TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FERİDUN KAYACAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1321)
|
|
Karar Tarihi: 16/7/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 22/10/2014-29153
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Serhat ALTINKÖK
|
Başvurucu
|
:
|
Feridun KAYACAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ziya FIRAT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, uzun bir süreden
beri tutuklu olduğunu, hakkındaki suç vasfının değişme ihtimalinin olduğunu,
tutuklu bulunduğu süre dikkate alındığında tutuklamanın sonlandırılması
gerektiğini ileri sürerek Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini
iddia etmiş ve tahliye edilerek tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu
tarafından 19/12/2012 tarihinde Adana 8. Ağır Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 11/6/2013 tarihinde başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm, 11/6/2013
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin
birlikte yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 21/11/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir.
Adalet Bakanlığı, görüşünü 25/12/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 25/12/2013
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Adalet Bakanlığının görüşüne karşı
beyanlarını 30/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 3/2/2010 tarihinde gözaltına alınmış ve Gaziantep Sulh Ceza
Mahkemesinin 4/2/2010 tarih ve 2010/43 sorgu numaralı kararıyla “silahlı terör örgütüne üye olma” suçunu
işlediği iddiasıyla tutuklanmıştır.
9. Derece Mahkemesi,
başvurucunun tutukluluk durumunu 19/10/2010,
27/12/2010, 26/1/2011, 11/7/2012 ve 13/9/2013 tarihlerinde incelemiş ve atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamındaki deliller, kuvvetli suç şüphesinin
varlığı, tutuklu kalınan sürenin, verilmesi muhtemel ceza ile orantılı olması
gibi gerekçelerle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
10. Başvurucunun, Adana 8. Ağır
Ceza Mahkemesinin 28/9/2012 tarih ve E.2010/128,
K.2012/158 sayılı kararıyla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. ve 314.
maddesinin (2) numaralı fıkrası, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi
gereğince örgüte üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
11. Başvurucu Adana 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin 28/9/2012 tarihli tutukluluk halinin
devamına ilişkin kararına itiraz etmiş, itirazı Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin
7/11/2012 tarih ve 2012/895 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir. Ret
kararı başvurucuya 21/12/2012 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
12. Başvurucu 19/12/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesine başvurmuştur. UYAP sistemi üzerinden edinilen
bilgiye göre başvurucu derece mahkemesinin 28/9/2012
tarihli kararını temyiz etmiştir. Derece Mahkemesince 6136 sayılı Kanun’a
muhalefet suçundan başvurucu hakkında kurulan hüküm, temyiz incelemesi
neticesinde Yargıtay 9. Dairesinin 27/11/2013 tarih ve
E.2013/9604, K.2013/14412 sayılı kararı ile bozulmuştur.
13. Başvurucu hakkındaki dava
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesi sırasında derece mahkemesi
önünde derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
14. 5237 sayılı Kanun’un 82., 86., 106., 109., 116. ve 220. maddeleri.
15. 6136 sayılı Kanun’un 13.
maddesi
16. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“Tutuklama nedenleri
Madde 100 – (1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 16/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
19/12/2012 tarih ve 2012/1321 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, uzun bir süredir
tutuklu olduğunu, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara
İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesi
hükümleri uygulandığı takdirde hakkında isnat olunan suçun vasfının değişme
olasılığının olduğunu ve bu nedenle temyiz aşamasında beraat etme ihtimalinin
bulunduğunu, hakkındaki tutukluluk kararının orantısız olduğunu ve adli kontrol
hükümlerinin uygulanması gerektiğini, tutukluluk halinin devamına dair
kararların gerekçelerinin yetersiz olduğunu ve hakkında yürütülen yargılamanın
adil olmadığını ileri sürerek Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal
edildiğini iddia ederek tahliyesini ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
19. Başvurucunun, uzun bir
süredir tutuklu olduğuna ve tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarının
gerekçelerinin yetersiz olduğuna ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun
değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için
başvurunun bu şikâyete ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
20. Başvurucu, uzun bir süredir
tutuklu olduğunu ve tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme kararlarının
gerekçelerinin yetersiz olduğunu ileri sürmüştür.
21. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucunun, başvuru tarihi itibariyle “mahkûmiyet
sonrası hürriyetinden mahrum bırakılmış kişi” statüsünde olduğunu,
mahkûmiyet sonrası hürriyetinden mahrum bırakılmasının hukuka aykırı
olmadığını, tutukluluk halinin devamına ilişkin itirazların incelenmesi
aşamasında hukuk kurallarının yorumlanması yetkisinin Anayasa’da yer alan hak
ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve hâkimin takdirinde açıkça keyfilik
bulunmadıkça derece mahkemelerine ait olduğunu belirtmiştir.
22. Başvurucu, Adalet
Bakanlığının görüşüne karşı, derece mahkemesince verilen cezanın infaz
süresinin dört yıl sekiz ay olduğunu, derece mahkemesince verilen kararın Yargıtayca bozulduğunu, dört yıldır tutuklu olduğunu, bir
kişinin gerekçeden tamamen yoksun mahkeme kararıyla tutukluluğunun
uzatılmasının kabul edilemez olduğunu ve tutukluluğun devamına ilişkin mahkeme
kararlarında adli kontrol tedbirlerinin yeterince dikkate alınmadığını
belirtmiştir.
23. Başvurucunun iddialarının
Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
24. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı
ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları
vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır
bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir.”
25. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 60).
26. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Anayasa’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini
bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas,
tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Tutukluluğun devamı ancak
masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının
mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§ 40).
27. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin
görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm
olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir
(B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).
28. Tutuklama tedbirine
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Bu şartların tutukluluk süresince devam ediyor
olması, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve meşruiyeti bakımından
olmazsa olmaz bir koşuldur. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili”
ve “yeterli” görüldüğü
takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir.
Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı
gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde
dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul
olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
29. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak,
serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve
tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında
sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup
olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir
kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri
veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar
tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §§ 63-64).
30. Bir kişinin gerekçeden
tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması
kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek
bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün
değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm
gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu
çerçevede değerlendirilmemelidir (B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§ 45). Ayrıca itiraz veya temyiz merciinin, itiraz veya temyiz incelemesine
konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna
ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli
karar hakkına aykırılık teşkil etmez (B. No: 2013/9895, 2/1/2014,
§ 46).
31. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir.
Ancak kişinin, tutuklu olarak yargılanmakta olduğu davada mahkumiyetine karar
verilmiş ise mahkûmiyet tarihi itibarıyla da tutukluluk hali sona erer (B. No:
2012/237, 2/7/2013, §§ 66-67).
32. Tutukluluk süresinin
hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin
dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece
mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın
nedeni “ilk derece mahkemesince verilen
hükme bağlı olarak tutma” haline dönüşmektedir. Bu bakımdan temyiz
aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde göz önünde
bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin durumu tekrar suç
isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi önünde geçen süre
değerlendirmede dikkate alınacaktır (B. No: 2013/338, 2/7/2013,
§ 41).
33. Somut olayda başvurucu 3/2/2010 tarihinde gözaltına alınmış, 4/2/2010 tarihinde
tutuklanmış, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/9/2012 tarihli kararıyla hapis
cezası ile cezalandırılmasına ve “… verilen sonuç ceza miktarı itibarıyla sanıkların kaçma
ihtimali bulunduğu” gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar
verilmiştir. İlk defa özgürlüğünden mahrum bırakıldığı 3/2/2010
ile derece mahkemesince hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği 28/9/2012
tarihleri arasında başvurucu “bir suç
isnadına bağlı olarak” tutulmuştur.
34. Başvurucu, derece
mahkemesinin mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir. İlk derece mahkemesinin karar
tarihi olan 28/9/2012 ile temyiz incelemesi
neticesinde Yargıtay tarafından bu kararın bozulduğu 27/11/2013 arasında geçen
sürede başvurucu, “ilk derece mahkemesince
verilen hükme bağlı olarak” tutulmuştur.
Başvurucunun, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararı sonrasında tutulması,
tutukluluk olarak nitelendirilemez. Temyiz aşamasında geçen süre, tutukluluk
süresinin hesabında dikkate alınmamalıdır.
35. Yargıtayın bozma kararı sonrasında
başvurucunun yargılanmasına derece mahkemesinde devam edilmiştir. Başvurucu
hakkındaki dava Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesi sırasında
derece mahkemesi önünde derdesttir. Yargıtayın 27/11/2013 tarihli bozma kararı ile Anayasa Mahkemesince
bireysel başvuru incelemesi neticesinde işbu kararın verildiği 16/7/2014
arasında başvurucu yeniden “bir suç isnadına
bağlı olarak” tutulmuştur.
36. Buna göre başvurucu,
özgürlüğünden mahrum bırakıldığı ilk tarih olan 3/2/2010
ile Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru incelemesi neticesinde bu kararın
verildiği 16/7/2014 tarihi arasında, Yargıtay’da temyiz aşamasında geçen 1 yıl
1 ay 29 günlük süre çıkarıldıktan sonra, yaklaşık 3 yıl 4 ay boyunca bir suç
isnadına bağlı olarak özgürlüğünden mahrum kalmıştır.
37. Derece Mahkemesi,
başvurucunun tutukluluk durumunu 19/10/2010,
27/12/2010, 26/1/2011, 11/7/2012 ve 13/9/2013 tarihlerinde incelemiş ve atılı
suçun vasıf ve mahiyeti, dosya kapsamındaki deliller, kuvvetli suç şüphesinin
varlığı, tutuklu kalınan sürenin verilmesi muhtemel ceza ile orantılı olması
gibi gerekçelerle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
38. Somut olayda başvurucu son
olarak Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/9/2012
tarihli tutukluluk halinin devamına ilişkin kararına itiraz etmiş, itirazı “…atılı suçun CMK 100 ve devamı maddeleri kapsamında
olması, verilen sonuç ceza miktarı ile sanıkların kaçma ihtimali bulunduğu”
gerekçesiyle reddedilmiştir.
39. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak,
serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve
tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında
sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup
olmadığı göz önüne alınmalıdır.
40. Somut olayda, Derece
Mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz ve itirazın reddine dair kararların
gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka
uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığı
ve aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Somut olaydaki
tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu
söylenemez. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun
özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında söz konusu tutukluluk
süresi makul olarak değerlendirilemez.
41. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun “tutukluluğun makul süreyi
aştığı” ve “tutukluluğun devamına
ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmadığı” yönündeki
iddialarına ilişkin olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
42. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi
yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm
altına alınmıştır.
43. Başvuruda, Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Başvurucu, uğradığı zarar
karşılığında maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu,
uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine
herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata
hükmedebilmesi için, başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile
tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesine
herhangi bir belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmelidir.
45. Başvurucuya, özgürlük ve
güvenlik hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi
edilemeyecek ölçüdeki manevi zararının varlığı ve somut olayın özelliklerini
dikkate alarak takdiren 3.000,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
46. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Kararın bir örneğinin ilgili
mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurucunun,
1. “Tutukluluğun makul süreyi aştığı” ve “tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinin yeterli olmadığı” yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Diğer iddialarının KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. “Tutukluluğun makul süreyi
aştığı” ve “tutukluluğun devamına
ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmadığı” yönündeki
iddialarına ilişkin olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya takdiren 3.000,00 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE ve tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
16/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.