TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET UĞUR SOYLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1036)
|
|
Karar Tarihi: 15/10/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 17/12/2014-29208
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Muharrem İlhan KOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet Uğur SOYLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet YÜKSEL
|
I.BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, tutuklu devam
eden yargılama ve serbest bırakılma taleplerinin reddi nedeniyle kanun önünde
eşitlik ilkesi, kişi hürriyeti ve güvenliği ile hak arama hürriyeti ve adil
yargılanma hakkını düzenleyen Anayasa’nın 10.,19. ve
36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu vekili
tarafından 3/12/2012 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonu, 27/6/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar vermiştir.
4. Bölüm tarafından 24/10/2013 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 28/10/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına
bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 21/11/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 25/11/2013
tarihinde bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanda
bulunulmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile
Adalet Bakanlığı görüşünde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle
şöyledir:
8. Başvurucu 25/9/2006
tarihinde çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, nitelikli yağma, yağmaya teşebbüs,
cinsel saldırı, eziyet suçlaması ile yakalanmış ve 28/9/2006 tarihinde
tutuklanmıştır.
9. Başvurucu hakkında
belirtilen suçları işlediği iddiasıyla 21/11/2006
tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
10. İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesi 6/10/2008 tarihinde başvurucunun isnat
edilen yağma ve eziyet suçlarından mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin
devamına, suç örgütü kurmak, cinsel saldırı ve şantaj suçlarından beraatına
karar vermiştir.
11. Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 1/12/2010 tarihinde mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğini
belirterek beraat kararlarının ve hukuki nitelendirmede hata nedeniyle mahkumiyet
kararının bozulmasına karar vermiştir. İlk derece yargılaması tekrar
başlamıştır.
12. İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesi bozma sonrası 23/9/2011 tarihinde yeniden
başvuranın ve diğer sanıkların mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin devamına
karar vermiştir. Yargıtay 6. Ceza Dairesi 23/5/2012
tarihinde diğer sanıklara ilişkin hükümleri onamış, başvuran yönünden sanığın savunmanı hazır bulundurulmadan ya da yeni
bir savunman görevlendirilmeden tüm suçlardan hükümlüğüne karar verilerek
savunma hakkının kısıtlanması gerekçesiyle adı geçen sanık hakkında yağma ve cinsel saldırı
suçları yönünden duruşmalı temyiz incelemesi yapılıp diğer yönleri incelenmeyen
hükümlerin bozulmasına karar vererek dosyayı ilk derece mahkemesine
göndermiştir.
13. Başvurucu ikinci bozma
sonrası yargılama aşamasında İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 12/10/2012 tarihli tutukluluk halinin devamına ilişkin
kararına itiraz etmiştir. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince 9/11/2012
tarihinde itiraz reddedilmiştir.
14. Başvurucu 3/12/2012
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesi, 4/12/2012 tarihinde başvurucunun nitelikli
yağma, nitelikli yağmaya teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, suç
işlemek amacıyla örgüt kurma, nitelikli cinsel saldırı suçlarından toplam 31
yıl 12 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin
devamına karar vermiştir.
16. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 11/11/2013 tarih ve E. 2013/6862, K.2013/22778 sayılı
ilamıyla yağma suçu dışındaki suçlara ilişkin mahkumiyet kararları onanmıştır.
B. İlgili
Hukuk
17. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a)
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
5. Cinsel
saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
…
7.Hırsızlık
(madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
…
9. Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde
220),
…”
18. 5271 sayılı Kanun’un 101. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2)Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller
somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli
veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle
kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
…
(5) Bu
Madde ile 100 üncü Madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk
süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek
uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
20. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesi şöyledir:
“(1)
Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık
salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli
veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya salıverilmesine hâkim veya
mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz edilebilir.
…”
21. 5271 sayılı Kanun’un 108.
maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri
göz önünde bulundurularak karar verilir.
…
(3) Hâkim
veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında
ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen
karar verir.”
22. 5271 sayılı Kanun’un 270.
maddesi şöyledir:
“İtirazı
inceleyecek merci, yazı ile cevap verebilmesi için itirazı, Cumhuriyet savcısı
ve karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi
gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir.”
23. 5271 sayılı Kanun’un 271.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunda
yazılı olan hâller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın
karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi
veya vekil dinlenir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 15/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun
3/12/2012 tarih ve 2012/1036 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
25. Başvurucu 5271 sayılı
Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresi aşılmasına rağmen tahliye talebinin
reddedildiğini, itirazıyla ilgili olarak Cumhuriyet savcısının görüşünün
kendisine bildirilmediğini, yargılamanın makul süreyi aştığını belirterek kanun
önünde eşitlik ilkesi, kişi hürriyeti ve güvenliği ile hak arama hürriyeti ve
adil yargılanma hakkına ilişkin Anayasa’nın 10., 19.
ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesine karar
verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik
i. Tutukluluk Süresi Şikayeti
Yönünden
26. Adalet Bakanlığı görüşünde başvurucunun beş yıldan fazla tutuklu
bulundurulduğu iddialarına ilişkin olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) içtihatları çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 5. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında tutuklulukta
geçen süre tespit edilirken kişinin yakalandığı tarih ile mahkûmiyetine karar
verildiği veya serbest bırakıldığı tarih arasında geçen sürenin dikkate
alınması gerektiğini belirtmektedir.
27. Anayasa’nın 19. maddesinde
kişi hürriyeti ve güvenliği güvence altına alınmış olup, maddenin ikinci ve
üçüncü fıkralarında belirtilen haller dışında kimsenin hürriyetinden yoksun
bırakılamayacağı kuralı yer almaktadır.
28. Anayasa’da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki
kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel
başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk konusundaki kanun hükümlerinin
yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece mahkemelerinin takdir yetkisi
kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz şekilde aykırı yorumlar ile
delillerin takdirinde açıkça keyfilik halinde hak ve özgürlük ihlaline
sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda incelenmesi gerekir.
29. Tutukluluğa ilişkin
düzenlemeler, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde yer almaktadır.
Kanun’un 100. maddesine göre, kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli
şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması
halinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da
belirtilmiştir.
30. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu
hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam
üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam
tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.
31. Tutukluluğa ilişkin sürenin
tespitinde ilk derece mahkemesi önündeki yargılamada tutuklu geçirilen sürenin
dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılandığı davada ilk derece mahkemesi
kararıyla mahkûm edilmişse, artık bu kişinin durumu “suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” kapsamından
çıkmakta ve tutukluluk ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma
haline dönüşmektedir (B. No: 2012/726, 2/7/2013, §
33).
32. Somut olayda başvurucu üç
ayrı dönemde tutuklu kalmıştır. Birinci dönem yakalanma tarihi olan 25/9/2006 tarihinde başlamış ve 6/10/2008 tarihinde verilen
ilk derece mahkemesi kararı ile son bulmuştur. Bu sürenin iki yıl on bir gün
olduğu görülmektedir. İkinci dönem 1/12/2010 tarihli
bozma kararı ile başlayarak 21/10/2011 tarihinde verilen mahkûmiyet kararı ile
sona ermiş olup, dokuz ay yirmi üç gün sürmüştür. Üçünçü
dönem ise 23/5/2012 tarihinde başlamış ve mahkumiyet
kararının verildiği 4/12/2012 tarihinde sonra ermiştir.
33. Başvurucunun temyiz
incelemelerinde geçen süre hariç olmak üzere “tutukluluk”
olarak kabul edilen 3 yıl 4 ay 16 gün özgürlükten yoksun bırakıldığı
anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle
Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin iddianın
dayanaktan yoksun olduğu görülmektedir. Başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
ii. Diğer Şikâyetler Yönünden
35. Başvurucunun, tutukluluğun
devamı kararına itiraz incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün kendisine
tebliğ edilmemesi ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddialarının dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik
nedeni de bulunmadığı görüldüğünden bu şikâyetler bakımından başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
36. Başvurucunun şikâyetlerinin
tutukluluğun devamı kararına itiraz incelemesinde Cumhuriyet savcısının
görüşünün bildirilmemesi ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir (B. No: 2012/695, 12/2/2013, § 15). Belirtilen nitelikteki başvurunun kişi
hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır.
i. Cumhuriyet Savcısının Görüşünün Tebliğ Edilmediği İddiası
37. Tutukluluk haline itirazda
bulunulan bir davada, Cumhuriyet savcısı ve tutuklunun davaya katılma hakkı
bulunmaktadır. Ayrıca tutukluluk haline itiraz başvurusunda Cumhuriyet savcısı
ve tutuklu arasında silahların eşitliği ilkesinin gözetilmesi gerekir (B. No:
2012/1158, 21/1/2013, § 76).
38. Silahların eşitliği,
başvurucunun soruşturma dosyasına ulaşabilmesine imkân verilmesini gerektiren
bir ilkedir. Cumhuriyet Savcısının görüşlerine etkili bir şekilde cevap
verebilme imkânı, kural olarak başvurucunun söz konusu belgelere ulaşması
halinde mümkün olabilir. Bu gerekliliğin hangi şekilde yerine getirileceğini
belirlemek kanun koyucuya ait olmakla beraber, tarafların beyanlarının birbirlerine
bildirilmesi ve bu beyanlara cevap verebilme imkânına sahip olmaları gerekir
(B. No: 2012/1158, 21/1/2013, § 77).
39. Somut olayda başvurucu,
İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluk halinin devamına dair 12/10/2012 tarihli kararına itiraz etmiştir. İtiraz merci
olan İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet savcısının görüşünü almış ancak
bu görüş başvurucuya bildirilmemiştir. Başvurucunun Cumhuriyet savcısının
görüşüne cevap verme imkânı olmamıştır. Tutukluluk halinin devamına dair karara
yapılan itiraz, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince 9/11/2012
tarihinde Cumhuriyet savcısının talebine uygun olarak reddedilmiştir.
40. Tutukluluğa itiraz
incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün başvurucuya bildirilmemesi
nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
ii. Makul Sürede Yargılanma
41. Başvurucu, hakkında
yürütülen yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
42. Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının
da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer
alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut
başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda
belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup,
ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının
yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
43. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın
kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde
göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 41-45).
44. Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının
makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir
kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup,
kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının
tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun
gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
45. Başvuru konusu olayda, başvurucu 25/9/2006
tarihinde çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, nitelikli yağma, yağmaya teşebbüs,
cinsel saldırı, eziyet suçlaması ile yakalanmış ve 28/9/2006 tarihinde
tutuklanmıştır. Tutuklu devam eden
yargılama yağma suçu dışındaki suçlar yönünden iki ayrı bozma kararı sonrasında
11/11/2013 tarihinde üçüncü temyiz incelemesi sonunda
verilen nihai kararla sonuçlanmış olup, yağma suçuna ilişkin hüküm üçüncü kez
bozulmuştur. Kesinleşen mahkûmiyetlerde başvurucu hakkında hapis cezaları
verilmiştir. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın
Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku
bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
46. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama
veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu
tarih, yakalandığı 25/9/2006 tarihidir. Sürenin bitiş
tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam
eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da
yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin
bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu
kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucu
hakkındaki mahkumiyet kararlarının kesinleşme tarihi olan 11/11/2013
tarihi olup, yağma suçu yönünden yargılamanın bu tarihten sonra da devam ettiği
anlaşılmaktadır.
47. Başvuru konusu yargılama
sürecinde, 25/9/2006 tarihinden itibaren tutuklu olan
başvurucunun, mahkumiyet kararları daha önce kesinleşen 6 sanıkla birlikte aynı
mağdura karşı nitelikli yağma, nitelikli yağmaya teşebbüs, kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma, nitelikli cinsel saldırı suçları ile suç işlemek amacıyla örgüt
kurma suçundan yargılandığı, yargılama sürecinde ilk derece mahkemesince
verilen iki ayrı kararın temyiz incelemesi neticesinde bozulduğu, yağma suçu
dışındaki suçlar yönünden üçüncü temyiz incelemesi sonunda verilen 11/11/2013
tarihli kararla yargılamanın sona erdiği, yağma suçu yönünden yargılamanın
devam ettiği anlaşılmaktadır.
48. 5271 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemelerde yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014,
§ 22-45).
49. Başvuruya konu davada yer
alan sanık ve mağdur sayısı, suçlamaların niteliği ile yargılama kapsamında
icrası gereken usul işlemleri dikkate alındığında yargılamanın karmaşık
olduğunun kabul edilemeyeceği, yargılama sürecinde başvurucunun tutuklu olduğu,
davaya bir bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve temyiz incelemelerinde yaklaşık
4 yılın geçtiği toplam 7 yılı aşan yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanunun 50. Maddesi Yönünden
51. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi
yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm
altına alınmıştır.
52. Başvuruda, Anayasa'nın 19.
ve 36. maddelerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Hakkında mahkûmiyet
kararı verilmekle başvurucunun tutukluluk hali sona ermiş ve mahkûmiyet
kararlarından bir kısmı kesinleşmiştir. Başvurucunun tazminat talebi
bulunmamaktadır.
53. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 başvuru harcı ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Kanunda öngörülen azami
tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin kısmının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğa itiraz
incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün bildirilmemesi ve makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kısmının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğa
itiraz incelemesinde Cumhuriyet savcısının görüşünün başvurucu veya müdafiine bildirilmemesi nedeniyle Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yargılamanın
makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan
172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL
yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
15/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.