TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSMAİL EDİŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/354)
|
|
Karar Tarihi: 31/12/2014
|
R.G. Tarih- Sayı: 07/05/2015 -29348
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
İsmail EDİŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, açmış olduğu
boşanma davasında, birleşen dosya davacısının davasının kabul edildiğini,
yargılama sırasında yapılan uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olduğunu,
verilen karar ile kendisi ve ailesinin haksız isnatlara maruz bırakıldığını,
Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini ve dosyaya karşı
tarafça sunulan CD’lerin delil olma niteliği sorgulanmadan delil olarak
kullanıldığını, bu suretle Anayasa’nın 10., 17., 36.
ve 38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek,
ihlalin tespitiyle yeniden yargılama yapılmasına ve uğradığı maddi ve manevi
zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/10/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölümün Üçüncü
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm başkanınca 18/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 19/9/2014 tarihli yazısı 29/9/2014
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu tarafından Adalet Bakanlığı
görüşüne karşı 8/10/2014 tarihli beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu tarafından
2/10/2009 tarihinde Ankara 5. Aile Mahkemesi nezdinde açılan boşanma ve ortak
çocuğun velayetinin kendisine verilmesi taleplerini içeren dava ile, davalının Ankara 9. Aile Mahkemesi nezdinde açtığı ve
boşanma, velayet, nafaka ve tazminat taleplerini içeren dava, Ankara 5. Aile
Mahkemesinin 2009/1304 sayılı dosyası üzerinde birleştirilmiştir.
8. Mahkemenin 15/2/2011 tarih
ve E.2009/1304, K.2011/167 sayılı kararı ile,
başvurucu tarafından açılan davanın reddine, birleşen dosya davacısı tarafından
açılan davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayet
hakkının anneye verilmesine ve birleşen dosya davacısı lehine maddi ve manevi
tazminata hükmedilmiştir. Karar gerekçesinde, dosya
içerisinde mevcut bir takım fotoğrafların incelenmesinde internetten bazı kadın
resimleri indirilerek müşterek çocuğun kadını tuttuğu şekilde fotoğraflar
haline getirildiği, çocuğa bir sosyal paylaşım sitesinde hesap açılarak cinsel
içerikli fotoğraflar oluşturup arkadaşlarına göndermesine izin verildiği ve
dosyaya sunulan bir takım CD’lerde porno içerikli görüntülerin yer aldığı, bu
kapsamda çocuğun sağlıklı yetişmesi için gerekli özeni göstermeyen başvurucunun
evlilik birliğinin sarsılmasında tam kusurlu olduğu ve velayetin anneye
verilmesinin çocuk yararına olduğu tespitlerine yer verildiği görülmektedir.
9. Başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinde, başvurucunun iddiasına konu CD’lerin delil listesi
kapsamında başvurucuya tebliğ edildiğine dair bir bilgi yer almamakta olup, gerekçeli
kararın tebliği sonrasında başvurucu vekili tarafından CD örneklerinin talep
edildiği fakat, söz konusu talebin 27/2/2011 tarihli
hâkim havalesi ile, kararın kesinleşmesi halinde örnek verilmesi şerh düşülerek
reddedildiği, bunun üzerine 2/3/2011 tarihinde başvurucu vekili tarafından
yapılan ikinci talep üzerine Mahkemece CD örneklerinin çıkarılarak başvurucu
vekiline verilmesi yönünde evraka şerh düşüldüğü anlaşılmaktadır.
10. Karar temyiz edilmekle,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15/5/2012 tarih ve
E.2011/6151, K.2012/13095 sayılı kararı ile onanmıştır.
11. Karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 24/9/2012 tarih ve E.2012/14402, K.2012/22262
sayılı kararı ile reddedilmiş, ret kararı başvurucu vekiline 5/10/2012
tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu tarafından 23/10/2012 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 22/11/2001 tarihli ve 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166., 174., 175. ve 182.
maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 31/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
23/10/2012 tarih ve 2012/354 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, açmış olduğu boşanma
davasında, birleşen dosya davacısının davasının kabul edildiğini, yargılama
sırasında karşı tarafın beyanlarının dikkate alınarak bu beyanlara üstünlük
tanınması ve kendi beyanlarına itibar edilmemesi suretiyle yapılan
uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, verilen karar ile kendisi ve
ailesinin haksız isnatlara maruz bırakıldığını, Yargıtay kararlarının yeterli
gerekçe ihtiva etmediğini ve dosyaya karşı tarafça sunulan ve bu tarafça oluşturulan
CD’lerin delil olma niteliği sorgulanmadan, bu CD’lere dayanılarak hüküm
kurulduğunu beyan ederek, Anayasa’nın 10., 17., 36. ve
38. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
i. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
16. Başvurucu tarafı olduğu
hukuk davasında Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini
belirterek, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
17. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
18. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18)
19. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
20. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır.”
21. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
22. Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Gerekçeli
karar hakkı da adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olup,
Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşmenin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar
hakkı gibi ilke ve haklara, Anayasanın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir
(B. No: 2012/13, 2/7/2013,§ 38). Ayrıca, hakkaniyete
uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı Anayasa’nın 141.
maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük
olarak düzenlenmiştir.
23. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve
mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini
ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun
yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hale getirecektir. Bu nedenle mahkeme
kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi
zorunludur (B. No: 2013/1780, 20/3/2013, § 67).
24. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber,
bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun
yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı
olmaması da bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu
mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer
verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup, bu
durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin
benimsendiği kabul edilmelidir (B. No: 2013/1213, 4/12/2013,
§ 26)
25. Başvuru konusu olayda,
başvurucu tarafından boşanma ve velayet talepleriyle dava açıldığı, söz konusu
davanın davalısı tarafından farklı bir Mahkeme nezdinde açılan ve boşanma,
velayet, nafaka ve tazminat taleplerini içeren davanın da belirtilen ilk dava
ile birleştirildiği, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda başvurucu tarafından
açılan davanın reddine, birleşen dosya davacısı tarafından açılan davanın
kabulü ile tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayet hakkının anneye
verilmesine ve birleşen dosya davacısı lehine maddi ve manevi tazminata
hükmedildiği ve bu takdirin gerekçesi olarak boşanmaya neden olan olaylarda
başvurucunun tam kusurlu olduğunun tespit edilmesinin, boşanma ile birleşen
dosya davacısının mevcut ve beklenilen menfaatlerinin zarar görmesinin ve
başvurucunun boşanmaya neden olan hareketlerinin birleşen dosya davacısının
kişilik haklarına saldırı niteliği taşımasının gösterildiği, ilk derece
mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle
kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği, bu kapsamda yerel
mahkeme gerekçesini benimsediği anlaşılan kanun yolu merciince kararlarda ayrıntılı
gerekçeye yer verilmediği anlaşılmakla, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine yönelik
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Delillerin Değerlendirilmesinin Adil Olmadığı İddiası
26. Başvurucu tarafından,
mahkemece delillerinin değerlendirilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal
ettiği iddia edilmiş olup, başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda,
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b.
Diğer İhlal İddiaları
27. Başvurucu ayrıca, açmış
olduğu boşanma davasında, birleşen dosya davacısının davasının kabul
edildiğini, yargılama sırasında karşı tarafın beyanlarının dikkate alınarak bu
beyanlara üstünlük tanınması ve kendi beyanlarına itibar edilmemesi suretiyle
yapılan uygulamaların eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, verilen karar ile
kendisi ve ailesinin haksız isnatlara maruz bırakıldığını belirterek
Anayasa’nın 10., 17. ve 38. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel
hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve
başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
29. Başvuruya konu ihlal
iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki
iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu
tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulmakla
birlikte, belirtilen hükümlerin nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklama ve
kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
30. Başvurucu, tarafı olduğu
hukuk davasında dosyaya karşı tarafça sunulan ve bu tarafça oluşturulan
CD’lerin delil olma niteliği sorgulanmadan, belirtilen CD’lere dayanılarak
hüküm kurulduğunu iddia etmiş olup, söz konusu iddianın özünün, delillerin
değerlendirilmesinin hakkaniyete uygun olmadığı noktasında toplandığı
anlaşılmaktadır.
31. Adalet Bakanlığı görüşünde,
delillerin değerlendirilmesi ve kabul edilebilirliği hususunun esasen derece
mahkemelerinin takdirinde olduğu ve bu kapsamda yerel mahkemelerce olguların ve
hukukun değerlendirilmesindeki farklılıkların temel hak ve özgürlükler ihlal
edilmediği sürece bireysel başvuru konusu yapılamayacağı belirtilmiştir.
32. Anayasa’nın
36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
33. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi ile delillere ilişkin temel usuli
güvencelere riayet edilmesi, adil yargılanma hakkının somut görünümleri
arasında yer almaktadır. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri
sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır.
Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma
ve inceleme yöntemlerini denetlemek Anayasa Mahkemesi’nin görevi kapsamında
olmayıp, Mahkemenin görevi delillere ilişkin bazı temel kuralların gözetilmesi
suretiyle başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında, taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması ve delillere ilişkin
hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi
gerekir (B. No. 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
34. Derece mahkemeleri
nezdindeki yargılamalarda izlenilen delil kuralları ve bunların yorumlanması
kural olarak belirtilen hususların değerlendirilmesi açısından daha elverişli
konumda olan söz konusu mahkemelere aittir. Bununla birlikte, delillerin
incelenme ve değerlendirilme yönteminin açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfilik
ihtiva etmesi veya bu değerlendirmelerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri gözetilerek
yapılmaması durumunda, adil yargılanma hakkının gereklerine uygun bir
delil değerlendirilmesinden söz edilemez.
35. Sözleşme’nin
6. maddesinde, davada kullanılan delillerin ispat güçleri ile ilgili bir
düzenleme bulunmamakla birlikte, AİHM de, delilerin kabul edilebilirliği ile
ilgili olarak, somut davada kullanılan delillerin “silahların eşitliği” ve “çelişmeli
yargılama” ilkeleri gözetilerek tartışılıp tartışılmadığını ya da
söz konusu delillerin yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmamasına
etkisini değerlendirmekte (bkz. Tamminen/Finlandiya,
B. No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40-41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya,
B. No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89) ve birçok kararında, Sözleşme’nin 6.
maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber, öncelikli
olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin
kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir
(bkz. Schenk/İsviçre, B. No: 10862/84, 12/7/1988, §§
45-46; Desde/Türkiye, B. No: 23909/03, 1/2/2011, §
124).
36. Başvuruya konu yargılama
evrakının incelenmesinden, bahse konu davanın şiddetli geçimsizlik olgusuna
dayalı boşanma ve beraberinde velayet, nafaka ve tazminat taleplerini içeren
bir dava olduğu, iddiaya konu CD’lerin davalı tarafça delil olarak Mahkemeye
sunulduğu, ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde, sanal ortamda başvurucu
tarafından oluşturulduğu, içeriğinde porno içerikli görüntüler bulunduğu
belirtilen ve başvurucu tarafından internetten indirildiğinin anlaşıldığı
tespitine yer verilen CD içeriklerine dayanıldığı ve söz konusu delilin
özellikle velayet hakkının tayininde delil olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Gerekçeli
kararın tebliği sonrasında başvurucu vekili tarafından, söz konusu CD’lerin
gerekçeli kararın dayanağını oluşturduğu belirtilerek örneğinin talep edildiği fakat, söz konusu talebin 27/2/2011 tarihli hâkim havalesi
ile, kararın kesinleşmesi halinde örnek verilmesi şerh düşülerek reddedildiği,
bunun üzerine 2/3/2011 tarihinde başvurucu vekili tarafından, gerekçeli kararda
CD’lerin başvurucu tarafından internetten indirildiği kabulüne yer verilmesine
rağmen söz konusu delilin yargılama sürecinde kendilerine tebliğ edilmediği ve
kararı temyiz etme hususunda CD içeriklerine vakıf olmalarının gerektiği
belirtilerek tekrar talepte bulunulması üzerine, Mahkemece CD örneklerinin
çıkarılarak başvurucu vekiline verilmesi yönünde evraka şerh düşüldüğü
görülmektedir. Başvurucu tarafından verilen temyiz dilekçesi içeriğinde, hükme
dayanak yapılan CD’lerin kendisi tarafından internetten indirildiği kanaatine
nasıl ulaşıldığı, söz konusu CD içeriklerinin kim tarafından, ne zaman ve nasıl
oluşturulduğunun tespit edilmediği ve içeriklerinde ne olduğunun tartışılmadığı
belirtilerek ilgili delile itiraz edildiği anlaşılmaktadır. Gerekçeli
karar evrakında hükme esas alınan bir delil olarak yer almasına ve içeriğindeki
görüntülerin başvurucu tarafından internetten indirildiğinin tespit edildiği
bilgisine yer verilmesine rağmen, yargılama sürecinde söz konusu delil
içeriğinin başvurucu tarafından ulaşılabilir kılınmadığı ve bu suretle söz
konusu delilin çelişmeli bir usulde tartışılarak savunmada bulunma imkânının
sağlanmadığı, ayrıca ilgili delilin ne şekilde, kim tarafından, nasıl
hazırlandığını tespite imkân verecek surette bilirkişi incelemesi yaptırılması
yoluna gidilmediği gibi, delil içeriğinin dahi gerekçeli kararda ayrıntılı olarak
açıklanmadığı ve kanun yolu merciince de ilgili eksikliklerin ikmali cihetine
gidilmediği anlaşılmaktadır.
37. Belirli bir davaya ilişkin
olarak delilleri değerlendirme yetkisi kural olarak derece mahkemelerine ait
olmakla birlikte, somut olayda dosyaya ibraz edilen ancak, taraflarca içeriğine
vakıf olunması ve tartışılması imkânı verilmediği gibi, delil içeriğinin
açıklığa kavuşturulması amacıyla gerekli incelemelere tabi tutulmadığı
anlaşılan CD’lerin hükme esas alınmasının, adil yargılanma hakkını ihlal eder
nitelikte olduğu anlaşılmaktadır.
38. Yukarıda açıklanan
sebeplerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
39. Başvurucu, uyuşmazlık
hakkında yeniden yargılama yapılmasına ve 10.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
40. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
41. Mevcut başvuruda Anayasa’nın
36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit
edilmiş olmakla, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
42. Başvurucu tarafından maddi
ve manevi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, yeniden yargılama
yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin
başvurucunun ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu
anlaşıldığından, başvurucunun maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
43. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 10., 17. ve 38. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3.
Delillerin değerlendirilmesinin adil olmadığı yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine gönderilmesine,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
31/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.