Başkan
|
:
|
Basri BAĞCI
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Kenan YAŞAR
|
|
|
Yılmaz AKÇİL
|
Raportör
|
:
|
Muzaffer KORKMAZ
|
Başvurucu
|
:
|
Abdurrahim TANYERİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Şule RECEPOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, gözaltı ve tutuklama tedbirinin uygulandığı süreçlerde kamu görevlilerinin kötü muamelesine maruz bırakılma nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) PKK/KCK terör örgütüne yönelik başlatılan soruşturma kapsamında 28/4/2023 tarihinde gözaltına alınmıştır.
3. Başsavcılık başvurucuyu silahlı terör örgütü kurma veya yönetme ile silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından tutuklanması istemiyle Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliğine (Hâkimlik) sevk etmiştir.
4. Başvurucu sorgusunda örgütle bir iltisakının bulunmadığını ifade etmiştir.
5. Hâkimlikçe başvurucunun isnat edilen suçlardan tutuklanmasına karar verilmiştir. Kararda; başvurucunun üzerine atılı suçları işlediğine dair kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin bulunduğu belirtilerek suçların niteliği, suçlara ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımların ağırlığı ve suçların 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen katalog suçlar arasında sayılması hususlarına bağlı olarak adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı ifade edilmiştir.
6. Başvurucunun karara itirazı, Ankara 41. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 31/5/2023 tarihinde kesin olarak reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya 5/6/2023 tarihinde tebliğ edilmiştir.
7. Başvurucu 4/7/2023 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Başsavcılıkça 6/9/2023 tarihli iddianame ile başvurucunun hakkında tutuklama kararına konu olan suçlardan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede, PKK/KCK terör örgütünün ideolojik alan merkezi yapılanması hakkında bilgiler verilerek başvurucunun bu yapılanma ile bağlantılı olduğu ve bu yönde faaliyette bulunduğu ileri sürülmüştür. İddianamede, suçlamalara esas alınan temel olgular ve değerlendirmeler şöyledir:
i. Başsavcılık başvurucunun terör örgütünün ideolojik alan merkezi yapılanmasına bağlı olarak faaliyette bulunduğuna ilişkin tanık beyanına dayanmıştır. Ulaş kod ismi verilen gizli tanığın başvurucuya yönelik olan beyanı şöyledir:
"KADRO örgüt mensubudur. Irak ülkesi kuzeyi Kandil alanında askeri ve ideolojik eğitimler aldı. 2009 ilâ 2012 yılları arasında KCK Türkiye Yapılanması İdeolojik Alan Merkezi içerisinde sorumlu düzeyde örgütsel çalışmalarda yer aldı. Bu kapsamda, Diyarbakır ili merkezli olarak Kültür-Sanat Komitesinden sorumlu olarak çalıştı. Dicle Fırat Kültür Merkezi ile Ciğerhun Kültür Merkezi içerisinde bu faaliyetlerini yürüttüğünü biliyorum. Cezaevine girip çıktığını biliyorum. Sonraki dönem faaliyetleri hakkında bilgim yoktur."
ii. Başsavcılık, başvurucu hakkında tanzim edilen mobil telefon HTS/baz analiz raporuna göre başvurucunun PKK/KCK kapsamında hakkında adli takibat bulunan 237 farklı kişiyle yoğun düzeyde ortak baz sinyal verisi varlığının ve telefon görüşmesinin tespit edildiğini ifade etmiştir.
iii. Başsavcılık, başvurucunun konutunda yapılan aramada ise birden fazla yasaklı yayının ele geçirildiğini vurgulamıştır.
9. İddianameyi kabul eden Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi yetkisiz olduğu gerekçesiyle dosyanın Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
10. Yargılamayı yürüten Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 14/12/2023 tarihinde yurt dışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol tedbiri uygulanması suretiyle başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
11. Yargılamanın sonucunda 29/2/2024 tarihinde başvurucu hakkında delil yetersizliği gerekçesiyle beraat kararı verilmiştir.
12. Başsavcılık hükme karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş olup bireysel başvuruyu inceleme tarihi itibarıyla yargılama istinaf aşamasında derdesttir.
13. Komisyon tarafından başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. İLGİLİ HUKUK
14. Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 20/1/2020 tarihli ve E.2019/5611, K.2020/1360 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...16-22 Mayıs 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen PKK/KONGRE-GEL terör örgütünün 5. Genel Kurulunun sonuç bildirisinde ilan edilen KCK'nın, silahlı terör örgütünün elebaşısı Abdullah Öcalan'ın örgütün amacı doğrultusunda tabana yayılmasını sağlamak amacıyla ortaya koyduğu “Kent Meclisleri, Demokratik Siyaset Akademisi, Demokratik Toplum Kongresi ve Kooperatifler Hareketi” şeklindeki dört ayaklı bir paradigmadan oluştuğu, bu paradigmanın üçüncü ayağı olan Demokratik Toplum Kongresinin, sözde kurucu meclis işlevi gören bir yapılanma olduğu ve Kuzey Kürdistan Parlamentosu/Meclisi olarak nitelendirildiği, terör örgütünün hedefi olan demokratik özerklik stratejisini hayata geçirmek için örgüt elebaşısının talimatları doğrultusunda kurulduğu, KCK/TM parlamento yapısını oluşturan sözde yasama organı olduğu, genel kurul, daimi meclis, başkanlık divanı, yürütme kurulu ve komisyonlar gibi organlarının bulunduğu, çalışma usulüne ilişkin sözde iç tüzüğünün olduğu, demokratik özerkliği gerçekleştirmek amacıyla siyasi parti, dernek, sendika ve sivil toplum kuruluşlarını örgütleyerek konferans ve çalıştaylar düzenlediği, örgütlenme yapısı itibarıyla KCK ile özdeşlik gösterdiği, bileşenlerinin KCK yapılanması içinde yer alan sözde kent meclisleri, ilçe meclisleri, mahalle meclisleri ve köy komünlerinin olduğu, delege ve üyelerinin anılan bu sözde meclis üyeleri ile bazı milletvekilleri, belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri olduğu, yaptığı kongre ve konferanslar sonucunda 14 Temmuz 2011 tarihinde demokratik özerklik ilan edildiği ve 27 Aralık 2015 tarihinde demokratik özerk bölgelerin oluşturulmasının istendiği ve ayrıca öz yönetim ilanlarına sahip çıkıldığı..."
15. Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 17/9/2019 tarihli ve E.2018/7107, K.2019/5300 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...KCK yapısının siyasal alana yönelik yapılanması “ekoloji ve yerel yönetimler komitesi”, “sosyal alan”, “ideolojik alan”, “ekonomik ve mali alan komitesi” şeklinde oluşmuş olup KCK Sözleşmesinde belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde faaliyetlerde bulunmuştur. Sosyal alan da kendi içinde sosyal komite, halk sağlığı komitesi, dil ve eğitim komitesi, emekçiler komitesi, şehit aileleri ile dayanışma ve gaziler komitesi, gençlik komitesi, kadın komitesi, özgür yurttaş komitesi, basın komitesi ve benzeri adlarla komite ve koordinasyonlar kurulup faaliyetler yürütmüşlerdir..."
16. Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 30/3/2017 tarihli ve E.2017/158, K.2017/3633 sayılı kararıyla kısmen onanarak kesinleşen Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/6/2016 tarihli ve E.2015/279, K.2016/269 sayılı kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...sanıkların PKK/KCK terör örgütü adına kırsal alanda silahlı olarak faaliyet yürüten örgüt mensupları ile irtibatlı olarak, şehir merkezlerinde ÖS/YDG-H (Öz Savunma/Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi) içerisinde faaliyet yürüten ve terör örgütü tarafından KADRO olarak nitelendirilen örgüt mensuplarından oldukları, bahse konu KADRO ile kast edilenin örgütün hiyerarşik yapılanması içerisine dahil kişiler olduğu ve bu kişilerin kendilerini ve hayatlarını tamamen örgütsel eylem ve faaliyetlere göre şekillendirdiklerinin anlaşıldığı..."
17. Diğer ilgili hukuk için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 64-89; Ayhan Bilgen [GK], B. No: 2017/5974, 21/12/2017, §§ 48-62.
III. DEĞERLENDİRME
A. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
18. Başvurucu; suç şüphesi ve bunu haklı kılan deliller olmamasına rağmen hakkında tutuklama kararı verildiğini, tutuklama kararının ve bu karara itirazı üzerine verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararın gerekçe içermediğini belirterek ölçülü olmayan tedbir nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, ilgili Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına atıf yapılarak değerlendirmenin bu içtihat doğrultusunda yapılmasının uygun olacağı ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
20. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
21. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Başvurucu, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme ile silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
22. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
23. Soruşturma mercileri başvurucu hakkındaki tutuklama kararında ve iddianamede esasen PKK/KCK silahlı terör örgütünün ideolojik alan merkezi yapılanmasına dair genel nitelikteki tespitler ile başvurucunun hakkındaki tanık beyanına, mobil telefon HTS ve baz analiz raporuna ve konutunda yasaklı yayınların ele geçirilmesine dayanmıştır (bkz. §§ 5, 8).
24. Yargı mercilerinin KCK ve bileşenlerine dair tespitleriyle (bkz. §§ 14-17) birlikte iddianamede başvurucuya yönelik olarak yer verilen -soyut bir şekilde kanaat ve değerlendirmelerin dile getirilmesi niteliğinde değil aksine belirli olaylarla ilgili gözlem ve bilgilerin aktarılması mahiyetinde olan- tanık beyanı (bkz. § 8) ile mobil telefon HTS/baz analiz raporu bir bütün olarak gözetildiğinde belirtilen tüm bu hususların tutuklama tedbirinin uygulanmasında suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemeyecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 75; Metin Evecen [2. B.], B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52; Recep Uygun [2. B.], B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43; Zeynep Kaplan [1. B.], B. No: 2015/7311, 22/1/2019, § 52).
25. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.
26. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunansilahlı terör örgütü kurma veya yönetme ile silahlı terör örgütüne üye olma suçlarının niteliğine, suçlara ilişkin olarak kanunda öngörülen yaptırımın ağırlığına, kaçma şüphesine ve delillerin karartılması ihtimaline ve isnat edilen suçların 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında düzenlenen katalog suçlar arasında yer almasına dayanılmıştır.
27. Dolayısıyla somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Yıldırım Ataş [1. B.], B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 60; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
28. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri gözetilmelidir. Somut olayda başvurucunun terörle bağlantılı suçlar nedeniyle tutuklandığı dikkate alındığında Hâkimliğin isnat edilen suçlar için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri [2. B.], B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214).
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, gözaltı ve tutuklama tedbirinin uygulandığı süreçlerde kamu görevlilerinin kötü muamelesine maruz kaldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde etkili bir soruşturmanın yapılması gerekmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını da sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).
32. Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında, işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli ve kesin belirtiler mevcut olduğunda -kişilere müdahale üçüncü kişilerden gelmiş olsa dahi- şikâyet ya da ihbarda bulunulmadığında bile resen soruşturma açılmasının sağlanması gerektiği açıktır (Tahir Canan, § 25).
33. Başvuruya konu olayda başvurucu, genel olarak kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakıldığını ileri sürmektedir. Başvurucunun anılan iddialarını herhangi bir adli ve/veya idari merciye ilettiğine dair bir bilgi veya belge sunmadığı da gözetildiğinde hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 13/5/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.