TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET UĞUR SOYLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/1036)
Karar Tarihi: 15/10/2014
R.G. Tarih-Sayı: 17/12/2014-29208
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Muharrem İlhan KOÇ
Başvurucu
Ahmet Uğur SOYLU
Vekili
Av. Ahmet YÜKSEL
I.BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, tutuklu devam eden yargılama ve serbest bırakılma taleplerinin reddi nedeniyle kanun önünde eşitlik ilkesi, kişi hürriyeti ve güvenliği ile hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkını düzenleyen Anayasa’nın 10.,19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu vekili tarafından 3/12/2012 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonu, 27/6/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.
4. Bölüm tarafından 24/10/2013 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 28/10/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 21/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 25/11/2013 tarihinde bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Adalet Bakanlığı görüşünde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 25/9/2006 tarihinde çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, nitelikli yağma, yağmaya teşebbüs, cinsel saldırı, eziyet suçlaması ile yakalanmış ve 28/9/2006 tarihinde tutuklanmıştır.
9. Başvurucu hakkında belirtilen suçları işlediği iddiasıyla 21/11/2006 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
10. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 6/10/2008 tarihinde başvurucunun isnat edilen yağma ve eziyet suçlarından mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin devamına, suç örgütü kurmak, cinsel saldırı ve şantaj suçlarından beraatına karar vermiştir.
11. Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 1/12/2010 tarihinde mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğini belirterek beraat kararlarının ve hukuki nitelendirmede hata nedeniyle mahkumiyet kararının bozulmasına karar vermiştir. İlk derece yargılaması tekrar başlamıştır.
12. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi bozma sonrası 23/9/2011 tarihinde yeniden başvuranın ve diğer sanıkların mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 23/5/2012 tarihinde diğer sanıklara ilişkin hükümleri onamış, başvuran yönünden sanığın savunmanı hazır bulundurulmadan ya da yeni bir savunman görevlendirilmeden tüm suçlardan hükümlüğüne karar verilerek savunma hakkının kısıtlanması gerekçesiyle adı geçen sanık hakkında yağma ve cinsel saldırı suçları yönünden duruşmalı temyiz incelemesi yapılıp diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin bozulmasına karar vererek dosyayı ilk derece mahkemesine göndermiştir.
13. Başvurucu ikinci bozma sonrası yargılama aşamasında İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 12/10/2012 tarihli tutukluluk halinin devamına ilişkin kararına itiraz etmiştir. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince 9/11/2012 tarihinde itiraz reddedilmiştir.
14. Başvurucu 3/12/2012 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 4/12/2012 tarihinde başvurucunun nitelikli yağma, nitelikli yağmaya teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, nitelikli cinsel saldırı suçlarından toplam 31 yıl 12 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
16. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 11/11/2013 tarih ve E. 2013/6862, K.2013/22778 sayılı ilamıyla yağma suçu dışındaki suçlara ilişkin mahkumiyet kararları onanmıştır.
B. İlgili Hukuk
17. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
5. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
7.Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
…”
18. 5271 sayılı Kanun’un 101. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(5) Bu Madde ile 100 üncü Madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
20. 5271 sayılı Kanun’un 104. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
21. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.”
22. 5271 sayılı Kanun’un 270. maddesi şöyledir:
“İtirazı inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir.”
23. 5271 sayılı Kanun’un 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 15/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 3/12/2012 tarih ve 2012/1036 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu 5271 sayılı Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresi aşılmasına rağmen tahliye talebinin reddedildiğini, itirazıyla ilgili olarak Cumhuriyet savcısının görüşünün kendisine bildirilmediğini, yargılamanın makul süreyi aştığını belirterek kanun önünde eşitlik ilkesi, kişi hürriyeti ve güvenliği ile hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkına ilişkin Anayasa’nın 10., 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
i. Tutukluluk Süresi Şikayeti Yönünden
26. Adalet Bakanlığı görüşünde başvurucunun beş yıldan fazla tutuklu bulundurulduğu iddialarına ilişkin olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında tutuklulukta geçen süre tespit edilirken kişinin yakalandığı tarih ile mahkûmiyetine karar verildiği veya serbest bırakıldığı tarih arasında geçen sürenin dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir.
27. Anayasa’nın 19. maddesinde kişi hürriyeti ve güvenliği güvence altına alınmış olup, maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtilen haller dışında kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılamayacağı kuralı yer almaktadır.
28. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfilik halinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir.
29. Tutukluluğa ilişkin düzenlemeler, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde yer almaktadır. Kanun’un 100. maddesine göre, kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir.
30. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.
31. Tutukluluğa ilişkin sürenin tespitinde ilk derece mahkemesi önündeki yargılamada tutuklu geçirilen sürenin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılandığı davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, artık bu kişinin durumu “suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” kapsamından çıkmakta ve tutukluluk ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma haline dönüşmektedir (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
32. Somut olayda başvurucu üç ayrı dönemde tutuklu kalmıştır. Birinci dönem yakalanma tarihi olan 25/9/2006 tarihinde başlamış ve 6/10/2008 tarihinde verilen ilk derece mahkemesi kararı ile son bulmuştur. Bu sürenin iki yıl on bir gün olduğu görülmektedir. İkinci dönem 1/12/2010 tarihli bozma kararı ile başlayarak 21/10/2011 tarihinde verilen mahkûmiyet kararı ile sona ermiş olup, dokuz ay yirmi üç gün sürmüştür. Üçünçü dönem ise 23/5/2012 tarihinde başlamış ve mahkumiyet kararının verildiği 4/12/2012 tarihinde sonra ermiştir.
33. Başvurucunun temyiz incelemelerinde geçen süre hariç olmak üzere “tutukluluk” olarak kabul edilen 3 yıl 4 ay 16 gün özgürlükten yoksun bırakıldığı anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin iddianın dayanaktan yoksun olduğu görülmektedir. Başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Diğer Şikâyetler Yönünden
35. Başvurucunun, tutukluluğun devamı kararına itiraz incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün kendisine tebliğ edilmemesi ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı görüldüğünden bu şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucunun şikâyetlerinin tutukluluğun devamı kararına itiraz incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün bildirilmemesi ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir (B. No: 2012/695, 12/2/2013, § 15). Belirtilen nitelikteki başvurunun kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
i. Cumhuriyet Savcısının Görüşünün Tebliğ Edilmediği İddiası
37. Tutukluluk haline itirazda bulunulan bir davada, Cumhuriyet savcısı ve tutuklunun davaya katılma hakkı bulunmaktadır. Ayrıca tutukluluk haline itiraz başvurusunda Cumhuriyet savcısı ve tutuklu arasında silahların eşitliği ilkesinin gözetilmesi gerekir (B. No: 2012/1158, 21/1/2013, § 76).
38. Silahların eşitliği, başvurucunun soruşturma dosyasına ulaşabilmesine imkân verilmesini gerektiren bir ilkedir. Cumhuriyet Savcısının görüşlerine etkili bir şekilde cevap verebilme imkânı, kural olarak başvurucunun söz konusu belgelere ulaşması halinde mümkün olabilir. Bu gerekliliğin hangi şekilde yerine getirileceğini belirlemek kanun koyucuya ait olmakla beraber, tarafların beyanlarının birbirlerine bildirilmesi ve bu beyanlara cevap verebilme imkânına sahip olmaları gerekir (B. No: 2012/1158, 21/1/2013, § 77).
39. Somut olayda başvurucu, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin devamına dair 12/10/2012 tarihli kararına itiraz etmiştir. İtiraz merci olan İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet savcısının görüşünü almış ancak bu görüş başvurucuya bildirilmemiştir. Başvurucunun Cumhuriyet savcısının görüşüne cevap verme imkânı olmamıştır. Tutukluluk halinin devamına dair karara yapılan itiraz, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince 9/11/2012 tarihinde Cumhuriyet savcısının talebine uygun olarak reddedilmiştir.
40. Tutukluluğa itiraz incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün başvurucuya bildirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. Makul Sürede Yargılanma
41. Başvurucu, hakkında yürütülen yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
42. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
43. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 41-45).
44. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
45. Başvuru konusu olayda, başvurucu 25/9/2006 tarihinde çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, nitelikli yağma, yağmaya teşebbüs, cinsel saldırı, eziyet suçlaması ile yakalanmış ve 28/9/2006 tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklu devam eden yargılama yağma suçu dışındaki suçlar yönünden iki ayrı bozma kararı sonrasında 11/11/2013 tarihinde üçüncü temyiz incelemesi sonunda verilen nihai kararla sonuçlanmış olup, yağma suçuna ilişkin hüküm üçüncü kez bozulmuştur. Kesinleşen mahkûmiyetlerde başvurucu hakkında hapis cezaları verilmiştir. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
46. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, yakalandığı 25/9/2006 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucu hakkındaki mahkumiyet kararlarının kesinleşme tarihi olan 11/11/2013 tarihi olup, yağma suçu yönünden yargılamanın bu tarihten sonra da devam ettiği anlaşılmaktadır.
47. Başvuru konusu yargılama sürecinde, 25/9/2006 tarihinden itibaren tutuklu olan başvurucunun, mahkumiyet kararları daha önce kesinleşen 6 sanıkla birlikte aynı mağdura karşı nitelikli yağma, nitelikli yağmaya teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, nitelikli cinsel saldırı suçları ile suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan yargılandığı, yargılama sürecinde ilk derece mahkemesince verilen iki ayrı kararın temyiz incelemesi neticesinde bozulduğu, yağma suçu dışındaki suçlar yönünden üçüncü temyiz incelemesi sonunda verilen 11/11/2013 tarihli kararla yargılamanın sona erdiği, yağma suçu yönünden yargılamanın devam ettiği anlaşılmaktadır.
48. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemelerde yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 22-45).
49. Başvuruya konu davada yer alan sanık ve mağdur sayısı, suçlamaların niteliği ile yargılama kapsamında icrası gereken usul işlemleri dikkate alındığında yargılamanın karmaşık olduğunun kabul edilemeyeceği, yargılama sürecinde başvurucunun tutuklu olduğu, davaya bir bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve temyiz incelemelerinde yaklaşık 4 yılın geçtiği toplam 7 yılı aşan yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
51. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
52. Başvuruda, Anayasa'nın 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Hakkında mahkûmiyet kararı verilmekle başvurucunun tutukluluk hali sona ermiş ve mahkûmiyet kararlarından bir kısmı kesinleşmiştir. Başvurucunun tazminat talebi bulunmamaktadır.
53. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğa itiraz incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün bildirilmemesi ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğa itiraz incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün başvurucu veya müdafiine bildirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
15/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.