TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HALİM YILDIRIM BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/1401)
Karar Tarihi: 16/10/2014
R.G. Tarih-Sayı: 10/1/2015-29323
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
Başvurucu
Halim YILDIRIM
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, tarafı olduğu boşanma ve nafaka davası sürecinin makul sürede tamamlanmadığını, yargılama sırasında silahların eşitliği ilkesine aykırı davranıldığını, Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini ve mahkemece dosyadaki delil ve kayıtların doğru değerlendirilmemesi nedeniyle aleyhinde nafaka ödemesine hükmedildiğini, bu suretle makul sürede yargılanma ve hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle, yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar olmaması nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 11/2/2013 tarihinde Sakarya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu tarafından 19/11/2008 tarihinde açılan boşanma davası Sakarya 1. Aile Mahkemesinin 25/12/2008 tarih ve E.2008/704, K.2008/740 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
6. İlk derece mahkemesi kararı temyiz edilmekle, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 22/3/2010 tarih ve E.2009/3630, K.2010/5320 sayılı kararı ile bozulmuştur.
7. Bozma sonrası dosyanın Sakarya 1. Aile Mahkemesinin E. 2010/493 sırasına kaydı yapılmıştır.
8. Yukarıda belirtilen süreçte, boşanma davasının davalısı tarafından Sakarya 2. Aile Mahkemesinde 2/6/2009 tarihinde açılan nafaka davası, Mahkemenin 20/7/2010 tarih ve E.2009/349, K.2010/500 sayılı kararı ile, Sakarya 1. Aile Mahkemesinin E. 2010/493 sayılı dosyası ile birleştirilmiştir.
9. Mahkemenin 28/4/2011 tarih ve E.2010/493, K.2011/271 sayılı kararı ile, başvurucu tarafından açılan boşanma davasının reddine, birleşen dosya davacısının davasının kısmen kabulü ile, belirtilen taraf yararına dava tarihinden itibaren mükerrer olmamak kaydı ile aylık 150,00 TL tedbir nafakası, müşterek çocuk yararına aylık 250,00 TL iştirak nafakasının başvurucudan tahsili ile davacı eşe ödenmesine hükmedilmiştir.
10. İlk derece mahkemesi kararı temyiz edilmekle, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 15/5/2012 tarih ve E.2011/16741, K.2012/13162 sayılı kararı ile onanmıştır.
11. Başvurucu tarafından yapılan karar düzeltme talebi, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13/12/2012 tarih ve E.2012/23462, K.2012/30316 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
12. Ret kararı başvurucuya 15/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve 11/2/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
13. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 16/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/2/2013 ve 2013/1401 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, tarafı olduğu boşanma ve nafaka davası sürecinin makul sürede tamamlanmadığını, yargılama sırasında karşı taraf lehine davranılmak ve kendisi tarafından sunulan deliller ve dilekçeler nazara alınmamak suretiyle silahların eşitliği ilkesine aykırı davranıldığını, Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini ve mahkemece özellikle karşı tarafın ekonomik sosyal durum araştırmasının eksik yapılması, karşı tarafın çalışma ve gelir durumu ile müşterek çocuğun bakım ve masraflarının kendisi tarafından karşılandığının nazara alınmaması suretiyle ve bu konuda dosyada yer alan delil ve kayıtların doğru değerlendirilmemesi nedeniyle nafaka ödemesine hükmedildiğini, bu suretle makul sürede yargılanma ve hakkaniyete uygun yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı iddiası
16. Başvurucu, açtığı boşanma davası ve birleşen nafaka davası kapsamında, mahkemece tarafların mal varlığı durumuna ilişkin olarak yapılan eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler nedeniyle nafaka ödenmeye mahkûm edildiğini beyan ederek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
17. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
18. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
20. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).
21. Başvurucu tarafından, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde aleyhine nafaka ödenmesine hükmedildiği, bu kapsamda derece mahkemelerince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğu belirtilmekte olup, başvurucunun belirtilen iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Başvuruya konu yargılama evrakının tetkikinden, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda ilgili kurumlar nezdinde gerekli tahkikatların yaptırıldığı ve taraflarca ibraz edilen belge ve deliller ile belirtilen araştırma sonuçları kapsamında başvurucu aleyhine nafaka ödenmesine hükmedildiği ve derece mahkemelerinin belirtilen husustaki kararlarında açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası olarak değerlendirilebilecek bir bulguya da rastlanmadığı anlaşılmaktadır.
22. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
23. Başvurucu tarafı olduğu hukuk davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
24. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
25. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 40).
26. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
27. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 46).
28. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
29. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, boşanma ve nafaka talebi hakkında yürütülen bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu görülmekle, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 49).
30. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından, başvuruya konu boşanma davasının açılmış olduğu 19/11/2008 tarihidir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 45). Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihi olup, davanın reddi hükmüyle sonuçlanan başvuru konusu yargılama açısından bu tarih Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin E.2012/23462, K.2012/30316 sayılı karar düzeltme talebinin reddine dair ilam tarihi olan 13/12/2012 tarihidir.
31. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinden, yargılamanın konusunun boşanma ve nafaka talebi olduğu, başvurucu tarafından 19/11/2008 tarihinde açılan boşanma davasının yaklaşık bir ay süren yargılama neticesinde ret kararı ile sonuçlandığı, hükmün temyiz edilmesi üzerine yaklaşık bir yıl iki aylık inceleme süreci sonrasında bozulmasına hükmedildiği, bu süreçte farklı bir aile mahkemesi nezdinde açılan ve tarafları aynı olan nafaka davasının da bozma üzerine ilk derece mahkemesine dönen boşanma davası ile birleştirildiği, ilk derece mahkemesince bozma ilamı sonrasında yaklaşık bir yıl bir ay süren yargılama neticesinde dosyanın karara bağlandığı ve akabindeki temyiz ve karar düzeltme incelemelerinin yaklaşık bir yıl sekiz aylık süreçte tamamlandığı anlaşılmaktadır.
32. İlgili yargılama evrakının tetkikinden, ilk derece mahkemesince yargılama sürecinde ilgili usul hükümlerine genel olarak riayetle ara karar gereklerinin yerine getirildiği, birleşen nafaka davası ve boşanma davası kapsamında tarafların bilirkişi raporlarına dair itirazlarının da karşılanması amacıyla rapor ve ek raporlar alındığı, yürütülen yargılamanın tüm celselerinde esaslı usuli işlemler yapıldığı ve hiçbir yargılama celsesinde dosyanın tetkike alınmadığı, duruşma aralıklarının genel itibarıyla bir ay olarak tanzim edildiği ve celse aralarında taraflara tebliği gereken bilirkişi rapor ve ek raporlarına ilişkin tebligat işlemlerinin süresinde yapılarak, ilgili kurumlar nezdinde yapılması gereken araştırmalara dair evrakın verilen sürelerde tanzim edildiği görülmektedir. Söz konusu yargılamanın özellikle boşanma, tazminat ve nafaka taleplerini konu alan bir ihtilaf olması ve ilgili kurumlar nezdinde tahkikat, bilirkişi incelemesi ve tanık dinlenilmesi gibi belirli usul işlemlerinin yapılmasını gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir nitelikte olduğu, bu nedenle, başvuru konusu olayda uygulanması gereken usul hükümleri nazara alındığında, söz konusu iki dereceli yargılama prosedüründe geçen dört yıl bir aylık yargılama süresinin makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılmaktadır.
33. Yukarıda açıklanan nedenlerle, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yargılama süresinin makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlali İddiası
34. Başvurucu, yargılama sırasında karşı taraf lehine davranılmak ve kendisi tarafından sunulan deliller ve dilekçeler nazara alınmamak suretiyle silahların eşitliği ilkesine aykırı davranıldığını iddia etmiştir.
35. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşmenin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 38).
36. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi, mahkeme önünde sahip olunan hak ve yükümlülükler bakımından taraflar arasında eşitliğin sağlanması ve bu dengenin yargılamanın her aşamasında korunmasını ifade etmekte olup, bu usuli güvence gereğince, uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmalıdır (B.No. 2013/2116, 23/1/2014, § 18; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. De Haes ve Gijsels/Belgium, B. No. 19983/92, 24/02/1997, § 53).
37. Anayasa Mahkemesinin silahların eşitliği ilkesi bağlamında yapacağı inceleme, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 22).
38. Somut yargılama açısından, başvurucunun kendisi tarafından açılan boşanma davası ve bu dosya ile birleşen nafaka davası kapsamında Mahkemeye delil listesi ve beyan dilekçeleri ibraz ettiği, başvurucunun delil listesinde yer alan delillerin mahkemece toplandığı, bu doğrultuda ilgili kurumlar nezdinde gerekli tahkikatların yapılarak tanıklarının dinlenildiği, başvurucu tarafından özellikle davalı lehine öngörülen tedbir nafakasının kaldırılması yönündeki talebini içeren 18/10/2010 tarihli dilekçesinin mahkemece değerlendirilmediği belirtilmekle birlikte, Mahkemenin 26/10/2010 tarihli kararı ile tedbir nafakasına karşı yapılan itiraz değerlendirilerek, itirazın reddine hükmedildiği, bu nedenle başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usuli bir imkândan mahrum bırakılmasının söz konusu olmadığı (Benzer yöndeki kararlar için bkz. B. No. 2013/1134, 16/5/2013, §§ 32–37; B. No. 2012/998, 7/11/2013, §§ 40–41; B. No. 2012/660, 7/11/2013, §§ 42–48) ve başvuruya konu yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında, başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına, yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılmakla, başvurucunun silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
39. Başvurucu, Yargıtay kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmediğini ileri sürerek, hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
40. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından, hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup, kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hale getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
41. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra, kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup, bu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (B. No. 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
42. Somut başvuru açısından, başvuruya konu ilk derece mahkemesi kararında, başvurucu tarafından iddia edildiği şekilde taraflar arası geçimsizlikte davalı eşten kaynaklanan herhangi bir kusurlu davranışın tespit edilmediği, başvurucunun davasını ispata yarar şekilde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı olgusunu ispat edemediği belirtilerek başvurucunun boşanma davasının reddine ve davalı eşin ayrı yaşamakta haklı olduğunu ispat ettiği görülmekle, tarafların ekonomik sosyal durumları da nazara alınarak davalı eşin nafaka talebinin kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu suretle başvurucu tarafından ileri sürülen ve hüküm sonucunu etkilediği iddia edilen talebinin ilk derece mahkemesi kararında denetlenerek reddedildiği, ilk derece mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçesi hukuka uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek kesinleştiği, bu kapsamda yerel mahkeme gerekçesini benimsediği anlaşılan kanun yolu merciince kararlarda ayrıntılı gerekçeye yer verilmediği anlaşılmakla, başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun, yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı, makul sürede yargılanma hakkının, silahların eşitliği ilkesinin ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 16/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.