TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUHARREM KILIÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1071)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 16/6/2015-29388
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Aliye YILDIZ VARSIN
|
Başvurucu
|
:
|
Muharrem KILIÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Selami KARAMAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, adli tatilin sona
erdiği tarihi ifade eden “Eylül’ün beşine
kadar” ibaresini Danıştay dairelerinin farklı yorumladığını, kimi
dairelerin adli tatilin son gününü 5 Eylül olarak kabul ederken kimi dairelerin
4 Eylül olarak kabul ettiğini, adli tatilin son gününün 4 Eylül kabul edilerek
temyiz başvurusunun süre aşımı yönünden reddedilmesinin adil yargılanma hakkını
ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/12/2012
tarihinde Bursa 3. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 30/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 27/11/2014 tarihli yazısı ile görüş sunulmuş, başvurucuya
tebliğ edilmiştir. Başvurucu Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarını 11/12/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. OLAYLAR
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, DSİ 1. Bölge
Müdürlüğünde mühendis olarak çalışmaktayken 9/11/2007
tarih ve 46581 sayılı işlem ile 1/30 oranında aylıktan kesme cezası ile
cezalandırılmıştır.
8. Başvurucu, 7/12/2007 tarihinde, anılan işlemin iptali istemiyle idare
aleyhine Bursa 3. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
9. Mahkeme, 19/6/2008
tarih ve E.2007/1835, K.2008/454 sayılı kararıyla dava konusu işlemde hukuka
aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
10. Davanın reddine dair idare
Mahkemesi kararı, 15/7/2008 tarihinde başvurucunun
vekiline tebliğ edilmiş, başvurucunun vekili tarafından 12/9/2008 tarihinde
Bursa 3. İdare Mahkemesine temyiz dilekçesi verilmiştir.
11. Danıştay 12. Dairesi, 19/1/2011 tarih ve E.2008/8024, K.2011/183 sayılı kararıyla
6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (İYUK) 8.
maddesinin 3. bendinde belirtilen süreler geçirildikten sonra temyiz
dilekçesinin verildiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle temyiz isteminin süre aşımı
yönünden reddine karar vermiştir.
12. Başvurucunun karar düzeltme
talebi aynı dairenin 25/9/2012 tarih ve E.2011/3103,
K.2012/5104 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
13. Anılan karar 7/11/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu
6/12/2012 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuruda süre aşımı
bulunmadığı tespit edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
14. Başvuruya konu karar
tarihinde yürürlükte olan 2577 sayılı Kanun’un 14/7/2004 tarih ve 5216 sayılı
Kanunun 11. maddesi ile değişik 61. maddesi şöyledir;
“ Bölge idare, idare ve vergi mahkemeleri her yıl ağustosun
birinden eylülün beşine kadar
çalışmaya ara verirler. Ancak, yargı çevresine dahil
olduğu bölge idare mahkemesinin bulunduğu il merkezi dışında kalan idare ve
vergi mahkemeleri çalışmaya ara vermeden yararlanamazlar. Bu mahkemeler, 62 nci maddedeki sınırlamaya tabi olmaksızın görevlerine devam
ederler.”
15. 2577 sayılı Kanun’un 8.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir;
“Bu Kanunda yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme
zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten
itibaren yedi gün uzamış sayılır”.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 11/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
6/12/2012 tarih ve 2012/1071 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, aylıktan kesme
cezasıyla cezalandırılması işleminin iptali istemiyle açtığı davanın reddi
üzerine temyiz talebinde bulunduğunu, 6/1/1982 tarih
ve 2577 sayılı Kanun’un 61. maddesinde, ( 8/8/2011 tarih ve 650 sayılı KHK ile
yapılan değişiklikten önce) 14/7/2004 tarih ve 5219 sayılı Kanun’la yapılan
değişiklikle idare mahkemelerinin her yıl Ağustos’un birinden Eylül’ün beşine
kadar çalışmaya ara vereceklerinin düzenlendiğini, anılan düzenlemedeki “Eylül’ün beşine kadar” ibaresini Danıştay
dairelerinin farklı yorumladığını, kimi dairelerin adli tatilin son gününü 5
Eylül olarak kabul ederken kimi dairelerin 4 Eylül olarak kabul ettiğini, adli
yıl açılış törenlerinin dahi 6 Eylülde yapılmasına rağmen, adli tatilin son
gününün 4 Eylül kabul edilerek temyiz başvurusunun süre aşımı yönünden reddedildiğini
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
18. Başvurucunun, adli tatilin
son gününün 4 Eylül kabul edilerek temyiz başvurusunun süre aşımı yönünden
reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddiaları açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı gibi diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi
biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvuru hakkında kabul edilebilirlik
kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Başvurucu, adli tatilin sona
erdiği tarihi ifade eden “Eylül’ün beşine
kadar” ibaresini Danıştay dairelerinin farklı yorumladığını, kimi
dairelerin adli tatilin son gününü 5 Eylül olarak kabul ederken kimi dairelerin
4 Eylül olarak kabul ettiğini, adli tatilin son gününün 4 Eylül kabul edilerek
temyiz başvurusunun süre aşımı yönünden reddedilmesinin adil yargılanma hakkını
ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun iddialarının
mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
20. Bakanlık görüşünde,
başvurucunun temyiz talebinin süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin adil
yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarının yargılamanın sonucuna ilişkin
olduğu bildirilmiştir.
21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı, başvuru dilekçesinde yer verdiği görüşlerini yinelemiştir.
22. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
23. Adil yargılanma hakkının en
temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp,
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir
amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük
oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §
38).
24. Mahkemeye etkili erişim
hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava
açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara
sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da
uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl
edebilmektedir (AİHM, Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle, mahkemeler usul kurallarını
uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı
şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının
ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Bkz.
Eşim/Türkiye, B.No:59601/09, 17/9/2013, §
21; Walchli / Fransa, B. No. 35787/03, § 29).
25. Bununla beraber, mahkemeye
erişim hakkı, adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir.
Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren
uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Dava açma ya da kanun
yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı
imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir
gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki,
öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya
da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına
başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul
etmek gerekir (B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
26. Başvurucu tarafından adli
tatilin son gününün 4 Eylül kabul edilerek temyiz başvurusunun süre aşımı
yönünden reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği ileri sürülmüştür.
27. Anayasa'nın 40. maddesinin
ikinci fıkrasında Devletin işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları
ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade
edilmiştir.
28. Usul kurallarının, hukuki
güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu
adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir
mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel haline gelmeleri
durumunda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Efstathiou ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02,
§ 24).
29. Bir kanuni düzenlemenin
bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi,
kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun
düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir
düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması
gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı
bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan
değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği,
yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüller
içermektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00 ve 76292/01, § 83).
30. İDDK ve Danıştay Daireleri,
farklı tarihlerde verdiği kararlarında Eylül’ün beşine kadar ibaresinden ne
anlaşılması gerektiği yönünde bireyler açısından adli tatilin bittiği tarihi ve
bu tarihe göre başvuru sürelerini belirleme imkânı verecek şekilde
öngörülebilir bir yaklaşım ortaya koymamıştır. Danıştay Daireleri ve İDDK’nın Eylülün beşinin de ara verme süresi içinde
değerlendirileceği, sürenin yedi gün uzaması nedeniyle 12 Eylül tarihinde
yapılan temyiz başvurusunun süresinde yapıldığının kabulü gerektiğine
hükmettiği kararları bulunduğu gibi (Bkz., Danıştay
İDDK, E.2012/193, K.2014/73, 23/1/2014), ara vermenin son gününün Eylül'ün
dördü olarak belirlendiği, sürenin bitiminin çalışmaya ara verme zamanına
rastladığı durumlarda sürenin, ara vermenin sona erdiği günü, yani Eylül'ün
dördünü izleyen tarihten itibaren 11 Eylül çalışma saati bitimine kadar
uzadığı, 12 Eylül tarihinde yapılan karar düzeltme isteminde süre aşımı
bulunduğu yönünde kararları da bulunmaktadır.
(Bkz., Danıştay İDDK, E.2009/276,
K.2009/52, 19/2/2009)
31. 21/1/2009 tarih ve E.2008/14-831,
K.2009/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ise; adli tatilin son gününün 5 Eylül olduğu,
sürenin son gününün adli tatile rastlaması halinde sürenin adi tatilin
bitiminden itibaren yedi gün uzayacağı, bu durumda sürenin son gününün 12 Eylül
olacağına karar verilmiştir.
32. Somut olayda, başvurucunun aylıktan
kesme cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı
davada verilen karar, 15/7/2008 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiş, başvurucu sürenin son gününün ara vermeye rastlaması nedeniyle 12/9/2008
tarihinde temyiz dilekçesi vermiştir. Danıştay 12. Dairesi ara vermenin son
gününün 4 Eylül olduğu, sürenin yedi gün uzaması nedeniyle temyiz talebinin en
geç 11 Eylülde yapılması gerektiği gerekçesiyle temyiz talebinin süre aşımı
nedeniyle reddine karar vermiştir. Başvurucunun karar düzeltme talebi de
reddedilmiştir.
33. Yukarıda yer verilen
Danıştay ve Yargıtay HGK kararları birlikte değerlendirildiğinde, idari yargı
kolunda adli tatilin sona erdiği tarihe ilişkin, başvurucuların davranışını ona
göre düzenleyebilecekleri öngörülebilir uygulama belirsizliğini içermeyen bir
yaklaşım ortaya konulduğu söylenemeyecektir.
34. Sonuç olarak, adli tatilin
sona erdiği tarih 4 Eylül kabul edilerek, sürenin sona erdiği tarihin adli
tatile rastlaması nedeniyle adli tatilin bitiminden itibaren yedi gün
uzatılarak 11 Eylül tarihinde yapılan temyiz başvurusunun süre aşımı
gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkı ihlal
edilmiştir.
35. Açıklanan nedenlerle adli
tatilin sona erdiği tarihe ilişkin, başvurucunun davranışını ona göre
düzenleyebileceği usul kurallarının önceden öngörülemeyecek şekilde
yorumlanmasındaki belirsizliklerin yarattığı engel karşısında başvurucunun,
adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim
hakkının, ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesinin Uygulanması
36. 6216 sayılı Kanun'un 50.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şu şekildedir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir”.
37. Başvuru konusu olay
açısından davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesinin mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiği gözetilerek, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
amacıyla yeniden yargılama yapmak üzere kararın bir örneğinin Danıştay 12. Dairesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
38. Başvurucu, yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı kanaatine varılması halinde uğradığı
zararlar için 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklandığı ve ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilmesi gerektiği için tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
39. Başvurucu tarafından yapılan
172,50 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1.
Temyiz talebinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
3.
Tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
B. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve
(2) numaralı fıkraları uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
amacıyla yeniden yargılama yapılmak üzere Danıştay 12. Dairesine
gönderilmesine,
C. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
11/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.