TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AZİZ TURHAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2012/1269)
|
|
Karar Tarihi: 8/5/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Aziz TURHAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğünce aleyhine
açılan alacak davasında Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan "kanun önünde eşitlik", 35. maddesinde
tanımlanan "mülkiyet hakkı"
ve 36. maddesinde tanımlanan "adil
yargılanma hakkı"nın
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 26/12/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 23/10/2013
tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 4/12/2013
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Bakanlık, yazılı görüşünü 4/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 18/2/2014
tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne cevaplarını içeren
dilekçesini 3/3/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Balıkesir Üniversitesi Bandırma İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesinde araştırma görevlisi olarak görev yapmakta iken 4/11/1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 33.
maddesi kapsamında 15/12/1993 tarihinde ekonomi alanında yüksek lisans ve
doktora çalışması yapmak için Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderilmiştir.
9. Başvurucu çalışmasının ardından yurda dönmüş ve Bandırma
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin 21/5/2004
tarih ve 14 sayılı toplantısında aldığı karar uyarınca Maliye Bölümü Bütçe ve
Mali Planlama Anabilim Dalında araştırma görevlisi olarak çalışmaya
başlamıştır.
10. Başvurucu 18/10/2005 tarihi
itibarıyla görevinden istifa ettiğini bildirmiş ve bildirim 24/10/2005
tarihinde Üniversiteye ulaşmış ve başvurucu bu tarihten itibaren görevine
gelmemiştir. Başvurucu bu sırada Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunda
(BDDK) çalışmaya başlamıştır.
11. Üniversiteye karşı mecburi hizmet yükümlüsü olduğundan
bahisle başvurucunun istifası kabul edilmemiş, Bandırma İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dekanlığınca 14/7/1965 tarih ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 94. maddesi uyarınca başvurucu 25/10/2005
tarihi itibarıyla görevinden çekilmiş sayılmıştır.
12. Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğünün 6/9/2006
tarihli işlemi ile başvurucunun, mecburi hizmet yükümlülüğünün tamamını yerine
getirmediği gerekçesiyle toplam 299.265,39 Amerikan Dolarının ödenmesi
istenmiştir.
13. Rektörlük bu yazıdan bir gün sonra 7/9/2006
tarihli yazı ile 2547 sayılı Kanun’un 33. maddesi uyarınca yurtdışında eğitim
gören araştırma görevlilerinin borçlarının 29/6/2006 tarih ve 5535 sayılı Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun ile 2547 sayılı Kanun’a
eklenen geçici 53. ve 54. maddeleri dikkate alınarak yeniden yapılandırılması
imkânının getirildiğini ve bu imkândan yararlanmak istenilmesi durumunda Rektörlüğe
başvurulması gerektiği bildirilmiştir.
14. Başvurucu 25/9/2006 tarihli
dilekçesi ile 5535 sayılı Kanun’a göre borç tutarının yeniden hesaplanması
talebinde bulunmuştur.
15. Bu talebin ardından Rektörlük 23/3/2007
tarihli işlemi ile başvurucunun mecburi hizmet yükümlülüğünden kalan borcunu
55.778,44 TL olarak yeniden hesaplamıştır.
16. Başvurucu 18/4/2007 tarihinde
üniversiteye gönderdiği dilekçede, 5535 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile
getirilen düzenleme gereğince, mecburi hizmet yükümlülüğünün halen çalıştığı
kurum olan BDDK’ya aktarılmasını istemiştir. Balıkesir Üniversitesi ise, YÖK
Başkanlığından aldığı görüş ve talimat doğrultusunda başvurucuya gönderdiği 17/10/2007 tarihli cevapta, 5535 sayılı Kanun’un 2.
maddesiyle eklenen geçici 53. maddede, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren 3 ay içinde Yükseköğretim Kuruluna müracaat edilmesi gerektiği
hükmünün yer aldığı, bu tarihten sonra yapılan müracaatların anılan Kanun
kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir.
17. Rektörlük başvurucu aleyhine mecburi hizmet yükümlülüğünü
tamamlamadan ayrıldığı için eğitim ve öğretim giderleri tahsili amacıyla 2/7/2010 tarihinde Balıkesir 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde
alacak davası açmış, başvurucu aleyhine dava açılırken ihtiyati tedbir talebinde
bulunmuş ve Mahkeme tarafından da başvurucuya ait taşınmaz ve araca ihtiyati
tedbir konulmuştur.
18. Başvurucu, davaya sunduğu savunmasında; 5535 sayılı
Kanun’un 2. maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen geçici 53. maddesinde, kamu
kurumlarında görev yapanların yurtdışındaki eğitim giderlerine karşılık yerine
getirmedikleri mecburi hizmet yükümlüğünü hali hazırda çalıştıkları kurumda
yerine getirebileceklerini, bu durumda borç takibinden vazgeçileceğinin
düzenlediğini, bu düzenlemeden faydalanmak için başvuru şartı aranmamasına
rağmen 25/9/2006 tarihinde anılan düzenlemeden
faydalanmak için başvuru yaptığını, diğer yandan mecburi hizmet yükümlülüğü
süresinin hatalı hesaplandığını ileri sürmüştür.
19. Mahkeme tarafından başvurucunun
hizmet süresinin ve borç tutarının tespiti için bilirkişi incelemesi
yaptırılmış ve dosyaya ibraz edilen rapora göre başvurucunun talebine ve
itirazına yönelik olarak, 2547 sayılı Kanun’a eklenen geçici 53. maddesi
dikkate alındığında, başvurucunun 3 ay içinde Yükseköğretim Kuruluna başvurmuş
olmasının yanı sıra müracaat tarihinde başka bir kuruma naklen atanmış olması
gerektiği, oysa başvurucunun istifası kabul edilmediği için çekilmiş sayıldığı,
başvurucunun çekilmiş sayılmaya ilişkin idari işleme karşı idari yargıya müracaat
etmemiş olması sebebiyle kesinleştiği, eksik kalan mecburi hizmetine tekabül
eden tazminatı ödeme mecburiyeti doğduğu belirtilerek nihai takdirin mahkemeye
bırakıldığı, başvurucunun mecburi hizmet yükümlülüğü süresinin 5335 gün olduğu,
dava tarihi itibarıyla 32.702,40 TL asıl ve 33.056,12 TL faiz olmak üzere
toplam 65.758,52 TL alacağın bulunduğu tespit edilmiştir.
20. Başvurucu 22/11/2011 tarihli
dilekçesi ile bilirkişi raporuna itiraz etmiş ve 2547 sayılı Kanun’a eklenen
geçici 53. maddesi uyarınca mecburi hizmet yükümlülüğünün aktarılmasının
yapılmasında hukuki bir engelin bulunmadığını ifade etmiştir.
21. Mahkeme 1/12/2011 tarih ve
E.2010/361, K.2011/475 sayılı kararı ile davayı kısmen kabul, kısmen
reddederek, Rektörlüğün başvurucudan asıl alacağının 32.702,40 TL, faiz
alacağının talep ile bağlı kalınarak 31.646,97 TL, toplam alacağının 64.349,37
TL olduğu ve bu tutarın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile
birlikte başvurucudan alınarak Rektörlüğe verilmesine karar vermiştir.
22. Diğer yandan anılan kararda;
“ … Davalının 25.09.2006 tarihli dilekçesi
(Anılan Kanun gereğince borcunun hesaplanması talepli),23.03.2007 tarih ve
199/2143 sayılı cevabi yazımız ve ekleri, Davalının 18.04.2007 tarihli
dilekçesi (hizmet devri talepli), Rektörlüğümüzün 26/07/2007
tarih ve 2700/4978 sayılı yazısı (Yükseköğretim Kurulumdan hizmet devri
konusunda görüş almak için), Yükseköğretim Kurulunun 03.09.2007 tarih ve
3756/0221 17 sayılı cevabi yazısı, 17.10.2007 tarih ve 4050/6948 sayılı yazımız
(Davalının hizmet devri talebinin reddine ilişkin) evraklarının dosyaya ibraz
edildiğinin görüldüğü,”
ifadelerine
de yer verilmiştir.
23. Başvurucu 18/1/2012 tarihli
dilekçesi ile kararı temyiz etmiş ve 2547 sayılı Kanun’a eklenen geçici 53.
maddesi uyarınca mecburi hizmet yükümlülüğünün BDDK’ya aktarılabileceğini, bu
hususa ilişkin talepte bulunmak için 3 aylık bir sürenin bulunmadığını, buna
ilişkin yaptığı savunmaların Mahkeme kararında değerlendirmeye alınmadığını,
Mahkemenin yanlış kanuni düzenlemeyi olaya uygulayarak karar verdiğini,
kendisiyle aynı durumda olan ve tek farkı 5535 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden
önce davayı açmış olan başka bir kişi hakkında farklı karar verildiğini ileri
sürmüştür.
24. Yargıtay 18. Hukuk Dairesinde temyiz incelemesi devam
ederken başvurucu tarafından Maliye Bakanlığına yapılan başvuru üzerine,
Bakanlığın 2547 sayılı Kanun’un 53. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
başvurucuya işlem yapılmasında sakınca bulunmadığına ilişkin 20/3/2012
tarih ve 3527 sayılı görüşü ilgili Daireye sunulmuş, ancak Daire 29/5/2012
tarih ve E.2012/4774,K.2012/6461 sayılı kararı ile başvurucunun iddiaları
hakkında bir değerlendirme yapmayarak İlk Derece Mahkeme kararını onamıştır.
25. Bu karara karşı yapılan karar düzeltme başvurusu da aynı
Dairenin 18/10/2012 tarih ve E.2012/11216,
K.2012/11595 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
26. Karar, başvurucu vekiline 28/11/2012
tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Bunun yanında, Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı
sonrasında başvurucu hakkında Balıkesir 5. İcra Müdürlüğüne Rektörlük
tarafından yapılan talep üzerine asıl alacak, faiz ve yargılama giderlerinden
oluşan toplam 80.631,89 TL takip başlatılmıştır.
B. İlgili Hukuk
28. 2547 sayılı Kanun’a 5535 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle
eklenen geçici 53. madde şöyledir:
“33 üncü maddeye göre lisansüstü
eğitim-öğretim amacıyla yurt dışına gönderilenler ile 35 inci maddeye göre yurt
içinde başka bir üniversiteye lisansüstü eğitim-öğretim amacıyla
gönderilenlerden veya üniversitelerinde görev yapanlardan bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihe kadar;
a) Lisansüstü eğitim-öğretim amacıyla yurt
dışında kalmaları gereken süre içerisinde öğrenimlerini tamamlayamamaları
nedeniyle kadroları ile ilişikleri kesilenlerden veya ilişiği kesilmeyip devam
edenler ile başka bir kamu kurumuna naklen atananlardan,
b) Eğitimin herhangi bir aşamasında, her ne
sebeple olursa olsun Türkiye’ye çağrılmış olanlardan,
c) Lisansüstü eğitim-öğretim amacıyla yurt
içindeki başka bir üniversitede kalmaları gereken süre içerisinde öğrenimlerini
tamamlayamamaları nedeniyle kadroları ile ilişikleri kesilenlerden,
d) Eğitimlerinin herhangi bir aşamasında
istifa etmiş olmaları nedeniyle kadrolarıyla ilişikleri kesilenler, sürelerinin
bitiminde mecburi hizmetlerini tamamlamak üzere görevlerine başlamayıp çekilmiş
sayılanlar ile görevlerine başlayıp da yükümlü bulundukları mecburi hizmetini
bitirmeden görevlerinden ayrılanlardan,
e) Herhangi bir üniversitede görev yaparken
yeniden atanmamak suretiyle üniversite ile ilişiği kesilenlerden,
en az yüksek lisans (master) eğitimini
başarıyla tamamlamış olanlar; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
üç ay içerisinde Yükseköğretim Kuruluna müracaat etmeleri halinde, 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartları
taşımaları kaydıyla, Yükseköğretim Kurulunca atanmalarının uygun bulunması
üzerine müracaat tarihinden itibaren üç ay içerisinde, (öncelikle daha önce
kadrolarının bulunduğu kurumlar olmak üzere) Kurulun belirleyeceği
yükseköğretim kurumlarındaki durumlarına uygun öğretim elemanı kadrolarından
birine atanabilirler. Bunlardan durumları yukarıdaki (a), (b), (c), (d) ve (e)
bentlerine uyanlar için kullanılmak üzere yılda bir defa yapılmasına ilişkin
sınırlamaya tâbi olmaksızın 78 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 1 inci
maddesi hükmü uyarınca Bakanlar Kurulu kararıyla ihtiyaca göre öğretim
elemanları kadrolarında unvan ve derece değişiklikleri yapılabilir.
Yükseköğretim Kurulunca atanması uygun görülmeyenler altmış gün içerisinde
yargı yoluna başvurabilirler. Yükseköğretim Kuruluna başvurmayanlar ile
Yükseköğretim Kurulunca ataması uygun görülmeyenlerden, yargı yoluna müracaat
etmeyenler ve yargı kararı ile öğretim elemanı olarak atanmaları uygun
görülmeyenler ise bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl
içerisinde Devlet Personel Başkanlığına müracaat ederler. Bunlar, personel
ihtiyacı dikkate alınarak anılan Başkanlıkça belirlenecek kamu kurum ve
kuruluşlarının boş memur kadrolarına sınav şartı aranmaksızın ve açıktan
atamaya ilişkin sınırlamalara tâbi tutulmaksızın altı ay içinde atanırlar.
Ancak bunlardan yüksek
lisans eğitimini başarıyla tamamlayamamış olanlar, bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde Devlet Personel Başkanlığına
müracaat etmeleri halinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci
maddesinde belirtilen genel şartları taşımaları kaydıyla müracaat tarihinden
itibaren üç ay içerisinde, personel ihtiyacı dikkate alınarak anılan Başkanlıkça
belirlenecek kamu kurum ve kuruluşlarının boş memur kadrolarına sınav şartı
aranmaksızın ve açıktan atamaya ilişkin sınırlamalara tâbi tutulmaksızın
atanırlar. Bunlardan halihazırda Devlet memuru statüsünde çalışanların ise
çalıştıkları kurumlarda mecburi hizmetlerini yapmalarına müsaade edilir.
Bunlar, atandıkları kurumlarında, halihazırda kamu kurumlarında görev yapanlar ise bu
kurumlarında yurt içinde veya yurt dışında görmüş oldukları öğrenim sürelerine
ilişkin olarak genel hükümler çerçevesinde belirlenen mecburi hizmet
yükümlülüklerini yerine getirirler ve ilgililer adına öğrenimleri nedeniyle
çıkarılmış olan borç tutarlarının takibinden vazgeçilerek tahsilat işlemine son
verilir. Bunların daha önce ödemiş oldukları tutarların bulunması halinde, bu meblağa
isabet eden süreler ilgililerin mecburi hizmet sürelerinden indirilir. Ancak,
üniversiteye veya başka bir kamu kurumuna dönmek istemeyenlerden mecburi hizmet
karşılığı olarak, hizmetleri karşılığında aldıkları yurt içi maaşlar talep
edilemez. Bu maaşlar haricinde eğitimleri için yapılan diğer ödemeler talep
edilir.
Birinci fıkranın (a), (b) veya (c) bentlerinde
sayılan durumların gerçekleşmesine rağmen, geçici 47 nci
madde uyarınca öğrenim hakkı tanınanlardan ataması yapılmış olanlar ile
kadrolarıyla ilişikleri kesilmeyenlerden haklarında borç takibi yapılanlar
kadrolarında bırakılır; bunlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.
Bunların yükseköğretim kurumlarında çalışmış oldukları süreler mecburi
hizmetlerinden indirilir.
Bu madde kapsamına girenlerden
öğretim elemanı kadrosuna atananlardan tekrar mecburi hizmet yükümlülüğü
öngörülen bir görevlendirme yapılmış veya yapılacakların, söz konusu
görevlendirme çerçevesinde lisansüstü eğitim-öğretimlerini başarılı bir şekilde
tamamlamış olmaları veya tamamlamaları halinde, bu görevde çalışmış oldukları
süreler ilk görevlendirmeye ilişkin mecburi hizmetlerinden indirilir ve ikinci
görevlendirmeye ilişkin mecburi hizmet yükümlülüğü devam eder; başarısız
olmaları halinde ise bu görevlendirmeden kaynaklanan mecburi hizmet yükümlülük
süreleri önceki mecburi hizmet yükümlülük sürelerine ilave edilir.
Yukarıda belirtilen
hükümler çerçevesinde öğretim elemanı veya memur kadrolarına atandıktan sonra
yükümlü bulundukları mecburi hizmeti bitirmeden görevlerinden ayrılan veya bir
ceza sebebiyle görevine son verilenler ile bu madde kapsamına girdiği halde
müracaat etmemeleri veya Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde
belirtilen genel şartları taşımadıkları için atanamamaları nedeniyle mecburi
hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerin yükümlü tutulacakları tutar,
imzaladıkları yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedi
hükümleri dikkate alınmaksızın ve ilgililere ödeme yapma sonucu doğurmaksızın,
kendilerine döviz olarak yapılmış olan her türlü masraflar için;
a) Bunlardan 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun ek 34 üncü maddesinin yürürlüğe girdiği 5/8/1996
tarihinden sonra yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedi
alınanlar hakkında, anılan maddenin ikinci fıkrası hükümlerine göre bu Kanunun
yayımı tarihinden önceki süreler için faiz uygulanmaksızın hesaplama yapılır.
b) 5/8/1996
tarihinden önce yüklenme senedi ile muteber imzalı müteselsil kefalet senedi
alınanlar hakkında, ilgili adına fiilen ödemenin yapıldığı tarihteki T.C.
Merkez Bankasınca tespit ve ilân edilen efektif satış kuru üzerinden Türk
Lirasına çevrilerek bulunacak tutar ile bu tutara sarf tarihinden bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihe kadar geçen süre için 1/1/2006 tarihinden geçerli
olmak üzere tespit ve ilân edilen kanunî faiz işletilerek hesaplama yapılır.
Ancak, bu hükümlere göre hesaplama yapılması sonucunda borçlunun aleyhine bir
durum ortaya çıkması halinde (a) bendi hükümleri uygulanır.
Hesaplanan borç miktarı, ilgilinin durumu ve
ödettirilecek meblağ dikkate alınarak azamî beş yıla kadar
taksitlendirilebilir. Bunların daha önce ödemiş oldukları tutar ile mecburi
hizmetlerinde değerlendirilen sürelere isabet eden tutar, anılan madde uyarınca
belirlenecek tutardan düşülür”.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
29. Mahkemenin 8/5/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/12/2012 tarih ve 2012/1269 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
30. Başvurucu, mecburi hizmet
yükümlülüğü nedeniyle Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğü tarafından aleyhine
açılan alacak davasında, yanlış kanun hükmünün uygulandığını, savunmasının hem
yerel mahkeme hem de temyiz merciince hiç dikkate alınmadığını, savunmasında
belirttiği kanun hükmünden neden yararlanamayacağı hususunda yerel mahkeme
kararında hiçbir gerekçe ve değerlendirme bulunmadığını, benzer başka bir
olayda ise doğru kanun hükmü uygulanarak üniversite tarafından açılan tazminat
davasının reddedildiğini, şahsına yanlış kanun hükmü uygulanması neticesinde haksız
bir şekilde tazminat ödemek zorunda kaldığını ve tazminatın bir kısmının icra
yoluyla tahsil edildiğini belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan
"kanun önünde eşitlik",
35. maddesinde tanımlanan "mülkiyet
hakkı" ve 36. maddesinde tanımlanan "adil yargılanma hakkı"nın ihlal edildiğini
ileri sürmekte ve ihlalin ortadan kaldırılması yönünde karar verilmesini talep
etmektedir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ilebağlı değildir.Başvurucunun, eşitlik ilkesinin ihlali
iddiasının ayrı bir başlık altında, uyuşmazlığın çözümünde yanlış kanun hükmü
uygulanması neticesinde haksız bir şekilde ödemek zorunda bırakıldığı ve bir
kısmı cebri icra yoluyla tahsil edilmiş bulunan tazminat nedeniyle mülkiyet
hakkının da ihlal edildiği yönündeki iddiaları, adil yargılanma hakkı
kapsamında ileri sürdüğü şikâyetlerine bağlı olduğundan, başvurunun bu kısmının
ise birlikte incelenmesi gerekmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Eşitlik
İlkesinin İhlal Edildiği İddiası Hakkında
32. Başvurucu, benzer bir olayda aynı kurumda çalışan başka
bir kişi hakkında açılan alacak davasının reddedildiğini, ancak şahsına karşı
açılan davanın kabul edildiğini belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın “Kanun
önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesinin birinci ve beşinci
fıkraları şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.”
34. Sözleşme’nin “Ayırımcılık
yasağı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de
tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din,
siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa
aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı
hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”
35. Başvurucunun, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen
eşitlik ilkesi ve Sözleşme’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının
ihlal edildiğine yönelik iddiasının, bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate
alındığında, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve
Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak
ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle, ayrımcılık yasağının ihlal edilip
edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal iddiasının, kişinin hangi temel hak
ve özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı sorularına cevap verebilmesi
gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).
36. Başvurucu, eşitlik ilkesine dayanan başvurusunu
yargılamada farklı kararların verilmesi ile bağlantılı olarak ileri sürmüştür.
Bir başka ifadeyle adil yargılanma hakkı konusunda ayrımcılığa maruz kaldığını
iddia etmektedir. Bu bağlamda başvurucunun iddiasının, Sözleşme’nin 14. maddesi
de dikkate alınarak Anayasa’nın 10. maddesi çerçevesinde incelenmesi
gereklidir.
37. Bireysel başvuru incelemesinde eşitlik ilkesinin bağımsız
bir koruma işlevinin olmaması, bu yasağın genişletici bir yoruma tabi
tutulmasına engel teşkil etmemektedir. Anayasal bir hakkın ihlal edildiği
iddiası tek başına incelendiğinde o hakkın ihlal edilmediği kanaatine
varılabilirse de bu durum, o hakka ilişkin ayrımcı bir uygulamanın
incelenmesine engel değildir. Bu çerçevede, ilgili temel hak ve özgürlük ihlal
edilmemiş olsa da o hakla ilgili bir konuda sergilenen ayrımcı tutumun, eşitlik
ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılabilir (B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 48).
38. Salt “eşitlik”
kavramı, herhangi bir nesnel ve makul dayanağı olmaksızın aynı durumdaki
bireylere farklı muamelede bulunulmamasına ilişkin gerekliliği ifade
etmektedir. Bu kavramın somutlaştığı Anayasa’nın 10. maddesi “dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle”; Sözleşme’nin 14. maddesi
ise “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal
veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet,
servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma” dayalı
olan farklı muamele şekillerini yasaklamaktadır (B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 49).
39. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
gereğince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar
verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı başvurular da bu
nedenle açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilecektir (B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 20).
Buna paralel olarak, başvuruya konu olay veya olguların ve ihlal iddiasına konu
anayasal haklar arasındaki bağlantılarının açıklanması ve kanıtlanması
yükümlülüğü kural olarak başvurucuya aittir (B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38).
40. Başvurucu, kendisi hakkında açılan tazminat davası kabul
edilirken, kendisi ile “aynı durumda”
ve “aynı hukuksal statüye sahip”
olarak nitelediği meslektaşı hakkında açılan tazminat davasının reddedildiğini
ve bu durumun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmektedir. Başvurucu
tarafından kullanılan bu ifadeler ile başvuru formu ve eklerinde yer alan
bilgiler, ayrımcılığın değerlendirilmesi konusunda yeterli çıkarımlar
yapılmasına müsait değildir. Zira başvurucunun emsal
gösterdiği olaydaki meslektaşı 5535 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle 2547 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 53. maddesinde öngörülen süre içinde hizmet yükümlülüğü
devrinden faydalanmak için başvuru yapmış, ancak başvuru yaptığı kurumun hatası
nedeniyle talebi Yükseköğretim Kuruluna gönderilmemiş, daha sonra ilgili kişi
hakkında açılan alacak davası da kişinin süresinde başvuru yaptığı gerekçesiyle
reddedilmiştir. Oysa başvurucu kanuni düzenlemede öngörülen süre içinde
hizmet yükümlülüğü devri talebinde değil borç yapılandırması talebinde
bulunmuş, ancak düzenlemede öngörülen süre bittikten sonra yaptığı hizmet
yükümlülüğü talebi reddedilmiş, daha sonra hakkında açılan alacak davası kabul
edilmiştir.
41. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun ve mukayeseye konu
ettiği meslektaşının aynı hukuki konumda bulunmaması nedeniyle farklı
sonuçlanan davaları arasında eşitlik karşılaştırması yapılamayacağı ve bu
sebeple başvurucunun ihlal iddiasını kanıtlayamadığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası Hakkında
42. Başvurucu, savunmasının hem yerel mahkeme hem de temyiz
merciince hiç dikkate alınmadığını, savunmasında belirttiği kanun hükmünden
neden yararlanamayacağı hususunda yerel mahkeme kararında hiçbir gerekçeye yer
verilmediği ve değerlendirme yapılmadığını, bu nedenlerle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan "adil yargılanma hakkı"nın
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
43. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkin başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de
bulunmaması nedeniyle kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucu, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan "adil yargılanma hakkı"nın ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
45. Adalet Bakanlığı görüş yazısında,
başvurucunun, hali hazırda kamu kurumunda çalışıyor olması nedeni ile 5535
sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeden faydalanması gerektiğini, bu nedenle
Üniversite Rektörlüğünce hakkında açılan haksız davanın reddi gerekirken bu
husustaki savunması hiç dikkate alınmadan borçlu olduğuna hükmedildiğini belirttiğini,
mahkemenin nihai kararında bilirkişi raporunu hükme esas aldığını, söz konusu
raporda başvurucunun ileri sürdüğü itiraz hakkında bir değerlendirme yapılarak
nihai takdirin Mahkemeye bırakıldığını, nihai karardan başvurucunun itirazının
yerinde görülmediğinin anlaşıldığını, Yargıtay tarafından da temyiz ve karar
düzeltme sebeplerinden hiçbirinin bulunmadığı belirterek başvurucunun bu
talebinin reddine karar verildiğini belirterek, mahkeme ve temyiz merciinin
kararlarının gerekçesiz olduğuna dair şikâyetin incelenmesi sırasında bu
hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
46. Başvurucu, başvuru formunda ileri sürdüğü iddialar
dışında, bilirkişi raporunda yer alan ifadelerin mahkeme kararlarını gerekçeli
hale getirmeyeceğini belirtmiştir.
47. Başvurucunun iddiası gerekçeli karar hakkı açısından
incelenecektir.
48. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
49. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
50. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
51. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilensilahların eşitliğiilkesi kapsamında kabul edilmekte olup, bu hak ve
gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma
hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi
uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6.
maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşmenin lâfzî
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen gerekçeli karar hakkı vesilahların eşitliğiilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§
38).
52. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
53. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (bkz. García Ruiz/İspanya,
B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26) başvurucuların dile
getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara
ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usuli
haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde
tartışılmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (B. No:
2012/603, 20/2/2014, § 49).
54. Somut olayda başvurucu, mecburi hizmet yükümlülüğünü
yerine getirmediğinden bahisle hakkında açılan alacak davasına verdiği savunma
dilekçesinde; 5535 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle 2547 sayılı Kanun’a eklenen
geçici 53. maddesinde, kamu kurumlarında görev yapanların yurtdışındaki eğitim
giderlerine karşılık yerine getirmedikleri mecburi hizmet yükümlülüğünü hali
hazırda çalıştıkları kurumda yerine getirebileceklerini, bu durumda borç
takibinden vazgeçileceğinin düzenlendiğini, bu düzenlemeden faydalanmak için
başvuru şartı aranmamasına rağmen 25/9/2006 tarihinde
anılan düzenlemeden faydalanmak için başvuru yaptığını, diğer yandan mecburi
hizmet yükümlülüğü süresinin hatalı hesaplandığını belirtmiş, İlk Derece
Mahkemesi uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar
vermiş, bilirkişi tarafından hazırlanan raporda başvurucunun 2547 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 53. maddeden faydalanamayacağı belirtilmekle beraber bu
konu hakkında karar takdirinin Mahkemeye ait olduğu ifade edilmiş ve hesaplanan
borç tutarı Mahkemeye bildirilmiştir. Başvurucu, düzenlemeden
faydalanamayacağına ilişkin bilirkişi raporuna itiraz etmiştir. Ancak İlk
Derece Mahkemesi esas hakkında verdiği kararda, başvurucunun asıl iddiası olan
mecburi hizmet yükümlülüğünü BDDK’da tamamlayabileceğine dair düzenleme
nedeniyle davanın reddi gerektiği iddiası hakkında hiçbir değerlendirme
yapmadan bilirkişi raporunda tespit edilen alacak tutarının Rektörlüğe
ödenmesine karar vermiştir.
55. Başvurucu tarafından bu karara karşı yapılan temyiz
başvurusuna ait dilekçede aynı husus ileri sürülmüş, hatta temyiz yargılaması
devam ederken kendisinin 2547 sayılı Kanun’un 53. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında olduğuna ilişkin Maliye Bakanlığının 20/3/2012
tarih ve 3527 sayılı görüşünü de Yargıtay 18. Hukuk Dairesine sunmuş ise de,
anılan Daire başvurucunun iddiaları hakkında bir değerlendirme yapmayarak İlk
Derece Mahkemesi kararının onanmasına karar vermiştir.
56. Görüldüğü üzere, aleyhine açılan
alacak davasında başvurucu tarafından borçlu olmadığını ifade eden ve buna
ilişkin asıl iddia olarak dayanılan mecburi hizmet yükümlülüğünün çalıştığı
kuruma aktarılmasının yapılması ve yapılan düzenleme uyarınca bu talep için
süre şartının bulunmadığı itirazlarının sadece bilirkişi raporunda
değerlendirildiği, bilirkişinin uyuşmazlığın çözümü için mahkemeye yardımcı
olmaktan başka bir görevinin bulunmadığı ve hazırladığı raporun yargı kararı niteliği
taşımadığı açık olduğundan, mahkeme kararında tartışılmayan ve
gerekçelendirilmeyen başvurucunun iddiasının bilirkişi raporunda dile
getirilmiş olması dolayısıyla karşılanmış olduğunun kabulünün mümkün olmadığı,
kararın temyiz aşamasında da aynı iddia ileri sürülmüş olmasına rağmen temyiz
hakkında verilen kararda da bu hususa ilişkin bir gerekçeye yer verilmediği
görülmektedir.
57. Bu durumda, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt
verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddia olan mecburi
hizmet yükümlülüğünün çalıştığı kuruma aktarılabileceği ve bunun için süre
şartının bulunmadığı iddiası, İlk Derece Mahkemesi kararında tartışılmamış ve
karşılanmamıştır. Başvurucu, tüketilmesi gereken ve etkili kanun yolu olan
temyiz yolunda da aynı iddiayı dile getirmiş ise de Yargıtay kararında da bu
iddia karşılanmamış ve İlk Derece Mahkemesinin iddiayı cevapsız bırakması
tutumu aynen kabul görmüştür. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
58. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
59. Burhan ÜSTÜN ve Hicabi DURSUN
bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
60. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini
belirterek ve ihlalin ortadan kaldırılması yönünde karar verilmesini talep
etmektedir.
61. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50.
maddesi şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
62. Başvuru konusu olayda tespit edilen
ihlal, adil yargılanma hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının
ihlal edilmesinden kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak
ortadan kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un (1) ve
(2) numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması içinyeniden yargılama yapılmak üzerekararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
63. Başvurucu tarafından yatırılan 172,50 TL harç tutarının
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
2.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OY BİRLİĞİYLE,
3.
Gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE, Burhan
ÜSTÜN ve Hicabi DURSUN’un
karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
B. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Balıkesir 2. Asliye Hukuk
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,
C. 172,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE, OY BİRLİĞİYLE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
8/5/2014 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Başvurucu,
kendisine uygulanması gereken 2547 sayılı Kanun’un geçici 53. maddesinin üçüncü
fıkrasının uygulanmadığını, açtığı davada davasının reddedildiğini, ancak bu
konuda mahkeme ve Yargıtay kararlarında hiçbir gerekçenin bulunmadığını,
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan “adil yargılanma hakkı”nın
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkeme
kararlarının gerekçeli olması ilkesi adil yargılanma hakkının unsurları
arasında yer almaktadır. Bu hak usul ve esasa ilişkin iddia ve savunmaların
cevaplandırılması dışında her bir iddia ve savunmanın cevaplandırılacağı veya
karşılanacağı anlamına gelmemektedir. Ancak öne sürülen hususlardan biri kabul
edilirse, davanın sonucuna etkili olması halinde, mahkeme bu hususta belirli ve
açık bir cevap vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi, açık bir
şekilde ifade edilirse zımni ret de yeterli olabilir. Diğer taraftan kanun yolu
mercilerince alt derece mahkemelerin kararlarında gösterdikleri gerekçeler
kabul edilmiş olacağından, anılan kararlarda ayrıca gerekçe gösterilmesine
gerek bulunmamaktadır. Nitekim AİHM içtihatları da bu yöndedir.
Başvurucu
tarafından ileri sürülen hususlar bilirkişi raporunda açıkça değerlendirilmiş,
rapor başvurucuya tebliğ edilerek itiraz etmesi sağlanmış, mahkemece bilirkişi
raporuna atıf yapılarak oradaki değerlendirmeye iştirak edilmiş, böylece ileri
sürülen hususta gerekçe oluşturulmuştur. Mahkeme kararını onayan ve
başvurucunun karar düzeltme talebini reddeden Yargıtay da aynı görüşe
katılmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, gerekçesizlikten dolayı adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini kabul eden çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.