TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖKKEŞ ALP
KIRIKKANAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1011)
|
|
Karar Tarihi: 16/7/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Başvurucu
|
:
|
Ökkeş Alp KIRIKKANAT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hükümle birlikte
verilen tutuklama kararına istinaden çıkarılan yakalama emri doğrultusunda ceza
infaz kurumuna konulduğunu, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti olmadığı hâlde 25/9/2012 tarihinden beri tutuklu olması nedeniyle
Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 30/11/2012
tarihinde Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, başvurucunun da aralarında bulunduğu 143 kişi hakkında 11/11/2011 tarihli iddianame ile dava açmıştır.
6. İddianamede başvurucunun,
EK-D isimli “Öncelikli ve Özellikli
Görevlendirme Listesi” başlıklı belgede isminin geçtiği, Ege’de
bulunan ada ve adacıklar ile ilgili yapılacak eylem planlarını organize ve icra
etmek üzere oluşturulan “Aydın”
alt çalışma grubu içinde yer aldığı, diğer şüphelilerle toplantılar
düzenledikleri, toplantıda konuşulan konuları tutanak düzenlemek sureti ile
kayıt altına aldıkları, ayrıca ferdi olarak grup içinde çalışma yaptığı,
dönemin Sahil Güvenlik Komutanının tevkifi işlemlerinde görevlendirildiği, operasyonel faaliyetlerin tespit edilmesi amacıyla
oluşturulan çalışma grubunda yer aldığı, İç Tehdit alanında görevlendirildiği,
“okyayl23.doc” isimli belgenin
dijital kullanıcı yollarında isminin bulunduğu, bu nedenlerle “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ıskat veya
vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs” ettiği iddiası ile
cezalandırılması talep edilmiştir.
7. İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 21/9/2012 tarihli kararıyla başvurucunun
765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 147. ve 61. maddeleri gereğince 16 yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında yakalama emri çıkartılmasına
karar verilmiştir.
8. Başvurucu, hakkında
çıkarılan yakalama emri doğrultusunda 25/9/2012
tarihinde tutuklanarak ceza infaz kurumuna konulmuştur.
9. Başvurucu bu karara itiraz
etmiş, ancak itirazı 11. Ağır Ceza Mahkemesi 23/10/2012
tarihinde reddetmiştir. Karar başvurucuya 22/11/2012
tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Redde ilişkin gerekçede,
başvurucunun sabit görülen eylemi sebebiyle verilen cezanın miktarı, mahkûm
olunan suçun tutuklama nedeni var kabul edilen katalog suçlardan olması, bir
kısım sanıkların yargılama aşamasında olduğu gibi karar sonrasında kaçmaya
yönelik eylemlerde bulunması nedeniyle tutukluluk halinin devamını gerektiren
şartların geçerliliğini sürdürdüğü ve adli kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağı vurgulanmıştır.
11. Başvurucu hakkında verilen
mahkûmiyet kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 9/10/2013
tarih ve E.2013/9110, K.2013/12351 sayılı ilamıyla onanmıştır.
B. İlgili
Hukuk
12. İsnat olunan suçun işlendiği
tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı Mülga Kanun’un 147. maddesi şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri
Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren
menedenlerle bunları teşvik eyliyenlere
ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur …”
13. Aynı Kanun’un 61. maddesi,
işlendiği zamanda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren suçun
teşebbüs aşamasında kalması halinde failin on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılmasını öngörmektedir.
14. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde,
şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a)
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; (1)
…
9. Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde
220),
10.
Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
11.
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311,
312, 313, 314, 315),
…
(4) Sadece
adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
15. 5271 sayılı Kanun’un 260.
maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına
karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını
almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan
sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
(2) Asliye
ceza mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, mahkemenin yargı çevresindeki
sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet
savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ve sulh ceza
mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge
adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3)
Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 16/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
30/11/2012 tarih ve 2012/1011 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Derece Mahkemesince hakkında
verilen mahkûmiyet kararı ile birlikte, isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun’un
100. maddesinde sayılan suçlardan olduğu gerekçesiyle tutuklanmasına karar
verildiğini, tanıkları etkileme ve delillerin toplanmasına engel olma
ihtimalinin bulunmamasına rağmen tutuklanmasının yasal olmadığını, Kanun’a
aykırı şekilde verilen gıyabi tutuklama kararının vicahiye çevrilmesi suretiyle
tutuklandığını, genel ve soyut varsayımlara dayanılarak tutuklanmasının
özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal ettiğini ileri sürerek Anayasa’nın 19. ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. maddesinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
B. Değerlendirme
18. Başvurucunun iddialarının
özü, mahkûmiyet kararıyla birlikte verilen tutukluluk kararı nedeniyle özgürlük
ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle incelemenin
özgürlük ve güvenlik hakkı kapsamında yapılması gerekir.
19. Anayasa’nın 19. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda
gösterilen:
Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi; … halleri dışında kimse hürriyetinden
yoksun bırakılamaz.”
20. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
Anayasa’nın 19. maddenin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise
bireylerin bu haktan şekil ve şartları kanunda gösterilen bazı istisnai
durumlarda mahrum edilebileceği kuralı yer almaktadır (B. No:
2012/338, 2/7/2013, § 38). Buna göre, hürriyetten
yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen
durumlardan birinin varlığı halinde söz konusu olabilir. (B. No: 2012/348, 4/12/2013, § 39). “Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi”
amacıyla kişilerin hürriyetinden yoksun bırakılması maddenin ikinci fıkrasında
sayılan hallerden biridir.
21. Somut olayda İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesinin 21/9/2012 tarihinde açıklanan
kararıyla başvurucunun 16 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında
yakalama emri çıkartılmasına karar verilmiştir. Yakalama emri doğrultusunda
başvurucu 25/9/2012 tarihinde tutuklanarak ceza infaz
kurumuna konulmuştur. Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki
bu tutma hali, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların
yerine getirilmesi” kapsamındadır.
22. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle başvurunun kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle başvurunun, “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına, 16/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.