logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Nebahat Tanrıverdi [2.B.], B. No: 2012/1313, 6/3/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NEBAHAT TANRIVERDİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2012/1313)

 

Karar Tarihi: 6/3/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Selami ER

Başvurucu

:

Nebahat TANRIVERDİ

Vekili

:

Av. Abdurrahman EROL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, maliki olduğu taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel tespiti ve tescil davasının 10 yıldan uzun sürmesi, dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedelinin dava sonunda faiz işletilmeden kendisine ödenmesi ve Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan kamulaştırma bedelinin faiziyle ödenmesi kuralına aykırı hüküm tesis edilmesi nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 14/12/2012 tarihinde Tarsus 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 29/3/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. İkinci Bölümün 20/5/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için 21/5/2013 tarihinde Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığının 18/7/2013 tarihli görüş yazısı 30/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu Adalet Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde 19/8/2013 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru dilekçesi ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucuya ait Mersin ili, Tarsus ilçesi, Şehit Mustafa mahallesi, 281 ada 15 no’lu parselde yer alan üç katlı taşınmaz hakkında imar planında yol güzergâhına isabet ettiği gerekçesiyle Tarsus Belediyesi (İdare) Encümeni tarafından 23/10/2001 tarihinde kamulaştırma kararı verilmiştir.

8. Tarsus Belediye Başkanlığı tarafından oluşturulan kıymet takdir komisyonu 3/12/2001 tarihinde taşınmazın kamulaştırma bedelini 55.090,00 TL olarak belirlemiştir.

9. Bu bedel üzerinde başvurucuyla uzlaşma sağlanamaması üzerine İdarece 27/12/2001 tarihli dilekçesiyle Tarsus 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açılmıştır.

10. Başvurucu, kamulaştırma işleminin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemi ile Adana İdare Mahkemesine E.2002/217 sayılı dosya üzerinden dava açmıştır. Adana İdare Mahkemesi 31/5/2002 tarihinde yaptığı incelemede, yürütmenin durdurulması istemini reddetmiştir.

11. Mersin İdare Mahkemesinin faaliyete geçmesi üzerine Adana İdare Mahkemesi 11/9/2002 tarih ve E.2002/281, K.2002/1618 sayılı kararıyla davanın yetki yönünden reddine ve dosyanın Mersin İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

12. Mersin İdare Mahkemesi 28/10/2004 tarih ve E.2002/641, K.2004/1400 sayılı kararıyla davanın kabulüne ve dava konusu taşınmazın kamulaştırılmasını öngören idari işlemin iptaline karar vermiştir.

13. Kararın temyizi üzerine Danıştay 6. Dairesi 6/7/2005 tarih ve E.2005/1681, K.2005/3931 sayılı kararıyla iptal kararının bozulmasına hükmetmiştir. Aynı daire karar düzeltme talebini 5/7/2006 tarih ve E.2005/7475, K.2006/3623 sayılı kararıyla reddetmiştir.

14. Mersin İdare Mahkemesi bozma kararı üzerine 21/3/2007 tarih ve E.2006/3166, K.2007/838 sayılı kararıyla kamulaştırma işleminin iptali isteminin reddine karar vermiş, bu karar 24/7/2009 tarihinde kesinleşmiştir.

15. Tarsus 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) tarafından, Mersin İdare Mahkemesinde görülen kamulaştırma işleminin iptali davası bekletici mesele yapıldığından İdare Mahkemesi kararının kesinleşmesi beklenmiştir.

16. Mahkeme, idare mahkemesinde davanın reddedilmesi üzerine 21/10/2010 tarihinde bilirkişiler nezaretinde taşınmazın bulunduğu yerde keşif yapmış ve zemin+3 kattan oluşan taşınmazın zemin katının işyeri, diğer katların mesken olarak kullanıldığını tespit etmiştir.

17. Mahkemeye sunulan 14/12/2010 tarihli bilirkişi raporunda taşınmazın değeri 27/12/2001 tarihli dava dilekçesi tarihi esas alınarak 61.211,30 TL olarak tespit edilmiştir. Başvurucu vekili 10/1/2011 tarihli dilekçesiyle rapora itirazlarını mahkemeye sunmuştur.

18. Bilirkişi raporuna itiraz üzerine alınan 21/2/2011 tarihli ikinci bilirkişi raporunda Ocak-Aralık 2001 arasında taşınmazın değerinde güncelleme yapılarak taşınmazın değeri 100.999,00 TL olarak tespit edilmiştir.

19. Mahkeme, 19/4/2011 tarih ve E.2003/887, K.2011/319 sayılı kararıyla davayı kabul ederek bilirkişi raporu doğrultusunda tespit ettiği 100.999,00 TL kamulaştırma bedelinin başvurucuya ödenmesine ve taşınmazın tapu kaydının terkinine karar vermiştir.

20. Mahkeme kararına yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, kamulaştırma bedelinin 2001 yılı birim fiyatlarına göre belirlenmesi gerektiği ve yapılan endeks ilavesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle, 12/9/2011 tarih ve E.2011/6660, K.2011/8640 sayılı kararıyla yerel mahkeme kararını bozmuştur.

21. Mahkeme, bozma kararına uyarak 2/2/2012 tarih ve E.2011/714, K.2012/39 sayılı kararıyla kamulaştırma bedelini 61.211,30 TL olarak tespit etmiş ve fazla ödenen bedelin başvurucudan alınarak idareye iadesine karar vermiştir.

22. Başvurucunun ikinci karara karşı yaptığı temyiz başvurusu Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 7/5/2012 tarih ve E.2012/4315, K.2012/5185 sayılı kararıyla reddedilerek yerel mahkeme kararı onanmıştır.

23. Başvurucunun karar düzeltme talebi de aynı dairenin 18/10/2012 tarih ve E.2012/8772, K.2012/11632 sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.

24. Başvurucu, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası devam ederken kamulaştırmaya konu taşınmazın rayiç değerinin tespit edilmesi istemiyle aynı mahkemeye müracaat etmiş ve Mahkeme, 23/5/2011 tarih ve 2011/37 Değişik İş sayılı kararıyla aynı tarihte bilirkişiler eşliğinde keşif yapılmasına ve bilirkişi raporu alınmasına karar vermiştir. Mahkemeye sunulan 4/11/2011 tarihli bilirkişi raporuyla 23/5/2011 tarihli keşif günü rayiciyle taşınmazın değeri 732.540,00 TL olarak tespit edilmiştir. İdare bu tespite karşı 17/10/2011 havale tarihli dilekçeyle itiraz etmiştir.

B. İlgili Hukuk

25. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.

Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.

Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar…

Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.

Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.

(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.

14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır.

…”

26. 2942 sayılı Kanun’un 24/4/2001 tarih ve 4650 sayılı Kanunla değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 6/3/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 14/12/2012 tarih ve 2012/1313 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

28. Başvurucu, maliki olduğu taşınmaza ilişkin olarak açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasının 10 yıldan uzun sürdüğünü, 2001 yılı birim fiyatları üzerinden hesaplanan kamulaştırma bedeli olan 61.211,30 TL’nin dava sonunda faiz işletilmeden kendisine ödendiğini, talebi üzerine aynı mahkemece taşınmazın 2011 yılındaki gerçek değerinin 732.540,00 TL olarak tespit edildiğini, ayrıca Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz ödenmesi ilkesine aykırı hüküm tesis edildiğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, talebi üzerine mahkemece tespit edilen taşınmazın 2011 yılı değerinin tespit tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte kendisine maddi tazminat olarak ödenmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas İnceleme

a. Mülkiyet Hakkı Yönünden

30. Başvurucu, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında dava tarihine göre belirlenen bedelin dava sonunda faiz işletilmeden kendisine ödendiğini, taşınmazın rayiç değerinin yapılan ödemeden oldukça yüksek olduğunu, Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen devlet alacakları için en yüksek faizin kendisine ödenen kamulaştırma bedeline uygulanmadığını, bu nedenlerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucu tarafından açılan kamulaştırma işleminin iptaline ilişkin davanın reddedilmesinin taşınmazın kamu yararı amacıyla kamulaştırıldığını ortaya koyduğu, başvurucunun taşınmazının yasaya uygun olarak ve kamu yararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma bedelinin usulüne uygun olarak tayin edildiği konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmadığı, başvurunun çözümlenmesi bakımından başvurucunun üzerine orantısız ve aşırı bir yük yüklenip yüklenmediğinin araştırılması gerektiği, kamulaştırma bedeline Anayasa’nın 46. maddesinde düzenlenen kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faizin uygulanması isteminin Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için uygulanabileceği, ancak başvuruda dava tarihi ile bedelin ödendiği tarih arasında geçen süre zarfında kamulaştırma bedelinin %168.86 oranında değer kaybına uğradığı ve benzer mağduriyetlerin önlenmesi amacıyla 6459 sayılı Kanunla 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesinde değişiklik yapıldığı ifade edilerek Anayasa’nın 35. maddesine ilişkin şikâyet incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.

32. Başvurucu, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı cevabında, taşınmazın Asliye Hukuk Mahkemesince tespit edilen gerçek değeri ile ödenen kamulaştırma bedeli arasında 11 kat fark bulunduğunu, bakanlığın ileri sürdüğü %168.86 oranında değer kaybının karşılanmasının ihlali ortadan kaldırmayacağını belirterek, taşınmazın idare adına tescil tarihi için geçerli olan gerçek satış değerinin kendisine ödenmesi talebini sunmuştur.

33. Anayasa’nın “Mülkiyet Hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

34. Anayasa'nın “Kamulaştırma” kenar başlıklı 46. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.”

35. Anayasa'nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

36. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) Ek (1) No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”

37. Somut başvuruda başvurucu, kamulaştırmanın kamu yararı şeklinde meşru bir amaca yönelik olmadığı yönünde bir şikâyette bulunmamaktadır. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun taşınmazının yol güzergâhında kalması nedeniyle Tarsus Belediyesi tarafından kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2492 sayılı Kanun’a uygun olarak sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın meşru amacının bulunduğu ve kanuna uygun olarak yapıldığı anlaşıldığından başvurucunun rayiç değer ve faiz ödenmemesine yönelik şikâyetleri Anayasa’nın 13 ve 35. maddeleri kapsamında ölçülülük ilkesi yönünden incelenecektir.

38. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyetleri ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği karşılığı ödenmek suretiyle ellerinden alınabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları halinde elde edilmek istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 37).

39. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”, öngörülen müdahalenin, ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik”, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını, yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

40. AİHM de mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Sözleşme’ye uygunluğunu denetlerken yapılan müdahalenin kamu yararı ya da genel yararı amaçlamasının yanı sıra toplumun genel yararı ile birey haklarının korunması arasında adil bir dengenin de gözetilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu çerçevede bireylerin, mülklerinin değeriyle orantılı makul bir bedel ödenmeden mülklerinden mahrum edilmeleri halinde yapılan müdahalenin ölçülü olmadığına hükmetmektedir. (Sporrong ve Lönnroth/İsveç, B. No: 7151/75 ve 72/52/75, 23/9/1982, § 69; James ve Diğerleri/İngiltere, B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 54; Papachelas/Yunanistan, B. No: 31423/96, 25/3/1999, § 48; Lithgow ve Diğerleri/İngiltere, B. No: 9006/80, 9262/81, 9263/81, 9265/81, 9266/81; 9313/81, 9405/81, 8/7/1986 § 120-121).

41. Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen ve temel öğesinin “kamu yararı” olduğu kabul edilen kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası olmaksızın, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından sona erdirilmesidir. Kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddenin birinci fıkrasında; "Devlet ve kamu tüzelkişileri, kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir" denilmektedir. Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal öğeleridir. (AYM, E.2004/25, K.2008/42, K.T.17/1/2008)

42. Başvurucu taşınmazın dava tarihi olan 2001 yılı değeri yerine idare adına yola terkin edildiği 2011 yılı itibariyle taşınmazın rayiç değerinin kendisine ödenmesini talep etmiştir.

43. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, bu mülkte gelecekteki değer artışını da içerecek şekilde mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa’da yer alan ve korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Gelecekte elde edilecek bir kazanç kazanılmadığı veya bu kazanca yönelik icrası mümkün bir iddia mevcut olmadığı sürece bir mülk olarak değerlendirilemez. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Denimark Ltd/Birleşik Krallık, Başvuru No: 37660/97, 26/9/2000)

44. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri uyarınca tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları halinde dava tarihine göre taşınmazın adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde bedeli mahkemece tespit edilmesi gerekmektedir. Değer tespitinin dava tarihine göre tespiti, Kanun gereği olduğu gibi dava sürecinde taşınmazın değerinde meydana gelecek artış veya azalışların bedele etki etmemesi ve bu şekilde bedel tespitine belirlilik kazandırmanın gereğidir. Aksi halde taşınmazın değeri uzun süren davalarda artabileceği gibi azalabileceğinden idare veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 52).

45. Başvuruya konu davada Mahkeme, 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesi doğrultusunda kamulaştırmaya konu taşınmaza ilişkin tapu kayıtlarını, kroki bilgilerini ve emsal satış bedellerini gösterir belgeleri temin etmiş, 1 fen bilirkişisi, 3 inşaat ve 2 mülk bilirkişisi eşliğinde mahallinde keşif yapmış, bilirkişi raporlarının alınmasının ardından taraflara tebliğ etmiş ve taraflardan gelen itirazlar doğrultusunda ek bilirkişi raporu almış, ek bilirkişi raporunun taraflara tebliği üzerine tekrar itiraz hakkı tanınmış ve usulüne uygun olarak kamulaştırma bedelini tespit etmiştir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin, kamulaştırma bedelinin 2001 yılı birim fiyatlarına göre belirlenmesi gerektiği ve yapılan endeks ilavesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle kararı bozması üzerine bozma kararına uygun şekilde endeks ilavesi yapılmaksızın hesaplama yaparak kamulaştırma bedelini 61.211,30 TL olarak tespit etmiş ve fazla ödenen bedelin idareye iadesine karar vermiştir.

46. Davanın konusu kamulaştırılan taşınmazın dava tarihindeki bedelinin tespiti olduğundan Mahkeme, 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesine uygun olarak kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasının açılmış olduğu 2001 yılı fiyatları üzerinden kamulaştırma bedeline hükmetmiş ve daha sonra taşınmazın değerinde meydana gelen artışları ve başvurucunun Mahkemeden talebi üzerine taşınmazın 2011 yılına göre tespit edilen rayiç değerini bedel tespitinde değerlendirmeye almamıştır.

47. Başvurucu dava tarihine göre belirlenen bedele faiz ödenmemesi nedeniyle alması gereken bedelin değerinde azalma olduğundan şikâyet etmekte ve geç ödenen kamulaştırma bedeline Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faizin (gecikme faizinin) uygulanması gerektiğini iddia etmektedir.

48. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması gerekir. (Scordino/İtalya (no:1), B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 258).

49. Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre; kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi taksitlendirilebilmektedir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtay’ın istikrar kazanan içtihatlarına göre de, Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz oranı ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752, 15/10/2002). Dolayısıyla dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava tarihinden itibaren devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi talebinin yasal bir dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulaması bulunmamaktadır (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 50).

50. Başvuru konusu davada Mahkeme tarafından belirlenen kamulaştırma bedeli başvurucu adına banka hesabına peşin olarak yatırılmıştır. Bu durumda başvurucunun kamulaştırma bedeline devletin alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanması talebinin Anayasa’nın 46. maddesi kapsamında yasal dayanağı bulunmamaktadır. (Benzer yönde AİHM kararı için bkz., Yetiş/Türkiye, B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 44).

51. Bununla birlikte kamu kurumları uzun süren kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında faiz ödemeyerek bireylerin almaları gereken bedelin enflasyon karşısında aşınmasına neden olmaktadırlar. Bu durumda taşınmazı kamulaştırılan kişilere ödenen kamulaştırma bedelinin kişinin uğradığı zararı telafi edebilmesi için taşınmazın gerçek karşılığı olması yanında ayrıca ödenen bedelin tespitiyle ödenmesi arasında geçen dönemde gözlemlenen enflasyona nispetle hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59).

52. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, 10/2/2011).

53. Bu çerçevede AİHM, Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu tespit edilen bedelin değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok davada başvuranların üzerinde meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/12/1998, § 48-50; Akkuş/Türkiye, B. No: 19263/92, 9/7/1997, § 28-31; Yetiş/Türkiye, B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 57-60).

54. Nitekim kanun koyucu bahsedilen husustaki yasal eksiği gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında davanın zamanında sonuçlandırılamaması halinde yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi ederek benzer mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve zamanında tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin yapıldığı tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 53).

55. Somut başvuruya konu kamulaştırma işleminde ise dava, bahsedilen kanun hükmünün yürürlüğe giriş tarihinden önce sonuçlandığından yasal faiz ödemesi yapılmamıştır. Bu durumda kamulaştırma sürecinde kamu yararına ulaşmak için kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında makul bir orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan başvurucunun üzerine orantısız ve aşırı bir yük binip binmediğinin araştırılması gerekmektedir.

56. Başvuru konusu kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası, 27/12/2001 tarihli dilekçeyle Tarsus Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılmış, Mahkeme 19/4/2011 tarihli kararıyla dava dilekçesinin verildiği tarihe göre taşınmazın kamulaştırma değerini 100.999,00 TL olarak tespit ederek başvurucuya derhal ödenmesine karar vermiştir. Bu kararın Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 12/9/2011 tarihli kararıyla bozulmasının ardından yapılan yargılamada kamulaştırma bedelinin 61.211,30 TL olarak tespit edilmesi üzerine başvurucuya peşinen ödenen kamulaştırma bedeli arasındaki fark başvurucudan tahsil edilmiştir.

57. Bu durumda dava tarihi esas alınarak tespit edilen ve daha önceki bir tarihte bankaya depo edilen kamulaştırma bedelinin başvurucuya 19/4/2011 tarihinde ödendiği göz önüne alındığında dava dilekçesinin verildiği tarih ile ödeme tarihi arasında 9 yıl 4 ay (112 ay) süre geçtiği görülmektedir. Merkez Bankası verilerine göre dava dilekçesinin verildiği ve bedel tespitinde esas alınan Aralık 2001 ile bedelin ödendiği tarih olan Nisan 2011 tarihleri arasında enflasyonda meydana gelen artış %174,68’dir. Bir başka ifadeyle Aralık 2001 tarihindeki 100 TL’nin Nisan 2011’de enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 274,68 TL’dir.

58. Başvurucuya dava tarihine göre belirlenerek ödenen 61.211,30 TL kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 168.137,00 TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını telafi edecek fark 106.925,70 TL’dir.

59. Yukarıdaki unsurlara bakarak, kamulaştırma bedelinin dava açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği tarihteki değeri arasında gözlemlenen farkın kamulaştırma bedeline faiz eklenmemesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ödenmeyen bu fark, bireyin mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozarak, Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük binmesine sebep olarak başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yetiş/Türkiye, B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 56).

60. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti davasının 27/12/2001 tarihli dilekçeyle açıldığı ve Mahkeme tarafından bu tarih esas alınarak belirlenen bedelin 112 ay sonra Mahkemenin 19/4/2011 tarihli kararıyla başvurucuya faiz işletilmeksizin ödendiği, bu süre zarfında Merkez Bankası verilerine göre enflasyonda meydana gelen artışın %174,68 olduğu, bahsedilen değer kaybı oranı dikkate alındığında, başvurucunun üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük yüklediği sonucuna ulaşılmıştır.

61. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden

62. Başvurucu 2001 yılı Aralık ayında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasına ilişkin yargılamanın makul süreyi aşacak biçimde yaklaşık olarak 11 yılda tamamlanarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

63. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, makul süreye ilişkin değerlendirmede Anayasa Mahkemesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) yaklaşımını benimseyerek yargılama sürecinin bütününü ele aldığı, somut başvuruda davanın yaklaşık on bir yıl sürmesinin nedeninin başvurucunun idare mahkemesinde açmış olduğu kamulaştırma kararının iptali davasının bekletici mesele yapılmış olması olduğu, ifade edilerek yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.

64. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

65. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”

66. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

67. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).

68. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).

69. Makul süre incelemesinde; yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usuli haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58)

70. Kanun koyucu, 2942 sayılı Kanun’un 37. maddesiyle basit yargılama usulünün uygulanmasını kabul etmekle beraber, taşınmazı kamulaştırılan kişilerin dava süresince geçen zaman nedeniyle hak kaybına uğramamaları ve taşınmazın bedelinin ilgilisine kısa sürede ödenmesini sağlamak için kamulaştırma davalarının diğer davalara oranla daha hızlı bir şekilde karara bağlanması amacıyla Kanunun 10. maddesinde ayrıca özel hükümlere yer vermiştir. Anılan maddeye göre, tarafların kamulaştırma bedeli konusunda anlaşamamaları ve idarenin bedel tespiti ve tescil davası açması halinde mahkemenin otuz gün sonrası için duruşma günü tayin etmesi ve taraflara duruşma gününü tebliğ etmesi, duruşmada bedel konusunda anlaşma sağlanamaz ise yine otuz gün sonrası için duruşma günü tayin edilmesi ve bu sırada bilirkişi tayin ederek keşif yapması, taraflar yine anlaşamazlar ise onbeş gün sonrasına duruşma günü tayin etmesi ve ikinci bilirkişi raporuna başvurması ve bunun sonucunda bedeli tespit ederek davayı sonuçlandırması gerekmektedir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, kamulaştırma davalarının kısa sürede bitirilmesini öngörmektedir. Bu öngörüye bağlı olarak yakın zamana kadar kamulaştırma bedelinin tespiti davaları için yasal faiz öngörülmemiştir (B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 38).

71. Taraflar için 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesinde kamulaştırma bedelinin tespiti davalarının sonuçlandırılması için öngörülen süreler mahkemelere yönelik süreler olduğundan düzenleyici nitelikte olup, mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri kararların geçerli olduğunda şüphe yoktur. 2942 sayılı Kanun’un gereği yapılması gereken duruşmalar ve duruşma aralıkları, bilirkişi raporlarının beklenmesi ve tebligat işlemleri göz önünde bulundurulduğunda, bu sürelerin aşılabileceği görülmektedir (Bkz., B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 47-48).

72. Nitekim AİHM de, benzer şekildeki düzenleyici sürelerin yargılama süresini kısaltma amacı taşıdığını vurgulamaktadır. AİHM, ulusal mahkemelerin yasal süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetlemenin görevi olmadığını belirterek davaların “makul süre” içerisinde tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele almakta ve bu sürenin Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasına uygun olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Çalık/Türkiye, B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 42927/10, 12/3/2013).

73. 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesindeki sürelerin düzenleyici nitelikte süreler olduğu ve dava süreci göz önünde bulundurulduğunda, bu sürelerin aşılabileceği görülmekle birlikte kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında kamulaştırma işlemlerinin başlamasıyla kişilerin mülkiyet haklarını kullanmalarının kısıtlandığı, kamulaştırma bedelini ancak dava sonunda alabildikleri ve bu bedele 11/04/2013 tarih ve 6459 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce faiz uygulanmadığı göz önünde bulundurulduğunda bu davaların süratle sonuçlandırılması gerektiği de açıktır (B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 41).

74. Başvuru konusu olayda, davacı idare tarafından 27/12/2001 tarihli dava dilekçeyle Tarsus Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasında Mahkemece 11/1/2002 tarihinde ilk duruşma yapılmış, başvurucu idare mahkemesinde açtığı kamulaştırma işleminin iptali davasının mahkemeye bildirilmesi ve sonucunun beklenmesini istemiştir. İdare Mahkemesinin 31/5/2002 tarihinde yürütmenin durdurulması istemini reddetmesi üzerine davacı idare vekili 26/11/2002 tarihli duruşmada idare mahkemesindeki iptal davasının bekletici mesele sayılmasından vazgeçilmesini talep etmişse de başvurucu vekili bekletici mesele sayılmaya devamını talep etmiş ve Mahkeme iptal davasını bekletici mesele yapmaya devam etmiştir. Sonraki duruşmalarda da tarafların talepleri ve mahkemenin ara kararları aynı yönde olmuştur.

75. İdare Mahkemesinin 28/10/2004 tarihli kararıyla taşınmazın kamulaştırılmasını öngören idari işlemin iptaline karar vermesinden sonraki duruşmalarda ise davacı idare ve başvurucu, idari yargıdaki davanın kesinleşmesinin beklenmesini talep etmişler ve Mahkeme kesinleşmenin beklenmesine karar vermiştir.

76. Danıştay 6. Dairesinin idare mahkemesi kararını 6/7/2005 tarihli kararıyla bozmasından sonraki duruşmalarda ise davacı idare davanın devamıyla keşif günü verilmesini ve bilirkişi raporu alınmasını istemiş, ancak başvurucu kesinleşmenin beklenmesini talep etmiş ve Mahkeme ara karalarında idari yargıdaki kararın kesinleşmesinin beklenmesine karar vermiştir. Bu süreç 24/7/2009 tarihinde idari yargıdaki davanın kesinleşerek Mahkemeye bildirilmesine kadar devam etmiş ve 12/10/2010 tarihine kadar 8 yıldan fazla bir süre yapılan 46 duruşmada idare mahkemesinin kararının kesinleşmesi beklenmiştir.

77. İdare mahkemesinde davanın reddi kararının kesinleşmesinden sonra yapılan 7 duruşmada keşif ve bilirkişi incelemeleri yaptırılarak 19/4/2011 tarihinde dava sonuçlandırılmıştır. İlk derece mahkemesindeki ilk yargılama 53 duruşma içermektedir ve yaklaşık 9 yıl 4 ay sürmüştür.

78. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesi beş ay sonra 12/9/2011 tarihinde Mahkeme kararını bozmuştur. Bozma kararı üzerine yapılan yargılama yine yaklaşık 5 ay sürmüş ve Derece Mahkemesi 2/2/2012 tarihinde Yargıtay bozma kararına uyarak yeni bir karar vermiştir. Verilen kararın tekrar temyiz edilmesi üzerine 3 aylık bir temyiz aşamasından sonra 7/5/2012 tarihinde karar onanmış ve karar düzeltme istemi de yaklaşık 5 ay sonra 18/10/2012 tarihinde reddedilerek karar kesinleşmiştir. Yargılama sürecinin tamamı yaklaşık 10 yıl 10 aylık bir süreyi içermektedir.

79. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, özellikle ilk derece mahkemesince, yargılamanın uzunluğuna neden olan en önemli unsurun idare mahkemesinde devam eden davanın bekletici mesele yapılarak yaklaşık 8 yıl bu kararın beklenmesi olduğu anlaşılmaktadır. Duruşma tutanaklarından, idare mahkemesi kararının bekletici mesele yapılmasının başvurucu tarafından talep edildiği anlaşılmaktadır.

80. Bununla birlikte başvurucunun amacının bedel tespit ve tescil davasında taşınmazın kendisine kamulaştırma bedeli ödenerek idare adına tescil edilmesi halinde idare mahkemesinde davanın kabulünün fiili imkânsızlık nedeniyle mülkiyetini korumaya yetmeyeceği düşüncesi olduğu anlaşıldığından başvurucunun usuli haklarını davayı uzatmak amacıyla kullanmadığı, aynı zamanda başvurucunun idari yargıdaki davanın bekletici mesele yapılması yönündeki talebinin her seferinde zorunlu olmadığı halde Mahkemece kabul edildiği göz önünde bulundurulduğunda davanın uzamasındaki kusurun başvurucuya atfedilemeyeceği görülmektedir.

81. Yargıtay kararlarında idare mahkemesinde açılan kamulaştırma kararının iptali davalarında yürütmenin durdurulması kararı verilmediği sürece asliye hukuk mahkemesinin idari yargıda açılan davayı bekletici mesele yapamayacağı yönünde içtihatlar bulunmaktadır (Bkz., Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E:2004/210, K:2004/3406, 22/3/2004).

82. Somut olayda, idare mahkemesinde görülen kamulaştırma kararının iptali davasında talep edilen yürütmenin durdurulması isteminin reddedildiği 26/11/2002 tarihli duruşmada Mahkemeye bildirilmesine rağmen Mahkeme, dava sonucunun beklenmesine devam edilmesi yönünde karar vermiş ve bu kararlarını idari davadaki karar kesinleşinceye kadar devam ettirmiştir.

83. Yargılama sürecinde tarafların yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usulü imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır (B. No: 2012/673, 19/12/2013, § 41). Nitekim AİHM bir kararında, AİHM’ne konu edilen davada uzun yargılama şikâyetini incelerken ulusal hukukta açtığı diğer bir davanın bekletici mesele yapılmasını başvuranın kendisinin istediğini tespit etmiş, ancak davaların ivedilikle görülmesini sağlamanın ulusal mahkemelerin görevi olduğunun altını çizerek uzun yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Bkz., AİHM, Sebahattin Evcimen/Türkiye, B.No: 31792/06, 23/2/2010, § 32).

84. Bu durumda, başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasının toplam 10 yıl 10 ay sürdüğü ve başvuruya konu davada makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

85. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

86. Başvurucu, kamulaştırılan taşınmazının bedelinin dava tarihi esas alınarak belirlenmesi ve faize hükmedilmemesi nedenleriyle 671.328,70 TL ve bu bedele 25/5/2011 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi üzerinden hesaplanacak bedelin maddi tazminat olarak ödenmesini talep etmiştir.

87. Adalet Bakanlığı görüşünde, dava tarihi ile kamulaştırma bedelinin başvurucuya ödendiği tarih arasında geçen süre için hesaplanacak faizin başvurucuya ödenmesinin başvurucu üzerinde oluşan orantısız yükü telafi edeceğini beyan etmiştir.

88. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

89. Başvurucu tarafından yalnızca maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, başvuruda Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği tespit edilmiştir.

90. Başvurucunun manevi tazminat talebi bulunmadığından uzun yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlalinin tespiti sonucunda tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.

91. Başvurucuya dava dilekçesinin verildiği tarihe göre belirlenen kamulaştırma bedelinin 112 ay süren dava sonunda faiz işletilmeden ödenmesi sonucu kamulaştırma bedelinde bu sürede gerçekleşen %174,68 oranındaki enflasyon nedeniyle ciddi bir değer kaybı oluştuğu, bu durumun başvurucu üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük binmesine neden olduğu, bahsedilen maddi değer kaybını telafi edebilmek için kamulaştırma bedeline enflasyon oranında faiz işletilerek başvurucuya 106.925,70 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.

92. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. Başvurunun, KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya 106.925,70 TL maddi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,

E. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

F. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

H. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,

6/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Nebahat Tanrıverdi [2.B.], B. No: 2012/1313, 6/3/2014, § …)
   
Başvuru Adı NEBAHAT TANRIVERDİ
Başvuru No 2012/1313
Başvuru Tarihi 14/12/2012
Karar Tarihi 6/3/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, maliki olduğu taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel tespiti ve tescil davasının 10 yıldan uzun sürmesi, dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedelinin dava sonunda faiz işletilmeden kendisine ödenmesi ve Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan kamulaştırma bedelinin faiziyle ödenmesi kuralına aykırı hüküm tesis edilmesi nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal İhlalin tespiti
Mülkiyet hakkı Kamulaştırma bedeli, kamu yararı İhlal Maddi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2942 Kamulaştırma Kanunu 10
11
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi