TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ESRA ERİNÇ VE LÜTFİYE ASLI ERİNÇ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/60087)
Karar Tarihi: 15/1/2025
Başkan
:
Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Raportör
Ekin ÇANKAL
Başvurucular
1. Esra ERİNÇ
2. Lütfiye Aslı ERİNÇ
Vekili
Av. Abbas YALÇIN
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, ulusal bir gazetede yayımlanan bir haber sebebiyle manevi tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. 1936 doğumlu olan başvurucu Mehmet Orhan Erinç, Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği ve Cumhuriyet Vakfı Başkanlığı görevlerini üstlenmiş; muhabirlik, istihbarat şefliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği gibi gazetecilik mesleğinin çeşitli kollarında çalışmıştır.
3. 5/4/2016 tarihinde [S.S.] isimli şarkıcı Twitter sosyal paylaşım platformunda, Maraş'a mülteci yerleştirmeyin hashtagli bir paylaşım yapmış, "Memleketim Kahramanmaraş'tan başka yer mi yok koca ülkede!" ifadelerini kullanmıştır. 13/12/2016 tarihinde [A.Ş.] isimli akademisyen ise "Ey Halep'te çocukları, kadınları, sivilleri korkakça bombalayan rejimi savunan mezhepçiler: Sizi bu coğrafyada yeni Malazgirtler bekliyor."; "Bu coğrafyanın her köşesinde bir Malazgirt yaşanacak. Şah İsmail'in bağnaz mezhepçi piçleri hesap verecek. Şahlaştınız. Yavuzlaşacağız." şeklinde paylaşımlar yapmış; söz konusu paylaşımları sebebiyle çalıştığı üniversite yönetimince başlatılan idari soruşturma kapsamında açığa alınmıştır.
4. Bunun üzerine [H.K.] isimli gazeteci de "Abdülkadir Şen açığa alındıysa, tüm Halep halkına 'cihatçı', katliama 'temizlik' diyen şeref yoksunu akademisyenler de açığa alınsın."; "Ama onlara 1 şey olmaz çünkü bu ülkede Sünnilere küfür, mazluma iftira serbestisi var. RTE olmasa bu kompleksli 'muhafazakar'ların eline kalmıştık." şeklinde paylaşımlar yapmıştır. Ayrıca [S.S.]'nin paylaşımı ile ilgili olarak da "Şunun tek konserini bile iptal ettirememiş, benzerlerinin filmlerini/dizilerini izleyen 1 topluluğuz. Ondan sonra Halep için Erdoğan'ı suçlayın!" ifadelerini kullanmıştır.
5. Söz konusu paylaşımları takiben başvurucu ise 16/12/2016 tarihinde '"Türk Bayrağı'nın ismi değişsin' diyen [H.K.] ‘Alevileri katledin’ diyen akademisyene sahip çıktı!" başlıklı bir haber yayımlamıştır. Mezkûr haber şu şekildedir:
"AKP’ye yakınlığıyla tanınan Sabah yazarı [H.K.], Alevileri katletme çağrısı yapan [A.Ş.]ye sahip çıktı.
Havuz Medyası olarak nitelendirilen yandaş Sabah gazetesinin yandaş yazarı [H.K.], [H.K.], Alevileri katletme çağrısı yapan [A.Ş.]ye sahip çıktı.
[A.Ş.]ye destek mesajları paylaşan [K.] ayrıca, “Maraş’a mülteci yerleştirmeyin” tweetini atan pop şarkıcısı [S.K.]yı da hedef gösterdi.
Görevden alınan [Ş.]ye destek tweetleri atan [K.], pop sanatçısı [S.K.]'yı hedef alarak şu ifadeleri kullandı: [İfadeler yukarıda zikredilmiştir]"
6. İlgili haberin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini iddia eden [H.K.] (davacı) başvurucu aleyhine 50.000 TL meblağında manevi tazminat davası açmıştır. Davacı, söylemediği ifadelerin sanki kendisi dile getirmiş gibi haberde kullanıldığını, haberin iftira niteliğinde olup kendisini hedef gösterdiğini ileri sürmüştür. İlk derece mahkemesi davanın kısmen kabulüne, 5.000 TL manevi tazminatın faiziyle davacıya ödenmesine karar vermiştir. Mahkemeye göre, ihtilaflı haberde davacının nefret suçu işlediği iddia edilmiş; bu hâliyle zikredilen yasa maddelerindeki koşullar davacı yararına gerçekleşmiştir.
7. Kararın istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi "AKP'ye yakınlığı ile tanınan Sabah yazarı [H.K.], alevileri katletme çağrısı yapan [A.Ş.]ye sahip çıktı" başlıklı haberin görünür gerçeğe uygun olmadığını değerlendirmiştir. Zira Bölge Adliye Mahkemesine göre davacının paylaşımı [A.Ş.]ye sahip çıkma kastı taşımayıp toplumu ayrıştırıcı beyanlarda ve faaliyetlerde bulunan tüm akademisyenlere yönelik tepki ve eleştiri içermekte olup davacı, [A.Ş.] açığa alınacaksa ayrımcılık yönünde açıklama yapan tüm akademisyenlerin açığa alınması gerektiğini vurgulamıştır. Buna rağmen başvurucunun haberde davacının ayrımcılık yaptığı izlenimi uyandırmaya elverişli bir üslup ve subjektif bir dil kullandığını değerlendiren mahkeme, ihtilafın odağındaki haberin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği kanaatine varmış ve istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir. Karar kesin niteliktedir.
8. Başvurucu 16/12/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
9. Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibi ve Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı olan başvurucu, 2023 yılı Ocak ayında vefat etmiştir. Başvurucunun yasal mirasçıları 6/3/2024 tarihinde sundukları dilekçede başvuruya devam ettiklerini bildirmiştir. Yasal mirasçılardan Huriye Oya Erinç'in de 8/6/2024 tarihinde vefat ettiği anlaşılmış, yasal mirasçılar Esra ve Lütfiye Aslı Erinç'in başvuruya devam ettiği görülmüştür.
II. DEĞERLENDİRME
10. Başvurucu, ilk derece mahkemesinin davanın esası hakkında değerlendirme yapmaksızın tek cümleden ibaret bir gerekçe ortaya koyduğunu, davanın taraflarının gazeteci olduklarını, davacının Twitter paylaşımları üzerine haberin yapıldığını, haberde iftira ya da hakaret niteliğinde tek bir ifadenin mevcut olmadığının dikkate alınmadığını vurgulamıştır. Anayasa Mahkemesinin ortaya koyduğu dengeleme ölçütlerinin derece mahkemelerince uygulanmadığının altını çizen başvurucu, derece mahkemelerinin verdiği kararların ifade ve basın özgürlükleri ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığının, adil yargılanma hakkı bakımından ise iddianın kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının, derece mahkemeleri kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içerip içermediğinin dikkate alınarak inceleme yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamışlardır.
12. Başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
13. İfade özgürlüğüne yönelik müdahalenin dayanağı olan 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu noktada müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ölçütü yönünden incelenmesi gerekir.
14. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir ihtiyacı karşılayan orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğü ile bu özgürlüğe yapılan müdahalenin meşru amacı olan davacının şeref ve itibarının korunması hakkının çatıştığı görülmüştür. Taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurulmalıdır. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:
i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59; Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29)
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 82; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59-61)
iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32)
iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28; Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44)
v. Müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme imkânının olup olmadığı (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39)
vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24)
vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldığı bağlamdan koparılıp koparılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36)
viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin kendisi üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46)
ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48, 49; Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50)
15. Somut olayda gazeteci başvurucu, yine gazeteci olan davacının sosyal medya paylaşımları hakkında yaptığı bir haber sebebiyle manevi tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir. Söz konusu haberde başvurucuya göre hükumete yakınlığı ile bilinen davacının, akademisyen A.Ş.nin Aleviler aleyhine yaptığı paylaşıma destek verdiği; yine şarkıcı S.K.yı hedef gösterdiği belirtilmiş ve davacının tweetine yer verilmiştir.
16. Yukarıda bahsi geçen paylaşımlar incelendiğinde (bkz. §§ 3, 4), S.K.nın bir Kahramanmaraşlı olarak mültecilerin memleketine yerleştirilmesine tepki gösterdiği; A.Ş.nin de Suriye iç savaşına ilişkin olarak, sivilleri öldüren rejime destek veren Şii mezhebinden kişilere yönelik Şah İsmail'in bağnaz mezhepçi piçleri ifadesini kullandığı; Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selimin karşı karşıya geldiği ve Şah İsmail'in yenildiği Çaldıran Savaşı'na atfen "Şahlaştınız. Yavuzlaşacağız." dediği görülmektedir. Bunlarla ilgili davacı ise S.K.nın mültecilerle ilgili söylemleri karşısında konserlerinin iptal edilmeyişini; buna karşın A.Ş.nin ise paylaşımları sebebiyle açığa alınmasını eleştirmiştir.
17. Şu hâlde, ihtilafın odağındaki haberin davacının bizzat yaptığı paylaşımları konu aldığı, bu hâliyle olgusal bir temeli olduğu açıktır. Buna karşın derece mahkemesi somut olayda davacının nefret suçunu işlediği iddiasının bulunduğunu değerlendirmiş; haberin görünür gerçeğe uygun olmadığı, haberde davacının ayrımcılık yaptığı izlenimi uyandırmaya elverişli bir üslup ve sübjektif bir dil kullandığı kanaatine varmış, ancak davacının tweetini aynen alıntılamak dışında davacı hakkında herhangi bir değerlendirme yapmayan başvurucunun sözlerinin hangi sebeple bu manaya geldiğini açıklamamıştır.
18. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini belirttiği hatırlanmalıdır (Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120). Derece mahkemeleri, başvuruya konu ifadelerin bağlamını, bizzat davacının paylaşımları üzerine haberin yapıldığını, davacının toplumsal konumunu, hakkında yapılan habere cevap verecek araçlara sahip olduğunu dikkate almamıştır. Bu sebeple derece mahkemesinin başvurucunun aleyhine manevi tazminata hükmetmesi bakımından ileri sürdüğü gerekçeler, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için ilgili ve yeterli kabul edilemez. Sonuç olarak derece mahkemelerinin başvurucunun ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurduğundan bahsedilemeyeceği değerlendirilmiştir.
19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Yılmaz AKÇİL bu görüşe katılmamıştır.
III. GİDERİM
20. Başvurucu ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
21 Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
22. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
23. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Yılmaz AKÇİL'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 11. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/41, K.2017/542) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara net 34.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/1/2025 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1- Başvuru, ulusal bir gazetede yayımlanan bir haber sebebiyle gazeteci başvurucu aleyhine manevi tazminata hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2- Başvurunun arka planı incelenecek olursa; akademisyen olarak görev yapan A. Ş.; "Ey Halep'te çocukları, kadınları, sivilleri korkakça bombalayan rejimi savunan mezhepçiler: Sizi bu coğrafyada yeni Malazgirtler bekliyor."; "Bu coğrafyanın her köşesinde bir Malazgirt yaşanacak. Şah İsmail'in bağnaz mezhepçi piçleri hesap verecek. Şahlaştınız. Yavuzlaşacağız." şeklinde paylaşımlar yapmıştır. Bu paylaşımlar üzerine de üniversite yönetimi anılan şahsın kamu görevinden uzaklaştırılmasına (açığa alınmasına) karar vermiştir. Bu karar üzerine H.K. (davacı) da "A.Ş. açığa alındıysa, tüm Halep halkına 'cihatçı', katliama 'temizlik' diyen şeref yoksunu akademisyenler de açığa alınsın."; "Ama onlara 1 şey olmaz çünkü bu ülkede Sünnilere küfür, mazluma iftira serbestisi var. RTE olmasa bu kompleksli 'muhafazakar'ların eline kalmıştık." şeklinde eleştiride bulunmuştur.
3- Başvurucu da davacıyı ve yaptığı paylaşımı hedef alarak "'Türk Bayrağı'nın ismi değişsin' diyen H.K. ‘Alevileri katledin’ diyen akademisyene sahip çıktı!" başlığıyla haber yapmıştır. Haberin içeriğinde de "AKP’ye yakınlığıyla tanınan Sabah yazarı H.K., Alevileri katletme çağrısı yapan A.Ş.’e sahip çıktı. Havuz Medyası olarak nitelendirilen yandaş Sabah gazetesinin yandaş yazarı H.K., Alevileri katletme çağrısı yapan A.Ş.’e sahip çıktı." şeklinde ifadelere yer vermiştir.
4- Davacı, haberde yer alan ifadelerin kişilik haklarına saldırı olduğunu iddia ederek başvurucu aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Derece mahkemeleri de paylaşımın toplumu ayrıştırıcı beyanlarda ve faaliyetlerde bulunan akademisyenlere yönelik tepki ve eleştiri içerdiği, ayrımcılık yönünde açıklama yapan tüm akademisyenlerin açığa alınması gerektiğini vurgulamasına karşın haberin görünür gerçeğe uygun olmadığını belirtmiştir. Bu haliyle başvurucunun basın özgürlüğünden faydalanamayacağı gerekçesiyle aleyhine manevi tazminata hükmetmiştir.
5-Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri sınırsız bir ifade özgürlüğünü garanti etmemiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder" biçimindeki ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (basının görev ve sorumluluklarına ilişkin olarak bkz. Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, §§ 54-58; Orhan Pala [2. B.], B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Önder Balıkçı [2.B.], B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43).
6-Bu görev ve sorumluluklar, başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle adı verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan Cihaner (2) [1. B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44). Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran [2. B.], B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3) [2. B.], B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, § 44; Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 54).
7- İfade özgürlüğüne yönelik olarak tazminata veya cezaya karar verirken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan çok daha ağır basan, korunması gereken bir yararın varlığının olup olmadığı değerlendirilirken “olgusal iddialar” ile “değer yargısı” arasındaki farkın dikkatlice ortaya konması gerekir. Olgusal iddiaların dayanaklarının ortaya konmasının beklenmesi mümkünken değer yargılarının gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemek mümkün değildir (De Haes and Gijsels/Belçika, B. No: 19983/92, 24/2/1997, § 42). Bu bağlamda somut olayda başvurucunun yazısında belirttiği ifadenin açık olarak olgusal iddia temelinde olduğu gözetilerek değerlendirme yapılmalıdır.
8- Anayasa Mahkemesinin yerleşik hale gelmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, kişilerin ifade özgürlükleri ile şeref ve itibar haklarının korunması arasında adil bir denge kurulup kurulmadığı değerlendirmesinin; kişilerin şeref ve itibar haklarını ihlal ettiği ileri sürülen sözlerin içinde yer aldıkları metnin veya konuşmanın tamamının gözetilmesi, konuşmanın yapıldığı bağlamdan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde ve tarafların konumları ile söz konusu ifadelere cevap verebilme imkânlarının ne olduğunun dikkate alınması suretiyle yapılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
9-Belirtmek gerekir ki bir gazeteci olan başvurucunun şiddet dili kullanan bir kişiyle ilgili olarak yaptığı paylaşım sebebiyle kendisi gibi gazeteci olan davacıyı eleştirmesi, bağlamında ilgili davacı gazeteciye yönelik ifadeler kullanması tabiidir. Bununla birlikte eleştiri zeminin yeterli olgusal temellere dayanması ve buna göre ifadelerin özenle seçilmesi gazetecilik mesleğinin bir gereğidir (Mustafa Nihat Behramoğlu [1. B.], B. No: 2014/11299, 26/10/2016, § 42). Aynı zamanda basının gazetecilik etik ve ilkelerine uygun olarak iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği değerlendirilmelidir. Bu nedenle öncelikle habere konu edilen davacının paylaşımının incelenmesi gerekmektedir.
10-Somut olayda H. K.’a ait paylaşımda, A.Ş. isimli kişinin bir görüşü savunması sebebiyle açığa alınmasına tepki olarak bu kişiye karşıt görüşte olan ve Suriye’deki savaşta rejimle mücadele edenleri cihatçı olarak gören ve katliamı temizlik olarak adlandıran kişilere karşı herhangi bir yaptırım uygulamayan kamu gücüne yönelik bir eleştiri getirilmiştir. H.K.’ın yaptığı paylaşım ne bir fikri övmekte ne de “Alevi” veya herhangi bir mezhebin katledilmesi gerektiği düşüncesini desteklemektedir. Öte yandan bu fikri savunan herhangi bir kimseyi de korumamaktadır. Paylaşımın özü karşıt görüşlerin her birine kamu gücü yetkisini elinde bulunduranların adil yaklaşmamasına yönelik eleştiriden ibarettir.
11- Bununla birlikte başvurucu tarafından kullanılan ifadeler ise davacının paylaşımının genel anlamının dışına çıkmaktadır. Haberde, H.K. savaş ve katletme çağrısı yapan bir kişiyi ve bu kişinin fikirlerini destekleyen, aynı zamanda bu kişiye sahip çıkan biri olarak yansıtılmaktadır. Bu haliyle anılan ifadelerin olgusal kesinlik içermeyen bir üslup ile yazıldığı veya bir değer yargısı içerdiği şeklinde yorumlamak mümkün değildir. Başvurucunun yazısında kullandığı "Alevileri katledin diyen akademisyene sahip çıktı" sözcüğünün kesinlik içeren anlamı okuyucular tarafından davacının gerçekten de bu yönde bir paylaşıma destek verdiği şeklinde değerlendirilebilir. Başvurucunun sözlerinin bir gazeteci olarak hareket eden davacının somut bazı tutum veya sözlerine yönelik bir eleştiri olduğu da oldukça şüphelidir. Başvuruya konu sözlerle A.Ş. isimli kişinin kullandığı şiddet dilinin sorumluluğu davacıya açıkça yüklenmekte; davacı “Alevi” mezhepli kişileri "katletme", destekçisi gibi indirgeyici bir dille ve olgusal bir temeli olmadan ağır bir şekilde suçlanmaktadır. İsnat edilen söylemin ağırlığı ve kişinin itibarını zedelemedeki olası etkisi dikkate alındığında başvurucunun yaptığı haberde iyi niyetten uzak ve dikkatsiz davranıldığı görülmektedir. Davacı bir gazeteci de olsa kendisinden buna katlanması, hoşgörü göstermesi gerektiğinin söylenemeyeceği açıktır.
12- Belirtilen bu durum ile söz konusu ibarelerin anlam ve çağrışımına ilişkin olarak derece mahkemeleri kararlarında yapılan değerlendirmeler gözetildiğinde, görünür gerçeğe uygun olmayan ve olgusal bir temel barındırmayan haber nedeniyle başvurucu aleyhine tazminata hükmedilmesinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği söylenemez. Demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilen müdahale için derece mahkemelerinin ileri sürdüğü gerekçelerin de ilgili ve yeterli olduğu kabul edilmiştir.
13- Öte yandan somut olayda başvurucunun adli bir ceza ile cezalandırılmadığı, ayrıca aleyhine hükmedilen tazminatın da ekonomik durumuna uygun ve hafif kabul edilebilecek bir miktarda olduğu değerlendirildiğinde başvurucu açısından ortaya çıkan durumun ölçüsüz olduğundan da söz edilemez.
14- Bu nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiği şeklindeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye