logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Sinan Aygül [1.B.], B. No: 2021/59847, 21/5/2024, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SİNAN AYGÜL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/59847)

 

Karar Tarihi: 21/5/2024

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucu

:

Sinan AYGÜL

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir haber sitesinde yayımlanan yazıda bir siyasetçiye yönelik ifadeleri nedeniyle hakaret suçundan cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 1987 doğumlu olup gazeteci ve yazar kimliğinin yanında Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı'dır. Başvurucu, bitlisnews.com isimli internet sitesinde 4/9/2014 tarihinde "Jeo-Vurgun!" başlıklı bir yazı yayımlamıştır. Söz konusu yazı şu şekildedir:

"‘Jeotermal Enerji Projesi’

Bu isim ortalığı velveleye vermeden, sessiz sessiz yapılan son vurgunlardan biri.

Bitlis tarihinin en büyük vurgunu hatta.

Nasıl mı?

Şöyle;

Bitlis eski valisi Veysel Yurdakul bir proje geliştirmişti. ‘Nemrut-Süphan Jeopark Projesi’ diye. 10 bin kilometrelik bir alandan oluşacak jeopark aynı zamanda dünyanın en büyük jeoparkı olmaya adaydı.

Yurdakul’un tahayyül ettiği projeyle Bitlis turizmine ve ekonomisine ciddi bir ivme kazandırılacaktı. ‘Her şehrin heyecana ihtiyacı vardır, her şehrin heyecan veren projeleri vardır’ diyerek başladığı proje kapsamlı, birçok alt dalı barındıran bir projeydi.

 Jeopark projesinin detayına girmeyeyim, konumuz bu projenin hem teknik hem ekonomik anlamda en büyük parçası olan, bir anlamda can damarı olan, projeye ‘Jeotermal Enerji Projesine’ gelelim.

‘Jeotermal Enerji Projesi’ 450 milyon dolarlık, 150 mw güç üreten bir enerji santrali demek. Bitlis’in yıllık ortalama enerji kapasitesinin 210 mw civarı olduğu düşünülürse çok büyük bir proje.

Yine bu projede elde edilecek enerji, Jeopark Projesinin alt dallarından olan 5 yıldızlı, bin kişilik 5 otelin enerji tüketimini karşılamakta kullanılacaktı. 5 otelin inşası için iki grupla prensipte anlaşılmıştı. Oteller inşa edilirken ‘Yerli otel, yerli girişimci, yerli personel’ hedeflenecekti.

Hatta kalifiye elemanın olmaması ihtimaline karşı Tatvan’da inşa halinde olan bir otelin ihtiyacını karşılamak için, İşkur ile prensipte anlaşılıp 500 kişilik ekibin eğitilmesi planlanmıştı.

Velhasıl bütün aşamalarıyla bir bir planlanmış bir projeydi ‘Nemrut-Süphan Jeopark Projesi’. Alanında dünyanın en büyüğü olmakla kalmayıp ülkede de istihdam alanı açma anlamında örnek bir proje olacaktı.

Hedef buydu, Vali Yurdakul bütün planlamaları, görüşmeleri yapmıştı, geriye icra etmek kalıyordu.

Ne mi oldu?

O ‘Nemrut-Süphan Jeopark Projesi’ süphanların, nemrutların iştahını kabarttı.

Sonradan görmelerin iştahını bilirsiniz, illaki yiyecekler, yoksa iflah olmazlar.

Şimdi yemek için hazırlanıyorlar.

İstihdam umurlarında mı?

Hayır, tam tersine insanları açlıkla terbiye edip kendilerine mahkum, muhtaç bırakmak en büyük zevkleri.

Umurlarında olan tek şey ‘para’!

Bu projede de para ‘milyon dolar’la ifade ediliyorsa eğer, kim tutar onları…

Bağlasan durmazlar.

Durmadılar, önce valiye iftira atıp, arkasından bin bir türlü yalan uydurup görevden aldırdılar.

Meydan boş kaldı ya, ‘Mutki-Meydan Güvenlik Yolu’ dedikleri yolda onlarca ‘milyon lira’ yoldular…

(İnsanlar bu hırsızlığa ses çıkarınca ne tesadüfse artık, bombalar patladı, arabalar uçtu, hırsızlığı ortaya çıkaranlar suçlandı. Oysa ki asıl maksat, büyüklerinden öğrendikleri klasik mağduriyet edebiyatı mızmızlanması. Bu konuyu bizzat yakından araştırıyor, peşini bırakmıyorum, bana iftira atmanın hesabını adalet önünde soracam birilerine.)

Milyon lira kesmedi, iştah kabartan milyon dolarların peşine düştüler.

E boşa dememişler ‘Mühür kimdeyse Süleyman odur’ diye, mühür de bunlarda Süleyman da bunlar…(Mührü da çalmışlardır kesin)

450 milyon dolarlık tahmini yatırım demek olan ‘Jeotermal Enerji Projesi’ sessiz sedasız bir şekilde, tek taraflı iptal edildi.

Jeotermal enerjiye ihtiyaç yok diyemezler çünkü Zorlu’nun ruhsatının iptalinden sonra, jeotermal enerji arama çalışmalarında patlama yaşandı. Daha 3-5 gün önce 7 saha için jeotermal enerji arama ihalesi ilanı yapıldı İl Özel İdaresi tarafından.

Proje bizzat Vali Yurdakul’un birebir çabası ve iknası ile Zorlu Grubuna kabul ettirilmişti. Proje Zorlu Grubu ve İzlandalı Rarik-Turkison firmasının ortak yatırımı idi. Yatırım Bitlis’in kesinlikle kaderini değiştirecek çapta bir yatırımdı.

Para aşkına Bitlis’in özellikle de Tatvan’ın kaderiyle oynadılar.

Kimler mi?

Söylemeye gerek var mı?

Ya da bilmeyen var mı?

Ben adım gibi eminim ki bu 450 milyon dolarlık işin iptal edilmesinin bir tek sebebi var;

Renkli kişiliğinin yanı sıra, ‘enerji’ sektörüne de elini sokmuş olan sevgili [V.K.n]in, böyle büyük bir pastayı yedirmeyecek kadar kurt bir ‘siyasetçi-tüccar’ olduğunu bilmeyen olmadığını biliyorum.

Hele ki bir de İl Genel Meclis Başkanı ve İl Özel İdaresini ‘idare eden’ kişi çok sevdiği sevgili Adnan Süphanoğlu ise…

Diyarbakır aksanıyla konuşmaya çalışan Tatvanlı biri varsa eğer, muhtemelen durumu şöyle izah ederdi; ‘Dezgeyi anlamamax için eşşek olmax lazım.’

Anlamayanın olmadığını bende biliyorum.

Faraziyeler üzerinden de gitmiyorum, ben araştırdım, bana iletilen özgün bilgileri paylaşmam ama merak eden varsa şu iki şeyi araştırsın her şeyi anlar;

Önce ruhsatın iptal sürecinin nasıl işlediğini, ikincisi de, Bitlis’te [K.n]in ayak işlerini yapmakla tanınan birinin (adını şimdilik yazmıyorum), alanda en aktif görünen enerji şirketinin yetkilisi olup olmadığını araştırsın, görsün.

Bir vurgun daha yediniz sevgili Bitlis’liler…hepimize hayırlı olsun…

Bu kadar pervasızca işler yapılıyor da merak ediyorum şu Bitlis’teki muhalif siyasi partiler ne yapıyor?

Çok partili sistem niye var?

‘Muhalefet Partisi’ kavramının ne anlama geldiği konusunda bi fikriniz var mı?

 Siz seçimden seçime kendinizi yakışıklı edip halkın karşısına geçip atıp tutmak için mi varsınız yoksa halkınızın çıkarlarını savunmak için mi?

Bitlis ilindeki bütün muhalif partiler için söylüyorum bunları.

Halkınızın malı çalınıyor, halkınız soyuluyor, hani demokratik tepkiniz, sesiniz niye çıkmıyor?

Hırsızlardan fırsat bulsam tek tek hepinizi çözümleyecem buradan da vaktim yok o kadar.

Siyasi parti il başkanlarının görevlerinden biri de halka yapılan yanlışa karşı durmaktır, bunu sizde biliyorsunuz ama sesiniz çıkmıyor ne hikmetse.

Hikmetini bilmiyorum ama hayra alamet olmadığı kesin.

Daha önce bu işlerin içinde valilerin de parmağı olduğunu düşünürdüm. Ama Bitlis’te görev yapan son iki vali açıkçası bu kanımı değiştirdi.

Veysel Yurdakul hırsızlığa müsaade etmediği için ‘Cemaatçi’ diye iftira atılarak görevden alındı,

Vali Orhan Öztürk da ‘Peşkeşe müsaade etmem’ diye açık açık konuştuğu için olsa gerek ‘Şu tarikata, bu cemaate yakın’ denilerek az kalsın görevden alınıyordu.

Valinin dünkü kararnamede adının yer almasına ramak kalmıştı.

E benim kulağım ne kadar delikse bunların da eli kolu o kadar uzun,

 Dikkatli olmak lazım…

Bundan sonraki yazımda ‘Havaalanı’ vurgununu yazacaktım ama bana ulaşan bazı belgelere göre, sözde görevleri gelecek nesilleri yetiştirmek olan eğitim camiasının birbirinden değerli neferleri birbirlerine girmişler, birbirlerini fişlemişler, bilmem ne yapmışlar… Malum okullar açılıyor, açılmadan el atmak lazım…"

3. Mezkur yazıda adı geçen V.K., başvurucunun hayali bir kaynağa dayandığı ve kendisine basın yoluyla hakaret ettiği iddiasıyla Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. V.K. (müşteki) 2002 yılında Bitlis’ten 22. dönem milletvekili seçilerek parlamentoya girmiş olup 2007, 2011 ve 2018 yıllarında aynı ilden milletvekili seçilmiştir. Müşteki, ailesi ile birlikte gıda perakendeciliği, inşaat gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteren çeşitli şirketlerin sahibidir. Siyasi ve ticari kimliği ile Bitlis'in tanınan isimlerindedir.

4. Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığı şikâyet üzerine 13/10/2014 tarihinde düzenlediği iddianamede "Böyle büyük bir pastayı yedirmeyecek kadar kurt bir siyasetçi tüccar" ifadesinin müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edecek nitelikte olduğundan başvurucunun cezalandırılmasını talep etmiştir. Bitlis Asliye Ceza Mahkemesinin yetkisizlik kararı vermesi sebebiyle dosyanın gönderildiği Tatvan Asliye Ceza Mahkemesi tarafından görülen yargılamada ise iddianamede yer alan ifadeyle başvurucunun müştekinin usulsüzlük yaptığını ima ettiği değerlendirilmiştir. İlk derece mahkemesi, ortada somut bir suç isnadı olduğundan müştekinin konumu itibarıyla itibarının zedelendiği kanaatiyle somut olayda ifade ve basın özgürlüğünün sınırlarının aşıldığını kabul etmiş, başvurucunun 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) 10/12/2015 tarihinde karar vermiştir.

5. Başvurucu, HAGB kararına itiraz etmiştir. Bitlis Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun karara itirazını 8/3/2016 tarihinde reddetmiştir. Böylece verilen hüküm aynı tarihte kesinleşmiştir. Başvurucunun denetim süresi içerisinde başka bir yazısı sebebiyle soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunu işlediği tespit edildiğinden hakaret suçundan verilen 10/12/2015 tarihli hüküm 10/11/2021 tarihinde açıklanmıştır. Başvurucunun 1.500 TL adli para cezası ile mahkûmiyetine -miktar yönünden kesin olmak üzere- 10/11/2021 tarihinde karar verilmiştir.

6. Başvurucu 10/12/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

7. Başvurucu; köşe yazısında hakaret içerikli herhangi bir ifadenin bulunmadığını, müştekinin bir siyasetçi olup kendisine yöneltilen eleştirilere hoşgörülü yaklaşması gerektiğini, kendisinin bir gazeteci olarak ifadeleri sebebiyle cezalandırılmasının ifade ve basın özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun ifade özgürlüğü ile katılanın şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

8. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

9. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.

10. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir ihtiyacı karşılayan orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğü ile bu özgürlüğe yapılan müdahalenin meşru amacı olan müştekinin şeref ve itibarının korunması hakkının çatıştığı görülmektedir. Bu noktada ifade özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge gözetilmesi önemlidir (bu konuda genel ilkeler için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 65-73). Çatışan bu haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:

i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59; Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29),

ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. İlhan Cihaner (2), § 82; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61),

iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; Ergün Poyraz (2), § 56; Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Nihat Zeybekci, § 32),

iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28; Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44),

v. Müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunamadığı (Nihat Zeybekci, § 39; Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42),

vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),

vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36),

viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46),

ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49; Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50).

11. Müştekinin şikâyetine konu ifadelerin, tartışılmasında kamu yararı bulunan bir konuya ilişkin sarf edildiği hususunda şüphe bulunmamaktadır. Nitekim başvurucunun iddiasına göre Bitlis için son derece önemli bir projenin Bitlis Valiliğince planlandığı gibi uygulanamamasının sebeplerinin, bu konuda sorumluluğu olan kişilerin, gerçekleşmesi umulan ekonomik ve sosyal kazançların kamu tarafından bilinmesi ve tartışılması demokratik bir toplumda hayati önemdedir. Üstelik bu ifadeler bir gazeteciye ait olduğundan artık bunların ifade özgürlüğünün özel güvencelerle korunan nitelikli bir görünümü olan basın özgürlüğü kapsamında değerlendirileceği ve ifadelerin yararlanacağı korumanın çok daha geniş olduğu unutulmamalıdır. Somut olayda asıl mesele, başvurucunun müşteki için kullandığı ifadelerin hakaret niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesidir.

12. Eldeki başvuruda ihtilafa konu ifadelerin kullanıldıkları bağlamla bir bütün olarak incelenmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Başvurucu, internet sitesinde yayımlanan yazısında dünyanın en büyük jeoparkı olmaya aday Bitlis'in eski valisinin geliştirmiş olduğu Nemrut-Süphan Jeopark Projesi'nden bahsetmektedir. Bu kapsamda yazının merkezinde hem teknik hem de ekonomik açıdan ana projenin önemli bir ayağını oluşturan jeotermal enerji projesi yer almaktadır. Başvurucu, projeden elde edilecek enerji kapasitesinin şehrin ihtiyacını karşılamaya fazlasıyla yeteceğini, beş yıldızlı bin kişi kapasiteli otellerin enerji tüketimini de karşılayacağını, otellerin inşası sürecinde yerli halkın istihdam edilmesinin planlandığını vurgulamaktadır. Başvurucuya göre köşe yazısına konu projenin vaat ettiği rant, fırsatçıların iştahını kabartmış ve Bitlis tarihinin en büyük "vurgunu" yapılmıştır.

13. Bu bağlamda başvurucu "böyle büyük bir pastayı yedirmeyecek kadar kurt bir ‘siyasetçi-tüccar’ olduğunu bilmeyen olmadığını biliyorum" şeklindeki ifadesiyle birçok sektörde faal bir iş insanı ve deneyimli bir siyaset insanı olan V.K.nın büyük kazanç fırsatını başkalarıyla paylaşmak istemeyeceğini iddia etmektedir. Başvurucu, müştekiyi kurt bir siyasetçi olarak tanımlayarak müştekinin senelerini siyaset arenasında harcamış deneyimli bir siyaset insanı olduğunun altını çizmektedir. Müşteki aynı zamanda ticaretle uğraşan holding sahibi bir insan olarak hem tacir hem de siyasetçi kimliğini haizdir.

14. Başvurucunun cezalandırılmasına gerekçe gösterilen ifade (bkz. § 4) bağlamıyla bir bütün olarak ele alındığında, asıl vurgulanmak istenenin ülkenin önde gelen şirketlerinin bu önemli projede yer alabilmek ve projenin kârına ortak olabilmek için rekabet ettikleri bir ortamda müştekinin de siyasi ve ekonomik nüfuzunu işi kendisinin istediği kimselerin almasını sağlamak için kullanacağıdır. Şu hâlde, ortada bir suç isnadı olduğunu değerlendirmek mümkün görülmemektedir.

15. İlk derece mahkemesinin kararına gelince, mahkeme iddianameye atıfta bulunarak başvurucu tarafından kullanılan ifadelerin hakaret suçunu oluşturduğunu değerlendirmiş ve mahkûmiyetine karar vermiştir. Öncelikle ilk derece mahkemesinin hakaret suçunun oluşması için yeterli kabul ettiği ifadeyi (bkz. § 4) tırnak işareti içerisine alarak konuşmanın tamamından bağımsız bir şekilde değerlendirdiği ve ifadenin değer yargısından ziyade olgusal isnat niteliğinde olduğu kanaatine vardığı görülmektedir. Oysa başvurucunun müştekiyle ilgili ifadeleri bir değer yargısından ibarettir.

16. Anayasa Mahkemesi, somut olayın koşullarında ihtilaflı köşe yazısının somut bir olgu iddiası içermediğini, enerji projesinin ekonomik anlamda bölgedeki halka büyük katkı sağlaması mümkünken ranta dönüştüğünü ve projenin hayata geçirilemediğini ifade etmek için sadece yetkilileri değil aynı zamanda toplumu da sarsma amacı taşıdığını değerlendirmektedir. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun bir kararında demokratik rejimlerde ülkenin sahip olduğu toplam refahın tüm topluma adil bir biçimde dağıtılıp dağıtılmadığı meselesinin kamusal tartışmaların ilk sırasında yer aldığına dikkat çekilmiş, bireylerin veya grupların ekonomiyi düzenleyici mekanizmaların iyi işlemediğinden rant arama ve yolsuzluk iddialarına kadar bir dizi rahatsızlıklarını yüksek sesle dillendirmelerinin, ayrıca hükûmetin hesap vermesini ve yönetimin olabildiğince saydam olmasını istemelerinin ancak düşüncelerin herhangi bir engelle karşılaşmadan açıklanabildiği demokratik rejimlerde mümkün olduğu ifade edilmiştir (Deniz Karadeniz ve diğerleri, §§ 129, 134; benzer yöndeki değerlendirmelerin yer aldığı bir başka karar için bkz. Ayhan Algül ve diğerleri, B. No: 2016/5921, 16/3/2022, § 37). Başvurucunun kullandığı ifadeler, iktidar partisine bağlı, Bitlis'te tanınan ve nüfuzu bulunan müştekinin rant peşinde olduğunu ima eden bir değer yargısı niteliğindedir.

17. Üstelik somut olayda başvurucunun yazısının yayımlanmasının müştekinin hayatında kayda değer bir etkisi olduğu ortaya konulmamıştır. Kaldı ki takip edilen bir siyasetçi ve iş insanı olan müştekinin konumu itibarıyla hakkında dile getirilen ifadelere cevap verme ve kamuya görüşlerini iletme konusunda son derece geniş olanaklara sahip olduğu tartışmasızdır. Şu hâlde, haberin müştekinin özel hayatı ile ilgisi olmadığı, kaba hakaret içermediği ve keyfî kişisel saldırı boyutuna da ulaşmadığı gözetildiğinde geriye başvurucunun yazısını yazarken kullandığı polemikçi üslup kalmaktadır.

18. Kullanılan dil ve üslup muhatabı açısından rahatsız edici olsa dahi Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında benimsediği gibi demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan, toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade özgürlüğü; sadece kabul gören veya zararsız yahut kayıtsızlık içeren bilgiler ya da fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir (Bekir Coşkun, § 52; Emin Aydın (2), B. No: 2013/3178, 25/6/2015, § 35). Anayasa Mahkemesi yine pek çok kararında ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 102).

19. Somut olayda son olarak gazeteci olan başvurucu hakkında ceza yargılaması yürütülerek adli para cezasına hükmedilmesi de değerlendirilmelidir. Rahatsız edici de olsa siyasilere ve tanınmış kişilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve eleştirilerin cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79; Önder Balıkçı, § 50).

20. Yukarıdaki tespitlere karşın ilk derece mahkemesi, başvuruya konu ifadelerin kullanıldığı dönemdeki koşulları, ifadenin bağlamını ve müştekinin toplumsal konumunu tartışmadan başvurucunun köşe yazısında değer yargısı içeren bir cümlesini bağlamından kopararak ifadelerin hakaret niteliğinde olduğu sonucuna varmış ve onu mahkûm etmiştir. Bu sebeple Mahkemenin başvurucunun mahkûmiyeti bakımından ileri sürdüğü gerekçeler, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için ilgili ve yeterli kabul edilemez. Şu hâlde, ilk derece mahkemesinin başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurduklarından bahsedilemeyeceği değerlendirilmiştir.

21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

22. Başvurucu ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

23. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

24. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında taleple bağlı kalınarak net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Tatvan 2. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2021/530, K.2021/718) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 487,60 TL harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Sinan Aygül [1.B.], B. No: 2021/59847, 21/5/2024, § …)
   
Başvuru Adı SİNAN AYGÜL
Başvuru No 2021/59847
Başvuru Tarihi 10/12/2021
Karar Tarihi 21/5/2024

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, bir haber sitesinde yayımlanan yazıda bir siyasetçiye yönelik ifadeleri nedeniyle hakaret suçundan cezalandırılmasının başvurucunun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
İfade özgürlüğü İfade özgürlüğü - şeref ve itibar dengesi İhlal Manevi tazminat, Yeniden yargılama
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi