TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEMA ÖKTEM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/852)
|
|
Karar Tarihi: 6/3/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Sema ÖKTEM
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, uyarma ve kınama
disiplin cezalarına karşı yargı yolunun açılmasının ardından hakkında daha önce
verilen kınama cezasının iptali istemiyle açtığı davada bu husus dikkate
alınmaksızın davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin adil yargılanma
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/1/2013 tarihinde
Iğdır 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 17/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başbakanlık Dış Ticaret
Müsteşarlığı emrinde Dış Ticaret Standardizasyon Denetmeni olarak görev yapan
başvurucu, 11/11/2009 tarih, 218 sayılı işlemle kınama cezası ile
cezalandırılmıştır.
6. Başvurucunun, 17/11/2009
tarihinde anılan cezaya karşı yaptığı itiraz idare tarafından cevap verilmemek
suretiyle reddedilmiştir.
7. Başvurucu, Anayasa’nın 129.
maddesinde değişiklik öngörerek devlet memurlarına verilen uyarma ve kınama
cezalarına karşı yargı yolunu açan 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un kabul edilerek halk
oyuna sunulmak üzere 13/5/2010 tarih ve 27580 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanması üzerine 20/5/2010 tarihinde
hakkında tesis edilen kınama cezasının iptali istemiyle dava açmıştır.
8. Muğla 1. İdare Mahkemesi,
24/9/2010 tarih ve E.2010/2844, K.2010/2477 sayılı kararıyla, İdari Yargılama
Usulü Kanunu’nun ilgili hükümlerinde belirtilen sürelerden sonra açıldığı
anlaşılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
9. Başvurucu tarafından temyiz
edilen karar, Danıştay 12. Dairesinin 24/9/2012 tarih ve E.2011/2181,
K.2012/5016 sayılı kararı ile onanmıştır. Karar başvurucuya 26/12/2012
tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucu, Danıştay 12.
Dairesinin onama kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuş, akabinde
24/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Başvurucunun karar düzeltme
başvurusu Danıştay 12. Dairesinin 24/10/2013 tarih ve E.2013/2748, K.2013/7397
sayılı kararı ile reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.
B. İlgili
Hukuk
12. Anayasa’nın 129. maddesinin,
7/5/2010 tarih ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile değişik üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz.”
13. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Dava açma süresi,
özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.”
14. 2577 sayılı Kanun’un 11.
maddesi şöyledir:
“1. İlgililer
tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması
değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa
işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu
başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde
bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin
reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden
işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.”
15. Aynı Kanun’un 14. maddesinin
3/e bendinde dilekçenin süre aşımı yönünden inceleneceği; 15. maddesinin 1/b
bendinde ise süre aşımı hususunda kanuna aykırılık görülmesi halinde davanın
reddine karar verileceği hükme bağlanmıştır.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 6/3/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/1/2013 tarih ve 2013/852
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, tarafına denetim
görevi sırasında birtakım usulsüzlüklerde bulunduğuna dair mesnetsiz ve ağır
ithamlarda bulunularak disiplin amiri tarafından savunmasının istenildiğini,
savunmada bulunmasına rağmen kınama cezası ile cezalandırıldığını, anılan
cezanın ilerideki terfileri yönünden sakınca doğurduğunu, söz konusu ithamlarla
ilgili hakkında açılan kamu davasından beraat ettiğini, cezanın verildiği
tarihte uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olduğunu, anılan
cezalara karşı yargı yolunu açan Anayasa değişikliğine ilişkin kanunun Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından yasal süresinde davasını
açtığını, mahkemece bu husus gözetilmeksizin karar verildiğini belirterek
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan kanun yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (B. No: 2012/946, § 17, 18, 26/3/2013).
19. Başvurucu, hakkında tesis
edilen kınama cezasının iptali istemiyle açtığı davanın süre aşımından
reddedilmesi üzerine temyiz kanun yoluna başvurmuş ve anılan karar Danıştay 12.
Dairesince onanmıştır. Karar düzeltme kanun yolu açık olan bu karara karşı
başvurucu aynı Danıştay Dairesine başvurarak karar düzeltme kanun yoluna da
gitmiş; ancak başvurunun sonucunu beklemeden 24/1/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Bireysel başvuru dosyası
Anayasa Mahkemesinde derdest iken Danıştay 12. Dairesinin 24/10/2013 tarih ve
E.2013/2748, K.2013/7397 sayılı kararı ile başvurucunun karar düzeltme talebi
reddedilmiştir.
21. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması
gerekir. Buna karşın başvuru yollarının tüketilmesi kuralının temel hak ve
özgürlükleri koruma bağlamında yer aldığı göz önünde tutularak aşırı
şekilcilikten uzak ve belirli bir esneklikte uygulanması gerektiğinden, somut
olayın koşulları içerisinde anılan kuralın haklı görülebilecek bazı istisnaları
bulunabilir.
22. Nitekim, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kullanılan bir kanun yolundan sonra aynı sonuca varmak
amacıyla ikinci bir kanun yoluna ayrıca gidilmesini zorunlu kılmamaktadır (bkz.
Patricia Raquel Real Alves/Portekiz, B. No:19485/02, 9/11/2004; İsmail Çınar/Türkiye, B. No:28602/95,
13/11/2003). Türk Hukukunda da idari yargı ve hukuk yargılaması açısından karar
düzeltme kanun yolu, temyiz kanun yolundan sonra kullanılabilen ve temyiz
aşamasında incelenen kararın aynı temyiz mercii tarafından tekrar gözden
geçirilmesini ve dolayısıyla temyizden beklenen sonucu sağlamaya yönelik bir
başvuru yolu olup, bireysel başvuruda bulunabilmek için karar düzeltme kanun
yolunun tüketilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.
23. Ancak bireysel başvuruda
bulunmak isteyenler tarafından etkili ve sonuç almaya yeterli görülerek karar
düzeltme kanun yoluna da başvurulması durumunda anılan kanun yolunun
sonuçlanmasının beklenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesine
başvurunun yapılmasından sonra, ancak başvurunun kabul edilebilirliği hakkında
karar verilmeden önce karar düzeltme başvurusu sonuçlanmış ise başvuru
yollarının tüketildiği kabul edilmelidir.
24. Somut olayda, bireysel
başvuru 24/1/2013 tarihinde yapılmış, başvuru yolları ise Anayasa Mahkemesince
kabul edilebilirlik meselesi hakkında bir karar verilmeden önce, Danıştay 12. Dairesinin
24/10/2013 tarih ve E.2013/2748, K.2013/7397 sayılı kararı ile tüketilmiştir.
Bu nedenle, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmesi
gerekir.
25. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde, başvurucu belirli bir Anayasa hükmünün ihlal edildiğinden
bahsetmemekle birlikte iddialarının özü, süresinde açtığı davada yargılamanın
adil olmadığı hususuna ilişkin olduğundan başvuru Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı çerçevesinde incelenmiştir.
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece
kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148.
maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
29. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular bariz
takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden
incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
30. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararının değil, yargılama sürecinin ve
usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel
başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için
başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede
yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No:2013/2767,
2/10/2013, § 22).
31. Somut olayda başvurucu, hiç
bir hukuki ve fiili dayanağı olmayan isnatlara dayanılarak 11/11/2009 tarihinde
kınama cezasıyla cezalandırıldığını, cezanın verildiği tarihte kınama
cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olduğunu, tüm disiplin kararlarına karşı
yargı yolunu açan 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un Resmi Gazete’de yayımlanması üzerine yedi gün içinde süresinde
dava açtığı halde bu husus gözetilmeksizin davasının süre aşımından
reddedildiğini iddia etmiş ve söz konusu Anayasa değişikliğinden önce tesis edilmiş
olan kınama cezalarına karşı açılan ve ilk derece mahkemelerince reddedilen
iptal davalarında, Danıştay tarafından Anayasa değişikliği uyarınca yeniden bir
değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle verilen bozma
kararlarını emsal olarak sunmuştur.
32. Başvurucunun, hukuka aykırı
olarak disiplin cezasıyla cezalandırıldığı ve hakkında tesis edilen disiplin
cezasına karşı açtığı davada kınama cezalarını yargı denetimine açan Anayasa
değişikliğinin yargı makamlarınca göz önüne alınmadığı şeklinde özetlenebilecek
olan iddiaları, hukuk kurallarının uygulanmasında isabet bulunmadığına ve
dolayısıyla kararın sonucuna ilişkindir.
33. Öte yandan, Anayasa’nın 129. maddesinde değişiklik öngörerek devlet
memurlarına verilen uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunu açan 5982
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun, 7/5/2010 tarihinde kabul edilmiş ve halk oyuna sunulmak üzere
13/5/2010 tarih ve 27580 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 12/9/2012 tarihli halk oylaması
sonucu kabul edilen düzenleme 23/9/2010 tarih ve 27708 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Anayasa değişikliği uyarınca kabul edilen ve
25/2/2011 tarih ve 27857 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6111 sayılı Kanun’un
117. maddesiyle de uyarma ve kınama cezalarına karşı yedi gün içerisinde
yapılan itiraz sonucu verilen kararların kesin olduğunu ve bu kararlar aleyhine
yargı yoluna başvurulamayacağını düzenleyen 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 136. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
34. Kanunların geriye
yürümezliği ilkesi uyarınca kamu yararı ve kamu düzeni, kazanılmış hakların
korunması, mali haklarda iyileştirme gibi kimi ayrıksı durumlar dışında
kanunlar, ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere
uygulanmak üzere çıkarılırlar. Ancak, kanun koyucunun kişilerin lehine yeni
haklar sağlayan kanuni düzenlemeleri geçmişe etkili olarak yapma konusunda
takdir yetkisine sahip olduğunda kuşku yoktur (AYM, E.2010/82, K.2012/159, K.T.
18/10/2012).
35. Uyarma ve kınama cezalarına
yargı yolunu açan yukarıda belirtilen düzenlemeler açısından ise kanun koyucu
takdir yetkisini geçmişe etkili olma yönünde kullanmamıştır. Bu nedenle anılan
düzenlemeler, yürürlüğe girdikleri tarih itibarıyla hüküm ifade etmekte olup bu
tarihten önce tesis edilen ve iptali için süresinde dava açılmayan disiplin
cezaları yönünden yeni bir başvuru ya da dava hakkı sağlamamaktadır.
36. Başvurucu, hakkında tesis edilen
disiplin cezasına karşı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda öngörülen süreler
geçtikten sonra Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmak üzere Resmi Gazete’de yayımlanması
üzerine iptal davası açmıştır. Anılan davanın karara bağlandığı tarihte kınama
cezalarına yargı yolunu açan Anayasa değişikliği yürürlükte ise de İdari Yargılama Usulü Kanunu hükümlerine göre süresinde
açılmayan bir davanın esasının incelenmesi mümkün olmadığından ve yukarıda
belirtildiği gibi geçmişte verilen cezalara yönelik yeni bir dava hakkı da
tanınmadığından başvurucunun esasa yönelik herhangi bir iddiasının ve
dolayısıyla söz konusu Anayasa
değişikliğinin açtığı davada değerlendirilmesi ve uygulanması olanağı
bulunmamaktadır.
37. Başvurucu tarafından sunulan
ve Danıştay’ın, Anayasa ve Kanun değişikliği göz önüne alınarak işin esası
hakkında yeniden bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozduğu kararlar
ise uyarma ve kınama cezalarına karşı yargı yolunun kapalı olduğu dönemde ve
fakat süresi içinde açılan, yargı yolunun kapalı olması gerekçe gösterilerek
ilk derece mahkemelerince reddedilen ve Anayasa değişikliğinin yürürlüğe
girmesinden sonra yargılaması henüz sonuçlanmamış, dolayısıyla işin esasının
incelenmesinin mümkün olduğu davalara ilişkindir. Bu nedenle anılan kararlar
başvurucunun açtığı dava açısından emsal teşkil etmemektedir.
38. Sonuç itibarıyla, yapılan
incelemede Mahkemenin ilgili hukuku uygulamasında ve gerekçelendirmesinde bariz
takdir hatası ve açıkça keyfilik tespit edilmemiştir.
39. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının açık bir keyfilik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının
“açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
6/3/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.