TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSMAİL ÖZKAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2012/367)
Karar Tarihi: 17/9/2013
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Raportör
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
Başvurucu
İsmail ÖZKAN
Vekili
Av. Sümeyra ÜNLÜ ÇELİK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, müdahil sıfatıyla dâhil olduğu ve 1965 yılında açılan hukuk davasının hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğunu belirterek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 17/10/2012 tarihinde İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun dava konusu taşınmazı satın aldığını iddia ettiği Şevkiye Tikveşli tarafından 15/3/1965 havale tarihli dilekçe ile bir kısım davalılar aleyhine Bornova Asliye Hukuk Mahkemesinde müdahalenin önlenmesi ve ecrimisil davası açılmıştır.
6. Dava konusu taşınmazlara ilişkin kadastro tespit çalışması yapılması üzerine, dosya görevsizlik kararı ile Bornova Tapulama Mahkemesine gönderilmiştir.
7. Bornova Tapulama Mahkemesinin 1973/113 esas sayılı dosyası üzerinde yürütülen yargılama sırasında, 19/12/1984 tarih ve E.1973/113, K.1984/99 sayılı karar ile, tapulama tutanaklarının usulüne uygun olarak tanzim edilmediği belirtilerek, taşınmazların olağan usule göre tespitlerinin yapılması için İzmir Tapu ve Kadastro Müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmiştir.
8. Tespit tutanaklarının Bornova Tapulama Mahkemesine yeniden gönderilmesi üzerine, davanın Mahkemenin 1986/13 esasına kaydı yapılmıştır.
9. Bornova Kadastro Mahkemesinin 1986/13 esası üzerinde yürütülen yargılama sırasında, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 13.10.2003 tarih ve 434 sayılı kararı ile Bornova adliyesinin İzmir adliyesi ile birleştirilmek üzere kapatılması nedeniyle 24/10/2003 tarihinde devir kararı verilerek, dosya İzmir Kadastro Mahkemesine gönderilmiştir.
10. İzmir Kadastro Mahkemesinin 2003/14 esas numarasına kaydı yapılan dava hâlihazırda ilk derece mahkemesi önünde derdesttir.
11. Başvuru dosyası kapsamından, başvurucu vekili tarafından 14/6/2012 tarihli dilekçe ile asli müdahil olarak müdahale talebinde bulunulduğu ve başvurucu harcının aynı tarihte ikmal edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
B. İlgili Hukuk
12. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Aslî müdahale” başlıklı 65. maddesi şöyledir:
“(1)Bir yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde kısmen ya da tamamen hak iddia eden üçüncü kişi, hüküm verilinceye kadar bu durumu ileri sürerek, yargılamanın taraflarına karşı aynı mahkemede dava açabilir.
(2)Asli müdahale davası ile asıl yargılama birlikte yürütülür ve karara bağlanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 18/9/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/10/2012 tarih ve 2012/367 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, 1/12/1976 tarihinde Şevkiye Tikveşli isimli şahıstan satın almış olduğu taşınmazın da dava konusu olduğu ve hâlihazırda İzmir Kadastro Mahkemesinin 2003/14 esas sayısı üzerinde derdest olan hukuk davasının yaklaşık kırk yedi yıldır devam ettiğini, belirtilen bu yargılama süresinin makul olmadığını, ayrıca uzun süredir devam eden yargılama nedeniyle taşınmaz üzerindeki mülkiyet durumunun da kesinliğe kavuşturulamadığını beyan ederek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
15. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
16. 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir”
17. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
18. Başvurucu, tarafı olduğu hukuki uyuşmazlığın kırk yedi yıldır karara bağlanmadığını belirterek, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
19. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
20. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
22. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurları olup, somut başvurunun dayanaklarından birini oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir. Ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:2012/13, 2/7/2013,§ 34–39).
23. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken hususlardır (B. No:2012/13, 2/7/2013,§ 40–46).
24. Başvurucu tarafından, tarafı olduğu hukuki uyuşmazlığın yaklaşık kırk yedi yıldır sonuçlandırılmadığı belirtilmekle beraber, yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin saptanması gereklidir. Başvuru konusu olayda, seksen üç adet taşınmaz hakkında genel yetkili mahkemelerde açılan müdahalenin meni ve ecrimisil talepli davanın görevsizlik kararıyla kadastro mahkemesine devredildiği anlaşılmaktadır. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir. Ancak uyuşmazlığın tarafları açısından, yargılama sürecine dahil oldukları süreler nazara alındığında, farklı yargılama sürelerinin geçerli olması mümkündür.
25. Başvuru konusu davanın açılış tarihi 15/3/1965 olmakla beraber, başvurucunun vekili vasıtasıyla verdiği 14/6/2012 tarihli asli müdahale dilekçesi sonrasında, asli müdahil sıfatıyla yargılamada yer almaya başladığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle, başvurucu açısından yapılacak makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, davanın açıldığı tarih değil, usule uygun olarak asli müdahale talebinde bulunulduğu tarihtir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Cocchiarella/İtalya, 64886/01, 29/3/2006, § 113; Namlı ve Diğerleri/Türkiye, 51963/99, 23/5/2007, § 17-19; M. Ö./Türkiye, 21136/95, 19/5/2005, § 25).
26. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını konu alan şikayetler bakımından iç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu aranmayıp, bu tür şikayetler açısından yargılama faaliyetinin devamı sırasında başvuru yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No:2012/13, 2/7/2013,§ 52).
27. Başvuru konusu olayda başvurunun asli müdahil sıfatıyla davada yer almaya başladığı tarih 14/6/2012 olup, dava halen derdest olmakla, başvurucu açısından yargılama yaklaşık bir yıl üç aylık bir süredir devam etmektedir. Bu kapsamda, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığın karara bağlanması için geçen sürenin makul olup olmadığı noktasında nazara alınacak zaman dilimi bir yıl üç aylık bir süreyi kapsamaktadır.
28. Her ne kadar davanın ikame edildiği tarih Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihi olan 23/10/2012 tarihinden önce olup, yargılamanın bu tarih itibariyle yaklaşık dört aydır devam etmekte olduğu görülmekte ise de, bir hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamına girip girmediği noktasında dikkat edilecek husus, başvuruya konu işlem veya eylemin meydana geliş tarihi değil, bu işlem veya eyleme karşı müracaat edilen kanun yollarından sonra verilen kararın kesinleşme tarihidir. Bu çerçevede 23/9/2012 tarihinden önce açılmış ve bu tarih itibariyle derdest olan davalarla ilgili olarak yapılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını konu alan şikayetlerde dikkate alınacak süre, belirtilen tarihten sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir. Başvuru konusu dava halen derdest olup, uyuşmazlığın başvurucu açısından dikkate alınacak başlangıç tarihinin 14/6/2012 olduğu görülmekle, makul süre değerlendirmesi açısından dikkate alınacak süre bir yıl üç aylık zaman dilimidir (B. No:2012/13, 2/7/2013,§ 50–51).
29. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu yargılamanın seksen üç adet taşınmaza ilişkin müdahalenin meni ve ecrimisil talebiyle genel mahkemelerde açılan ve görevsizlik kararıyla kadastro mahkemesine devredilen bir mülkiyet uyuşmazlığı olduğu, kırk beş davalı aleyhine açılan davanın yargılaması sırasında birçok taraf mirasçısının yargılamaya dâhil edilmesine karar verildiği, ayrıca iki yüze yakın kişi tarafından davaya müdahale talebinde bulunulduğu, başvurucunun da bu meyanda başvuruya konu İzmir Kadastro Mahkemesinin 2003/14 esas sayılı dosyasında yürütülen yargılamaya asli müdahil sıfatıyla katıldığı, başvurucunun müdahale talebinde bulunmasını takiben yapılan dört celsede, belirtilen müdahale taleplerine ilişkin eksikliklerin ikmali ve bu taleplerin değerlendirilmesine ilişkin ara kararlar ihdas edildiği, başvuru konusu olayda uygulanması gereken usul hükümleri nazara alındığında, başvurucu açısından geçerli olan bir yıl üç aylık yargılama süresinin somut davada makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
30. Başvurucu ayrıca, uzun süredir devam eden yargılama nedeniyle taşınmaz üzerindeki mülkiyet durumunun kesinliğe kavuşturulamadığını beyan ederek, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (B. No: 2012/1027, § 19, 20, 12/2/2013; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
32. Başvuru konusu olayda, hukuki uyuşmazlığın ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğu ve Mahkemece henüz uyuşmazlığın esasına dair bir karar verilmediği görülmektedir. Derdest olan yargılama faaliyeti nazara alındığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının incelenebilmesi için, kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
33. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin olarak kanunen öngörülmüş olan başvuru yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurunun;
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasına yönelik kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Mülkiyet hakkının ihlali iddiasına yönelik kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
17/9/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.