TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NAFİ TAHMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1040)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Nafi TAHMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tutukluluğunun kanunda öngörülen azami süreyi
aşması nedeniyle hukuka aykırı hâle geldiğini ve başkaları tahliye edilmesine
rağmen kendisinin tahliye edilmemesi sebebiyle eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/11/2012 tarihinde
Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, başvurunun çözümünün
ilke kararını gerektirmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 16/4/2013 tarihli
ara kararı gereğince başvurunun, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 14/6/2013
tarihli görüş yazısı 4/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş; başvurucu,
görüşünü süresi içinde 8/7/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında suç örgütüne üye olmak, beş kez kişiyi
hürriyetinden yoksun bırakmak, beş kez silahlı gasp, beş kez silahlı tehdit, üç
kez hırsızlık, adam öldürme ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından açılan
soruşturma kapsamında 25/1/2005 tarihinde gözaltına
alınmış ve 28/1/2005 tarihinde tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 11/2/2005
tarihli iddianamesi ile başvurucunun suç örgütüne üye olmak, beş kez kişiyi
hürriyetinden yoksun bırakmak, beş kez silahlı gasp, beş kez silahlı tehdit, üç
kez hırsızlık, adam öldürme ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından
cezalandırılması için İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası
açılmıştır. Dava, Mahkemenin 2005/42 Esas sayılı dava dosyasında görülmeye
başlanmıştır.
9. Başvurucu hakkında Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığının
12/5/2005 tarihli iddianamesiyle bazı suç ortakları
ile birlikte gasp ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından cezalandırılması
için Afyonkarahisar Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmış; Mahkemenin
2005/77 Esas sırasındaki dava, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/42 Esas
sayılı dava dosyası ile birleştirilmiştir.
10. Başvurucu hakkında ayrıca İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 31/5/2005 tarihli iddianamesiyle adam
öldürme suçundan cezalandırılması için İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine kamu
davası açılmış; Mahkemenin 2006/148 Esas sırasındaki dava İstanbul 11. Ağır
Ceza Mahkemesinin 2005/42 Esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmiştir.
11. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 15/4/2005 tarihli
iddianamesiyle başvurucunun silahlı gasp ve hürriyeti tahdit
suçlarından cezalandırılması için İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine kamu
davası açılmış; Mahkemenin 2005/103 Esas sırasındaki dava İstanbul 11. Ağır
Ceza Mahkemesinin 2005/42 Esas sayılı dava dosyası ile birleştirilmiştir.
12. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 20/4/2009
tarihinde vermiş olduğu karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 27/6/2011 tarihli
kararıyla bozulmuş ve dosya Mahkemenin 2011/158 Esas sırasına kaydedilmiştir.
13. Yapılan yargılama sonucunda İstanbul 11. Ağır Ceza
Mahkemesi 4/9/2012 tarihli kararı ile başvurucunun
çeşitli suçlardan cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluk halinin
devamına karar vermiştir. Mahkeme, diğer gerekçelerin yanında, 17/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
102. maddesindeki tutukluluk süresinin her suç için ayrı olarak dikkate
alınması gerektiğini, sanığa isnat edilen birden çok ağır cezalık suç
bulunduğunu, her bir suç için tutukluluk süresinin dolmadığını belirtmiştir.
14. Başvurucu, tutukluluk halinin devamı kararına 15/10/2012 tarihinde itiraz etmiş; İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesi, 1/11/2012 tarihli kararıyla itirazı yerinde görmeyerek reddetmiştir.
15. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin iş bu kararı 7/11/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
16. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklulukta
geçecek süre” kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir;
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk
süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek
uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez..”
17. Aynı Kanun’un “Şüpheli
veya sanığın salıverilme sistemleri” kenar başlıklı 104. maddesi
şöyledir:
“(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya
geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya
Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde
yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen
de verilebilir.”
18. Aynı Kanun’un “Kanun
yollarına başvurma hakkı” kenar başlıklı 260. maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı,
şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma
isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette
suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.
(2) Asliye ceza mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları,
mahkemenin yargı çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza
mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki
asliye ve sulh ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan
Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun
yollarına başvurabilirler.
(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun
yollarına başvurabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 9/1/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/11/2012 tarihli ve 2012/1040 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin
dolduğunu, buna rağmen tahliye edilmediğini, benzer durumlarda tahliye
kararlarının verildiğini, tahliye edilmemesinin Anayasa’daki eşitlik ilkesini
ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
21. Başvurucu, bireysel başvuru harcını karşılama imkânının
bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
22. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin
(2) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(2) Bireysel başvurular harca tabidir.”
“(6) Başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması
hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu
veya varsa vekiline onbeş günü geçmemek üzere bir
süre verilir ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin
tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği bildirilir.”
23. 6216 sayılı Kanun’un 75. maddesinin (8) numaralı fıkrası
şöyledir:
“2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı
Harçlar Kanununa bağlı (l) sayılı Tarifenin “A) Mahkeme Harçları” başlıklı
bölümünün ilk cümlesine “yargı konularında” ibaresinden sonra gelmek üzere “,
Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda” ibaresi ve “l- Başvurma harcı”
başlıklı fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.”
4. Anayasa Mahkemesinde 150,00 TL”
24. 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte
hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine
uygun hükümleri uygulanır.”
25. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
“Bireysel başvuru harcı ve adlî yardım”
kenar başlığını taşıyan 62. maddesi şöyledir:
“(1) 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı
Harçlar Kanununa Bağlı (I) sayılı Tarifenin A) Mahkeme Harçları” başlıklı
Bölümünün ilk cümlesinde belirtilen bireysel başvuru harcı Maliye Veznelerine
yatırılır.
(2) Adlî yardım talepleri, genel hükümlere göre başvuruların
kabul edilebilirliği hakkında karar verecek Bölüm veya Komisyonlar tarafından
hükme bağlanır.”
26. İçtüzüğün “Form ve
eklerin ön incelemesi ve eksiklikler” kenar başlığını taşıyan 60.
maddesi şöyledir:
“(1) Bireysel Başvuru Bürosu gelen başvuruları şeklî
eksiklikler bulunup bulunmadığı yönünden inceler. Başvuru formunda veya
eklerinde herhangi bir eksiklik tespit edilmesi hâlinde, bunların
tamamlattırılması için başvurucuya, varsa avukatına veya kanuni temsilcisine onbeş günü geçmemek üzere bir süre verilir.
(2) Eksikliklerin tamamlattırılmasına dair yazıda
başvurucuya geçerli bir mazereti olmaksızın verilen sürede eksiklikleri
tamamlamadığı takdirde başvurusunun reddine karar verileceği bildirilir.
(3) Başvurunun; süresinde yapılmadığı, 59 uncu ve 60 ıncı maddelerdeki şekil şartlarına uygun olmadığı ve tespit
edilen eksikliklerin verilen kesin sürelerde tamamlanmadığı hâllerde
Komisyonlar Başraportörü tarafından reddine karar
verilir ve başvurucuya tebliğ edilir. Bu karara tebliğ tarihinden itibaren yedi
gün içinde Komisyona itiraz edilebilir. Bu konuda Komisyonların verdiği
kararlar kesindir.”
27. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 11/4/2013 tarih ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un
22. maddesi ile değişik 334. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma
düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen
ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki
korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun
olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.”
28. 6100 sayılı Kanun’un 336. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte,
iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek
durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak
zorundadır.”
29. 6100 sayılı Kanun’un 339. maddesi şöyledir:
“Adli yardım kararından dolayı ertelenen tüm yargılama
giderleri ile Devletçe ödenen avanslar dava veya takip sonunda haksız çıkan
kişiden tahsil olunur. Adli yardımdan yararlanan kişinin haksız çıkması
hâlinde, uygun görülürse yargılama giderlerinin en çok bir yıl içinde aylık
eşit taksitler hâlinde ödenmesine karar verilebilir.
Adli yardım kararından dolayı Devletçe ödenen veya muaf
tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, adli yardımdan yararlananın
mağduriyetine neden olacağı mahkemece açıkça anlaşılırsa, mahkeme, hükümde
tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına karar verebilir.”
30. Hukukumuzda yargılama giderlerine ve bu kapsamda
harçlardan geçici muafiyete ilişkin adli yardım hükümleri 6100 sayılı Kanun'un
334. ilâ 340. maddelerinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla, 6216 sayılı Kanun ile İçtüzük’ün yukarıda belirtilen hükümleri uyarınca bireysel
başvuru harcından geçici muafiyete ilişkin adli yardım talepleri hakkında,
bireysel başvurunun niteliğine uygun düştüğü oranda uygulanacak olan “genel hükümler” 6100 sayılı Kanun'un adli
yardıma ilişkin 334. ilâ 340. maddeleridir.
31. Bu hükümler karşısında, adli yardım talebinin kabul
edilebilmesi için başvurucunun kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor
duruma düşürmeksizin, gereken yargılama giderlerini kısmen veya tamamen ödeme
gücünden yoksun olması, ikinci olarak da taleplerinin dayanaksız olmaması
gerekmektedir (B. No: 2012/1181, 17/9/2013, § 23).
32. Adli yardıma ilişkin koşullardan
ikincisi olan ve 6100 sayılı Kanun’un 334. maddesinin 6459 sayılı Kanunla
değişik (1) numaralı fıkrasında yer alan "taleplerinin
açıkça dayanaktan yoksun olmaması" koşulunun, bireysel
başvurulara ilişkin 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
belirtilen “Mahkemenin
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebileceği” şeklindeki
kuralda belirtilen “açıkça dayanaktan
yoksunluktan” farklı bir anlam taşıdığını belirtmek gerekir.
33. “Taleplerinin açıkça
dayanaktan yoksun olmaması” şeklindeki değişikliği yapan 6459 sayılı
Kanun’un genel gerekçesinde, “Tasarı ile, insan haklarına saygı ve bu konuda ortaya çıkan
aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme bağlama ilkelerinin gereğinin yerine
getirilebilmesi ve ülkemizin AİHM önündeki davalar açısından görünümünün daha
iyi bir noktaya taşınabilmesi amacıyla, AİHS tarafından koruma altına alınan
hakların ihlaline sebebiyet verebilen çeşitli kanunlardaki ilgili hükümlerde
değişiklik yapılması ve söz konusu olabilecek ihlal durumlarının ortadan
kaldırılması hedeflenmektedir”; 6459 sayılı Kanun’un 22. maddesinin
gerekçesinde ise “AİHM, adlî yardım talep
eden kişinin haklılığı kriterinin aranmadığı bir sistemi tavsiye etmekte ve
adlî yardım talebinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla kişilerin adlî
yardımdan yararlandırılması gerektiğini vurgulamaktadır. Maddede yapılan
düzenlemeyle, dava veya takibin açıkça dayanaktan yoksun bulunmaması kaydıyla
adlî yardımdan yararlanılabilmesi sağlanarak adlî yardımın kapsamı
genişletilmektedir.” denilmiştir. Buna göre değişikliğin amacının
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uyumun sağlanması olduğu
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla değişiklikle getirilen “taleplerin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının
anlamını tespit bakımından AİHM kararlarının göz önünde tutulması gerekir.
34. AİHM, adli yardım talepleri bakımından kamunun parasının
“makul bir başarı şansına sahip talep”te
bulunan kimselere tahsis edilmek istenmesinin meşru olduğunu belirtmiş, yerel
mahkemenin esasa ilişkin talebin temelsiz olduğu yönündeki kararının tazminat
talebinin yerindeliğine ilişkin bir karar olduğunu ifade etmiştir (bkz. Bakan/Türkiye B. No: 50939/99, 12/6/2007, § 74). AİHM, Bakan/Türkiye kararında, Belçika’ya
karşı yapılan benzer bir başvuruya atıf yapmış ve anılan başvuruda, adli yardım
hususunda karar vermeye yetkili olan Adli Yardım Bürosunun, başvurucunun adli
yardım talebini, davasını dayandıracağı iddianın esası yönünden “haklı olmadığı”nı gerekçe göstererek
reddetmesinin, mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna vardığını (bkz. Aerts/ Belçika, B. No: 25357/94, 30/7/1998, § 60), bunun üzerine Belçika’nın, adli yardıma
ilişkin kanunda değişiklik yaparak bu yöndeki taleplerin yalnızca açıkça
dayanaktan yoksunluk nedeniyle reddedilmesi kuralını yürürlüğe koyduğunu (bkz. Debeffe/Belçika
(kk), B. No: 64612/01, 9/7/2002) hatırlatmıştır (bkz.
Bakan/Türkiye, § 75).
35. 6100 sayılı Kanun’un adli yardıma
ilişkin hükümleri, 6459 sayılı Kanun’un genel gerekçesi, 6459 sayılı Kanun’un
22. maddesinin gerekçesi ve AİHM içtihatları dikkate alındığında, 6100 sayılı
Kanun’un 334. maddesinin (1) numaralı fıkrasının değişikliği ile getirilen “taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması”
koşulunun, “ilk bakışta başvurunun başarısız olacağının açıkça görülmemesi”
şeklinde anlaşılması gerekir.
36. Mahkememizin 17/9/2013 tarih ve
2012/1181 başvuru numaralı kararında başvurucunun adli yardım kapsamında
bireysel başvuru harcından geçici olarak muafiyetine karar verilebilmesi için
önce, başvurucunun sunduğu belgeler ışığında, mali açıdan zor duruma düşmeden
yargılama giderlerini kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda olup olmadığı
değerlendirmesi, daha sonra adli yardım talebinin dayanaksız olup olmadığının,
kabul edilebilirlik incelemesinden önce ve bağımsız olarak incelenmesi
gerektiği ifade edilmiştir (B. No: 2012/1181, § 26).
37. Somut olayda, hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunan
başvurucunun, sosyal güvenlik kapsamında bir gelirinin bulunmadığı, geçimini
önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden
yoksun olduğu sunduğu belgeden anlaşılmaktadır.
38. Başvurucu, Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin
dolduğunu ve buna rağmen tahliye edilmediğini ileri sürerek bireysel başvuruda
bulunmuştur. Başvuru konusu talebin dayanaksız olmadığı kabul edilmelidir.
39. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun adli yardım talebinin
kabulüne karar verilmesi gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik İncelemesi
40. Bakanlık görüşünde, kanuna aykırı olarak tutulduğunu
ileri süren kişilerin 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi uyarınca tazminat talep
etme hakkı olduğu, ancak başvurucunun tazminat talebinde bulunduğuna ilişkin
delillerini başvuru dilekçesine eklemediği, kanun yollarının tüketilip
tüketilmediğinin değerlendirilmesinde bu hususun göz önünde bulundurulması
gerektiği belirtilmiştir.
41. Başvurucu, başvurunun kabul edilebilirliği ve esası
hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar
etmiştir.
42. 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
43. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki
kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013,
§ 14).
44. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu veya makul
süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel
amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep
veya sebeplerin bulunmadığının tespiti ve buna bağlı olarak serbest kalmaktır.
Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir
karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları
tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi
mümkündür. Ancak, başvurucu tutuklu bulunduğu yargılamada hükümlü veya hükmen
tutuklu sıfatını almış ise bu takdirde serbest kalma ihtimali ortadan kalkar.
Bu takdirde ancak tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı
kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespiti ve talep halinde buna bağlı
olarak tazminata hükmedilmesine karar verilmesi gerekir. Ne var ki bu tür
talepler için de varsa olağan kanun yolları denendikten sonra ve gerekiyorsa
bireysel başvuru yapılmalıdır. (B. No: 2012/726, 2/7/2013,
§ 30 ve 31).
45. Öte yandan, başvurunun kabul edilebilir bulunabilmesi
için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş olmaları da
gerekmektedir. Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru
incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2013/1130, 17/9/2013, § 23).
46. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin
en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek
uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir.
Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl
olabileceği anlaşılmaktadır (B. No: 2012/239, 2/7/2013,
§ 47).
47. Somut olayda başvurucu 25/1/2005 tarihinde gözaltına alınmış ve 28/1/2005 tarihinde
tutuklanmıştır. Başvuru ekindeki belgelerden, ilk derece mahkemesinin 4/9/2012 tarihinde davanın esasını karara bağlayarak
başvurucunun mahkûmiyetine hükmettiği anlaşılmaktadır. Başvurucu, beş yıllık
azami sürenin dolduğu iddiasıyla muhtelif zamanlarda tahliye talebinde bulunmuş
ise de, davanın karara bağlanmasından sonraki döneme tekabül eden bu
taleplerden bir sonuç alamamıştır. Buna göre başvurucu hakkındaki dava karara
bağlanmadan verilen tutukluluğun devamına dair kararların Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisinin başlamadığı dönemde kesinleştikleri
anlaşılmaktadır.
48. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisi başladıktan sonra da tutukluluk durumuna itiraz etmiş
ve bu itirazı reddedilmiştir (§§ 12 ve 13). Ancak, Mahkemenin zaman bakımından
yetkisinin başladığı tarihten sonra verilmiş olsa bile, kişi hakkındaki
tutmanın niteliği üzerinde bu kararların herhangi bir etkisi yoktur. Zira
başvurucunun tutukluluk hali davanın esasına ilişkin kararın açıklanmasıyla
birlikte sona ermiştir. Kararla birlikte başvurucuya isnat olunan suç sabit
görülerek cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Dolayısıyla, hükmen tutukluluğa
itiraz ve incelemesinin 23/9/2012 tarihinden sonra
gerçekleştirilmiş olmasının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır (B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 35).
49. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun
tutukluluğa ilişkin şikâyetlerine konu olan kararların tamamının Anayasa
Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleştiği anlaşıldığından,
başvurunun “zaman bakımından yetkisizlik”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurucunun yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun
olması ve talebinin açıkça dayanaktan yoksun
olmaması nedeniyle adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Başvurunun, “zaman
bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Başvurucunun bireysel başvurusunda haksız çıkması
nedeniyle 172,50 TL harçtan ibaret yargılama giderinin başvurucudan TAHSİLİNE,
9/1/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.