TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BEYAZİT KUDAY BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/5145)
Karar Tarihi: 19/11/2024
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Volkan ÇAKMAK
Başvurucu
Beyazit KUDAY
Vekili
Av. Tahsin KOÇ
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; terör saldırısı sonucu meydana gelen ölüm nedeniyle yaşam hakkının, bu ölüm olayına ilişkin olarak açılan tazminat davasının süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde 11/5/2013 tarihinde, biri belediye binası önünde diğeri postane binası yakınlarında olmak üzere bomba yüklü iki aracın infilak ettirilmesi suretiyle terör saldırısı gerçekleştirilmiştir. Saldırı sonucu 51 kişi yaşamını yitirmiş, 222 kişi yaralanmıştır. Başvurucunun babası M.K. söz konusu saldırı sonucu hayatını kaybedenlerden biridir. M.K.nın diğer çocuğunun 29/5/2013 tarihinde Hatay Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna yaptığı başvuru üzerine 21/6/2013 tarihinde sulhname imzalanmış; 17/7/2004 tarih ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca 25.842,95 TL tutarındaki maddi tazminat M.K.nın mirasçılarına ödenmiştir.
3. Söz konusu terör saldırısıyla ilgili olarak İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliği tarafından düzenlenen 30/6/2014 tarihli ön inceleme raporunda özetle Hatay Emniyet Müdürlüğüne olay öncesi konuyla ilgili çok sayıda ihbar geldiği, istihbarat birimlerinin araç plakası, şahıs isimleri gibi bilgileri de belirtmek suretiyle Hatay Emniyetine bilgi sunduğu, patlamanın meydana gelmesinde önlem almayan emniyet birimlerinin hizmet kusuru olduğu ve ilgililer hakkında soruşturma izni verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
4. İlgili emniyet görevlileri hakkında Hatay Valiliğinin soruşturma izni vermesi üzerine Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı 30/12/2014 tarihinde görevi kötüye kullanma suçundan iddianame düzenlemiştir. İddianamenin kabulü ile Hatay 7.Asliye Ceza Mahkemesi nezdinde 19/1/2015 tarihinde kamu davası açılmıştır.
5. Başvurucu 18/11/2015 tarihinde İçişleri Bakanlığına sunduğu dilekçe ile M.K.nın ölümü nedeniyle kendisinin uğradığı manevi zararların ödenmesi için talepte bulunmuştur. Talebin 24/11/2015 tarihli işlemle reddedilmesi üzerine 29/1/2016 tarihinde tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde, patlamanın ve ölümlerin yaşanmasında idarenin ihmalinin olduğu, istihbarat bilgisi bulunmasına karşın önlem alınmadığını ileri sürmüş ve dava açma süresine ilişkin açıklama yaparak 5233 sayılı Kanun'dan ayrı olarak kusur sorumluluğu temelinde dava açtığını vurgulamıştır.
6. Hatay İdare Mahkemesi 17/2/2016 tarihli kararıyla davayı süre aşımı yönünden reddetmiş; gerekçede 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca olay tarihinden itibaren bir yıl içinde en geç 12/5/2014 günü idari başvuru yapılarak sonucuna göre altmış gün içinde dava açılması gerekirken ölümün üzerinden uzun süre geçmesinin ardından dava açma süresini canlandırma olanağı bulunmayan 18/11/2015 tarihli idari başvuru üzerine verilen ret cevabının ardından 25/1/2016 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğunu ifade etmiştir.
7. Danıştay Onuncu Dairesi 28/3/2018 tarihli kararıyla süre ret kararını bozmuştur. Gerekçede özetle 2577 sayılı Kanun'da tam yargı davaları için öngörülen bir ve beş yıllık sürelerin eylemin idariliğinin ortaya çıktığı andan itibaren hesaplanmasının şart olduğunu, somut olayda ise eylemin idariliğini 19/1/2015 tarihinde açılan ceza davası ile başvurucunun öğrendiğinin kabulü gerektiğini, bu nedenle de ceza davasının açılmasından itibaren bir yıl içinde 18/11/2015 tarihinde yapıldığı anlaşılan idari başvuru üzerine açılan davanın süresinde olduğunu belirtmiştir. Karar düzeltme aşamasında ise Daire bozma kararını kaldırarak Hatay İdare Mahkemesinin 17/2/2016 tarihli süre ret kararını 18/10/2020 tarihinde onamıştır.
8. Başvurucu, nihai kararı 28/1/2021 tarihinde öğrenmesinin ardından 12/2/2/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
10. Başvurucu; terör saldırısının gerçekleşmesinde idarenin kusuru olduğunun olay tarihinde öğrenilmesinin mümkün olmadığını, süre ret kararındaki yorumun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede sınırladığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; somut olay süreç ve insan hakları yargısı içtihadı ile mevzuat detaylı olarak aktarılarak yapılacak değerlendirmede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki hususları yinelemiştir.
11. Olayın niteliği ve formdaki iddialar doğrultusunda bu kısma ilişkin inceleme adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde yapılmıştır.
12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. Somut sürece bakıldığında mahkemeye erişim hakkına davanın süre yönünden reddi suretiyle yapılan müdahalenin kanuni dayanağı (2577 sayılı Kanun'un 13.maddesi) olduğu ve sınırlamanın meşru amacının bulunduğu (idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amaca hizmet ettiği yönünde ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52) anlaşılmıştır.
14. Kanunilik ve meşru amaç şartlarını sağladığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülülük ilkesi bakımından değerlendirilmesi gerekir.
15. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir. Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken mahkemeye erişim hakkını zedeleyecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerekir. Bu bağlamda dava açma süresinin işlemeye başladığı anın tespiti de mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşımaktadır. Dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir. Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir. Uğranıldığı ileri sürülen zararın öğrenildiği veya öğrenilmesi gereken tarih hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın dava açma süresine ilişkin bazı kategorik kabul ve değerlendirmelerle davaların süre yönünden reddedilmesi mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Eylemin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin gerçekleşmesinden sonra değişik araştırma, inceleme hatta ceza yargılamaları sonucunu ortaya çıkarabilmektedir. Vakanın sebebinin, olayı çevreleyen koşulların adli veya idari soruşturmalarla ortaya çıktığı durumlarda ilgililerin bu koşulları bilmeleri, takip edecekleri usul ile başvuracakları idari/adli mercilerin belirlenmesinde ve dolayısıyla tam yargı davası açma iradeleri üzerinde belirleyici etkiye sahiptir. Bu durum özellikle tam yargı davasının kusur veya ihmalin varlığına dayandırıldığı durumlarda önem arz eder. Bu çerçevede eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da illiyet bağının eylemden çok sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmelidir. (aktarılan ilkeler için bkz. Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013; Şeyma Kayaoğlu, B. No: 2014/5491, 5/7/2017; Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013; Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017; Ahmet Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017)
16. Başvurucu; idarenin kusurlu olduğunun, emniyet birimlerinin olayda ihmali olduğunun ceza davası ile öğrenildiğini, idari başvuru süresinin başlangıç tarihi olarak ölüm olayının gerçekleştiği tarihin esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
17. Yukarıda da belirtildiği üzere (bkz. § 15) adli ya da idari soruşturmaların başlaması veya sonuçlanmasıyla elde edilen bilgiler ilgililerin dava hakkı olup olmadığının ve takip edecekleri usulün belirlenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Bir başka ifadeyle vakanın koşullarına dair bilginin idarenin kusuruna dayanılarak tazminat davası açılıp açılmamasına yönelik tasarruf hususunda yönlendirici bir etkisi olduğu açıktır.
18. Anayasa Mahkemesince daha önce benzer nitelikte başvurularda verilen kararlarda belirtildiği üzere eylemin idariliğinin her vakada -özellikle ölümle sonuçlanan olaylarda- eylemle hemen öğrenilmesi mümkün olmayabilir. Dolayısıyla idariliğin veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir.
19. Somut olayda ölümün 11/5/2013 tarihinde meydana gelen terör saldırısı sonucu gerçekleştiği konusunda tereddüt bulunmamaktadır. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan inceleme, akabinde gerçekleşen soruşturma izni verilmesi işlemleri ve olayda ihmali/kusuru bulunduğu düşünülen emniyet görevlileri hakkında 19/1/2015 tarihinde açılan ceza davası ile eylemin veya eylemsizlik/ihmal halinin değerlendirilebilir olduğu, bir başka ifadeyle olayda idarenin kusurunun bulunması durumunun açığa çıktığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun anılan süreçten önce ölüm olayına sebebiyet veren olguya dair ihmale, eylemsizliğe ve dolayısıyla eylemin idariliğine ilişkin bir bilgiye, veriye sahip olmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda başvurucunun babasının ölümüne neden olan terör saldırısında idarenin kusur doğurabilecek eylemsizliğini (önlem almama hâli), zararla idari eylemsizlik arasında illiyet bağı olduğunu ölüm olayıyla derhâl öğrendiğinden söz edilemez.
20. Bu itibarla başvurucunun olayın gerçekleştiği 11/5/2013 tarihi esas alınarak uğradığı zararla ilgili idari başvuru yapmak suretiyle dava açmasını beklemek başvurucuya orantısız bir külfet yüklemektedir.
21. Buna göre Mahkemenin dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirerek neredeyse imkânsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir. Bu nedenle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, terör saldırısının yaşanmasında kusuru olan idarenin bu ihmalinin yaşamı koruma yükümlülüğünü ihlal ettiğini belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Görüşünde somut olay sürecini ve insan hakları yargısı içtihadı ile mevzuatı detaylı olarak aktaran Bakanlık yapılacak değerlendirmede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formundaki hususları yinelemiştir. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi nedeniyle idari yargı makamları tarafından yapılacak yeniden yargılamada inceleneceğinden bu aşamada yaşam hakkı yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
24. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 100.000 TL tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
26. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yaşam hakkı yönünden İNCELEME YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Hatay İdare Mahkemesine (E.2016/114, K.2016/159) GÖNDERİLMESİNE,
E. Tazminat talebinin REDDİNE,
F. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Onuncu Dairesine (E.2018/3996, K.2020/3975) GÖNDERİLMESİNE,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.