TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET HALİM ORAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1221)
|
|
Karar Tarihi: 16/10/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 10/1/2015-29232
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Muharrem İlhan KOÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Halim ORAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Hadi CİN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, görevli ve
yetkili mahkeme önüne çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlükten yoksun bırakılma
ve yargılama sürecinde gerekçesiz olarak tutukluluğun devamına karar verilmesi
nedeniyle Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde tanımlanan kişi hürriyeti ve
güvenliği ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/12/2012
tarihinde Antalya 4. Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca
21/1/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 29/1/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 29/1/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına
bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı görüşünü 25/2/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucu vekiline 10/3/2014
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Adalet Bakanlığı görüşüne karşı 25/3/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu silahlı terör
örgütüne üye olma isnadıyla 2/12/2011 tarihinde
gözaltına alınmış ve Antalya 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 5/12/2011 tarih ve
2011/287 Değişik İş sayılı kararıyla adli kontrol uygulanmak üzere serbest
bırakılmıştır.
9. Bu karara yapılan itiraz
üzerine Antalya 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 9/12/2011
tarih ve 2011/356 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun tutuklanmasına karar
verilmiştir.
10. Başvurucu hakkında İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığının 16/3/2012 tarihli
iddianamesiyle kamu davası açılmış ve başvurucunun terör örgütünün
propagandasının yapıldığı gösteri yürüyüşlerine katıldığı, pankart taşıdığı,
organizasyonları yapmak için diğer sanıklarla birlikte hareket ettiği belirtilerek
PKK/KONGRA-GEL silahlı terör örgütüne üye olma, örgüt propagandası yapma ve
görevi yaptırmamak için direnme suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir.
11. İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2012/74 Esas sayılı dosyasındaki yargılama kapsamında ilk duruşma 11/7/2012 tarihinde yapılmıştır.
12. İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesince 1/10/2012 tarihli duruşmada “isnat olunan suçların niteliği, yasada öngörülen ceza
miktarları ile suçların işlendiği hususunda dosyadaki mevcut iletişim tespit
tutanakları, olay tutanakları, teşhis ve tespit tutanakları, arama – el koyma
tutanakları içerikleri ve mevcut delillere göre kuvvetli suç şüphe sebeplerinin
ve bu kapsamda kaçma ve kişiler üzerinde baskı yapılması hususunda kuvvetli
şüphenin/olguların bulunması (kaçma, adaletin işleyişine müdahale riski ile
tekrar suç işlenmesinin önlenmesi) nedenleri ile haklarındaki tutuklama
koşullarının devam ettiği anlaşıldığından, adli kontrol hükümleri de yetersiz
kalacağından CMK’nın 100/(1),(2), (3-a), (4), 101/(2)
maddeleri ile tutuklama tarihleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararları
ile CMK’nın 102/(2), 104/(1),(2), 105/(1) ve 108
maddeleri de nazara alınarak” gerekçesiyle tutukluluğun devamına
karar verilmiş ve bu karara yapılan itiraz İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesince
18/10/2012 tarihinde reddedilmiştir.
13. Başvurucunun tutuklu kaldığı
süreler nazara alınarak 3/7/2013 tarihinde tahliyesine
karar verilmiştir.
14. İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2012/74 Esas sayılı dosyası CMK 250. maddeyle yetkili mahkemelerin
kaldırılmasından sonra Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
15. Antalya 1. Ağır Ceza
Mahkemesi 10/7/2014 tarih ve E. 2014/65, K. 2014/224 sayılı kararıyla başvurucunun terör örgütü üyesi olmak
suçundan 7 yıl 6 ay, görevi yaptırmamak için direnme suçundan 1 yıl 9 ay 10 gün
hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
16. 17/12/2012 tarihinde bireysel başvuru
yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
17. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 314. ve 265. maddeleri.
18. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde
bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer
alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
...”
19. 5271 sayılı Kanun’un 101.
maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir
tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin
seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin
yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl
serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara
itiraz edilebilir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk
süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek
uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
21. Anılan tarihteki haliyle
5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre
içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının
gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza
hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak karar
verilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 16/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
17/12/2012 tarih ve 2012/1221 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu, görevli ve
yetkili mahkeme önüne çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlüğünden yoksun
bırakıldığını ve yargılama sürecinde gerekçesiz olarak tutukluluğun devamına
karar verildiğini belirterek Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde tanımlanan
kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik
a. Tutukluluk
Yönünden
24. Anayasa’nın 19. maddesi
şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları
kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda
öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya
tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak
kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla
veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde
hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü
halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun
şartlarını kanun gösterir.
…
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
25. Adalet Bakanlığının görüşünde, AİHM kararlarına göre, bir
kişinin Sözleşme’nin 5/1 (c) hükmü kapsamında özgürlüğünden yoksun
bırakılabilmesi için, başlangıçta “makul
şüphenin varlığı” yeterli olup, tutukluluğun devam ettirilmesi
açısından “makul şüphenin varlığını
sürdürmesi” gerektiği, ancak, belirli bir sürenin ötesinde
tutukluluğun devamı açısından makul şüphenin varlığı tek başına yeterli
olmayıp, özgürlükten yoksun bırakmayı meşru kılacak gerçek bir kamu yararı
gerekliliğinin varlığının arandığı belirtilmiştir. Söz konusu kamu yararı
gereklerinin, ulusal yargı organlarının kararlarında gösterilen ve tutukluluğun
devamına gerekçe oluşturan “kaçma şüphesi”,
“yargılamayı etkileme tehlikesi”, “yeniden suç isleme riski” ve “kamu düzeninin bozulması tehlikesi”
olarak ortaya çıktığı, AİHM açısından bu nedenlerden herhangi birinin
bulunmasının, belirli bir sürenin ötesindeki tutukluluğu meşru kılma açısından
yeterli olduğu ifade edilmiştir.
26. Başvurucu, kaçma şüphesini
ortaya koyacak bir delil olmadan ve adli kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağı
doğru ve haklı bir şekilde belirtilmeden tutukluluğun devamına karar
verildiğini ifade etmiştir.
27. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
28. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha
ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
29. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin
görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm
olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir.
30. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
31. Tutuklama tedbirine
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre
geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam
ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli
yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize
suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde
gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların
birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca
ulaşılabilir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 53).
32. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında
sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup
olmadığı göz önüne alınmalıdır.
33. Diğer taraftan özgürlük
hakkı, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla
etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek
biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM, Sözleşme’nin 5. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme’ye Taraf
Devletlerin güvenlik görevlilerinin bilhassa organize olanlar olmak üzere
suçlulukla etkili olarak mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep
olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (B. No: 2013/2814,
18/6/2014, § 69).
34. Bir kişinin gerekçeden
tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması
kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek
bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün
değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm
gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu
çerçevede değerlendirilmemelidir (B. No: 2013/2814, 18/6/2014,
§ 70).
35. İtiraz veya temyiz
merciinin, incelemeye konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere
katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak
gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil
etmez (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 71).
36. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk
derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 56).
37. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluğun devamına ilişkin
kararlarında gerekçe olarak “isnat olunan
suçların niteliği, yasada öngörülen ceza miktarları ile suçların işlendiği
hususunda dosyadaki mevcut iletişim tespit tutanakları, olay tutanakları,
teşhis ve tespit tutanakları, arama – el koyma tutanakları içerikleri ve mevcut
delillere göre kuvvetli suç şüphe sebeplerinin ve bu kapsamda kaçma ve kişiler
üzerinde baskı yapılması hususunda kuvvetli şüphenin/olguların bulunması
(kaçma, adaletin işleyişine müdahale riski ile tekrar suç işlenmesinin
önlenmesi) nedenleri ile haklarındaki tutuklama koşullarının devam ettiği
anlaşıldığından, adli kontrol hükümleri de yetersiz kalacağından CMK’nın 100/(1),(2), (3-a), (4), 101/(2) maddeleri ile
tutuklama tarihleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararları ile CMK’nın 102/(2), 104/(1),(2), 105/(1) ve 108 maddeleri de
nazara alınarak” hususlarının yer aldığı görülmektedir.
38. Kişinin suç işlediği yönünde
kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak
tutukluluk belli bir süreye kadar makul kabul edilebilir. Bu nedenle
başvurucunun tutukluğunun devamına gerekçe olarak belirtilen hususlar ve
serbest bırakıldığı tarihe kadar toplam 1 yıl 6 ay 24 gün devam eden tutukluluk
süresi dikkate alındığında makul sürenin aşılmadığı ve gerekçenin bu süre
bakımından yeterli olduğu kabul edilmelidir.
39. Başvurucunun tutuklu olduğu
yargılamanın ilk duruşmasının 11/7/2012 tarihinde
yapıldığı, tanıkların beyanlarının tespiti ve bilirkişi incelemeleri yapılması amacıyla
birkaç aylık aralıklarla duruşmaların yapıldığı ve 3/7/2013 tarihli 6.
duruşmada başvurucunun tutuklu kaldığı süre dikkate alınarak serbest
bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
40. Başvurucunun tutukluluk
halinin devam ettiği süreçte, tutukluluk nedeniyle yargılamanın yürütülmesinde
gösterilmesi gereken özel hassasiyetin yargılama makamınca gösterilmediği
sonucuna varılması için bir neden bulunmamaktadır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu
kısmının, “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul
Sürede Mahkemeye Çıkarılmama Şikâyeti Yönünden
42. Adalet Bakanlığı,
başvurucunun 2/12/2011 tarihinde gözaltına alındığını ve
5/12/2011 tarihinde serbest bırakıldığını, itiraz üzerine, 9/12/2011 tarihinde
tutuklandığını, bu tarih ile ilk duruşmasının yapıldığı 11/7/2012 tarihi
arasındaki sürenin uzunluğundan şikayet edildiğini, bu tarih aralığının Anayasa
Mahkemesi’ne bireysel başvurunun başladığı 23/9/2012 tarihinden önce olduğunu
belirtmektedir.
43. Başvurucu başvuru formunda
yer alan tutuklulukla ilgili karar tarihlerinin zaman bakımından yetki
kapsamında olduğunu ifade etmektedir.
44. 6216 sayılı Kanun’un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
45. Bu hüküm gereğince Anayasa
Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla
Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai
işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu
düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş
nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
46. Başvurunun kabul
edilebilmesi için ihlal iddiasına dayanak teşkil eden nihai işlem veya
kararların 23/9/2012 tarihinden evvel kesinleşmemiş
olmaları da gerekmektedir. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce
kesinleştikleri tespit edildiği takdirde ilgili şikâyetler bakımından
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı
yetkisine ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında
yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, §
32).
47. Başvurucu, görevli ve
yetkili mahkeme önüne çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlüğünden yoksun
bırakıldığını ileri sürmekte olup, bu durum 9/12/2011-11/7/2012
tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Bu tarihten sonra da başvurucunun
tutukluluk hali devam ettiğinden zaman bakımından yetkisizlik itirazı yerinde
görülmemiştir.
48. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun “makul sürede yetkili ve
görevli mahkemeye çıkarılmama” şikâyetinin açıkça
dayanaktan yoksun olmaması ve başkaca bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
49. Üye M. Emin KUZ bu görüşe
katılmamıştır.
2. Esas
Yönünden
50. Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
51. Anayasa’nın bu hükmü
uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına
sahiptir.
52. Anayasada yer alan bu usulde adil yargılanma hakkının bütün
güvencelerini sağlamak mümkün değil ise de, tutmanın koşullarına uygun somut
güvencelerin yargısal nitelikli
bir kararla sağlanması gerekir. Her incelemede veya incelemenin her aşamasında
duruşma yapılması yargı sistemini işlemez hale getirebilir. Bununla birlikte
özgürlüğünden yoksun bırakılan kişinin tutulma halinin devam edip etmeyeceğine
ilişkin incelemenin, çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak ve kişinin
dinlenilmesi suretiyle makul aralıklarla yapılması gerekir. (B.No: 2012/849, 4/12/2013, § 123 ve 124)
53. Somut olayda başvurucunun
9/12/2011tarihinde tutuklanması sonrasında açılan kamu davası kapsamında ilk
duruşma 11/7/2012 tarihinde yapılmıştır. Bu tarihler
arasında başvurucunun tutukluluk durumu duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden
incelenmiştir. Başvurucunun isnat edilen
suç kapsamında tutukluluk durumunun duruşmasız olarak incelenmesi ve yedi ay
boyunca bu şekilde devam eden bir usule göre özgürlüğünden yoksun bırakılması
yeterli güvencelerin sağlanmaması sonucunu doğurmuştur.
54. Açıklanan nedenlerle
Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
55. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş olup, yerindelik denetimi yapılamayacağı,
idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
56. Başvuruda Anayasa’nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvuru
kapsamında 25.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Kişi hürriyeti
ve güvenliğine yönelik müdahale nedeniyle oluşan manevi zararın varlığı ile
somut olayın özellikleri dikkate alınarak başvurucuya takdiren
net 3.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Başvurucu tarafından yapılan
172,50 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.672,50 TL yargılama giderinin ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Gerekçesiz
kararlarla tutukluluğun devamına karar verildiği şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,
2. “Makul sürede
yetkili ve görevli mahkemeye çıkarılmama” şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA, M. Emin KUZ’un karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Soruşturma aşamasında
tutukluluk durumunun duruşmasız olarak incelenmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C. Başvurucuya net 3.000,00 TL
manevi tazminat ÖDENMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
D. Başvurucu tarafından yapılan
172,50 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.672,50 TL yargılama giderinin ÖDENMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E. Ödemenin kararın tebliğinden
sonra Maliye Bakanlığına yapılacak başvurudan itibaren dört ay içinde
yapılmasına, ödemede gecikme olması halinde bu sürenin sona erdiği tarihten
ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, OYBİRLİĞİYLE,
16/10/2014 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Başvurucunun,
makul sürede mahkemeye çıkarılmadığı ve yargılama sürecinde gerekçesiz olarak tutukluluğunun
devamına karar verildiği için kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin başvurusunun “makul sürede yetkili ve görevli mahkemeye
çıkarılmama” şikâyeti yönünden kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.
Kararda,
başvurucunun mahkemeye çıkarılmadan altı ayı aşan süreyle özgürlüğünden yoksun
bırakılma durumunun, tutuklandığı 9/12/2011 tarihi ile
ilk duruşmasının yapıldığı 11/7/2012 tarihi arasında gerçekleştiği ve
tutukluluğun 11/7/2012 tarihinden sonra da devam ettiği gerekçesiyle başvurunun
kabul edilebilir olduğuna hükmedilmiştir.
Bilindiği
gibi, 6216 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin sekizinci fıkrasına göre Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012
tarihidir. İhlal iddiasına dayanak teşkil eden nihaî işlem ve kararların bu
tarihten önce kesinleşmemiş olması gerekmekte; aksi takdirde bu başvuruların
zaman bakımından kabul edilemez olduğuna karar verilmektedir.
Başvurucunun
makul sürede mahkeme önüne çıkarılmadığı konusundaki şikâyeti 9/12/2011–11/7/2012 tarihleri arasına ilişkindir.
Dolayısıyla söz konusu şikâyete konu süreç 11/7/2012
tarihi itibariyle sona ermiştir.
Tutukluğun
11/7/2012 tarihinden sonra da devam ettiği ve 3/7/2013
tarihinde sona erdiği gerekçesiyle başvuruyu kabul edilebilir bulan çoğunluğun
görüşünün tutukluluğun makul süreyi aşması ile ilgili şikâyetlerde, uzun
tutukluluk şikâyetinin niteliği gereği kabul edilmesi doğru ise de, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlamasından önce sona eren süreçlere
ilişkin şikâyetlerde bu kabul isabetli görünmemektedir.
Nitekim, AİHM de, gözaltına
alındıktan sonra süresi içinde mahkeme önüne çıkarılmadıklarını ve tutukluluğun
uzatılmasına itiraz etmek için gerekli olan evraka soruşturma safhasında
gizlilik kararı alındığı için ulaşamadıklarını ileri süren başvurucuların,
mahkeme önüne çıkarıldıkları 20/5/2006 tarihinden ve ilgili evrak üzerindeki
gizlilik kararının kaldırıldığı 6/12/2006 tarihinden yaklaşık dört yıl
geçtikten sonra 20/8/2010 tarihinde bu şikâyetleri yapmalarını, hâlen tutuklu
olarak yargılanmalarına rağmen, Sözleşmenin 35. maddesinin birinci
paragrafındaki altı aylık sürenin aşılması sebebiyle, aynı maddenin dördüncü
paragrafına göre kabul edilemez bularak reddetmiştir (Eroğlu vd./Türkiye, B.
No:65194/10, 27/3/2012, par. 2 ve 3).
Bu
itibarla, başvurucunun mezkûr şikayetine konu sürecin Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012
tarihinden önce gerçekleştiği ve sona erdiği anlaşıldığından, başvurunun bu
kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun kabul edilebilirlik kararına
katılmıyorum.