logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Gürkan Yıldız [2.B.], B. No: 2012/1100, 16/7/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÜRKAN YILDIZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2012/1100)

 

Karar Tarihi: 16/7/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

Raportör

:

Serhat ALTINKÖK

Başvurucu

:

Gürkan YILDIZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hükümle birlikte verilen tutuklama kararına istinaden çıkarılan yakalama emri doğrultusunda ceza infaz kurumuna konulduğunu, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti olmadığı hâlde 11/10/2012 tarihinden beri tutuklu olması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 7/12/2012 tarihinde Bakırköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 21/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun da aralarında bulunduğu 143 kişi hakkında 11/11/2011 tarihli iddianame ile dava açmıştır.

6. İddianamede başvurucunun, “Oraj Hava Harekat Planı” kapsamında alışveriş merkezlerinin kontrolü ve denetiminden sorumlu personel olarak belirlendiği, sıkıyönetimin ilanı halinde kendisine verilen bölgedeki alışveriş merkezlerini kontrol altına almak ile görevlendirildiği, sorumluluğu altındaki alışveriş merkezlerinin kapasitesinin tespitine yönelik çalışmalar yaptığı, bu şekilde “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs” ettiği iddiası ile cezalandırılması talep edilmiştir.

7. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/9/2012 tarihli kararıyla başvurucunun 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 147. ve 61. maddeleri gereğince 16 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında yakalama emri çıkartılmasına karar verilmiştir.

8. Başvurucu, hakkında çıkarılan yakalama emri doğrultusunda 25/9/2012 tarihinde tutuklanarak ceza infaz kurumuna konulmuştur.

9. Başvurucu bu karara itiraz etmiş, ancak itirazı 11. Ağır Ceza Mahkemesi 23/10/2012 tarihinde reddetmiştir. Karar başvurucuya 16/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

10. Redde ilişkin gerekçede, başvurucunun sabit görülen eylemi sebebiyle verilen cezanın miktarı, mahkûm olunan suçun tutuklama nedeni var kabul edilen katalog suçlardan olması, bir kısım sanıkların yargılama aşamasında olduğu gibi karar sonrasında kaçmaya yönelik eylemlerde bulunması nedeniyle tutukluluk halinin devamını gerektiren şartların geçerliliğini sürdürdüğü ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı vurgulanmıştır.

11. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 9/10/2013 tarih ve E.2013/9110, K.2013/12351 sayılı ilamıyla onanmıştır.

B. İlgili Hukuk

12. İsnat olunan suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı Mülga Kanun’un 147. maddesi şöyledir:

Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren menedenlerle bunları teşvik eyliyenlere ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur …

13. Aynı Kanun’un 61. maddesi, işlendiği zamanda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde failin on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını öngörmektedir.

14. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:

(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; (1)

9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),

10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.

15. 5271 sayılı Kanun’un 260. maddesi şöyledir:

(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır.

(2) Asliye ceza mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, mahkemenin yargı çevresindeki sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ve sulh ceza mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.

(3) Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 16/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/12/2012 tarih ve 2012/1100 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

17. Başvurucu, Derece Mahkemesince hakkında verilen mahkûmiyet kararı ile birlikte, isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinde sayılan suçlardan olduğu gerekçesiyle tutuklanmasına karar verildiğini, tanıkları etkileme ve delillerin toplanmasına engel olma ihtimalinin bulunmamasına rağmen tutuklanmasının yasal olmadığını, Kanun’a aykırı şekilde verilen gıyabi tutuklama kararının vicahiye çevrilmesi suretiyle tutuklandığını, genel ve soyut varsayımlara dayanılarak tutuklanmasının özgürlük ve güvenlik hakkını ihlal ettiğini ileri sürerek Anayasa’nın 19. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

18. Başvurucunun iddialarının özü, mahkûmiyet kararıyla birlikte verilen tutukluluk kararı nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine ilişkindir Bu nedenle incelemenin özgürlük ve güvenlik hakkı kapsamında yapılması gerekir.

19. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

20. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.

Anayasa’nın 19. maddenin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise bireylerin bu haktan şekil ve şartları kanunda gösterilen bazı istisnai durumlarda mahrum edilebileceği kuralı yer almaktadır (B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 38). Buna göre, hürriyetten yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan birinin varlığı halinde söz konusu olabilir. (B. No: 2012/348, 4/12/2013, § 39). “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi” amacıyla kişilerin hürriyetinden yoksun bırakılması maddenin ikinci fıkrasında sayılan hallerden biridir.

21. Somut olayda İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/9/2012 tarihinde açıklanan kararıyla başvurucunun 16 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında yakalama emri çıkartılmasına karar verilmiştir. Yakalama emri doğrultusunda başvurucu 25/9/2012 tarihinde tutuklanarak ceza infaz kurumuna konulmuştur. Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki bu tutma hali, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi” kapsamındadır.

22. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Serdar ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

1. Başvurunun, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,

2. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OY BİRLİĞİYLE,

16/7/2014 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Yargılama safahatı boyunca hiç tutuklanmayan, duruşmadan vareste şekilde tutuksuz olarak yargılanmakta iken hükümle birlikte hakkında “yakalama kararı” çıkartılan başvurucu, bu karara istinaden tutuklanmış; tutuklama kararına karşı yapmış olduğu itirazın reddi üzerine de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlâli iddiasıyla bu bireysel başvuruyu yapmıştır.

Anılan yargılamaya ilişkin kesinleşmiş hüküm nedeniyle 230 başvurucunun yapmış olduğu bireysel başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 18.6.2014 tarih ve Başvuru No: 2013/7800 sayılı kararıyla (RG. 5.7.2014, Sayı: 29051) başvurucuların dijital delillerin değerlendirilmesine ilişkin şikâyetlerin giderilmediğine dair iddialarının ve dönemin Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanının tanık olarak dinlenmesi taleplerinin reddi nedeniyle tanık dinletme hakkına ilişkin şikâyetlerinin kabul edilebilir olduğuna; bu nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlâl edildiğine oybirliğiyle karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun bu ihlâl kararı karşısında, adil olmadığı tespiti yapılan söz konusu yargılamanın bir parçası olan mahkûmiyet ve salt bu nedene dayalı hükümle birlikte yakalama kararı verilmesi, akabinde de tutuklama koruma tedbiri hukukî dayanaktan yoksun kalmış olup; her ne kadar bireysel başvuru 2012 yılında yapılmış olsa da, herkesi bağlayıcı mahiyetteki söz konusu Genel Kurul kararı ile yargılamanın adil olmadığı hükme bağlanıp, mahal mahkemesince de bu karar doğrultusunda yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi olgusu nedeniyle, bireysel başvurunun somutunda bu hukuki gelişmenin dikkate alınarak bir sonuca varılması ve başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.

Konunun diğer bir cephesi, gerek AİHM gerek Mahkememiz uygulamasında mahkûmiyet kararıyla birlikte tutukluluk halinin son bularak “hükmen tutuklu” statüsüne geçileceği, dolayısıyla özgürlük ve güvenlik hakkı ihlâli iddialarının mahkûmiyet kararıyla birlikte dayanağını yitireceği şeklindeki içtihadın, bireysel başvurunun somutunda uygulama yeri olup olmadığının saptanmasıdır. Başvurucu hüküm anına kadar hiç tutuklanmadığından, bu statüde olmayan birinin statü değiştirerek “hükmen tutuklu” durumuna geçeceği kabul edilemeyeceği gibi; aşağıda izah edildiği üzere “yakalama kararı” ve buna dayalı “tutuklama” halinin yasal dayanağının da bulunmaması karşısında, somut başvurudaki durumun istikrar bulan uygulamayla benzer bir yönü söz konusu değildir.

Gerçekten, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 98. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca “kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re’sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hakim veya mahkeme tarafından düzenlenir. “Başvurunun somutunda başvurucu kaçak sanık statüsünde olmadığı gibi, hiç tutuklanmamış, mahkemece duruşmadan vareste tutulmuş bir sanık statüsündedir. Dolayısıyla hüküm aşamasında başvurucu hakkında yakalama kararı (yakalama emri) çıkarılması uygulaması hukuki dayanaktan yoksundur. Öte yandan, 5271 sayılı Kanun sistematiğinde “gıyabi tutuklama” müessesesine de yer verilmediğinden, bu yakalama kararına dayalı tutuklama işlemi de aynı şekilde hukuka aykırılıkla malûl durumdadır. Özgürlük ve güvenlik hakkının söz konusu olduğu durumda “dar yorum” ilkesi gereği yasal dayanağı bulunmayan fiili uygulamalara gidilmesi doğru olmadığı gibi bu uygulamanın itiraz mahkemelerince de benimsenmesi, bu uygulamaya haklılık kazandıramaz.

Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki “Özgürlük ve güvenlik hakkı”na ilişkin şikayetlerinin kabul edilebilir mahiyette olduğu kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılamıyoruz.

 

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Gürkan Yıldız [2.B.], B. No: 2012/1100, 16/7/2014, § …)
   
Başvuru Adı GÜRKAN YILDIZ
Başvuru No 2012/1100
Başvuru Tarihi 7/12/2012
Karar Tarihi 16/7/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, hükümle birlikte verilen tutuklama kararına istinaden çıkarılan yakalama emri doğrultusunda ceza infaz kurumuna konulduğunu, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti olmadığı hâlde 11/10/2012 tarihinden beri tutuklu olması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Mahkumiyete bağlı tutma Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 765 Türk Ceza Kanunu 147
61
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
260
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi