TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VESİM PARLAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1034)
|
|
Karar Tarihi: 20/3/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Vesim PARLAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet PARLAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, işe iadesine karar verilmesi istemiyle açtığı
davada davanın reddi yönünde verilen gerekçeli karar kendisine tebliğ edilmeden
kararın Yargıtay tarafından onandığını, başka davacılara gerekçeli kararın
gönderilmesine rağmen kendisine gönderilmediğini belirterek eşitlik ilkesi,
adil yargılanma hakkı ve çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 7/12/2012 tarihinde
Kars 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 12/6/2013
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 26/6/2013 tarihli
ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için 27/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına
gönderilmiş, Adalet Bakanlığının 27/8/2013 tarihli görüş yazısı 13/9/2013
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu vekili Adalet Bakanlığı
cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde 25/9/2013
tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun iş akdi, güvenlik memuru olarak çalıştığı
işveren kamu bankası tarafından 24/2/2011 tarihli
disiplin kurulu kararına istinaden feshedilmiş ve bu durum 27/6/2011 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
8. Başvurucu, 4/8/2011 tarihinde
idare mahkemesi nezdinde işe iade istemli dava açmış, Erzurum 2. İdare
Mahkemesi E.2011/1309, K.2011/1229 sayılı kararıyla ve iş mahkemelerinin
görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir.
9. Bunun üzerine başvurucu, 29/12/2011
tarihinde Ankara 19. İş Mahkemesi nezdinde işe iade istemli dava açmıştır.
10. Ankara 19. İş Mahkemesi, tarafların da bulunduğu 13/7/2012 tarihli ilk duruşmasında davanın reddine karar
vermiş, ancak gerekçesini açıklamamıştır.
11. Mahkemenin ret kararı vermesi üzerine başvurucu, kararın
verildiği 13/7/2012 tarihinde “süre tutum dilekçesi” ile temyiz
talebinde bulunarak gerekçeli kararın kendisine tebliğinden sonra temyiz
nedenlerini bildiren gerekçeli temyiz dilekçesini sunacağını belirtmiştir.
12. Mahkeme, daha sonra 13/7/2012
tarihli E.2011/1315, K.2012/643 sayılı ret kararının gerekçesini, işe iade
davalarında işten çıkarma kararının tebliğinden itibaren bir aylık hak düşürücü
süre içinde davanın açılması gerektiği, yanlış yargı yolunda açılan dava süreyi
kesse dahi yanlış yargı yoluna başvurunun da bir aylık hak düşürücü süre
geçtikten sonra açıldığı şeklinde açıklamıştır.
13. Temyiz başvurusunu İş Mahkemesinin gerekçeli kararı
başvurucuya tebliğ edilmeden inceleyen Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 8/10/2012 tarih ve E.2012/18729, K.2012/21425 sayılı
kararıyla ilk derece mahkemesi kararını onamıştır. Karar aynı tarihte
kesinleşmiştir.
14. Kesinleşen karar başvurucuya 8/11/2012
tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun
“Fesih bildirimine itiraz ve usulü”
kenar başlıklı 20. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih
bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı
iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş
mahkemesinde dava açabilir….”
…
Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde
sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay
içinde kesin olarak karar verir.”
16. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun “Dava açma
süresi” kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde
altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.
2. Bu
süreler;
a)
İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
…
Tarihi izleyen günden başlar.”
17. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Diğer kanunlardaki
yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama
usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili
hükümleri uygulanır.”
18. 6100 sayılı Kanun’un “Hüküm”
kenar başlıklı 321. maddesi şöyledir:
“(1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra,
mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini
bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca
süre verilmez.
(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin
tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak
zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle,
sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda
gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.”
19. 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu’nun 2/3/2005 tarih ve 5308 sayılı Kanunla değişmeden önceki
8. maddesi şöyledir:
“İş mahkemesinin
nihai kararları tefhim tarihinden itibaren sekiz gün içinde temyiz olunabilir.”
20. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’na 5308 sayılı Kanunla
eklenen geçici 1. maddesi şöyledir:
“Bölge adliye
mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî
Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında
yapılan temyiz başvuruları, kesinleşinceye kadar Yargıtay tarafından
sonuçlandırılır. Bu kararlar hakkında İş Mahkemeleri Kanununun bu Kanunla
yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 20/3/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/12/2012 tarih ve 2012/1034 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, işe iadesine karar
verilmesi istemiyle açtığı davada ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönünde
verilen gerekçeli karar kendisine tebliğ edilmeden kararın Yargıtay tarafından
onandığını, bu nedenle gerekçeli temyiz sebeplerini Yargıtay önünde ortaya
koyamadığını, temyiz sebeplerini belirtseydi davanın lehine sonuçlanabileceğini
ve işine geri dönebileceğini, başka davacılara gerekçeli kararın gönderilmesine
karşın kendisine gönderilmediğini belirterek eşitlik ilkesi ve adil yargılanma
hakkı ile çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiş ve
ihlalin tespiti ile sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması talebinde
bulunmuştur
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucunun ilk derece
mahkemesinde davanın reddi yönünde verilen gerekçeli karar kendisine tebliğ
edilmeden kararın Yargıtay tarafından onandığı, bu nedenle gerekçeli temyiz
sebeplerini temyiz aşamasında Yargıtay önünde ortaya koyamadığından bahisle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan
yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden
herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul
edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden İnceleme
24. Başvurucu, ilk derece mahkemesinin
gerekçeli kararı kendisine ulaşmadan Yargıtay’ın onama kararı vermesinin adil
yargılanma hakkını ihlal ettiğini ve bu ihlal olmasa idi davayı kazanarak işine
dönebileceğini, bu nedenle çalışma ve sözleşme hürriyetinin de ihlal edildiğini,
aynı zamanda kendi davasının aksine başka davacıların davalarının gerekçeli
karar kendilerine tebliğ edildikten sonra Yargıtay’ca ele alınmasının eşitlik
ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
25. Adalet Bakanlığı görüş yazısında,
adil yargılama ilkesinde yer alan güvencelerden birinin de silahların eşitliği
ilkesi olduğu, bu ilke gereği davanın taraflarından birinin diğeri karşısında
zayıf duruma düşürülmemesi gerektiği, somut başvuruda başvurucuya gerekçeli
karar tebliğ edilmeden kararın Yargıtay temyiz sürecinde onandığı,
başvurucuların bireysel başvuru kapsamında bir hakkı ihlal edilmedikçe Anayasa
Mahkemesinin mahkemelerin maddi hatalarını denetleme yükümlülüğü bulunmadığı,
somut başvuruda gerekçeli kararın başvurucuyla beraber davalıya da tebliğ
edilmediğini, dolayısıyla silahların eşitliği anlamında bir sorun bulunmadığı;
başvurucunun Yargıtay’a temyiz gerekçelerini bildirmekten mahrum bırakıldığının
açık olduğu, ancak temyiz mercii olan Yargıtay tarafından başvurucunun davaya
ilişkin iddia ve görüşlerinin dava dilekçesi ve duruşma tutanağına geçirilmiş
beyanlardan anlaşılabileceği, başvurucunun iddiaları incelenirken bu hususların
göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
26. Başvurucunun Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanında,
Adalet Bakanlığı görüşünün kabulünün mümkün olmadığı, zira davayı yalnız
kendisi temyiz ettiğinden gerekçeli kararın davalıya bildirilmesinde davalının
hukuki menfaatinin bulunmadığı, kendi kusuru olmaksızın gerekçeli karar kendisine
tebliğ edilmeyen kişinin kendisini bu şekilde savunmasının mümkün olmadığı ve
bunun hukuk devletinde kabul edilemeyeceği belirtilmiştir.
27. Başvurucu, diğer davaların aksine
kendisinin başvuruya konu davasında ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararı
kendisine tebliğ edilmeden kararın Yargıtay’ca onanmasının eşitlik ilkesine
aykırı olduğunu ve temyiz sebeplerini belirtseydi davanın lehine
sonuçlanabileceğini ve işine geri dönebileceğini iddia etse de Anayasa’nın 10.
maddesinin ilk fıkrasında sayılan hangi nedene dayalı olarak veya hangi sebeple
ayrı muamele yapıldığından bahsetmemiştir. Başvurucunun çalışma ve sözleşme
hürriyetine yönelik şikâyeti ise adil yargılanmış olsa idi davanın lehine
sonuçlanacağı iddiasını taşımakta ve doğrudan çalışma ve sözleşme hürriyetine
yönelik olmadığından ayrıca incelenmesine gerek görülmemektedir. Başvurucu,
başvuru dilekçesinde genel olarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ifade etmiş, silahların eşitliğinden ayrıca bahsetmemiştir. Bunun yanında
başvurucuyla beraber davalıya da ilk derece mahkemesi kararı tebliğ edilmeden
temyiz incelemesi yapıldığından başvurucunun davalıya göre zayıf konuma
düşürüldüğü ya da usuli haklar bakımından davalıyla
farklı koşullara tabi tutulduğu da söylenemez.
28. Bu durumda başvurucunun şikâyetinin özü, kendisine
gerekçeli karar tebliğ edilmeden ve bu gerekçeye göre temyiz dilekçesinde
itirazlarını dile getiremeden Yargıtay’ca karar verilmesinin adil yargılanma
hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği iddiası olduğundan
başvuru gerekçeli karar hakkı yönünden incelenecektir.
29. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
31. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci
fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia,
savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği
taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin
kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013,
§ 30).
33. Anayasanın 141. maddesinde güvence altına alınan
gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararların dayandığı hukuki
gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir. Bununla birlikte
mahkeme kararlarının gerekçesinde tarafların tüm iddialarının ayrıntılı bir
biçimde tartışılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Gerekçenin ayrıntısı davanın
niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak
hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır.
34. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme
kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven
duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını
mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara
karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi
bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez.
35. Başvuru konusu olayda, başvurucunun iş akdi işveren kamu
bankası tarafından feshedilmiş ve başvurucu işe iade istemiyle önce idare
mahkemesinde dava açmış, ancak idare mahkemesi iş mahkemelerinin görevli olduğu
gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
36. 4603 sayılı Kanun’un 1. maddesi hükümleriyle kamu
bankaları kamu iktisadi teşebbüsü statüsünden çıkartılarak özel hukuk tüzel
kişisi statüsüne geçirilmiş, 5. maddesiyle de 233 ve 399 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamelerin bu bankalar için uygulanmayacağı hükmü getirilmiştir. Bu durum
kamu bankalarının personelinin statüsü ve görevli yargı yeri konusunda birçok
uyuşmazlığa sebep olmuştur. Daha sonra yapılan düzenlemeler
ile örneğin, 4603 sayılı Kanun’un 3. maddesinin 5230 sayılı Kanun'un 7/c
maddesiyle eklenen 5. bendinde, bankalarda 4857 sayılı İş Kanunu'na tabi olarak
çalışanlarla bankalar arasında çıkacak ihtilaflarda iş mahkemelerinin görevli
olduğu gibi hükümlerle durum belirginleştirilmişse de kamu bankası personelinin
iş uyuşmazlıkları konulu davalarda adli ve idari yargı arasında olumlu veya
olumsuz görev uyuşmazlıkları devam etmiştir. Bu görev uyuşmazlıklarında
Uyuşmazlık Mahkemesi, kamu bankası personelinin iş uyuşmazlıklarında adli
yargının görevli olduğu yönünde karar vermektedir (Bkz. Uyuşmazlık Mahkemesi,
E.2013/135, K.2013/508, 8/4/2013; E.2013/1519,
K.2013/1697, 11/11/2013).
37. Başvurucu idare mahkemesinin görevsizlik kararı
sonrasında İş Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme, taraf vekillerinin hazır
bulunduğu 13/7/2012 tarihli ön inceleme duruşmasında
davanın reddine karar vermiş ve kısa karar, taraf vekillerine tefhim
edilmiştir. Kısa kararda sadece davanın reddedildiği ifade edilmiş, ret
gerekçesini gösterir herhangi bir açıklama yapılmamıştır.
38. Başvurucu, 4857 sayılı Kanun’daki tefhimle başlayan 8
günlük temyiz süresi içerisinde 13/7/2012 tarihinde
süre tutum dilekçesi ile kararı temyiz etmiş ve bahsedilen dilekçesinde ilk
derece mahkemesi gerekçeli kararının kendisine tebliği ile birlikte, mahkeme
kararına ilişkin gerekçeli temyiz nedenlerini bildireceğini belirtmiştir. Ancak
gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmeden dosya Yargıtay’a gönderilmiş ve
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 8/10/2012 tarihli
kararıyla ilk derece mahkemesi kararını onamış, karar aynı tarihte
kesinleşmiştir. Bu durumda Adalet Bakanlığı görüşünün aksine Yargıtay
tarafından yapılan incelemede başvurucunun ilk derece mahkemesinin kararını
hangi nedenle temyiz ettiğinin anlaşılması mümkün değildir.
39. Uygulamada, iş mahkemelerinde, 8 günlük temyiz süresi
tefhim ile başladığından, bir kısım mahkemeler gerekçeli kararı taraflara
tebliğ etmemekte, bir kısım mahkemeler ise gerekçeli kararı her halde taraflara
tebliğ etmektedir. Bu durum somut başvuruda olduğu gibi bazı davalarda tarafların
mahkemelerin gerekçesini bilmeden temyiz başvurusu yapmak zorunda kalmasına ve
temyiz incelemesinde davanın taraflarının temyiz gerekçeleri bilinmeden
inceleme yapılmasına neden olmaktadır. İlk derece mahkemesi kararının
gerekçesini bilmeyen kişilerin temyiz hakkını gereği gibi kullandığı ve
tarafların temyiz nedenlerini bilmeyen temyiz merciinin de temyiz incelemesini
sağlıklı bir şekilde yaptığı söylenemez. Bahsedilen şekilde yapılan temyiz
başvurusu ve temyiz incelemesi, gerekçeli karar hakkı bağlamında adil
yargılanma hakkına uygun olmayan bir yargılama yapılmasına sebebiyet
vermektedir.
40. Nitekim AİHM, bir ceza davasında beş günlük kısa temyiz
süresi nedeniyle gerekçeli karar kendisine tebliğ edilmeden temyiz başvurusu
yapmak zorunda kalan bir başvurucuyla ilgili olarak yaptığı incelemede;
sözleşmeci devletlerin yargı sistemlerinin 6. maddeye uygunluğunu sağlamak
konusunda bir tercih özgürlüğüne sahip olduklarını, bunun yanında ulusal
mahkemelerin kararlarını hangi gerekçelere dayandırdıkları konusunda yeterli
açıklığı sağlamalarının zorunlu olduğunu, kişilerin sahip olduğu temyiz hakkını
etkili bir biçimde kullanabilmesinin diğer unsurlar yanında bu koşula bağlı
olduğunu, kendisinin görevinin de bu bağlamda devletlerin tercih ettiği yöntemlerin
6. maddeye uyumlu sonuçlar doğurup doğurmadığını incelemek olduğunu ifade
ederek söz konusu başvuruda adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
ulaşmıştır (Bkz., Hadjianatassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992,
§ 33)
41. Başvuru konusu olayda, başvurucunun
8 günlük temyiz süresi içerisinde süre tutum dilekçesiyle yaptığı temyiz
başvurusunun Yargıtay’ca ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararı başvurucuya
tebliğ edilmeden onanması nedeniyle, başvurucu temyiz başvurusunu mahkemenin gerekçesini
bilmeksizin yaptığından ve Yargıtay başvurucunun temyiz itirazlarını almaksızın
temyiz incelemesi yaptığından gerekçeli karar hakkına uyumlu bir yargılama
yapılmadığı ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği açıktır.
42. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
43. Başvurucu, işe iadesine karar verilmesi istemiyle açtığı
davada davanın reddi yönünde verilen gerekçeli karar kendisine tebliğ edilmeden
kararın Yargıtay tarafından onanarak gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini
ifade ederek ihlalin varlığının tespiti ile bu ihlalin sonuçlarıyla birlikte
ortadan kaldırılmasını talep etmiştir.
44. Adalet Bakanlığı görüşünde, ihlalin sonuçlarının
kaldırılması konusunda değerlendirme yapılmamıştır.
45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
46. Başvuru konusu olayda tespit edilen
ihlal ilk derece mahkemesinin gerekçeli
kararı başvurucuya tebliğ edilmeden Yargıtay’ca temyiz aşamasında onama kararı
verilmesinden kaynaklandığından ve başvurucuya
ilk derece mahkemesi kararının gerekçesini bilerek ve bu gerekçeye karşı
iddialarını sunacak şekilde temyiz başvurusu yapma imkânı verilmesinde hukuki
yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un (1) ve (2) numaralı fıkraları
gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için başvurucuya temyiz
başvurusu yapma imkânı verilmesi amacıyla dosyanın ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından yapılan ve
dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 harç ve 1.500,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun; gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 172,50
harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucuların Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın
ilgili mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
20/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.