logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Ali İncesu [1.B.], B. No: 2012/1145, 15/4/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET ALİ İNCESU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2012/1145)

 

Karar Tarihi: 15/4/2014

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Zühtü ARSLAN

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucu

:

Mehmet Ali İNCESU

Vekili

:

Av. İnan AKMEŞE

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hakkında yürütülen yargılamanın dokuz yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 14/12/2012 tarihinde İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 30/5/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Birinci Bölüm tarafından 24/7/2013 tarihinde yapılan toplantıda başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 31/7/2013 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, yazılı görüşünü 23/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 13/9/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne cevaplarını içeren dilekçesini 23/9/2013 tarihinde sunmuştur.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, bandrolsüz kitap satışı yaptığı şüphesi ile 9/9/2003 tarihinde gözaltına alınmış ve ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştır.

9. Başvurucu hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 3/11/2003 tarih ve H.2003/37148, İ.2003/398-14865 sayılı iddianamesi ile 5/12/1951 tarih ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerine aykırı olarak çoğaltılmış kitap satışı yapmak suçunu 15 defa işlediği iddiası ile İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinde (1 No.lu Mahkeme) kamu davası açılmıştır.

10. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 9/6/2005 tarih ve 461 sayılı kararı ile 1 No.lu Mahkemenin işlerinin 1/3’üne bakan hâkimin uhdesindeki dosyaların, İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesine (3 No.lu Mahkeme) devredilmesine karar verilmesi üzerine, başvurucu hakkında devam eden yargılama, 1 No.lu Mahkeme’nin 17/6/2005 tarih ve E.2003/2058, K.2005/2083 sayılı kararı ile 3 No.lu Mahkeme’ye devredilmiştir.

11. 3 No.lu Mahkeme 12/6/2006 tarih ve E.2005/1100, K.2006/614 sayılı kararı ile başvurucunun “5846 sayılı yasa hükümlerine aykırı olarak çoğaltıldığını bildiği ya da bilmesi icap ettiği eser nüshalarını ticari amaçla elinde bulundurmak” suçunu işlediği kanaatine vararak, adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucu, 7/7/2006 tarihli dilekçe ile bu kararı temyiz etmiştir.

12. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesi, 1/12/2009 tarih ve E.2008/12439, K.2009/14080 sayılı kararı ile “5728 sayılı Yasa ile 5846 sayılı Yasada yapılan değişiklik ve aynı yasanın 562. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulaması olanaklı hale geldiğinden, 5237 sayılı TCK.nun 7. maddesi gözetilerek, yasal koşullarının oluşup oluşmadığının saptanması ve sonucuna göre uygulama yapma görevinin de yerel mahkemeye ait bulunması zorunluluğu”nun bozmayı gerektirdiği gerekçesiyle başvurucu hakkında verilen mahkumiyet kararının “sair yönleri incelenmeksizin” bozulmasına karar vermiştir.

13. Bozma sonrası yargılama neticesinde Mahkemenin 1/7/2010 tarih ve E.2010/22, K.2010/316 sayılı kararı ile başvurucunun 5846 sayılı Kanun’un 71. maddesinin birinci ve 81. maddesinin on üçüncü fıkraları gereğince 486 gün olarak belirlenen adli para cezası, günlüğü 20,00 TL’den paraya çevrilerek başvurucunun 9.720,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, yeniden suç işlemeyeceğine kanaat getirilemediğinden “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına takdiren gerek bulunmadığına” karar verilmiştir. Başvurucu bu kararı, 20/8/2010 tarihli dilekçe ile temyiz etmiştir.

14. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 26/9/2012 tarih ve E.2012/20596, K.2012/24005 sayılı kararı ile başvurucu hakkında devam eden ceza davasının zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle “ortadan kaldırılmasına” karar verilmiştir.

15. Başvurucu, 30/11/2012 tarihli dilekçe ile dosyadan suret alması üzerine Yargıtay kararından haberdar olduğunu beyan etmiş olup, başvurucunun karardan daha önce haberdar olduğunu gösteren başka herhangi bir bulgu tespit edilememiştir.

B. İlgili Hukuk

16. 5846 sayılı Kanun'un 71. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi şöyledir:

“(Değişik: 23/1/2008-5728/138 md.)

Bu Kanunda koruma altına alınan fikir ve sanat eserleriyle ilgili manevi, mali veya bağlantılı hakları ihlal ederek:

1. Bir eseri, icrayı, fonogramı veya yapımı hak sahibi kişilerin yazılı izni olmaksızın işleyen, temsil eden, çoğaltan, değiştiren, dağıtan, her türlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma ileten, yayımlayan ya da hukuka aykırı olarak işlenen veya çoğaltılan eserleri satışa arz eden, satan, kiralamak veya ödünç vermek suretiyle ya da sair şekilde yayan, ticarî amaçla satın alan, ithal veya ihraç eden, kişisel kullanım amacı dışında elinde bulunduran ya da depolayan kişi hakkında bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.”

17. 5846 sayılı Kanun'un 81. maddesinin on üçüncü fıkrası şöyledir:

“Bandrol yükümlülüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71 inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi hâlinde, fail hakkında sadece 71 inci maddeye göre cezaya hükmolunur. Ancak, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 15/4/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/12/2012 tarih ve 2012/1145 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, hakkındaki yargılama sürecinin 9/9/2003 tarihinde başladığını ve Yargıtayın 26/9/2012 tarihli ilâmı ile sona erdiğini, bu şekilde yargılama sürecinin dokuz yıl sürdüğünü, yargılama süresinin makul olup olmadığının davanın özel şartları çerçevesinde ve özellikle davanın karmaşıklığı, başvurucu ve ilgili diğer kişi ve makamların tutumu açısından değerlendirilmesi gerektiğini, yargılandığı davanın karmaşık olmadığını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile 36. maddesinde düzenlenen makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Başvurucu Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu doğrultuda, başvurucunun başvuru dilekçesinde temas ettiği olay ve olgular, esas itibarıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının bir unsuru olan makul sürede yargılanma hakkının koruma alanına ilişkin olduğundan, Anayasa’nın 19. maddesi bakımından ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

21. Başvurucunun şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

22. Bakanlık görüş yazısında, Anayasa Mahkemesinin, uzun yargılama şikâyetlerini incelerken sadece zaman bakımından yetkiye ilişkin başlangıç tarihi olan 23/9/2012 tarihinden sonraki dönemi değil, bu tarihe kadar geçen süreyi de değerlendirdiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesinin yargılama süresinin makul olup olmadığını her olayın kendine özgü koşullarını ve özellikle davanın karmaşık olup olmadığı, başvurucunun yargılama süresince gösterdiği tavır ve davranışlar, kamu otoritelerinin ve özellikle de yargılama organlarının tutumları, davanın başvurucu açısından taşıdığı önem ve eğer söz konusu yargılama bir ceza yargılaması ise, başvurucunun tutuklu olup olmadığı gibi ölçütleri dikkate alarak karar verdiği, somut başvuruya konu yargılamanın 9/9/2003 tarihinde başladığı ve 26/9/2012 tarihinde sona erdiği, yargılamanın dokuz yıl sürdüğü, sürenin makul olup olmadığının ve hükmedilecek tazminat miktarının takdirinin Anayasa Mahkemesine ait olduğu bildirilmiştir.

23. Başvurucu, 23/9/2013 tarihli beyan dilekçesinde, başvuru dilekçesindeki iddia ve taleplerini tekrarlayarak, Anayasa Mahkemesinin 2/7/2013 tarih ve B. No: 2012/13 sayılı kararı doğrultusunda karar verilmesi gerektiğini bildirmiştir.

24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

Herkes … cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir …”

26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38; B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 27).

27. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesi de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulmalıdır (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 39; B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 28).

28. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No: 2012/673, 19/12/2013, § 27; B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 29).

29. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41-45; B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 30).

30. Ancak belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46; B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 31).

31. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

32. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih, suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).

33. Bununla birlikte, suç isnadının tarihi ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi ile ilgili zaman bakımından yetkisinin başladığı tarih farklı olabilir. İsnat tarihi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olan ancak bu tarihte yargılaması devam eden ya da verilen nihai karar henüz kesinleşmemiş olan ceza davaları ile ilgili olarak, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikayetler bakımından dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, suçun isnat edildiği tarihten itibaren geçen süredir. Dolayısıyla, ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikayetlerde, 23/9/2012 tarihinde derdest olmak şartıyla, suç isnadının gerçekleştiği tarih ile suç isnadına ilişkin nihai kararın ilgilisi tarafından öğrenildiği tarihe veya devam eden davalarda Anayasa Mahkemesinin başvuruyu karara bağladığı tarihe kadar geçen süre dikkate alınacaktır (B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 36).

34. Başvuru konusu olayda başvurucu, 9/9/2003 tarihinde gözaltına alınmış ve hakkında açılan kamu davası Yargıtayın 26/9/2012 tarihli ilâmı ile neticelenmiştir. Bu kapsamda başvurucunun, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikayetiyle ilgili olarak dikkate alınması gereken süre, 9/9/2003 - 26/9/2012 tarihleri arasında geçen toplam dokuz yıl 17 günlük süredir.

35. Yargılama sürecinin uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44; B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 39).

36. Bu kapsamda, yargı sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar, hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler, hâkim ve personel sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedenleriyle yargılamada makul sürenin aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 55; B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 40).

37. Başvurucu, 9/9/2003 tarihinde gözaltına alınmış ve ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştır. Başvurucu hakkında 3/11/2003 tarihinde kamu davası açılmış, 10/11/2003 tarihinde ise duruşma hazırlık tutanağı tanzim edilmiştir. Davetiye tebliği ve başvurucunun zorla getirilmesine dair kararların sonuçları duruşma tarihinden önce Mahkemeye bildirilmemiştir. 6/5/2004 tarihli ilk duruşmaya gelen olmamış, 23/12/2004 tarihli duruşmaya başvurucu sanık sıfatıyla iştirak etmiş ve savunması alınmıştır. Duruşma sonunda eksik yetki belgesinin ibrazı için şikâyetçi vekiline bildirim yapılmasına ve suç delilleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir. Duruşma arasında bilirkişi, raporunu ibraz etmiştir. 18/5/2005 tarihli duruşmaya iştirak eden şikâyetçi vekilinin, bilirkişi raporunu incelemek ve takip yetkisine ilişkin belge sunmak üzere süre talep etmesi üzerine duruşma yeniden ertelenmiştir. HSYK kararı (§ 10) nedeniyle yargılama dosyası 3 No.lu Mahkemeye devredilmiştir. 14/9/2005 tarihli duruşmaya gelen şikâyetçi vekili, yetki belgesini sunmamış olması nedeniyle yeniden süre talebinde bulunmuştur. Duruşma sonunda Mahkeme, suç delillerinin bazılarının incelenmemiş olduğu gerekçesiyle ek bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiştir. 21/2/2006 tarihli duruşmada ek bilirkişi raporunun sunulmadığı tespit edilerek, başvurucunun uzlaşma konusunda beyanına başvurulmak üzere açıklamalı davetiye ile duruşmaya çağrılmasına karar verilmiş, ek bilirkişi raporu alınmasına ilişkin ara karardan dönülmüştür. Mahkemenin 12/6/2006 tarihli kararı ile başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir (§ 11). Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 1/12/2009 tarihli kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususunun değerlendirilmesi için İlk Derece Mahkemesi kararının “sair yönleri incelenmeksizin” bozulmasına karar verilmiştir (§ 12). Bozma sonrası yargılama aşamasında, 27/1/2010 tarihli duruşma hazırlık tutanağı kapsamında, başvurucunun bozma kararına karşı “diyeceklerinin tespiti” için istinabe yazılmış ancak, başvurucunun “03/02/2010 tarihinde tahliye edildiği” gerekçesiyle yazı, bila ikmal iade edilmiştir. 27/4/2010 tarihli bozma sonrası ilk duruşmaya gelen olmamış, duruşma sonunda başvurucunun açıklamalı davetiye ile duruşmaya çağrılmasına ve MERNİS adresinin bağlı olduğu mahkemeye ayrıca istinabe yazılmasına karar verilmiştir. 17/5/2010 tarihinde başvurucunun istinabe yoluyla savunması ve diğer eksik beyanları alınmıştır. Mahkemenin 1/7/2010 tarihli kararı ile başvurucunun 9.720,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına hükmedilmiştir (§ 13). Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 26/9/2012 tarihli ilâmı ile ceza davasının zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle “ortadan kaldırılmasına” karar verilmiştir (§ 14).

38. Bu şekilde yargılamanın 9/9/2003-12/6/2006 ve 1/12/2009-1/7/2010 tarihleri arasındaki üç yıl dört aylık bölümünün Cumhuriyet savcılığı ve ilk derece mahkemelerinde; 12/6/2006-1/12/2009 ve 1/7/2010-26/9/2012 tarihleri arasındaki ve beş yıl sekiz aylık bölümünün de kanun yolu incelemesinde geçtiği nazara alındığında, somut başvuru açısından özellikle değerlendirilmesi gereken yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliklerinin yol açtığı gecikmeler AİHM tarafından da müteaddit defalar incelemeye tabi tutulmuştur. Bu kapsamda, bir yapısal sorun olması ve yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların uzun bir müddet zarfında artması ve birikmesi sonucu yargılamalarda makul sürenin aşılması durumunda, Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmaktadır. Zira devlet, yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların nicelik itibarıyla artmasına rağmen, yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilebilmesi için gerekli tüm tedbirleri almakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, hukuk sisteminin adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunun bir görünümüdür (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 55; B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 40).

39. İlk Derece Mahkemesince iki ayrı aşamada yürütülen yargılama kapsamında, genel olarak usul hükümlerine riayet edilmek suretiyle, delillerin toplanması, taraf beyanlarının tespiti ve bilirkişi incelemesi yaptırılması gibi usuli işlemlerin ikmalinin üç yıl dört ay gibi bir sürede tamamlandığı, dosya üzerinden yürütülen temyiz incelemesi sürecinin ise yaklaşık beş yıl sekiz aylık bir zaman dilimini kapsadığı anlaşılmaktadır. Özellikle kanun yolu aşamasındaki süreç dikkate alındığında, yargı sisteminin yapısından kaynaklanan iş yükü ve organizasyon eksikliğinin somut başvuruya ilişkin yargılama süresinin uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi gereğince, yargılama sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi zorunluluğu göz önünde bulundurulduğunda, hukuk sisteminde var olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksikliklerin, yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmemesini haklı kılamayacağı açıktır.

40. Başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilmemiştir.

41. Yargılama süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gereken, davadaki sanık sayısı, davanın karmaşıklığı, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, söz konusu suç için öngörülen cezanın miktarı gibi unsurların hiçbiri somut ceza davasının yargılama süresinin makul olarak değerlendirilmesine olanak vermemektedir. Tek bir sanığın yargılandığı ve karmaşık nitelikte olmayan yargılama açısından, söz konusu dokuz yılı aşkın yargılama süresinin, makul kabul edilmesi mümkün olmayan bir gecikme olduğu sonucuna varılmıştır.

42. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan “makul sürede yargılanma hakkı”nın ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

43. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle 10.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

44. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

45. Başvurunun incelenmesi sonucunda, Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla birlikte, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

46. Başvurucu hakkında yürütülen ve yaklaşık dokuz yıl süren yargılama süreci dikkate alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu nedeniyle, yalnızca ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren 6.650,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

47. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya 6.650,00 TL MANEVİ TAZMİNAT ÖDENMESİNE,

D. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

E. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

15/4/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mehmet Ali İncesu [1.B.], B. No: 2012/1145, 15/4/2014, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET ALİ İNCESU
Başvuru No 2012/1145
Başvuru Tarihi 14/12/2012
Karar Tarihi 15/4/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, hakkında yürütülen yargılamanın dokuz yıl sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5846 Fikri ve Sanat Eserleri Kanunu 71
81
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi