TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİM YILDIRIM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1401)
|
|
Karar Tarihi: 16/10/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 10/1/2015-29323
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şebnem
NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
Halim
YILDIRIM
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tarafı olduğu
boşanma ve nafaka davası sürecinin makul sürede tamamlanmadığını, yargılama
sırasında silahların eşitliği ilkesine aykırı davranıldığını, Yargıtay
kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini ve mahkemece dosyadaki delil ve
kayıtların doğru değerlendirilmemesi nedeniyle aleyhinde nafaka ödemesine
hükmedildiğini, bu suretle makul sürede yargılanma ve hakkaniyete uygun
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle,
yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar olmaması nedeniyle uğradığı maddi
ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/2/2013
tarihinde Sakarya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari
yönden yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona sunulmasına engel bir
durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
5. Başvurucu tarafından 19/11/2008 tarihinde açılan boşanma davası Sakarya 1. Aile
Mahkemesinin 25/12/2008 tarih ve E.2008/704, K.2008/740 sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
6. İlk derece mahkemesi kararı
temyiz edilmekle, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 22/3/2010
tarih ve E.2009/3630, K.2010/5320 sayılı kararı ile bozulmuştur.
7. Bozma sonrası dosyanın
Sakarya 1. Aile Mahkemesinin E. 2010/493 sırasına kaydı yapılmıştır.
8. Yukarıda belirtilen süreçte,
boşanma davasının davalısı tarafından Sakarya 2. Aile Mahkemesinde 2/6/2009
tarihinde açılan nafaka davası, Mahkemenin 20/7/2010 tarih ve E.2009/349,
K.2010/500 sayılı kararı ile, Sakarya 1. Aile
Mahkemesinin E. 2010/493 sayılı dosyası ile birleştirilmiştir.
9. Mahkemenin 28/4/2011 tarih
ve E.2010/493, K.2011/271 sayılı kararı ile, başvurucu
tarafından açılan boşanma davasının reddine, birleşen dosya davacısının
davasının kısmen kabulü ile, belirtilen taraf yararına dava tarihinden itibaren
mükerrer olmamak kaydı ile aylık 150,00 TL tedbir nafakası, müşterek çocuk
yararına aylık 250,00 TL iştirak nafakasının başvurucudan tahsili ile davacı
eşe ödenmesine hükmedilmiştir.
10. İlk derece mahkemesi kararı
temyiz edilmekle, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15/5/2012
tarih ve E.2011/16741, K.2012/13162 sayılı kararı ile onanmıştır.
11. Başvurucu tarafından yapılan
karar düzeltme talebi, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13/12/2012
tarih ve E.2012/23462, K.2012/30316 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
12. Ret kararı başvurucuya 15/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve 11/2/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 16/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
11/2/2013 ve 2013/1401 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, tarafı olduğu
boşanma ve nafaka davası sürecinin makul sürede tamamlanmadığını, yargılama
sırasında karşı taraf lehine davranılmak ve kendisi tarafından sunulan deliller
ve dilekçeler nazara alınmamak suretiyle silahların eşitliği ilkesine aykırı
davranıldığını, Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini ve
mahkemece özellikle karşı tarafın ekonomik sosyal durum araştırmasının eksik
yapılması, karşı tarafın çalışma ve gelir durumu ile müşterek çocuğun bakım ve
masraflarının kendisi tarafından karşılandığının nazara alınmaması suretiyle ve
bu konuda dosyada yer alan delil ve kayıtların doğru değerlendirilmemesi
nedeniyle nafaka ödemesine hükmedildiğini, bu suretle makul sürede yargılanma
ve hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
iddiası
16. Başvurucu, açtığı boşanma
davası ve birleşen nafaka davası kapsamında, mahkemece tarafların mal varlığı
durumuna ilişkin olarak yapılan eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler
nedeniyle nafaka ödenmeye mahkûm edildiğini beyan ederek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
17. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verebilir.”
18. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir
mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir
temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
19. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
20. Bir anayasal hakkın ihlali
iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama
sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir
uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil
olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz.
Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça
keyfilik veya bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin
kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele
alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça
keyfilik veya bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu
takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No. 2012/1027, 12/2/2013,
§§ 25-26).
21. Başvurucu tarafından, maddi
vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde aleyhine nafaka ödenmesine
hükmedildiği, bu kapsamda derece mahkemelerince delillerin takdirinin hatalı ve
hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğu belirtilmekte olup, başvurucunun
belirtilen iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Başvuruya
konu yargılama evrakının tetkikinden, tarafların iddia ve savunmaları
doğrultusunda ilgili kurumlar nezdinde gerekli tahkikatların yaptırıldığı ve
taraflarca ibraz edilen belge ve deliller ile belirtilen araştırma sonuçları
kapsamında başvurucu aleyhine nafaka ödenmesine hükmedildiği ve derece
mahkemelerinin belirtilen husustaki kararlarında açıkça keyfilik veya bariz
takdir hatası olarak değerlendirilebilecek bir bulguya da rastlanmadığı
anlaşılmaktadır.
22. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik veya bariz bir
takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
23. Başvurucu tarafı olduğu
hukuk davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
24. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18),
Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya
çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar,
esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da
unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
38–39).
25. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekir (B. No.
2012/13, 2/7/2013, § 40).
26. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No.
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
27. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek
başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının
ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle,
hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır
(B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 46).
28. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
29. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, boşanma ve nafaka talebi hakkında yürütülen bir yargılama faaliyetinin
söz konusu olduğu görülmekle, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No. 2012/13, 2/7/2013,
§ 49).
30. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından, başvuruya konu boşanma davasının
açılmış olduğu 19/11/2008 tarihidir (B. No. 2012/13,
2/7/2013, § 45). Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi olup, davanın reddi hükmüyle
sonuçlanan başvuru konusu yargılama açısından bu tarih Yargıtay 2. Hukuk
Dairesinin E.2012/23462, K.2012/30316 sayılı karar düzeltme talebinin reddine
dair ilam tarihi olan 13/12/2012 tarihidir.
31. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinden, yargılamanın konusunun boşanma ve nafaka talebi
olduğu, başvurucu tarafından 19/11/2008 tarihinde
açılan boşanma davasının yaklaşık bir ay süren yargılama neticesinde ret kararı
ile sonuçlandığı, hükmün temyiz edilmesi üzerine yaklaşık bir yıl iki aylık
inceleme süreci sonrasında bozulmasına hükmedildiği, bu süreçte farklı bir aile
mahkemesi nezdinde açılan ve tarafları aynı olan nafaka davasının da bozma
üzerine ilk derece mahkemesine dönen boşanma davası ile birleştirildiği, ilk
derece mahkemesince bozma ilamı sonrasında yaklaşık bir yıl bir ay süren
yargılama neticesinde dosyanın karara bağlandığı ve akabindeki temyiz ve karar
düzeltme incelemelerinin yaklaşık bir yıl sekiz aylık süreçte tamamlandığı
anlaşılmaktadır.
32. İlgili yargılama evrakının
tetkikinden, ilk derece mahkemesince yargılama sürecinde ilgili usul
hükümlerine genel olarak riayetle ara karar gereklerinin yerine getirildiği,
birleşen nafaka davası ve boşanma davası kapsamında tarafların bilirkişi
raporlarına dair itirazlarının da karşılanması amacıyla rapor ve ek raporlar
alındığı, yürütülen yargılamanın tüm celselerinde esaslı usuli
işlemler yapıldığı ve hiçbir yargılama celsesinde dosyanın tetkike alınmadığı,
duruşma aralıklarının genel itibarıyla bir ay olarak tanzim edildiği ve celse
aralarında taraflara tebliği gereken bilirkişi rapor ve ek raporlarına ilişkin
tebligat işlemlerinin süresinde yapılarak, ilgili kurumlar nezdinde yapılması
gereken araştırmalara dair evrakın verilen sürelerde tanzim edildiği
görülmektedir. Söz konusu yargılamanın özellikle boşanma, tazminat ve nafaka
taleplerini konu alan bir ihtilaf olması ve ilgili kurumlar nezdinde tahkikat,
bilirkişi incelemesi ve tanık dinlenilmesi gibi belirli usul işlemlerinin
yapılmasını gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir nitelikte olduğu, bu
nedenle, başvuru konusu olayda uygulanması gereken usul hükümleri nazara
alındığında, söz konusu iki dereceli yargılama prosedüründe
geçen dört yıl bir aylık yargılama süresinin makul süreyi aşmadığı ve başvuruya
konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının yargılama makamlarının tutumu nedeniyle
geciktirildiğine dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılmaktadır.
33. Yukarıda açıklanan
nedenlerle, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yargılama süresinin
makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının
yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir bulgu
saptanmadığı anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
c. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlali İddiası
34. Başvurucu, yargılama
sırasında karşı taraf lehine davranılmak ve kendisi tarafından sunulan deliller
ve dilekçeler nazara alınmamak suretiyle silahların eşitliği ilkesine aykırı
davranıldığını iddia etmiştir.
35. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul
edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak adil
yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili
hükmü Sözleşmenin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
gerek Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 38).
36. Taraflar arasında
hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği
ilkesi, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar
arasında eşitliğin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında
korunmasını ifade etmekte olup, bu usuli güvence
gereğince, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan
delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (B.No. 2013/2116,
23/1/2014, § 18; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. De Haes ve Gijsels/Belgium, B.
No. 19983/92, 24/02/1997, § 53).
37. Anayasa Mahkemesinin
silahların eşitliği ilkesi bağlamında yapacağı inceleme, başvuru konusu
yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (B.
No. 2013/2116, 23/1/2014, § 22).
38. Somut yargılama açısından,
başvurucunun kendisi tarafından açılan boşanma davası ve bu dosya ile birleşen
nafaka davası kapsamında Mahkemeye delil listesi ve beyan dilekçeleri ibraz
ettiği, başvurucunun delil listesinde yer alan delillerin mahkemece toplandığı,
bu doğrultuda ilgili kurumlar nezdinde gerekli tahkikatların yapılarak
tanıklarının dinlenildiği, başvurucu tarafından özellikle davalı lehine
öngörülen tedbir nafakasının kaldırılması yönündeki talebini içeren 18/10/2010 tarihli dilekçesinin mahkemece
değerlendirilmediği belirtilmekle birlikte, Mahkemenin 26/10/2010 tarihli
kararı ile tedbir nafakasına karşı yapılan itiraz değerlendirilerek, itirazın
reddine hükmedildiği, bu nedenle başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek
usuli bir imkândan mahrum bırakılmasının söz konusu
olmadığı (Benzer yöndeki kararlar için bkz. B. No. 2013/1134, 16/5/2013, §§
32–37; B. No. 2012/998, 7/11/2013, §§ 40–41; B. No. 2012/660, 7/11/2013, §§ 42–48)
ve başvuruya konu yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında,
başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına, yargılamaya
etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu saptanmadığı
anlaşılmakla, başvurucunun silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği
yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
39. Başvurucu, Yargıtay
kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini ileri sürerek, hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
40. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve
mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini
ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun
yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hale getirecektir. Bu nedenle mahkeme
kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi
zorunludur (B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
41. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber,
bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun
yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı
olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır.
Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi
kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde
yorumlanması uygun olup, bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki
mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (B. No.
2013/1213, 4/12/2013, § 26).
42. Somut başvuru açısından,
başvuruya konu ilk derece mahkemesi kararında, başvurucu tarafından iddia
edildiği şekilde taraflar arası geçimsizlikte davalı eşten kaynaklanan herhangi
bir kusurlu davranışın tespit edilmediği, başvurucunun davasını ispata yarar
şekilde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı olgusunu ispat edemediği
belirtilerek başvurucunun boşanma davasının reddine ve davalı eşin ayrı
yaşamakta haklı olduğunu ispat ettiği görülmekle, tarafların ekonomik sosyal
durumları da nazara alınarak davalı eşin nafaka talebinin kısmen kabulüne karar
verildiği anlaşılmaktadır. Bu suretle başvurucu tarafından ileri sürülen ve
hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen talebinin ilk derece mahkemesi kararında
denetlenerek reddedildiği, ilk derece mahkemesince oluşturulan karar ve
gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin
denetiminden geçerek kesinleştiği, bu kapsamda yerel mahkeme gerekçesini
benimsediği anlaşılan kanun yolu merciince kararlarda ayrıntılı gerekçeye yer
verilmediği anlaşılmakla, başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle, başvurucunun, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, makul
sürede yargılanma hakkının, silahların eşitliği ilkesinin ve gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 16/10/2014 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.