TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
M.I. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/1268)
Karar Tarihi: 30/12/2014
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör
Elif KARAKAŞ
Başvurucu
M. I.
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, bir internet sitesinde hakkında çıkan birtakım iddialar üzerine başka bir birime atanması nedeniyle subaylık onur ve şerefinin zedelendiğini, peşinen suçlu kabul edildiğini, hakkında haber çıkan diğer subayların atama işlemine tabi tutulmadığını, ileri sürdüğü hususların Mahkemece göz önüne alınmadığını belirterek Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan eşitlik ilkesinin, özel hayata saygı ve adil yargılanma hakları ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlallerin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 11/12/2012 tarihinde İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 27/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu hakkında, İstanbul Atatürk Havalimanı Jandarma Koruma Bölük Komutanlığı görevini yürüttüğü sırada "müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak" ve "müteaddit ast'a müessir fiil" suçlarından dolayı 15/12/2009 tarihinde kamu davası açılmıştır.
6. Söz konusu davanın açılmasından yaklaşık bir yıl sonra ulusal bir gazetede başvurucunun emri altındaki erlere çıplak hijyen kontrolü yapmak suretiyle "müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak" suçundan yargılandığı davaya ilişkin savcılık iddianamesindeki bazı ayrıntılara yer veren bir haber yayınlanmıştır. Bu haberden yaklaşık altı ay sonra başvurucu 2011 yılı genel atamalarıyla İstanbul İl Jandarma Komutanlığı KOM Şube Müdürlüğü Mali Suçlar Kısım Amirliğine atanmıştır.
7. Anılan birimdeki görevini sürdürmekte iken 29/9/2011 tarihinde, mahkeme kararıyla erişimi engellenmiş olan bir internet sitesinde hakkında devam eden yargılamaya ilişkin ve başvurucuya yönelik ağır isnatlar içeren ifadelere yer verilmesi üzerine başvurucu 30/9/2011 tarihli işlemle İstanbul İl Jandarma Komutanlığı Hrk.Eğt.Şb.Md.lüğü Bilgi Destek Kısım Amirliği görevine atanmıştır.
8. Başvurucunun, söz konusu atama işleminin iptali istemiyle açtığı dava, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesinin 15/5/2012 tarih ve E.2011/1617, K.2012/628 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçe kısmı şöyledir:
“… İdare, atama işlemini tesis ederken ‘hizmetin aksatılmadan yürütülmesi’ ilkesini gözetmek durumundadır. Dolayısıyla hizmetin gerektirdiği yani idari asayiş ve zaruri nedenlerin mevcut olması durumunda garnizon hizmet süresine ve genel atama dönemine bağlı kalınmaksızın kişinin görevinden alınıp başka bir garnizona ya da göreve atanması mümkündür.
Yasal ve idari düzenlemelerde hizmetin zorunlu kıldığı durumların ( idari, asayiş ve zaruri sebeplerin ) neler olduğu belirtilmediğinden bunların hukuki ve maddi olay olarak ne zaman gerçekleşmiş sayılacağı ve böylece atama işlemi tesis etmenin gerekip gerekmediği konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı açıktır. Kuşku yok ki, diğer bütün kamusal yetkilerde olduğu gibi idarenin takdir yetkisi de kamu yararı amacı ve hizmet gerekleriyle sınırlı bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında dava konusu işlem değerlendirildiğinde, davacı hakkında İstanbul Atatürk Hava Limanı J. Koruma Bl. K.lığı görevini yürüttüğü esnada İstanbul 3. Kor. K.lığı As. Savcılığının 15/12/2009 tarih ve 2009/745 -1121 E-K sayılı iddianamesiyle ‘2008 yılı ve 2009 yılı Temmuz ayına kadar’ suç tarihlerinde ‘müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak’ ve ‘müteaddit ast’a müessir fiil’ suçlarından dolayı kamu davası açıldığı ve yargılamasının devam etmekte olduğu; davacının ‘müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak’ suçuna konu eylemlerinin niteliği ve niceliği ile bahse konu eylemlerine ilişkin olarak davalı idare savunması ekinde yer alan ve bazı internet sitelerinde çıktığı anlaşılan haber ve isnatlar nazara alındığında, vatandaşlarla sürekli muhatap olmayı gerektiren ve aktif bir görev yeri olan bulunduğu KOM Şb Müdürlüğü Mali Suçlar Kısım Amirliği görevine devam etmesi hizmet açısından önemli sakıncalar doğuracağı değerlendirilen davacının, ‘hizmetin aksatılmadan yürütülmesi’ çerçeve normu dikkate alınmak suretiyle atama işlemine tabi tutularak aynı garnizon ve İl J. K.lığı bünyesinde sınıfına ve rütbesine uygun bir kadro ve görev yeri olan Hrk. Eğt. Şb. Md.lüğü Bilgi Destek Ks. Amirliği görevine atanmasında idarece takdir yetkisinin, takip edilen kamu yararı amacına ve hizmet gereklerine uygun, objektif kıstaslara bağlı kalınarak ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge gözetilerek kullanıldığı kanaatine varıldığından tesis edilen atama işleminin hukuka ve mevzuata uyarlı olduğu sonucuna varılmıştır.”
9. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 1/11/2012 tarih ve E.2012/1384, K.2012/1153 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 22/11/2012 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
10. Öte yandan, başvurucunun, "müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak" suçunu işlediği iddiasıyla hakkında açılan kamu davasında ilk derece Askeri Mahkemesince 26/9/2012 tarihli kararla suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı gerekçesiyle beraatına; “müteaddit ast'a müessir fiil" suçundan ise mahkumiyetine karar verilmiştir.
11. Başvurucu tarafından, 11/12/2012 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 17/12/1983 tarih ve 18254 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği’nin “Atama ve Yer Değiştirmede Uygulanacak Esaslar” başlıklı 183. maddesi şöyledir:
“Jandarma Subay, Astsubay ve Uzman jandarmaların atanma ve yer değiştirmeleri; hizmetin aksatılmadan yürütülmesine bağlı olarak memleketin ekonomik, sosyal, iklim, ulaştırma, kültür ve sağlık durumları ile bunlara benzer yer ve bölge şartları gözönüne alınarak belirlenen bölge ve garnizonlara;
…
Türk Silahlı Kuvvetlerine Mensup Subay ve Astsubayların Atanma ve Yer Değiştirmeleri Hakkındaki Yönetmelik ile buna dayalı olarak çıkartılacak yönerge esaslarına göre yapılır.”
13. 18/12/2005 tarih ve 26027 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin “Atamalarda dikkate alınacak esaslar” başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Subay ve astsubayların atamaları, hizmetin aksatılmadan yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen garnizonlar arasında sıra ile yapılır.
…”
14. Anılan Yönetmeliğin “Garnizon hizmet süresinin tamamlanması ilkesi” başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“Subay ve astsubayların atandığı garnizonda hizmet süresini tamamlamaları esastır. Subay ve astsubaylar bu Yönetmeliğin 23 ve 24 üncü maddelerde belirtilen sebepler hariç olmak üzere garnizon değiştirmek suretiyle atamaya tabi tutulmazlar.”
15. Aynı Yönetmeliğin “Garnizon hizmet süresine ve genel atama dönemine bağlı kalınmaksızın atama yapılabilecek haller” başlıklı 23. maddesi şöyledir:
“Aşağıdaki hallerde, genel atama dönemine bakılmaksızın her zaman atama yapılabilir.
h) Görev ihtiyaçları,
k) Diğer idari, asayiş ve zaruri sebepler.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 30/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/12/2012 tarih ve 2012/1268 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, mahkeme kararıyla kapatılmış bir internet sitesinde şahsına ilişkin hakaretler ve uydurma bilgiler içeren bir haber çıkması üzerine görev yerinden alınarak pasif bir göreve atandığını, peşinen suçlu kabul edildiğini, oysa atanmasına gerekçe gösterilen suçtan beraat ettiğini, söz konusu atama nedeniyle subaylık onur ve şerefinin zedelendiğini, aynı internet sitesinde daha kritik görevlerde bulunan başka subaylar hakkında da iddialar yer almasına rağmen yalnızca kendisinin görev yerinin değiştirilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, açtığı iptal davası duruşmasında söylediklerinin Mahkemece ciddiye alınmadığını, idarenin ileri sürdüğü hususlar ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararında dayandığı gerekçeleri maddi delillerle çürüttüğü halde davanın aleyhine sonuçlandığını belirterek Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
18. Başvurucu, mahkeme kararıyla erişimi engellenmiş olan bir internet sitesinde hakkında yer alan uydurma isnatların akabinde pasif bir göreve atandığını, dolayısıyla bu isnatların doğru olma ihtimaline binaen başka bir göreve atandığı izleniminin oluşmasına neden olunduğunu, söz konusu atama nedeniyle subaylık onur ve şerefinin zedelendiğini belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
20. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesi şöyledir:
"1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
22. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.
23. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 20).
24. Başvurucu tarafından, hakkındaki uydurma isnatlara dayanılarak daha pasif bir göreve atanması nedeniyle onur ve şerefinin zedelendiği ileri sürülmüştür. Kişisel kimliğin ve manevi bütünlüğün bir parçasını oluşturan şeref ve itibarın korunması hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “manevi varlık” ve AİHS'in 8. maddesinde yer alan özel yaşama saygı hakkı kapsamındadır (bkz. Axel Springer AG/Almanya [BD], B. No. 39954/08, 7/2/2012 §83; Haralambie/Romanya, B. No. 21737/03, 27/10/2009 §79; Özpınar/Türkiye, B. No. 20999/04, 19/10/2010 §47).
25. Bu durumda incelenmesi gereken husus kişinin manevi varlığının korunması hakkı kapsamında yer alan şeref ve itibarın korunması hakkına kamu gücünün işlem, eylem veya ihmali nedeniyle doğrudan bir müdahalenin söz konusu olup olmadığıdır. Eğer doğrudan bir müdahalenin varlığı tespit edilirse bu müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 17. maddelerinde öngörülen şartlara uygun olup olmadığının değerlendirilmesi; bu çerçevede müdahalenin hukuki dayanağının ve meşru bir amacının olup olmadığı ile ölçülü ve demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı hususları tartışılarak ihlal iddiası hakkında bir sonuca varılması gerekmektedir.
26. Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı bir takım ayrıcalıklar ve avantajların yanında, bir takım külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı bir takım sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle, bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılmakta olup, kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (B.No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
27. Başvuru konusu olayda, göreviyle ilgili iki ayrı suçtan başvurucu hakkında kamu davası görülmekte iken bu suçlamalardan biriyle ilgili olarak ulusal bir gazetede yayınlanan bir haberde iddianamedeki bazı ifadelere yer verilmiş ve başvurucunun halen aynı yerdeki görevini sürdürdüğü belirtilmiştir. Başvurucu anılan haberden yaklaşık altı ay sonra genel atama döneminde tedbiren başka bir göreve atanmıştır. Bu atamadan yaklaşık dört ay sonra bu kez mahkeme kararıyla erişimi engellenmiş olan bir internet sitesinde yargılamaya konu eylemler üzerinden başvurucuya yönelik ağır ithamlar içeren ifadelere ve başvurucunun fotoğrafına yer verilmesi üzerine başvuruya konu atama işlemi tesis edilmiştir.
28. Başvuruya konu atama işleminin, başvurucunun özel ve mesleki yaşamına yönelik ağır ithamlara yer veren internet sitesindeki iddialar üzerine gerçekleştirildiği ve dolayısıyla başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkına yapılmış bir müdahalenin var olduğu kabul edilebilir ise de, anılan atama işleminin yasal düzenlemelere dayandığı (§§12-15) ve idareye belirli bir takdir yetkisi tanıyan bu düzenlemelerin, takdir yetkisinin yargı denetimine tabi olması nedeniyle öngörülebilir nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, başvuruya konu atama işleminin iptali istemiyle açılan davada, davalı idarece, mezkur iddia ve ithamlar nedeniyle başvurucu hakkında karalama kampanyası yürütüleceği öngörülerek başvurucuyu koruma amacıyla vatandaşlarla muhatap olmasını gerektirmeyen bir göreve atandığı savunulmuştur. Buna göre, başvurucuyu ve aynı zamanda kamu düzenini de koruma amacıyla yapılan atama işleminin meşru bir temelinin olduğu görülmektedir.
29. Somut olayda, mahkeme kararıyla erişimi engelli bir internet sitesinde yer alan iddia ve ithamlar üzerine idare tarafından başvurucu hakkında herhangi bir soruşturmanın açılmadığı, bu durumun idarenin söz konusu iddiaları ciddi bulmadığını gösterdiği, bununla birlikte, aynı olay nedeniyle ikinci kez ve dozajı artan şekilde ileri sürülen iddiaların muhtemel etki ve sonuçları düşünülerek birtakım tedbirler öngörülmesinin de idarenin takdirinde olduğu muhakkaktır. Bu bakımdan, başvurucu hakkındaki görevini de kapsayan ağır ithamlar karşısında, başvurucunun yalnızca il içinde görev yerinin değiştirilmesi şeklinde ve mesleki kariyerine uygun olarak gerçekleştirilen atama işleminin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile kamu düzeninin korunması meşru menfaati arasındaki denge bakımından ölçüsüz olduğu söylenemez.
30. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
31. Başvurucu, atama işleminin iptali istemiyle açtığı davanın reddedildiğini, yargılama aşamasında ileri sürdüğü iddia ve olguların dikkate alınmadan karar verildiğini belirterek, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
32. Başvurucu aynı zamanda, kendisinin bir internet sitesinde hakkında yer alan iddialar nedeniyle başka göreve atanırken aynı internet sitesinde hakkında yayın yapılan başka subayların atama işlemine tabi tutulmadığını belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de iddianın özü söz konusu kararın adil olmadığına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bu iddiası adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
33. Anayasa'nın 36. maddesi şöyledir:
"Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir."
35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen "adil yargılanma hakkı"nın kapsamı Anayasa'da açık bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, AİHS'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ilke olarak kamu görevlileri ile ilgili uyuşmazlıkların AİHS'nin "adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde adil yargılanma hakkı kapsamında ele alınabileceğini kabul etmektedir. Ancak devlet ile ona özel bir güven ve sadakat bağı ile bağlı olan kamu görevlileri (asker, polis vb.) açısından konuyu ayrı değerlendirmekte olup, bu kişiler ile idare arasında olan uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkının kapsamı dışında tutulabilmesi için söz konusu uyuşmazlığa ilişkin iç hukukunda mahkemeye başvuru hakkını tanımamış olmalı ve bu yoksun bırakma devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle haklı kılınmalıdır. Başka bir ifadeyle, devlet uyuşmazlık konusunun kamu gücünün icrası ve devlete özel bir sadakat ve güven bağı ile alakalı olduğunu açıkça ortaya koymalıdır (B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 28).
37. Dolayısıyla, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan başvuru konusu uyuşmazlık adil yargılanma hakkı kapsamında yer almaktadır.
38. Bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B.No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
39. Başvurucu, hakkında tesis edilen atama işleminin mahkeme kararıyla erişimi engellenmiş olan bir internet sitesindeki uydurma bir habere dayandığını, atanmasını gerektirir somut nedenlerin bulunmadığını, söz konusu atamanın hukuksuz ve keyfi olduğunu, bir önceki görev yeriyle ilgili devam eden kamu davasının yaklaşık üç yıl sonra atamaya gerekçe gösterildiğini, yargılama aşamasında ileri sürdüğü iddia ve olguların Mahkemece dikkate alınmadığını ileri sürmektedir.
40. Yapılan atama işleminin iptali istemiyle açılan davada AYİM, dosyada yer alan bilgi, belge ve deliller çerçevesinde değerlendirmesini yapmış, netice itibarıyla “başvurucunun ‘müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak’ suçuna konu eylemlerinin niteliği ve niceliği ile bahse konu eylemlerine ilişkin olarak davalı idare savunması ekinde yer alan ve bazı internet sitelerinde çıktığı anlaşılan haber ve isnatlar nazara alındığında, vatandaşlarla sürekli muhatap olmayı gerektiren ve aktif bir görev yeri olan bulunduğu görevine devam etmesi hizmet açısından önemli sakıncalar doğuracağı değerlendirilen davacının, ’hizmetin aksatılmadan yürütülmesi’ çerçeve normu dikkate alınmak suretiyle atama işlemine tabi tutularak aynı garnizon ve İl J. K.lığı bünyesinde sınıfına ve rütbesine uygun bir kadro ve görev yerine atanmasında idarece takdir yetkisinin, takip edilen kamu yararı amacına ve hizmet gereklerine uygun, objektif kıstaslara bağlı kalınarak ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge gözetilerek kullanıldığı kanaatine varıldığından tesis edilen atama işleminin hukuka ve mevzuata uyarlı olduğu sonucuna varıldığı” gerekçesine yer vermek suretiyle davanın reddine karar vermiştir.
41. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığı ve yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası
43. Başvurucu, hakkındaki kamu davası devam etmekte iken peşinen suçlu sayılarak pasif bir göreve atandığını belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Bireysel başvuru incelemesinde, bir ihlal iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki alanına girip girmediğinin tespitinde Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı esas alınmaktadır (B. No: 2012/1049, § 18, 26/3/2013).
45. Başvurucunun ihlal iddiasına konu olan masumiyet karinesi, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmektedir.
46. Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”
47. Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
48. Masumiyet (suçsuzluk) karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak, kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
49. Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı hükmen sabit olmayan kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı kesinleşmiş mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı kalmamaktadır (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 27).
50. Bu kapsamda, ceza davasını takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” da (hukuk, disiplin gibi), masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin cezası alması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil” kritik önem taşır (B. No: 2013/3175, 20/2/2014, § 36). Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde dikkate alınarak mahkemece kişinin suçlu olduğuna dair bir yargıda ya da imada bulunulup bulunulmadığının incelenmesi gerekir.
51. Öte yandan, ceza muhakemesi hukuku ve idare hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu gerektirebileceği gibi sicil, terfi, atama gibi işlemlerin tesisinde de idarece takdir yetkisi çerçevesinde göz önünde bulundurulabilir. Böyle durumlarda ceza muhakemesi ile idarece yürütülen işlemler farklı süreçlere tabidir. Ceza muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler dışında, ceza mahkemesi hükmü idare makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir (Bkz. B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 30).
52. Bireysel başvuruya konu olan AYİM kararının gerekçesi şöyledir:
“…davacı hakkında İstanbul Atatürk Hava Limanı J. Koruma Bl. K.lığı görevini yürüttüğü esnada İstanbul 3. Kor. K.lığı As. Savcılığının 15/12/2009 tarih ve 2009/745 -1121 E-K sayılı iddianamesiyle ‘2008 yılı ve 2009 yılı Temmuz ayına kadar’ suç tarihlerinde ‘müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak’ ve ‘müteaddit ast’a müessir fiil’ suçlarından dolayı kamu davası açıldığı ve yargılamasının devam etmekte olduğu; davacının ‘müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak’ suçuna konu eylemlerinin niteliği ve niceliği ile bahse konu eylemlerine ilişkin olarak davalı idare savunması ekinde yer alan ve bazı internet sitelerinde çıktığı anlaşılan haber ve isnatlar nazara alındığında, vatandaşlarla sürekli muhatap olmayı gerektiren ve aktif bir görev yeri olan bulunduğu KOM Şb Müdürlüğü Mali Suçlar Kısım Amirliği görevine devam etmesi hizmet açısından önemli sakıncalar doğuracağı değerlendirilen davacının,’hizmetin aksatılmadan yürütülmesi’ çerçeve normu dikkate alınmak suretiyle atama işlemine tabi tutularak aynı garnizon ve İl J. K.lığı bünyesinde sınıfına ve rütbesine uygun bir kadro ve görev yeri olan Hrk. Eğt. Şb. Md.lüğü Bilgi Destek Ks. Amirliği görevine atanmasında idarece takdir yetkisinin, takip edilen kamu yararı amacına ve hizmet gereklerine uygun, objektif kıstaslara bağlı kalınarak ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge gözetilerek kullanıldığı kanaatine varıldığından tesis edilen atama işleminin hukuka ve mevzuata uyarlı olduğu sonucuna varılmıştır.”
53. Buna göre AYİM kararında, dava konusu atama işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılırken, devam eden ceza yargılamasından ve suça konu eylemlerin niteliği ve niceliğinin nazara alındığından söz edilmekle birlikte anılan ifadeler ile ceza yargılamasına ilişkin bir yorumda bulunulmadığı ve başvurucunun suçlu olduğu yönünde bir inancın yansıtılmadığı, yalnızca başvurucu hakkındaki kamu davası ile ilgili sürece ve başvurucunun yargılanmasına neden olan suçun vasıf ve mahiyetine atıfta bulunulduğu; diğer başka nedenlerle birlikte idare hukuku alanına ait “kamu yararı ve hizmet gerekleri” çerçevesinde yapılan değerlendirme neticesinde varılan kanaate göre hüküm kurulduğu görülmektedir.
54. Sonuç olarak, başvuruya konu davada, idare hukuku ilkeleri çerçevesinde karara varıldığı, başvurucunun cezai sorumluluğu ile ilgili bir yargıda bulunulmadığı ve dolayısıyla başvurucunun suçlu olduğuna dair bir ima ya da inancın yansıtılmadığı, Mahkemenin ulaştığı sonuç bakımından masumiyet karinesine yönelik bir müdahale olmadığı açıktır.
55. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddiaları çerçevesinde masumiyet karinesinin ihlal edilmediğinin açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Masumiyet karinesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
30/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.