TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NİLGÜN KAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/1146)
Karar Tarihi: 31/12/2014
R.G. Tarih- Sayı: 07/05/2015-29348
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
Başvurucu
Nilgün KAYA
Vekili
Av. Alper DOĞAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu özel hayatına ilişkin unsurlar içeren CD kaydının aleyhine açılan boşanma davasında hükme dayanak olarak kullanıldığını, ayrıca nafaka talebinin reddedilmesinin, kararın gerekçesiz olmasının ve müşterek çocuğun tanık olarak dinletilmesi taleplerinin reddinin adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturduğunu, bu nedenle Anayasa’nın 5., 10., 20., 24., 36., 41. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, yeniden yargılama yapılması ile uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 7/12/2012 tarihinde Kocaeli 1. Aile Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölümün Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 7/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 6/1/2014 tarihli yazısı 13/1/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekilince Adalet Bakanlığı görüşüne karşı 27/1/2014 tarihli beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu aleyhine 8/10/2010 tarihinde Kocaeli 1. Aile Mahkemesinin E.2010/1187 sayılı dosyası üzerinde boşanma ve maddi ve manevi tazminat talepleriyle dava açılmıştır.
8. Başvurucu tarafından, davanın reddi, boşanmaya karar verilmesi halinde ise lehine 100.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminata ve 750,00 TL tedbir-yoksulluk nafakasına hükmedilmesi talep edilmiştir.
9. Davacı tarafından delil listesi kapsamında dosyaya ibraz edilen CD üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış, başvurucu tarafından, Mahkemece davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde beyanlar içerdiği tespit edilen CD içeriğindeki konuşmaların, kendisine ait olduğu ve davacı ile yaşanan bir tartışma sırasında kayda alınmış olduğu belirtilmiştir.
10. Kocaeli 1. Aile Mahkemesinin 27/9/2011 tarih ve E.2010/1187, K.2011/913 sayılı kararı ile tarafların boşanmalarına, başvurucunun yoksulluk nafakası ve tazminata ilişkin taleplerinin reddine ve başvurucu aleyhine 3.000,00 TL maddi, 4.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.
11. İlk Derece Mahkemesi kararı temyiz edilmekle, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 27/6/2012 tarih ve E.2011/22972, K.2012/17718 sayılı kararı ile onanmıştır.
12. Karar düzeltme talebi Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19/10/2012 tarih ve E.2012/20136, K.2012/25229 sayılı kararı ile reddedilmiş olup, Yargıtay ilamı 20/11/2012 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu tarafından 7/12/2012 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166., 174., 175. ve 182. maddeleri.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 31/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/12/2012 tarih ve 2012/1146 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, özel hayatına ilişkin unsurlar içeren CD kaydı oluşturulduğunu ve bu CD’nin aleyhine açılan boşanma davasında hükme dayanak olarak kullanıldığını, yapılan yargılama sırasında müşterek çocuğun tanık olarak dinletilmesi taleplerinin reddedildiğini, gerekçesi belirtilmeden aleyhinde maddi ve manevi tazminata hükmedildiğini, geliri bulunmamasına rağmen nafaka talebinin reddedilmesiyle eşler arasındaki eşitliğin bozulduğunu beyan ederek, Anayasa’nın 5., 10., 20., 24., 36., 41. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
17. Başvurucu tarafından Anayasa’nın 5., 10., 20., 24., 36., 41. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla birlikte, ihlal iddialarının mahiyeti gereği Anayasa’nın 20. ve 36. maddeleri kapsamında değerlendirme yapılması uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
18. Başvurucu, geliri bulunmamasına rağmen nafaka talebinin reddedilmesiyle eşler arasındaki eşitliğin bozulduğunu iddia etmiş olmakla birlikte, söz konusu iddianın esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
19. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
20. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
22. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).
23. Başvurucu tarafından, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde geliri bulunmamasına rağmen nafaka talebinin reddedildiği, bu kapsamda derece mahkemelerince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğu belirtilmekte olup, başvurucunun belirtilen iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Başvuruya konu yargılama evrakının tetkikinden, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda gerekli inceleme ve tahkikatların yaptırıldığı ve başvurucunun boşanmaya neden olan hadiselerde ağır kusurlu olduğu tespitine istinaden başvurucunun nafaka talebinin reddedildiği ve derece mahkemelerinin belirtilen husustaki kararında açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası olarak değerlendirilebilecek bir bulguya da rastlanmadığı anlaşılmaktadır.
24. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
25. Başvurucu tarafı olduğu hukuk davasında gerekçesi belirtilmeden aleyhinde maddi ve manevi tazminata hükmedildiğini belirterek, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
26. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18)
28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
30. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
31. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Gerekçeli karar hakkı da adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olup, Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşmenin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı gibi ilke ve haklara, Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38). Ayrıca, hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir.
32. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hale getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (B. No: 2013/1780, 20/3/2013, § 67).
33. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, İlk Derece Mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup, bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26)
34. Başvuru konusu olayda, başvurucu aleyhine boşanma davası açıldığı, başvurucu tarafından ise boşanma ile nafaka ve tazminat taleplerinde bulunulduğu, İlk Derece Mahkemesinin karar gerekçesinde, boşanmaya neden olan hadiselerde başvurucunun kusurunun ağır olduğu tespitine istinaden başvurucunun nafaka ve tazminat taleplerinin reddine hükmedildiği, başvurucu aleyhine hükmedilen maddi ve manevi tazminatlar hususunda ise, boşanmaya sebebiyet veren hadiselerin açıkça davacının kişilik haklarının ihlali mahiyetinde olduğu ve davacının eşinin maddi desteğinden yoksun kalacağı belirtilerek, başvurucu aleyhine tazminata hükmedildiği, İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği, bu kapsamda yerel mahkeme gerekçesini benimsediği anlaşılan kanun yolu merciince kararlarda ayrıntılı gerekçeye yer verilmediği anlaşılmakla, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Delillerin Değerlendirilmesinin Adil Olmadığı İddiası
35. Başvurucu tarafından, mahkemece delillerinin değerlendirilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddia edilmiş olup, başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucu, özel hayatına ilişkin unsurlar içeren CD kaydının aleyhine açılan boşanma davasında hükme dayanak olarak kullanıldığını ve yapılan yargılama sırasında müşterek çocuğun tanık olarak dinletilmesi taleplerinin reddedildiğini iddia etmiş olup, söz konusu iddiaların özünün, delillerin değerlendirilmesinin hakkaniyete uygun olmadığı noktasında toplandığı anlaşılmaktadır.
37. Adalet Bakanlığı görüşünde, delillerin değerlendirilmesi hususunda prensip olarak her devletin kendi kurallarını belirlemekte serbest olduğu, aynı yaklaşımın maddi vakıaların belirlenmesindeki yöntemlere de uygulandığı, delillerin değerlendirilmesi ile kabul edilebilirliği hususunun esasen derece mahkemelerinin takdirinde olduğu ve Anayasa Mahkemesinin bu kapsamdaki görevinin, delillerin elde edilme yolu da dâhil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesinden ibaret olduğu belirtilmiştir.
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
39. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi ile delillere ilişkin temel usuli güvencelere riayet edilmesi, adil yargılanma hakkının somut görünümleri arasında yer almaktadır. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerini denetlemek Anayasa Mahkemesi’nin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi delillere ilişkin bazı temel kuralların gözetilmesi suretiyle başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması ve delillere ilişkin hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (B. No. 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
40. Derece mahkemeleri nezdindeki yargılamalarda izlenilen delil kuralları ve bunların yorumlanması kural olarak belirtilen hususların değerlendirilmesi açısından daha elverişli konumda olan söz konusu mahkemelere aittir. Bununla birlikte, delillerin incelenme ve değerlendirilme yönteminin açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfilik ihtiva etmesi veya bu değerlendirmelerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek yapılmaması durumunda, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun bir delil değerlendirilmesinden söz edilemez.
41. Sözleşme’nin 6. maddesinde, davada kullanılan delillerin ispat güçleri ile ilgili bir düzenleme bulunmamakla birlikte, AİHM de, delilerin kabul edilebilirliği ile ilgili olarak, somut davada kullanılan delillerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmamasına etkisini değerlendirmekte (bkz. Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40-41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89) ve birçok kararında, Sözleşme’nin 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber, öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir (bkz. Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45-46; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, § 124).
42. Başvuruya konu yargılama evrakının incelenmesinden, bahse konu davanın şiddetli geçimsizlik olgusuna dayalı boşanma davası olduğu, iddiaya konu CD’nin davacı tarafça delil olarak Mahkemeye sunulduğu, başvurucu tarafından da CD içeriğinde yer alan ve kendisine ait olan beyanların davacı ile yaptığı bir tartışma kapsamında kaydedilmiş olduğunun belirtildiği, CD içeriğinin bilirkişi vasıtasıyla dökümünün yaptırıldığı ve içerikte başvurucu tarafından davacıya kişilik haklarının ihlali olarak nitelenen sözler söylendiğinin Mahkemece tespit edildiği görülmektedir. Söz konusu CD’nin delil olma niteliğinin Mahkemece değerlendirildiği ve gerekçede de CD’de yer alan konuşmaların tarafların ortak hayatlarının sürdüğü müşterek hanede yapıldığı ve bu yerin özel alan olarak nitelendirilmesinin evlilik müessesesi ile bağdaşmayacağı belirtilerek ilgili delile değer atfedildiğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. CD içeriği ve bilirkişi raporuna başvurucu tarafça vakıf olunduğu ve içeriğindeki beyanlar kabul edilmekle birlikte bir tartışma sonrasında söylenilen sözler olduğu belirtilerek delil içeriğine erişilerek tartışıldığı, yargılama sürecinde şiddetli geçimsizlik olgusunu ispat için gösterilen taraf tanıklarının da dinlenildiği ve Mahkemece söz konusu deliller kapsamında, başvurucunun davacıya karşı sözlü ve fiili saldırılarda bulunduğu tespitlerine yer verilerek şiddetli geçimsizliğe neden olan olaylarda kusurun ağırlığının başvurucuda olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra başvurucu tarafından, yapılan yargılama sırasında müşterek çocuğun tanık olarak dinletilmesi taleplerinin reddedildiği iddia edilmiş olmakla birlikte, başvurucu tarafından dosyaya sunulan 15/3/2011 tarihli delil listesinde gösterilen tanıklar arasında söz konusu şahsa yer verilmediği ve Mahkemece bu doğrultuda, ikinci tanık listesi verme yasağının kamu düzenini ilgilendirdiği, bu nedenle belirtilen talebin reddedildiği hususunun gerekçeli kararda açıklandığı görülmektedir.
43. Bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak derece mahkemelerine ait olup, başvurucu tarafından delil niteliği tartışılan CD’nin çelişmeli bir yargılamada tarafların iddia ve beyanları kapsamında incelendiği, başvurucu tarafından da ilgili delil içeriğine ulaşılarak değerlendirme yapılmasının sağlandığı, ek tanık dinletilmesi talebinin ise gerekli usul kesitinden sonra ileri sürüldüğü belirtilerek Mahkemece kabul görmediği ve belirtilen bu tespitler çerçevesinde, delillerin değerlendirilmesi bağlamında yargılamayı hakkaniyete aykırı hale getirecek bir bulguya rastlanılmadığı anlaşılmakla, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Delillerin değerlendirilmesinin adil olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
31/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.