonucu gerçekleştiği konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan inceleme, akabinde gerçekleşen soruşturma
izni verilmesi işlemleri ve olayda ihmali/kusuru bulunduğu düşünülen emniyet
görevlileri hakkında 19/1/2015 tarihinde açılan ceza davası ile eylemin veya
eylemsizlik/ihmal halinin değerlendirilebilir olduğu, bir başka ifadeyle olayda
idarenin kusurunun bulunması durumunun açığa çıktığı görülmüştür. Dolayısıyla
başvurucuların anılan süreçten önce ölüm olayına sebebiyet veren olguya dair
ihmale, eylemsizliğe ve dolayısıyla eylemin idariliğine ilişkin bir bilgiye,
veriye sahip olmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda başvurucuların murislerinin
ölümüne neden olan terör saldırısında idarenin kusur doğurabilecek
eylemsizliğini (önlem almama hali), zararla idari eylemsizlik arasında illiyet
bağı olduğunu ölüm olayıyla derhâl öğrendiğinden söz edilemez.
20. Bu itibarla başvurucuların olayın gerçekleştiği
11/5/2013 tarihini esas alarak uğradıkları zararla ilgili olarak idari başvuru
yapmak suretiyle dava açmalarının beklenmesi başvuruculara orantısız bir külfet
yüklemektedir.
21. Buna göre Mahkemenin dava açma sürelerini
belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik
katı bir yorum olduğu ve bu yorumun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede
güçleştirerek neredeyse imkânsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir. Bu nedenle
davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucuların mahkemeye erişim
hakkına yönelen müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucular, terör saldırısının yaşanmasında kusuru
olan idarenin bu ihmalinin yaşamı koruma yükümlülüğünü ihlal ettiğini belirterek
yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Görüşünde somut olay sürecini
ve insan hakları yargısı içtihadı ile mevzuatı detaylı olarak aktaran Bakanlık
yapılacak değerlendirmede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa
Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate
alınması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında
başvuru formundaki hususları yinelemiştir. Yaşam hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddia, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
nedeniyle idari yargı makamları tarafından yapılacak yeniden yargılamada
inceleneceğinden bu aşamada yaşam hakkı yönünden ayrıca bir inceleme
yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
24. Başvurucular; ihlalin tespiti, yeniden yargılama
yapılması ve ayrı ayrı 100.000 TLtazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince
yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa
Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında
belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK],
B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B.
No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK],
B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
26. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yaşam hakkı yönünden İNCELEME YAPILMASINA GEREK
OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında
mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yeniden yargılama yapılmak üzere Hatay İdare Mahkemesine (E.2016/106,
K.2016/247) GÖNDERİLMESİNE,
E. Tazminat talebinin REDDİNE,
F. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların
Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onuncu
Dairesine (E.2018/3997, K.2020/3976) GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 31/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.