TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
KÜBRA ÇANKAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2021/7876)
Karar Tarihi: 13/4/2022
Başkan y.
:
Hicabi DURSUN
Üyeler
Muammer TOPAL
Recai AKYEL
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Raportör
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Kübra ÇANKAYA
Vekili
Av. Elif KÖPRÜ TOPRAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hukuka aykırı gözlem altına alma kararı nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/2/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı görevlileri tarafından yapılan çalışmalar neticesinde Twitter isimli sosyal medya platformu üzerinden hakaret içerikli çeşitli paylaşımlar yaptığı tespit edilen başvurucu hakkında Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca 15/2/2019 tarihinde soruşturma başlatılmıştır.
6. Başvurucu 15/3/2019 tarihinde kolluk görevlilerince alınan ifadesinde, suçlamaya konu paylaşımları uzun zaman önce kendisinin yaptığını ancak o tarihlerde küçük olduğu için düşünerek hareket etmediğini ve pişman olduğunu beyan etmiştir.
7. Başvurucunun 8/1/2015 ve 1/4/2018 tarihinde yaptığı paylaşımları dolayısıyla Cumhurbaşkanı'na hakaret suçunu işlediği belirtilerek 26/3/2019 tarihinde Bakanlıktan kovuşturma izni talep edilmiştir. Bakanlık 2/5/2019 tarihinde kovuşturma izni vermiştir.
8. Yürütülen soruşturma sonunda Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20/9/2019 tarihinde başvurucunun Cumhurbaşkanı'na hakaret ve kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçlarından cezalandırılması istemiyle iddianame düzenlenmiştir. İddianamenin ilgili kısmı şu şekildedir:
"...1-8/1/2015 tarihinde 'acaba Tayyip yine ne b... yedi de külliye muhabbetini ortaya atıp gündem değiştirdi? külliye mi s... ordan' şeklinde tweet attığı,
2-1/4/2018 tarihinde @Ryanbabel hesabını kullanan kullanıcının bir tweetine yanıt olarak 'this is Erdogan's team, he is Turkey's dictator and this is his team...' şeklinde tweet attığı, bu tweetin söz konusu uygulama tarafından 'Bu Erdoğan'ın ekibi, o Türkiye diktatörü ve bu onun ekibi..' şeklinde çevrilen tweetleri için cumhurbaşkanına hakaret suçu'ndan eylemine uyan Türk Ceza Kanunu'nun 299/1. ve 299/2 maddeleri uyarınca cezalandırılmasına,
...
3-21/3/2014 tarihinde 'şimdiki çocuklar çok şanslı büyüdüklerinde Tayyip ölmüş olacak' şeklindeki tweet,
4-13/3/2014 tarihinde 'DiktatörKatilHırsızRTE' ibaresi içeren hashtag etiketiyle 'hangi din temizler elindeki kanı' şeklindeki tweet ile
5-13/3/2014 tarihinde 'KatilGezicilerBurakıÖldürdü' hashtag etiketiyle başlayıp 'KatilErdoğan' hashtag etiketiyle biten 'Hastanesi yaptığı açıklamada aşırı gaz nedeniyle olduğunu söylüyor. Sıktığı gazdan yani' şeklindeki tweet açısından kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan eylemine uyan 125/2, 125/3-a maddeleri uyarınca cezalandırılmasına ... karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur."
9. Büyükçekmece 8. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 30/9/2019 tarihinde iddianameyi kabul etmiş ve E.2019/459 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşamasına başlanmıştır.
10. 30/1/2020 tarihinde yapılan ilk duruşmada avukatı eşliğinde başvurucunun savunması alınmıştır. Başvurucu alınan savunmasında "...Ben çok zor çocukluk geçirdim, hastaneye gittim, duygusal sorunlarım vardı, 2014-2015 yılında çok gergin siyasi ortam vardı, Gezi olayları da vardı, ben de kullandığım ilaçlar ve ergenliğin vermiş olduğu şeyle bu tweetleri attım, daha sonra evlendim ve şuan çok pişmanım, ben cumhurbaşkanına ve o makama hakaret etmek istememiştim, pişmanım. Beraatimi talep ederim..." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
11. Aynı duruşmada beyanları alınan müdafii de "...Cumhurbaşkanına hakaret ve kamu görevlisine hakaret suçları kasten işlenebilen suçlardır, ben müvekkilin hastanede psikiyatr servisine giriş ve randevulara ilişkin çıktıları dosyaya sunuyoruz. Çok ağır ilaçlar kullanmıştır, suçun maddi ve manevi unsurları oluşmamıştır, müvekkil attığı tweetin oluşturacağı hukuki sonucu düşünmemiştir ve düşünebilecek halde değildir, beraatini talep ederiz, müvekkil kamu görevlisine hakaret suçunu hastaglerle atmış, kamu görevlisine hakarete ilişkin hiçbir söz yoktur, ancak kaba hitap söz konusu olabilir, öncelikle beraatini talep ederiz, mahkeme aksi kanaatte ise hükmün açıklanması geri bırakılsın, Cumhurbaşkanına hakaret suçuyla ilgili olarakta 2015 yılında atılan tweette hakaret şeklinde değilde yine kaba hitap vardır, Cumhurbaşkanı direk gösterilmemiştir, tweete karşılık verilmiştir, müvekkilin psikolojik durumu da kötüydü, beraatini talep ederiz, diktatör kelimesiyle ilgili olarakta başka bir tweetten kopyala yapıştır yapmıştır, diktatör kelimesini siyasi eleştiri kapsamında ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmasını talep ederiz, her iki suçtanda beraatini talep ederiz, ağabeyi ve eşi müvekkilin psikolojik durumuyla ilgili olarak tanık olarak dinletmek istiyoruz, ayrıca ilaçların reçetelerine ilişkin belgeleri de dosyaya sunacağız..." şeklinde savunmada bulunmuştur.
12. Mahkeme duruşma sonunda kurduğu ara kararı ile başvurucunun müdafiine savunmada geçen ilaç reçetelerini sunması için gelecek celseye kadar süre vermiştir. Başvurucunun müdafii 13/4/2020 tarihinde başvurucunun 2015 ile 2019 tarihleri arasında aldığı psikolojik tedavi kayıtları ile ilaç bilgilerini dava dosyasına sunmuştur.
13. Mahkeme 14/7/2020 tarihinde, cezai ehliyetinin tespiti amacıyla başvurucunun 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 32. maddesi kapsamında olup olmadığı hususunda hakkında rapor düzenlemesi için Bakırköy Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevkine karar vermiştir.
14. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi 9/11/2020 tarihli yazısı ile istenen hususlara ilişkin gereken tespitlerin yapılabilmesi için başvurucunun gözlem altına alınma kararı ile birlikte hastaneye sevk edilmesini talep etmiştir.
15. Başvurucu ile Cumhuriyet savcısının yer aldığı 14/1/2021 tarihli duruşmada talebi değerlendiren Mahkeme; başvurucu ile Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra 5237 sayılı Kanun'un 74. maddesi uyarınca başvurucunun suç tarihlerinde akıl hastası olup olmadığının, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunun ve bunun davranışları üzerindeki etkilerinin tespiti için üç hafta süreyle gözlem altına alınmasına ve bu kararın başvurucunun vekiline tebliğ edilmesine karar vermiştir. Bu duruşmaya başvurucunun müdafii mazeret bildirdiği için katılmamıştır. Duruşma Tutanağı'ndan müdafinin mazeret talebinin kabul edildiği anlaşılmaktadır.
16. Başvurucu müdafiinin başvurucunun gözlem altına alınma kararına karşı 17/1/2021 tarihinde yaptığı itiraz, Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2/2/2021 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir.
17. Mahkeme 22/4/2021 tarihli duruşmada başvurucunun işlemiş olduğu fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği olup olmadığı hususunda hakkında rapor düzenlenmesi için Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevki için günsüz olarak zorla getirilmesine karar vermiştir.
18. Mahkeme 12/10/2021 tarihli duruşmada da zorla getirilmeye ilişkin yazılan müzekkerenin tekidine, müzekkereye başvurucunun güncel telefon numarasının da eklenmesine karar vermiştir. 22/2/2022 tarihli duruşmada hastaneye sevki için başvurucu hakkında yakalama emri düzenlenmesine karar verilmiştir.
19. Başvurucu yakalanmış, 3/3/2022 tarihli duruşmada başvurucunun savunması alınmıştır. Başsavcılık başvurucunun hastaneye sevk edilerek hakkında rapor düzenlenmesini müteakiben serbest bırakılmasını talep etmiştir. Mahkeme başvurucunun 8/1/2015-21/3/2014-13/3/2014-01/4/2018 tarihlerinde işlemiş olduğu fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği olup olmadığı hususunda hakkında rapor düzenlenmesi için Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevkine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca başvurucunun savunmasının alınmış olduğunu belirterek başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse serbest bırakılması için Başsavcılığa yazı yazılmasına karar vermiştir.
20. Başvurucu hakkındaki dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 5237 sayılı Kanun'un "Akıl hastalığı" kenar başlıklı 32. maddesi şöyledir:
"(1) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
(2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir."
22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Gözlem altına alınma" kenar başlıklı 74. maddesi şöyledir:
"(1) Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın müdafii yoksa hâkim veya mahkemenin istemi üzerine, baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
(3) Gözlem süresi üç haftayı geçemez. Bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir; ancak sürelerin toplamı üç ayı geçemez.
(4) Gözlem altına alınma kararına karşı itiraz yoluna gidilebilir; itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur.
(5) Bu madde hükmü, 223 üncü maddenin sekizinci fıkrası gereğince yargılamanın durması kararı verilmesi gereken hâllerde de uygulanır."
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde, bireylerin hukuka uygun olarak özgürlüğünün sınırlandırılabileceği iki hâl düzenlenmiştir. Bu hükme göre kişiler, bir mahkemenin kanuna uygun bir kararına uymaması nedeniyle ya da kanunun öngördüğü bir yükümlülüğü yerine getirmesini sağlamak amacıyla tutulabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan tutma hâline ilişkin iki farklı düzenlemenin ayrımına Trutko/Rusya (B. No: 40979/04, 6/12/2016) kararında değinmiştir. Bu kararda AİHM, kanunda öngörülen bir yükümlülüğün yerine getirilmesini temin etmenin hâlihazırda ilgili kişiye düşen belirli ve somut nitelikteki bir yükümlülüğü ifade ettiğini ancak eğer kanunda öngörülen yükümlülüğün kaynağını oluşturan norm, bir hâkim ya da mahkeme kararı alınmasını gerekli kılıyorsa bu durumda diğer tutma nedeni olan bir mahkeme tarafından kanuna uygun olarak verilen bir karara uyulmaması kapsamında inceleme yapılması gerektiğini belirtmiştir (Trutko/Rusya, § 34).
24. AİHM Trutko/Rusya kararında mahkeme heyetine ve davanın taraflarına hakaret ettiği iddia edilen başvurucu hakkında ilgili mahkemenin vermiş olduğu akıl sağlığının yerinde olup olmadığının tespiti için psikiyatri kliniğine götürülmeye zorlanması ve burada belirli bir süre tutulması yönündeki kararının hukukiliğini Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinin birinci kısmı kapsamında incelemiştir. AİHM bir kişinin rızası olmadan bir psikiyatrik tesise yerleştirilmesine ilişkin adli karar alma sürecinde, bu kişinin işlemlere katılımının ve gerektiğinde yasal temsilden yararlanmanın keyfîliğe karşı önemli güvenceler oluşturduğunu değerlendirmiştir (Beiere/ Letonya, B. No: 30954/05, 29/11/2011, § 52, Zagidulina/Rusya, B. No: 11737/06, 2/5/2013, §§ 60-62).
25. İlgili uluslararası hukuk için ayrıca bkz. Mustafa Karaca [GK], B. No: 2020/15967, 20/5/2021,§§ 29-33.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Anayasa Mahkemesinin 13/4/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşım ile Cumhurbaşkanı'na hakaret suçunu işlediği iddiasıyla yargılandığı davada üç hafta süreyle bir hastanede gözlem altına alınmasına karar verildiğini ancak bu kararın kanuna aykırı olarak müdafii dinlenmeden ve hastane yazısı kendisine gösterilmeden alındığını ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca davaya konu fiilleri işlediği dönemde ayırt etme gücüne ve kasten hareket etme yetisine sahip olmasa da daha sonra tedavi görüp iyileştiğini, o dönemdeki psikolojik sorunlarının ayırt etme gücünü etkileyip etkilemediği hususunda uzman görüşüne başvurulmasının yeterli olacağını, şu anda sağlıklı iken gözlem altına alınmasının gerekli olmadığını, kanundaki azami süreyle gözlem altına alma kararı verilmesinin de orantısız olduğunu öne sürmüştür. Başvurucu bu iddialar çerçevesinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, silahların eşitliği ilkesinin, savunma hakkının, gerekçeli karar hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin Ferhat Encu (B. No: 2017/4576, 28/6/2018) ve Galip Öğüt ([GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017) kararlarına atıf yaparak infaz edilmeyen gözlem altına alma kararının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına bir müdahale oluşturmadığını ileri sürmüştür. Bakanlık ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Anayasa’nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; … halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
31. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının gözlem altına alma tedbirinin hukukiliğine ilişkin olduğu değerlendirilmiş ve başvurunun Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Somut olayda başvurucu, hakkındaki gözlem altına alma kararı henüz infaz edilmeden bireysel başvuruda bulunmuştur. Ancak başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu 3/3/2022 tarihinde gözlem altına alınmış ve hastaneye sevk edilmiştir. Bu nedenle başvurucunun mağdur sıfatının bulunduğunun kabul edilmesi gerekir.
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Gözlem Altına Almanın Anayasa'nın 19. Maddesinin İkinci Fıkrasındaki Tutma Hâllerinden Herhangi Birinin Kapsamında Olup Olmadığı
34. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastasının bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi kapsamında tutulması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale edilmesine izin verilen durumlardan biri olarak öngörülmüştür. Ancak kişinin bu bent kapsamında tutulabilmesi için nesnel tıbbi raporlara dayalı olarak akıl hastası olduğunun gösterilmesi ve bu hastalığının gözlem altına alınmayı meşrulaştıracak bir yoğunluğa ve niteliğe sahip olması gerekir. Ayrıca nesnel tıbbi delillerle doğrulanan hastalığın tutma süresince varlığını devam ettirmesi gerekmektedir.
35. Somut olayda başvurucunun akıl hastası olduğu için değil akıl hastası olup olmadığının tespit edilebilmesi amacıyla tutulmasına karar verildiği görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda anılan bent kapsamında bir tutma hâli söz konusu değildir.
36. Anayasa'nın 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında düzenlenmiş olan bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak kişilerin tutulması hâlidir.
37. Somut olayda mahkeme kararıyla başvurucunun gözlem altına alınmasına karar verilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 74. maddesinde kişilerin gözlem altına alınmasına soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verileceği belirtilmiştir. Bu tutma hâlinin kanunda da öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun mahkeme kararının gereği olarak mı yoksa kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak mı tutulmasına karar verildiğinin tespit edilmesi gerekir. Kanunda öngörülen yükümlülüğün kaynağını oluşturan norm, bir hâkim ya da mahkeme kararı alınmasını gerekli kılıyorsa bu durumda bir mahkeme kararının gereği olarak tutma hâli kapsamında inceleme yapılması gerekir (benzer yönde bir AİHM kararı için bkz. §§ 23, 24). Dolayısıyla somut olayda Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki mahkeme kararının gereği olarak tutma hâli söz konusudur.
b. Başvurucunun Tutulmasının Hukuka Uygun Olup Olmadığı
i. Genel İlkeler
38. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Karaca, §§ 42-51.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Bu kapsamda öncelikle başvurucunun tutulmasının kanuni dayanağının olup olmadığının ve kanunda öngörülen usule uygun bir şekilde tutulup tutulmadığının değerlendirilmesi gerekir.
40. Somut olayda başvurucunun tutulmasının dayanağının 5271 sayılı Kanun'un 74. maddesi olduğu görülmektedir. 5271 sayılı Kanun'un 74. maddesine göre fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bu durumun kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için -uzman hekimin önerisi üzerine- Cumhuriyet savcısının ve müdafinin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilebilir.
41. Bu bakımdan öncelikle kişinin üzerine atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli şüphe bulunması, ikinci olarak ise söz konusu tedbire karar verilmeden önce şüpheli veya sanığın bir uzman hekim muayenesinden geçirilmesi gerekmektedir. Uzman hekim tarafından yapılan muayene sonucunda kişinin akıl sağlığının tespiti için resmî bir sağlık kurumunda muayenesinin yapılmasının gerekliliği konusunda bir karara ulaşılmış olmalıdır. Üçüncü olarak gözlem altına alma kararı verilebilmesi için savcı ve müdafinin dinlenilmesi gerekmektedir. Son olarak şüpheli veya sanığın gözlem altına alınabilmesi için soruşturma aşamasında sulh ceza hâkimi, kovuşturma aşamasında da kovuşturmayı yürüten mahkeme tarafından bir karar verilmelidir.
42. Bu bakımından öncelikle başvurucunun sosyal medya paylaşımları incelendiğinde üzerine atılı suçları işlediğine yönelik kuvvetli şüphenin bulunduğu açıktır. İkinci olarak söz konusu tedbire karar verilmeden önce başvurucu, bir uzman hekim muayenesinden geçirilmiş ve yapılan muayene sonucunda akıl sağlığının tespiti için resmî bir sağlık kurumunda muayenesinin yapılmasının gerekliliği konusunda bir karara ulaşılmıştır. Üçüncü olarak gözlem altına alma kararı verilirken başvurucunun müdafii mazeret sunduğu için duruşmaya katılmamıştır. Ancak başvurucu müdafii aracılığıyla gözlem altına alma kararına itiraz etmiş, bir sonraki duruşmada da müdafii ile birlikte gözlem altına alma tedbirine ilişkin savunmasını yapmıştır. Dolayısıyla başvurucunun müdafiinin dinlenmiş olduğu sonucuna varılmıştır. Son olarak gözlem altına alma kararı kovuşturma aşamasında kovuşturmayı yürüten Mahkeme tarafından verilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun tutulmasının kanuni bir dayanağının bulunduğu, tutmaya dayanak oluşturan düzenlemenin esasa ve usule ilişkin kurallarına riayet edildiği görülmektedir.
43. Mahkeme kararının gereği olarak tutma hâli bakımından başvurucunun söz konusu mahkeme kararından haberdar edilmesi de önem taşımaktadır. Başvurucu hakkında verilen gözlem altına alma kararı başvurucunun hazır bulunduğu duruşmada verilmiş ve başvurucuya tefhim edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun gözlem altına alınma kararından haberdar olduğu anlaşılmaktadır.
44. Öte yandan söz konusu tutmanın meşru bir amacının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir. Gözlem altına alma tedbiri sanığın akıl hastalığına sahip olup olmadığı, akıl hastalığı mevcut ise ne zamandan beri hasta olduğu ve bu durumun kişinin davranışları üzerindeki etkilerini belirlemek amacıyla başvurulan bir ceza muhakemesi işlemidir. Adil bir yargılama ve cezalandırma yapılabilmesi için kişinin akıl hastası olup olmadığının tespiti büyük önem taşımaktadır. Zira 5237 sayılı Kanun'un 32. maddesi gereğince akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmeyecek, bu derecede olmayan akıl hastalığı halinde ise kişiye daha az ceza verilebilecektir. Somut olayda fiili işlediği sırada akıl hastası olup olmadığının tespiti amacıyla başvurucu hakkında söz konusu tedbire başvurulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun tutulmasının meşru amacı bulunmaktadır.
45. Son olarak başvurucunun tutulmasının ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda mahkemeler tarafından verilen kararın meşru amacı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı arasında makul bir denge kurulup kurulmadığı incelenmelidir. 5271 sayılı Kanun'un 74. maddesinin (3) numaralı fıkrasında; gözlem süresinin üç haftayı geçemeyeceği, bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine -her seferinde üç haftayı geçmemek üzere- ek süreler verilebileceği ancak sürelerin toplamının üç ayı geçemeyeceği belirtilmiştir. Somut olayda başvurucu hakkındaki gözlem altına alma kararının üç hafta süreyle geçerli olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, gözlem altına alma kararı henüz infaz edilmeden bireysel başvuruda bulunmuş; bireysel başvuruda bulunduktan sonraki süreçte ise hastanede kaç gün kaldığına ilişkin bir bilgi sunmamıştır.
46. Gözlem altına alma süresi konusunda derece mahkemeleri geniş bir takdir yetkisine sahiptir ve derece mahkemelerinin olayları değerlendirme bakımından Anayasa Mahkemesine göre daha iyi bir konumda olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Derece mahkemelerinin bu hususa ilişkin tespit ve değerlendirmelerinde bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan hususun da bulunmadığı görülmektedir. Bu itibarla derece mahkemelerinin değerlendirmeleri ile somut olayın özellikleri dikkate alındığında başvurucu hakkında hükmedilen gözlem altına alma tedbirinin ölçülü olmadığı söylenemez.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
Hicabi DURSUN bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Hicabi DURSUN'un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/4/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. 1995 doğumlu olan başvurucunun 2015 ve 2018 yıllarında yaptığı sosyal medya paylaşımları nedeniyle Cumhurbaşkanına Hakaret ve Kamu Görevlisine Görevinden Dolayı Hakaret suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
2. Başvurucu aşamalarda hakaret kastıyla hareket etmediğini, kişisel durumunun ve toplumsal olayların etkisiyle ilgili paylaşımları yaptığını belirtmiştir. Başvurucunun ilgili tarihlerde psikolojik durumunun iyi olmadığı ve ilaç kullandığı belirtilmiş, paylaşımların kaba olabileceği kabul edilmekle birlikte ifade özgürlüğü kapsamında olduğu savunulmuştur. Başvurucunun cezai ehliyetini etkileyen bir akıl sağlığı sorunu olduğuna ilişkin savunması ve bu kapsamda bir talebi bulunmamaktadır.
3. Büyükçekmece 8. Asliye Ceza Mahkemesi 14/7/2020 tarihinde başvurucunun cezai ehliyetinin tespiti amacıyla başvurucunun Türk Ceza Kanunu'nun 32. maddesi kapsamında olup olmadığı hususunda rapor düzenlemesi için Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine sevkine karar vermiştir. Bu kararın başvuru tarihinden sonra 2022 yılı Mart ayında yerine getirildiği anlaşılmaktadır.
4. Çoğulcu demokratik toplum bakımından yaşamsal öneme sahip olan ifade özgürlüğü temelinde ortaya çıkan olayın hem yargılama sürecinde hem de muhtemel bir mahkûmiyet halinde sonuç olarak kişi hürriyetine etkisi dikkate alındığında konunun temel hak ve özgürlüklerin bütünlüğü çerçevesinde daha kapsamlı olarak ele alınması gerekir.
5. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel olup, Anayasada yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. (Sevim Akat Eşki, B. No. 2013/2187, 19/12/2013, § 35).
6. Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütü anayasa hukukunda önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün, yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır. (Neşe Aslanbay Akbıyık, B. No: 2014/5836, 16/4/2015, § 35)
7. Ceza kanununda suç olarak düzenlenmiş bir fiille ilgili olarak kişinin akıl sağlığı yönünden ceza sorumluluğunu tespit amacıyla gözlem altına alınmasının kanuni dayanağı olduğu (CMK m.74) görülmektedir. Bununla birlikte öncelikle başvurucu hakkındaki suçlamaya konu suç ve cezaya ilişkin kuralın (TCK m. 125, 299) hukuki geçerliliği olması gerektiği açıktır. Suç ve cezanın kanuniliği bir ceza yargılamasında gerekli görülen temel haklara yönelik müdahale oluşturan tedbirler açısından ön koşul olarak ortaya çıkmaktadır.
8. Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, uluslararası sözleşmeler hukuk sistemimizin bir parçası olup, kanunlar gibi uygulanma özelliğine sahiptir. Yine aynı fıkraya göre, uygulamada bir kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin olan sözleşme hükümleri arasında bir uyuşmazlığın bulunması halinde, sözleşme hükümlerinin esas alınması zorunludur. Bu kural bir zımni ilga kuralı olup, temel hak ve özgürlüklere ilişkin sözleşme hükümleriyle çatışan kanun hükümlerinin uygulanma kabiliyetini ortadan kaldırmaktadır (Neşe Aslanbay Akbıyık, § 44, Sevim Akat Eşki, § 44).
9. Kanunlar ile uluslararası andlaşmaların aynı konuda farklı hükümler içerip içermediğinin tespiti, uluslararası andlaşmaların somut hükümler içermesi durumunda uygulama andlaşma esasları çerçevesinde yapılacağından bir sorun oluşturmayacaktır. Ancak andlaşmaların bütün hükümleri somut nitelikte olmayabilecektir. Bu bakımdan, sözleşmenin nasıl anlaşılması gerektiğini gösteren, sözleşmenin soyut hükümlerini somut hale getiren ve sözleşmenin denetimini yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) içtihatlarının dikkate alınması gerekmektedir. Nitekim Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin etkili bir şekilde korunması, AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmesi ile mümkündür. AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmemesi, Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin uygulamada etkili bir şekilde korunamadığı anlamına gelir (Sıddıka Dülek ve diğerleri, B. No: 2013/2750, 17/2/2016, § 69).
10. Anayasa Mahkemesi Adalet Mehtap Buluryer kararında da Anayasa’nın 90. maddesi ve bu kapsamda AİHS ile AİHM içtihadı dikkate alınmadan ve değerlendirilmeden verilen kararın hakkaniyete aykırı olduğunu belirlemiştir. Anayasa Mahkemesi bu kararda başvuruya konu yargılama kapsamında Mahkemece verilen kararın yasal mevzuata dayanılarak verildiğini, ancak ilgili mevzuatın AİHS hükümleri ile çatıştığını, böyle bir durumda uyuşmazlığı karara bağlayan derece mahkemelerinin, AİHS ve diğer uluslararası insan hakları andlaşmalarını değerlendirerek bir sonuca varmasının gerektiğini ifade etmiştir. (Adalet Mehtap Buluryer, B. No: 2013/5447, 16/10/2014, §§ 25-54).
11. Bu açıklamalar çerçevesinde somut olaya bakıldığında, AİHM Vedat Şorli kararında Cumhurbaşkanına hakaret suçunun sözleşmenin ruhuyla bağdaşmadığını ve bu hükmün Sözleşme’nin 10. maddesine uygun hale getirilmesi gerektiğini belirtmiştir. AİHM ayrıca devlet kurumlarını temsil eden kişilerin, kurumsal kamu düzeninin garantörü sıfatıyla kamu makamlarınca korunmasının meşru olduğunu kabul etmekle birlikte, bu kurumların sahip olduğu baskın konumun cezai davalara başvurma hususunda çekince göstermeleri gerektirdiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda AİHM, ifade özgürlüğü ile korunan haklara yapılan bir müdahalenin orantılılığının, yetkililerin cezai yaptırım dışında hukuki tedbirler içeren bir araç kullanıp kullanamayacaklarına bağlı olacağını hatırlatmıştır. AİHM’e göre cezanın ılımlı olduğu hatta sembolik (sembolik para cezası gibi) olarak verildiği durumlarda dahi bu yine de cezai bir yaptırım teşkil edecektir ve her halükârda bu durum, ifade özgürlüğü hakkının kullanılmasına yapılan müdahaleyi haklı çıkarmak için yeterli olmayacaktır. AİHM Ömür Çağdaş Ersoy kararında benzer değerlendirmeleri kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan verilen bir mahkûmiyet kararı yönünden yapmıştır. (Vedat Şorli/Türkiye (B. No:42048/19, 19/10/2021, Ömür Çağdaş Ersoy/Türkiye (B.No: 19165/19, 15/6/2021)
12. Bu kararlarda AİHM'in söz konusu suçların Sözleşmeyle bağdaşmadığı sonucuna vardığı ve bu nitelikteki eylemler için yetkililerin ceza yargılamasına başvurmaktan geri durmalarının ve ceza yargılaması yerine, özel hukuk yaptırımları gibi başka seçeneklere yönelmelerinin gerekli olduğunu, bu kapsamda çok düşük tutarlı para cezasının bile cezai yaptırım niteliği taşıdığını ve böyle bir para cezasına hükmedilmesinin ceza yargılamasına başvurmaktan geri durulması gerekliliğini ortadan kaldırmadığını belirtmiştir. AİHM'in verdiği bu kararlar, söz konusu suçlar ile AİHS'in ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesinin çatıştığını şüpheye yer bırakmayacak şekilde göstermektedir.
13. Mahkememizin evli kadının soyadına ilişkin başvurularda (Neşe Aslanbay Akbıyık, Sevim Akat Eşki kararları) ortaya koyduğu içtihat esasen başvuru konusu olay bakımından da uygulanabilir niteliktedir. Bu içtihat çerçevesinde Anayasa’nın 90. maddesi ve bu kapsamda AİHS ile AİHM içtihadı dikkate alınmadan kişi hürriyetine yönelik müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi gerekir.
14. Somut başvuru kapsamında inceleme konusu olan olay başvurucunun hakaret suçu nedeniyle hakkında verilmiş mahkûmiyet kararı ve bu şekilde kişi hürriyetine yönelik müdahale olmayıp akıl sağlığı yönünden ceza sorumluluğunun tespiti amacıyla bir sağlık kuruluşunda gözlem altına alınmasıdır. Bu durum ifade özgürlüğü ve kişi hürriyeti bakımından daha ağır sonuçlar ortaya çıkarma potansiyeli taşımaktadır. Zira başvurucunun siyasi kişi ve olaylarla ilgili ifadelerinin gerçekten Anayasa’ya uygun olarak müdahale edilebilir bir suçu oluşturup oluşturmadığı belirlenmeden akıl sağlığıyla ilgili olarak tutulması her iki temel hakkı da etkilemektedir. Bu aşamada ifade özgürlüğü yönünden bir inceleme yapılmasa da başvurucunun ifade özgürlüğü kapsamında kalması muhtemel paylaşımları nedeniyle yargılama sürecinde bu şekilde bir müdahaleye maruz kalması değerlendirmede dikkate alınması gereken kritik bir husustur.
15. Bunun yanında başvurucunun paylaşım yaptığı tarihlerde bazı psikolojik sorunlar yaşadığı, bu nedenle ilaç kullandığı ve yaptığı paylaşımlar nedeniyle pişman olduğu şeklindeki beyanlarını bu şekilde bir müdahale bakımından yeterli görmek de mümkün değildir. Hakaret suçunu işlediği kanaatine varılsa dahi başvurucunun (kısmen veya tamamen) ceza sorumluluğu olmadığının tespitine bağlı olarak yargılama sonrasında kamu düzeni ve kamu yararı açısından kaçınılmaz olarak ayrıca bir önlem alınması gereği bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle başvurucunun hürriyetinin kısıtlanıp uzman kişilerce akıl sağlığına ilişkin değerlendirme yapılması kural olarak cezalandırma/cezalandırmama konusunda sonuç doğuracaktır. Bu durum esasen düşünce açıklamaları nedeniyle adli cezalandırmanın (özellikle hapis cezası) kural olarak aşırılığını göstermektedir. Gözlem süresinin belirli ve görece kısa olması müdahalenin mahiyeti dikkate alındığında hafif bir müdahale olarak nitelendirilemez.
16. Sonuç olarak başvurucuya yönelik suçlamaya esas kanun hükmünün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihadıyla çelişmesine karşın başvurucunun akıl sağlığıyla ilgili olarak gözlem altına alınması suretiyle yapılan müdahalenin başvurucunun kişi hürriyetini ve güvenliği hakkını ihlal ettiği kanaatiyle çoğunluk görüşüne katılmadım.
Üye