TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.I. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1268)
|
|
Karar Tarihi: 30/12/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
M. I.
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, bir internet
sitesinde hakkında çıkan birtakım iddialar üzerine başka bir birime atanması
nedeniyle subaylık onur ve şerefinin zedelendiğini, peşinen suçlu kabul
edildiğini, hakkında haber çıkan diğer subayların atama işlemine tabi
tutulmadığını, ileri sürdüğü hususların Mahkemece göz önüne alınmadığını
belirterek Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan
eşitlik ilkesinin, özel hayata saygı ve adil yargılanma hakları ile masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlallerin tespiti ile maddi ve
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/12/2012
tarihinde İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca,
27/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu hakkında, İstanbul
Atatürk Havalimanı Jandarma Koruma Bölük Komutanlığı görevini yürüttüğü sırada "müteaddit memuriyet görevini sair suretle
kötüye kullanmak" ve "müteaddit ast'a
müessir fiil" suçlarından dolayı 15/12/2009 tarihinde kamu
davası açılmıştır.
6. Söz konusu davanın
açılmasından yaklaşık bir yıl sonra ulusal bir gazetede başvurucunun emri
altındaki erlere çıplak hijyen kontrolü yapmak suretiyle "müteaddit memuriyet görevini sair suretle
kötüye kullanmak" suçundan yargılandığı davaya ilişkin savcılık
iddianamesindeki bazı ayrıntılara yer veren bir haber yayınlanmıştır. Bu
haberden yaklaşık altı ay sonra başvurucu 2011 yılı genel atamalarıyla İstanbul
İl Jandarma Komutanlığı KOM Şube Müdürlüğü
Mali Suçlar Kısım Amirliğine atanmıştır.
7. Anılan birimdeki görevini
sürdürmekte iken 29/9/2011 tarihinde, mahkeme kararıyla erişimi engellenmiş
olan bir internet sitesinde hakkında devam eden yargılamaya ilişkin ve
başvurucuya yönelik ağır isnatlar içeren ifadelere yer verilmesi üzerine
başvurucu 30/9/2011 tarihli işlemle İstanbul İl Jandarma Komutanlığı Hrk.Eğt.Şb.Md.lüğü Bilgi Destek
Kısım Amirliği görevine atanmıştır.
8. Başvurucunun, söz konusu
atama işleminin iptali istemiyle açtığı dava, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Birinci Dairesinin 15/5/2012 tarih ve E.2011/1617, K.2012/628 sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Kararın gerekçe kısmı şöyledir:
“… İdare, atama işlemini tesis ederken ‘hizmetin
aksatılmadan yürütülmesi’ ilkesini gözetmek durumundadır. Dolayısıyla hizmetin
gerektirdiği yani idari asayiş ve zaruri nedenlerin mevcut olması durumunda
garnizon hizmet süresine ve genel atama dönemine bağlı kalınmaksızın kişinin
görevinden alınıp başka bir garnizona ya da göreve atanması mümkündür.
Yasal ve idari düzenlemelerde hizmetin zorunlu kıldığı
durumların ( idari, asayiş ve zaruri sebeplerin )
neler olduğu belirtilmediğinden bunların hukuki ve maddi olay olarak ne zaman
gerçekleşmiş sayılacağı ve böylece atama işlemi tesis etmenin gerekip gerekmediği
konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı açıktır. Kuşku yok ki, diğer bütün
kamusal yetkilerde olduğu gibi idarenin takdir yetkisi de kamu yararı amacı ve
hizmet gerekleriyle sınırlı bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında dava konusu işlem
değerlendirildiğinde, davacı hakkında İstanbul Atatürk Hava Limanı J. Koruma
Bl. K.lığı görevini yürüttüğü esnada İstanbul 3. Kor.
K.lığı As. Savcılığının 15/12/2009 tarih ve 2009/745
-1121 E-K sayılı iddianamesiyle ‘2008 yılı ve 2009 yılı Temmuz ayına kadar’ suç
tarihlerinde ‘müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak’ ve
‘müteaddit ast’a müessir fiil’ suçlarından dolayı
kamu davası açıldığı ve yargılamasının devam etmekte olduğu; davacının
‘müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak’ suçuna konu
eylemlerinin niteliği ve niceliği ile bahse konu eylemlerine ilişkin olarak
davalı idare savunması ekinde yer alan ve bazı internet sitelerinde çıktığı
anlaşılan haber ve isnatlar nazara alındığında, vatandaşlarla sürekli muhatap
olmayı gerektiren ve aktif bir görev yeri olan bulunduğu KOM Şb Müdürlüğü Mali Suçlar Kısım Amirliği görevine devam
etmesi hizmet açısından önemli sakıncalar doğuracağı değerlendirilen davacının,
‘hizmetin aksatılmadan yürütülmesi’ çerçeve normu dikkate alınmak suretiyle
atama işlemine tabi tutularak aynı garnizon ve İl J. K.lığı
bünyesinde sınıfına ve rütbesine uygun bir kadro ve görev yeri olan Hrk. Eğt. Şb. Md.lüğü
Bilgi Destek Ks. Amirliği görevine atanmasında
idarece takdir yetkisinin, takip edilen kamu yararı amacına ve hizmet
gereklerine uygun, objektif kıstaslara bağlı kalınarak ve kamu yararı ile kişi
yararı arasında bir denge gözetilerek kullanıldığı kanaatine varıldığından
tesis edilen atama işleminin hukuka ve mevzuata uyarlı olduğu sonucuna
varılmıştır.”
9. Başvurucunun karar düzeltme
talebi de aynı Dairenin 1/11/2012 tarih ve E.2012/1384, K.2012/1153 sayılı
kararıyla reddedilmiştir. Bu karar 22/11/2012 tarihinde başvurucu vekiline
tebliğ edilmiştir.
10. Öte yandan, başvurucunun, "müteaddit memuriyet görevini sair suretle
kötüye kullanmak" suçunu işlediği iddiasıyla hakkında açılan
kamu davasında ilk derece Askeri Mahkemesince 26/9/2012 tarihli kararla suçun
unsurları itibarıyla oluşmadığı gerekçesiyle beraatına; “müteaddit ast'a müessir
fiil" suçundan ise mahkumiyetine karar verilmiştir.
11. Başvurucu tarafından,
11/12/2012 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
12. 17/12/1983 tarih ve 18254
sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri
Yönetmeliği’nin “Atama ve Yer Değiştirmede
Uygulanacak Esaslar” başlıklı 183. maddesi şöyledir:
“Jandarma Subay, Astsubay ve Uzman jandarmaların atanma ve
yer değiştirmeleri; hizmetin aksatılmadan yürütülmesine bağlı olarak memleketin
ekonomik, sosyal, iklim, ulaştırma, kültür ve sağlık durumları ile bunlara
benzer yer ve bölge şartları gözönüne alınarak
belirlenen bölge ve garnizonlara;
…
Türk Silahlı Kuvvetlerine Mensup Subay ve Astsubayların
Atanma ve Yer Değiştirmeleri Hakkındaki Yönetmelik ile buna dayalı olarak
çıkartılacak yönerge esaslarına göre yapılır.”
13. 18/12/2005 tarih ve 26027
sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliğinin “Atamalarda dikkate alınacak esaslar”
başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Subay ve astsubayların atamaları, hizmetin aksatılmadan
yürütülmesi esasına ve hizmet ihtiyacı prensibine uygun olarak aşağıdaki
kriterler dikkate alınarak Kuvvet Komutanlıkları, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından atama yönergelerinde belirtilen
garnizonlar arasında sıra ile yapılır.
…”
14. Anılan Yönetmeliğin “Garnizon hizmet süresinin tamamlanması ilkesi”
başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“Subay ve astsubayların atandığı garnizonda hizmet süresini
tamamlamaları esastır. Subay ve astsubaylar bu Yönetmeliğin 23 ve 24 üncü maddelerde belirtilen sebepler hariç olmak üzere
garnizon değiştirmek suretiyle atamaya tabi tutulmazlar.”
15. Aynı Yönetmeliğin “Garnizon hizmet süresine ve genel atama dönemine
bağlı kalınmaksızın atama yapılabilecek haller” başlıklı 23. maddesi
şöyledir:
“Aşağıdaki hallerde, genel atama dönemine bakılmaksızın her
zaman atama yapılabilir.
…
h) Görev ihtiyaçları,
…
k) Diğer idari, asayiş ve zaruri sebepler.
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 30/12/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/12/2012 tarih ve 2012/1268
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, mahkeme kararıyla
kapatılmış bir internet sitesinde şahsına ilişkin hakaretler ve uydurma
bilgiler içeren bir haber çıkması üzerine görev yerinden alınarak pasif bir
göreve atandığını, peşinen suçlu kabul edildiğini, oysa atanmasına gerekçe
gösterilen suçtan beraat ettiğini, söz konusu atama nedeniyle subaylık onur ve
şerefinin zedelendiğini, aynı internet sitesinde daha kritik görevlerde bulunan
başka subaylar hakkında da iddialar yer almasına rağmen yalnızca kendisinin
görev yerinin değiştirilmesinin eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, açtığı iptal
davası duruşmasında söylediklerinin Mahkemece ciddiye alınmadığını, idarenin
ileri sürdüğü hususlar ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararında dayandığı
gerekçeleri maddi delillerle çürüttüğü halde davanın aleyhine sonuçlandığını
belirterek Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal
Edildiği İddiası
18. Başvurucu, mahkeme kararıyla
erişimi engellenmiş olan bir internet sitesinde hakkında yer alan uydurma
isnatların akabinde pasif bir göreve atandığını, dolayısıyla bu isnatların
doğru olma ihtimaline binaen başka bir göreve atandığı izleniminin oluşmasına
neden olunduğunu, söz konusu atama nedeniyle subaylık onur ve şerefinin
zedelendiğini belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa'nın 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
20. Anayasa'nın 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.”
21. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 8. maddesi şöyledir:
"1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve
yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi,
ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal
güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu
olabilir."
22. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca,
Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.
23. 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin
meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden
ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (B. No: 2012/665,
13/6/2013, § 20).
24. Başvurucu tarafından,
hakkındaki uydurma isnatlara dayanılarak daha pasif bir göreve atanması
nedeniyle onur ve şerefinin zedelendiği ileri sürülmüştür. Kişisel kimliğin ve
manevi bütünlüğün bir parçasını oluşturan şeref ve itibarın korunması hakkı,
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “manevi varlık” ve AİHS'in
8. maddesinde yer alan özel yaşama saygı hakkı kapsamındadır (bkz. Axel Springer AG/Almanya [BD], B.
No. 39954/08, 7/2/2012 §83; Haralambie/Romanya, B. No. 21737/03, 27/10/2009 §79;
Özpınar/Türkiye, B. No. 20999/04, 19/10/2010
§47).
25. Bu durumda incelenmesi
gereken husus kişinin manevi varlığının korunması hakkı kapsamında yer alan
şeref ve itibarın korunması hakkına kamu gücünün işlem, eylem veya ihmali
nedeniyle doğrudan bir müdahalenin söz konusu olup olmadığıdır. Eğer doğrudan
bir müdahalenin varlığı tespit edilirse bu müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 17.
maddelerinde öngörülen şartlara uygun olup olmadığının değerlendirilmesi; bu
çerçevede müdahalenin hukuki dayanağının ve meşru bir amacının olup olmadığı
ile ölçülü ve demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı hususları
tartışılarak ihlal iddiası hakkında bir sonuca varılması gerekmektedir.
26. Kişinin kamu görevlisi
olması, kendisine sağladığı bir takım ayrıcalıklar ve
avantajların yanında, bir takım külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer
kişilerin tabi olmadığı bir takım sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir.
Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle, bu statünün gerektirdiği
ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılmakta
olup, kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve sınırlamaları
zorunlu kılmaktadır (B.No:
2012/606, 20/2/2014, § 38).
27. Başvuru konusu olayda,
göreviyle ilgili iki ayrı suçtan başvurucu hakkında kamu davası görülmekte iken
bu suçlamalardan biriyle ilgili olarak ulusal bir gazetede yayınlanan bir
haberde iddianamedeki bazı ifadelere yer verilmiş ve başvurucunun halen aynı
yerdeki görevini sürdürdüğü belirtilmiştir. Başvurucu anılan haberden yaklaşık
altı ay sonra genel atama döneminde tedbiren başka
bir göreve atanmıştır. Bu atamadan yaklaşık dört ay sonra bu kez mahkeme
kararıyla erişimi engellenmiş olan bir internet sitesinde yargılamaya konu
eylemler üzerinden başvurucuya yönelik ağır ithamlar içeren ifadelere ve
başvurucunun fotoğrafına yer verilmesi üzerine başvuruya konu atama işlemi
tesis edilmiştir.
28. Başvuruya konu atama
işleminin, başvurucunun özel ve mesleki yaşamına yönelik ağır ithamlara yer
veren internet sitesindeki iddialar üzerine gerçekleştirildiği ve dolayısıyla
başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkına yapılmış bir müdahalenin var
olduğu kabul edilebilir ise de, anılan atama işleminin yasal düzenlemelere
dayandığı (§§12-15) ve idareye belirli bir takdir yetkisi tanıyan bu
düzenlemelerin, takdir yetkisinin yargı denetimine tabi olması nedeniyle öngörülebilir
nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, başvuruya konu atama işleminin
iptali istemiyle açılan davada, davalı idarece, mezkur
iddia ve ithamlar nedeniyle başvurucu hakkında karalama kampanyası yürütüleceği
öngörülerek başvurucuyu koruma amacıyla vatandaşlarla muhatap olmasını
gerektirmeyen bir göreve atandığı savunulmuştur. Buna göre, başvurucuyu ve aynı
zamanda kamu düzenini de koruma amacıyla yapılan atama işleminin meşru bir
temelinin olduğu görülmektedir.
29. Somut olayda, mahkeme kararıyla
erişimi engelli bir internet sitesinde yer alan iddia ve ithamlar üzerine idare
tarafından başvurucu hakkında herhangi bir soruşturmanın açılmadığı, bu durumun
idarenin söz konusu iddiaları ciddi bulmadığını gösterdiği, bununla birlikte,
aynı olay nedeniyle ikinci kez ve dozajı artan şekilde ileri sürülen iddiaların
muhtemel etki ve sonuçları düşünülerek birtakım tedbirler öngörülmesinin de
idarenin takdirinde olduğu muhakkaktır. Bu bakımdan, başvurucu hakkındaki
görevini de kapsayan ağır ithamlar karşısında, başvurucunun yalnızca il içinde
görev yerinin değiştirilmesi şeklinde ve mesleki kariyerine uygun olarak
gerçekleştirilen atama işleminin başvurucunun şeref ve itibarının korunması
hakkı ile kamu düzeninin korunması meşru menfaati arasındaki denge bakımından
ölçüsüz olduğu söylenemez.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlali iddialarına
ilişkin olarak açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu
bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
31. Başvurucu, atama işleminin
iptali istemiyle açtığı davanın reddedildiğini, yargılama aşamasında ileri
sürdüğü iddia ve olguların dikkate alınmadan karar verildiğini belirterek, bu
durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
32. Başvurucu aynı zamanda,
kendisinin bir internet sitesinde hakkında yer alan iddialar nedeniyle başka
göreve atanırken aynı internet sitesinde hakkında yayın yapılan başka
subayların atama işlemine tabi tutulmadığını belirterek eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmekte ise de iddianın özü söz konusu kararın adil
olmadığına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bu iddiası adil
yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
33. Anayasa'nın 36. maddesi
şöyledir:
"Herkes, meşrû
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz."
34. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes
davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai
alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan,
yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık
olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar
alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni
veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf
olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil
yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun
kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince
veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir."
35. Anayasa'nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen "adil yargılanma hakkı"nın kapsamı Anayasa'da açık
bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, AİHS'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar
başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 22).
36. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) ilke olarak kamu görevlileri ile ilgili uyuşmazlıkların
AİHS'nin "adil yargılanma hakkı"
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde adil yargılanma hakkı kapsamında ele
alınabileceğini kabul etmektedir. Ancak devlet ile ona özel bir güven ve
sadakat bağı ile bağlı olan kamu görevlileri (asker, polis vb.) açısından
konuyu ayrı değerlendirmekte olup, bu kişiler ile idare arasında olan
uyuşmazlıkların adil yargılanma hakkının kapsamı dışında tutulabilmesi için söz
konusu uyuşmazlığa ilişkin iç hukukunda mahkemeye başvuru hakkını tanımamış
olmalı ve bu yoksun bırakma devletin menfaatiyle ilgili objektif sebeplerle
haklı kılınmalıdır. Başka bir ifadeyle, devlet uyuşmazlık konusunun kamu
gücünün icrası ve devlete özel bir sadakat ve güven bağı ile alakalı olduğunu
açıkça ortaya koymalıdır (B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 28).
37. Dolayısıyla, Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan başvuru konusu uyuşmazlık adil
yargılanma hakkı kapsamında yer almaktadır.
38. Bireysel başvuruya konu
davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve
değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından
getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru
incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece
mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru
incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri
takdirinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B.No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
39. Başvurucu, hakkında tesis
edilen atama işleminin mahkeme kararıyla erişimi engellenmiş olan bir internet
sitesindeki uydurma bir habere dayandığını, atanmasını gerektirir somut
nedenlerin bulunmadığını, söz konusu atamanın hukuksuz ve keyfi olduğunu, bir
önceki görev yeriyle ilgili devam eden kamu davasının yaklaşık üç yıl sonra
atamaya gerekçe gösterildiğini, yargılama aşamasında ileri sürdüğü iddia ve
olguların Mahkemece dikkate alınmadığını ileri sürmektedir.
40. Yapılan atama işleminin
iptali istemiyle açılan davada AYİM, dosyada yer alan bilgi, belge ve deliller
çerçevesinde değerlendirmesini yapmış, netice itibarıyla “başvurucunun ‘müteaddit memuriyet görevini sair
suretle kötüye kullanmak’ suçuna konu eylemlerinin niteliği ve niceliği ile
bahse konu eylemlerine ilişkin olarak davalı idare savunması ekinde yer alan ve
bazı internet sitelerinde çıktığı anlaşılan haber ve isnatlar nazara
alındığında, vatandaşlarla sürekli muhatap olmayı gerektiren ve aktif bir görev
yeri olan bulunduğu görevine devam etmesi hizmet açısından önemli sakıncalar
doğuracağı değerlendirilen davacının, ’hizmetin aksatılmadan yürütülmesi’
çerçeve normu dikkate alınmak suretiyle atama işlemine tabi tutularak aynı
garnizon ve İl J. K.lığı bünyesinde sınıfına ve
rütbesine uygun bir kadro ve görev yerine atanmasında idarece takdir
yetkisinin, takip edilen kamu yararı amacına ve hizmet gereklerine uygun,
objektif kıstaslara bağlı kalınarak ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir
denge gözetilerek kullanıldığı kanaatine varıldığından tesis edilen atama
işleminin hukuka ve mevzuata uyarlı olduğu sonucuna varıldığı”
gerekçesine yer vermek suretiyle davanın reddine karar vermiştir.
41. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun
yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge
sunmadığı, aksine delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet
olmadığı ve yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı
şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararında bariz takdir hatası veya açık
bir keyfilik de bulunmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiği İddiası
43. Başvurucu, hakkındaki kamu
davası devam etmekte iken peşinen suçlu sayılarak pasif bir göreve atandığını
belirterek masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Bireysel başvuru
incelemesinde, bir ihlal iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu bakımından yetki
alanına girip girmediğinin tespitinde Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) ortak koruma alanı esas alınmaktadır (B. No: 2012/1049, § 18,
26/3/2013).
45. Başvurucunun ihlal iddiasına
konu olan masumiyet karinesi, Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü, Sözleşme’nin
ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenmektedir.
46. Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz”
47. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes, suçluluğu yasal
olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
48. Masumiyet (suçsuzluk)
karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan
suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak,
kişinin masumiyeti “asıl”
olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup, kimseye
suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen
sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu
olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (B. No: 2012/665,
13/6/2013, § 26).
49. Bu çerçevede, masumiyet
karinesi kural olarak, hakkında bir suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet
kararı hükmen sabit olmayan kişileri kapsayan bir ilkedir. Suç isnadı
kesinleşmiş mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise, artık “hakkında suç isnadı olan kişi” statüsünde
olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı
kalmamaktadır (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 27).
50. Bu kapsamda, ceza davasını
takip eden “ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada” da (hukuk, disiplin gibi),
masumiyet karinesine özen gösterilmelidir. Bununla birlikte ceza yargılamasında
mahkûmiyetle sonuçlanmamış aynı olaylara dayanılarak bir kişinin disiplin
cezası alması veya hakkında tazminata karar verilmesi masumiyet karinesini
otomatik olarak ihlal etmez. Bu kapsamda “karar vericilerin kullandıkları dil” kritik önem taşır (B. No:
2013/3175, 20/2/2014, § 36). Bunun için kararın gerekçesinin bütün halinde
dikkate alınarak mahkemece kişinin suçlu olduğuna dair bir yargıda ya da imada
bulunulup bulunulmadığının incelenmesi gerekir.
51. Öte yandan, ceza muhakemesi
hukuku ve idare hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Kamu görevlisinin
davranışı, suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin sorumluluğunu
gerektirebileceği gibi sicil, terfi, atama gibi işlemlerin tesisinde de idarece
takdir yetkisi çerçevesinde göz önünde bulundurulabilir. Böyle durumlarda ceza
muhakemesi ile idarece yürütülen işlemler farklı süreçlere tabidir. Ceza
muhakemesi sonucunda kişinin isnat edilen eylemi işlemediğine dair hükümler
dışında, ceza mahkemesi hükmü idare makamları açısından doğrudan bağlayıcı
değildir (Bkz. B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 30).
52. Bireysel başvuruya konu olan
AYİM kararının gerekçesi şöyledir:
“…davacı hakkında İstanbul Atatürk Hava Limanı J. Koruma Bl.
K.lığı görevini yürüttüğü esnada İstanbul 3. Kor. K.lığı As. Savcılığının 15/12/2009 tarih ve 2009/745 -1121
E-K sayılı iddianamesiyle ‘2008 yılı ve 2009 yılı Temmuz ayına kadar’ suç
tarihlerinde ‘müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak’ ve
‘müteaddit ast’a müessir fiil’ suçlarından dolayı
kamu davası açıldığı ve yargılamasının devam etmekte olduğu; davacının
‘müteaddit memuriyet görevini sair suretle kötüye kullanmak’ suçuna konu
eylemlerinin niteliği ve niceliği ile bahse konu eylemlerine ilişkin olarak
davalı idare savunması ekinde yer alan ve bazı internet sitelerinde çıktığı
anlaşılan haber ve isnatlar nazara alındığında, vatandaşlarla sürekli muhatap
olmayı gerektiren ve aktif bir görev yeri olan bulunduğu KOM Şb Müdürlüğü Mali Suçlar Kısım Amirliği görevine devam
etmesi hizmet açısından önemli sakıncalar doğuracağı değerlendirilen davacının,’hizmetin aksatılmadan yürütülmesi’ çerçeve normu
dikkate alınmak suretiyle atama işlemine tabi tutularak aynı garnizon ve İl J. K.lığı bünyesinde sınıfına ve rütbesine uygun bir kadro ve
görev yeri olan Hrk. Eğt.
Şb. Md.lüğü Bilgi Destek Ks.
Amirliği görevine atanmasında idarece takdir yetkisinin, takip edilen kamu
yararı amacına ve hizmet gereklerine uygun, objektif kıstaslara bağlı kalınarak
ve kamu yararı ile kişi yararı arasında bir denge gözetilerek kullanıldığı
kanaatine varıldığından tesis edilen atama işleminin hukuka ve mevzuata uyarlı
olduğu sonucuna varılmıştır.”
53. Buna göre AYİM kararında,
dava konusu atama işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılırken, devam
eden ceza yargılamasından ve suça konu eylemlerin niteliği ve niceliğinin
nazara alındığından söz edilmekle birlikte anılan ifadeler ile ceza
yargılamasına ilişkin bir yorumda bulunulmadığı ve başvurucunun suçlu olduğu
yönünde bir inancın yansıtılmadığı, yalnızca başvurucu hakkındaki kamu davası
ile ilgili sürece ve başvurucunun yargılanmasına neden olan suçun vasıf ve
mahiyetine atıfta bulunulduğu; diğer başka nedenlerle birlikte idare hukuku
alanına ait “kamu yararı ve hizmet
gerekleri” çerçevesinde yapılan değerlendirme neticesinde varılan
kanaate göre hüküm kurulduğu görülmektedir.
54. Sonuç olarak, başvuruya konu
davada, idare hukuku ilkeleri çerçevesinde karara varıldığı, başvurucunun cezai
sorumluluğu ile ilgili bir yargıda bulunulmadığı ve dolayısıyla başvurucunun
suçlu olduğuna dair bir ima ya da inancın yansıtılmadığı, Mahkemenin ulaştığı
sonuç bakımından masumiyet karinesine yönelik bir müdahale olmadığı açıktır.
55. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun iddiaları çerçevesinde masumiyet karinesinin ihlal edilmediğinin
açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Maddi ve manevi varlığını koruma hakkının
ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2. Yargılamanın
sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. Masumiyet karinesinin ihlal edildiği
yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan
yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
30/12/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.