TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYRETTİN AKTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/1205)
|
|
Karar Tarihi: 17/9/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucu
|
:
|
Hayrettin AKTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Barış KAŞKA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Beyoğlu
Belediyesi tarafından kamulaştırılan taşınmazının kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil istemiyle açılan davada verilen kararda kamulaştırma
bedelinin düşük tespit edildiğini, kamulaştırma işleminin iptali talebiyle
açtığı davanın bekletici mesele yapılmadığını, kamulaştırma nedeniyle
mülkiyetini kullanamadığını ve mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu
belirterek adil yargılanma, mülkiyet ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 1/2/2013
tarihinde İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 6/5/2013 tarihinde başvurunun karara
bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden,
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki
ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucuya ait taşınmazın
da bulunduğu İstanbul ili Beyoğlu ilçesi Tarlabaşı
semti 21/7/1983 tarih ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu gereği kurulan İstanbul 1 numaralı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 1993 yılında kentsel sit alanı
olarak ilan edilmiş ve alandaki koruma çalışmalarının çerçevesi, yapılacak
koruma amaçlı imar planına bağlanmıştır.
6. Başvurucuya ait 65 m2
büyüklüğündeki taşınmazın da içinde bulunduğu alan 20/2/2006
tarih ve 2006/10172 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla (BKK) 16/6/2005 tarih ve
5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun’a dayanılarak yenileme
alanı olarak belirlenmiştir.
7. Beyoğlu Belediye Meclisi
tarafından 10/11/2006 tarihinde oy birliğiyle kabul edilen usul ve esaslar
çerçevesinde 16/3/2007 tarihinde gerçekleştirilen yenileme (restorasyon)
ihalesiyle bahsedilen alanda restorasyon faaliyetine başlanmıştır.
8. Beyoğlu Belediye Başkanlığı
5366 sayılı Kanun ve 2006/10172 sayılı BKK’ya
istinaden başvurucunun taşınmazıyla ilgili olarak acele kamulaştırma kararı
alarak kıymet takdiri yaptırmış ve satın alma talebini başvurucuya tebliğ
ederek uzlaşmak istemiştir.
9. Başvurucunun uzlaşma
talebine cevap vermemesi üzerine Beyoğlu Belediye Başkanlığı 22/3/2010
tarihinde Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma bedelinin tespiti
ve tescil davası açmıştır.
10. Dava sürecinde başvurucu
idari yargıda kamulaştırma kararının iptali istemiyle dava açmış ve Beyoğlu 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinden idari yargıda devam eden davanın bekletici mesele
yapılmasını talep etmiştir.
11. Mahkeme, dava sürecinde
bilirkişi görevlendirerek taşınmazın bedelini tespit ettirmiştir. Birinci
bilirkişi taşınmazın değerini davacı, davalı ve kendisinin resen belirlediği
emsaller ile yaptığı keşif sonucunda 70.282 TL olarak belirlemiştir. Tarafların
itirazı üzerine atanan ikinci bilirkişi ise 13/10/2010
tarihli raporuyla taşınmazın değerini 60.494 TL olarak tespit etmiştir.
Mahkeme, bilirkişilerden taşınmazın tarihi eser niteliğini dikkate alarak ek rapor
hazırlamalarını istemiş ve buna göre hazırlanan raporlarda taşınmazın değerini
birinci bilirkişi 116.902 TL, ikinci bilirkişi ise 99.613,15 TL olarak
belirlemiştir.
12. Mahkeme 4/8/2011
tarih ve E.2010/116, K.2011/237 sayılı kararıyla, tapu kaydı, çaplı kroki,
kamulaştırma evrakları, emsal tapu kayıtları, keşif ve bilirkişi raporları ile
binanın yıpranma payını değerlendirerek kamulaştırma bedelini 108.257,57 TL
olarak belirlemiş ve taşınmazın Beyoğlu Belediyesi adına tesciline karar
vermiştir.
13. Karar, başvurucu ve idare
tarafından temyiz edilmiş, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 5. Hukuk Dairesi,
8/3/2012 tarih ve E.2011/18331, K.2012/4342 sayılı
kararıyla, “Kamulaştırılan taşınmaz mal ile
emsalin üstün ve eksik yönleri belirlenip kıyaslaması yapılarak zeminine, resmi
birim fiyatları esas alınıp, yıpranma payı da düşülerek binaya değer
biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek hükmün kesinleşmesi
beklenmeden davalı tarafa ödenmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediği”
gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.
14. Başvurucunun karar düzeltme
talebi de Yargıtay’ın aynı dairesince 8/11/2012 tarih
ve E.2012/15326, K.2012/21993 sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar aynı
tarihte kesinleşmiştir. Kesinleşen karar başvurucuya 4/1/2013
tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 1/2/2013 tarihinde bir aylık başvuru
süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. Anayasa’nın 46. maddesi
şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği
hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli
nakden ve peşin olarak ödenir…
…”
16. Anayasa’nın 63. maddesi
şöyledir:
“Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve
değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici
tedbirleri alır.
Bu varlıklar ve değerlerden özel mülkiyet konusu olanlara
getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve
tanınacak muafiyetler kanunla düzenlenir.”
17. 5366 sayılı Kanun’un “Amaç ve kapsam” kenar başlıklı 1.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun amacı, büyükşehir belediyeleri, büyükşehir
belediyeleri sınırları içindeki ilçe ve ilk kademe belediyeleri, il, ilçe
belediyeleri ve nüfusu 50.000'in üzerindeki belediyelerce ve bu belediyelerin
yetki alanı dışında il özel idarelerince, yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz
tutmuş; kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak
tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının,
bölgenin gelişimine uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu
bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları
oluşturulması, tabiî afet risklerine karşı tedbirler alınması, tarihi ve
kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılmasıdır.”
18. 5366 sayılı Kanun’un “Taşınmaz tasarruflarının kısıtlanması ve kamulaştırma”
kenar başlıklı 4. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Yenileme alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı
ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Anlaşma sağlanamayan hallerde
gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlar ilgili
il özel idaresi ve belediye tarafından kamulaştırılabilir. Bu Kanun uyarınca
yapılacak kamulaştırmalar 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3 üncü maddesinin
ikinci fıkrasındaki iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma
sayılır. Tapuda mülkiyet hanesi açık olan taşınmazlar ile varisi belli olmayan,
kayyım tayin edilmiş, ihtilaflı, davalı ve üzerinde her türlü mülkiyet ve
mülkiyetin gayri aynî hak tesis edilmiş olan taşınmazlar için de aynı madde
hükümlerine göre kamulaştırma işlemleri yürütülür. Kamulaştırma işlemlerinin
yürütülmesinde il özel idareleri ve belediyeler veraset ilamı çıkarttırmaya,
kayyım tayin ettirmeye veya tapuda kayıtlı son malike göre işlem yapmaya
yetkilidir.”
19. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma
şartları” kenar başlıklı 3. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Bakanlar Kurulunca kabul olunan, büyük enerji ve sulama
projeleri ile iskan projelerinin gerçekleştirilmesi,
yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla
yapılacak kamulaştırmalarda, bir gerçek veya özel hukuk tüzelkişisine ödenecek
kamulaştırma bedelinin o yıl Genel Bütçe Kanununda gösterilen miktarı, nakden
ve peşin olarak ödenir. Bu miktar, kamulaştırma bedelinin altıda birinden az
olamaz. Bu miktarın üstünde olan kamulaştırma bedelleri, peşin ödeme
miktarından az olmamak ve en fazla beş yıl içinde faiziyle birlikte ödenmek
üzere eşit taksitlere bağlanır. Taksitlere, peşin ödeme gününü takip eden
günden itibaren, Devlet borçları için öngörülen en yüksek faiz haddi
uygulanır.”
20. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz
malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili
fıkraları şöyledir:
“…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede
sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın
değerini tespit için mahallinde keşif yapar. Yapılacak keşifte, taşınmaz malın
bulunduğu yerin bağlı olduğu köy veya mahalle muhtarının da hazır bulunması
amacıyla, muhtara da davetiye çıkartılır ve keşifte hazır bulunması temin
edilerek, muhtarın beyanı da alınır.
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da
dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini
belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye
verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder.
Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini
ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa
itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde
sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim,
tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak
adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit
edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma
bedelidir. Tarafların anlaştığı veya tarafların anlaşamaması halinde hakim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen
miktarın, peşin ve nakit olarak veya kamulaştırma bu Kanunun 3 üncü maddesinin
ikinci fıkrasına göre yapılmış ise, ilk taksitin yine peşin ve nakit olarak hak
sahibi adına, hak sahibi tespit edilememiş ise ileride ortaya çıkacak hak
sahibine verilmek üzere 10 uncu maddeye göre mahkemece yapılacak davetiye ve
ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz
edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken
hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir. İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına veya
hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda, ileride ortaya çıkacak hak
sahibine verilmek üzere bloke edildiğine dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece,
taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine
ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı
bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin
temyiz hakları saklıdır.
…
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma
işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve
idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde
mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun
sonucuna göre işlem yapılır.
…”
21. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11.
maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı
gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile
ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate
alınmaz.”
22. 2942 sayılı Kanun’un “Acele kamulaştırma” kenar başlıklı 27.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun
uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine
Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen
olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet
takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi
ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları
dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek
değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10 uncu maddeye göre yapılacak
davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el
konulabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 17/9/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
1/2/2013 tarih ve 2013/1205 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, Beyoğlu
Belediyesi tarafından kültür varlıklarının yenilenmesi kapsamında ve bir proje
çerçevesinde gerçekleştirilen yenileme faaliyetlerinde yapılan ihalenin gizli
tutulduğunu, projenin bir rant projesi olduğunu, mülk
sahiplerinin sürece dahil edilmediğini, mülk sahiplerinin kendi mülklerini
kendi imkanlarıyla yenileme haklarının ellerinden alındığını, hukuka aykırı
biçimde alınan acele kamulaştırma kararıyla kendisine ait taşınmazın
kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle açılan davada verilen
kararda kamulaştırma bedelinin düşük tespit edildiğini, bilirkişi raporlarında
yenileme projesinin görmezden gelindiğini, önerdiği emsallerin değerlendirmeye
alınmadığını, yıpranma paylarının olması gerekenden yüksek belirlendiğini,
kamulaştırma işleminin iptali talebiyle açtığı davanın bekletici mesele
yapılmadığını, mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu ve kamulaştırma
nedeniyle mülkiyetini kullanamadığını belirterek adil yargılanma, mülkiyet ve
konut dokunulmazlığı hakları ile Anayasa’nın 63. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve kendisine 1.082.570 TL maddi, 200.000 TL manevi tazminat ile
yaptığı yargılama giderlerinin ödenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
26. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
27. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
1. Başvurucunun Dava Konusu Yapmadığı veya Davası Görülmekte
Olan Şikâyetleri Yönünden
29. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır.
30. Bu nedenle Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. (B. No:
2012/403, 26/3/2013, § 17)
31. Başvurucu, kendisine ait
taşınmazın da bulunduğu bölgede Beyoğlu Belediyesi tarafından kültür
varlıklarının yenilenmesi kapsamında ve bir proje çerçevesinde gerçekleştirilen
yenileme projesinde yapılan ihalenin gizli tutulduğunu, projenin bir rant projesi olduğunu, mülk sahiplerinin sürece dahil
edilmediğini, mülk sahiplerinin kendi mülklerini kendi imkanlarıyla yenileme
haklarının ellerinden alındığını, hukuka aykırı biçimde acele kamulaştırma
kararı alındığını ileri sürerek mülkiyet hakkı ve hak arama hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürmektedir.
32. Başvurucunun kendi
taşınmazının da bulunduğu bölgede uygulanan projeyle ilgili şikâyetlerini
öncelikle yetkili ve görevli ilk derece mahkemeleri önünde dile getirmesi, ilk
derece mahkemesi kararlarından tatmin olmaması durumunda ise süresinde ve
usulüne uygun olarak temyiz yolunu kullanması gerekirdi. Başvurucu bahsedilen
projeyle ilgili şikâyetlerini daha önce dava konusu yaptığına dair herhangi bir
belge sunmamış, sadece kamulaştırma kararının iptali istemiyle idari yargıda
dava açtığından ve bu davanın devam ettiğinden bahsetmiştir. Bu durumda
başvurucunun bahsedilen projeyle ilgili şikâyetleri hususunda başvuru
yollarının tüketildiği söylenemez.
33. Açıklanan nedenlerle, başvuru
konusu işleme karşı kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı
tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Başvurucunun Kamulaştırma Bedelinin Tespiti Davasının
Sonucuyla İlgili Şikayetleri Yönünden
34. Başvurucu, kendisine ait
taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle açılan davada
verilen kararda kamulaştırma bedelinin düşük tespit edildiğini, bilirkişi
raporlarında yenileme projesinin görmezden gelindiğini, önerdiği emsallerin
değerlendirmeye alınmadığını ve yıpranma paylarının olması gerekenden yüksek
belirlendiğini, kamulaştırma işleminin iptali talebiyle açtığı davanın
bekletici mesele yapılmadığını ileri sürerek mülkiyet hakkı ve hak arama
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Davanın konusu
kamulaştırılan taşınmazın dava tarihindeki bedelinin tespiti olduğundan mahkeme
2942 sayılı Kanun’un 11. maddesine uygun olarak bunun dışında proje gibi
gelecekte taşınmazın değerini arttıracak hususları değerlendirmeye almamıştır.
36. Bir kişinin hâlihazırda
sahibi olmadığı bir mülkün, bu mülkte gelecekteki değer artışını da içerecek
şekilde mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü
olursa olsun Anayasa’da yer alan ve korunan mülkiyet kavramı içerisinde
değildir. Gelecekte elde edilecek bir kazanç kazanılmadığı veya bu kazanca
yönelik icrası mümkün bir iddia mevcut olmadığı sürece bir mülk olarak
değerlendirilemez. (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Denimark Ltd/Birleşik Krallık, Başvuru No: 37660/97, 26/9/2000)
37. Bu durumda başvurucunun kamulaştırma
bedelinin tespiti davasıyla ilgili ileri sürdüğü mülkiyet hakkına dair
şikâyetlerinin özü, mahkeme kararının hatalı olduğuna yöneliktir. Bu haliyle
başvurucunun mülkiyet hakkı şikâyeti, özünde mahkeme kararının sonucuna ilişkin
olup adil yargılanma hakkı şikâyetine bağlı bir şikâyettir. Bu nedenle mülkiyet
hakkı açısından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
38. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
39. Bir anayasal hakkın ihlali
iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu
açıktır. (B. No:2012/1056, 16/4/2013, § 34)
40. Bahsedilen kurallar
uyarınca, derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış olayların sübutu,
delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması
ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden
adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Anayasa’da yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe
derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar da bireysel
başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin
delilleri takdirinde açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu
takdire müdahalesi söz konusu olamaz. (B. No:2012/1027, 12/2/2013,
§ 26)
41. Başvuruya konu davada Asliye
Hukuk Mahkemesi, 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesi doğrultusunda kamulaştırmaya
konu taşınmazda keşif yapmış, kamulaştırma bedelinin tespiti için bilirkişi
atamış, tarafların itirazı üzerine ikinci bir bilirkişi görevlendirmiştir.
Bilirkişiler başvurucu ve idarenin gösterdiği bütün emsalleri değerlendirmiş,
başvurucunun iddialarının aksine başvurucunun kendisinin gösterdiği emsallerden
yalnızca kendisi aleyhine durum oluşturan düşük değerli emsalleri değer tespitinde
kullanmamıştır. Mahkeme ayrıca taşınmazın tarihi eser niteliğini göz önünde
bulundurarak bilirkişilerden ek raporlar istemiş, bedeli taşınmazın tarihi eser
niteliği, emsal taşınmazların bedeli, bilirkişi raporları ve yıpranma paylarını
dikkate alarak tespit etmiştir. Mahkeme kamulaştırma işleminin iptali davasının
bekletici mesele yapılması talebini ise takdir yetkisi içinde reddetmiştir.
42. Başvuru konusu olayda
kamulaştırma bedelinin tespiti, bu tespitte kullanılan yöntem, yıpranma
paylarının belirlenmesi ve başka bir davanın bekletici mesele
yapılıp/yapılmaması kanunun öngördüğü usuller çerçevesinde hâkimin takdir
yetkisi içindedir. Bunun yanında uygulanacak bir proje nedeniyle taşınmazın
değerinde gelecekte meydana gelecek bir artışın kamulaştırma bedelinin
tespitinde dikkate alınmaması 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin üçüncü
fıkrasının açık hükmü karşısında beklenmesi gereken bir sonuçtur. Derece
mahkemelerinin kamulaştırma bedelinin tespiti davasında verdikleri kararlarında
açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz
konusu olamaz.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun kamulaştırma bedelinin tespiti davasıyla ilgili olarak hak arama
hürriyetine ilişkin iddialarının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz bir şekilde keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Gerekçeli Karar Hakkı Yönünden
44. Başvurucu ayrıca mahkeme
kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
45. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir.
46. Başvuru konusu olayda,
Asliye Hukuk Mahkemesi gerekçesinde taşınmazın imar durumu, vergi beyanları ve
emsal taşınmazların birim fiyatlarının getirtildiğini, taşınmazda bilirkişi
heyetiyle keşif yapıldığını ve bilirkişinin değer tespiti yaptığını, itiraz
üzerine ikinci bilirkişi görevlendirildiğini ve ikinci keşfin yapıldığını,
taşınmazın tarihi eser niteliği dikkate alınarak bilirkişilerden ek rapor
alındığını ve bedel tespitinin buna göre yapıldığı izah edilmiştir. Kararın temyiz incelemesini
yapan Yargıtay 5. Hukuk Dairesi de, 8/3/2012 tarih ve
E.2011/18331, K.2012/4342 sayılı kararıyla, “Kamulaştırılan
taşınmaz mal ile emsalin üstün ve eksik yönleri belirlenip kıyaslaması
yapılarak zeminine, resmi birim fiyatları esas alınıp, yıpranma payı da
düşülerek binaya değer biçilmesinde ve tespit edilen bedelin bloke ettirilerek
hükmün kesinleşmesi beklenmeden davalı tarafa ödenmesine karar verilmesinde bir
isabetsizlik görülmediği” gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını
onamıştır.
47. Başvurucu her ne kadar
mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüş ise de gerek ilk derece
mahkemesinin, gerekse temyiz incelemesini yapan Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
kararında hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görüldüğünden
gerekçeli karar hakkı yönünden bir ihlalin olmadığı açıktır.
48. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun gerekçeli karar hakkına ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin
olmadığı açık olduğundan, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
4. Konut Dokunulmazlığı Hakkı Yönünden
49. Anayasa’nın 21. maddesinde
kimsenin konutuna dokunulamayacağı, Sözleşme’nin sekizinci maddesinde ise
herkesin özel ve aile hayatıyla konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi
hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir. Sözleşme’nin sekizinci maddesinde yer
alan özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkının bir unsuru olan konut
dokunulmazlığı hakkı Anayasa’nın 21. maddesinde müstakil bir hak olarak yer
almaktadır. Bu nedenle Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı içinde
yer alan konut dokunulmazlığı hakkı bireysel başvuru konusu yapılabilecek
haklar arasındadır.
50. Başvurucu kamulaştırma
sonrasında kendisi hakkında uygulanan tahliye işlemiyle kendisi ve ailesinin
sokağa atıldığını belirterek Sözleşmede yer alan özel hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkının ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
51. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir.
52. Başvurucunun konut olarak
kullandığı taşınmazın da bulunduğu bölge, 2863 sayılı Kanun gereği İstanbul 1
numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 1993
yılında kentsel sit alanı olarak ilan edilmiş, daha sonra 20/2/2006
tarihli Bakanlar Kurulu Kararıyla (BKK) 5366 sayılı Kanun’a dayanılarak
yenileme alanı olarak belirlenmiştir. Yapılan bu düzenlemelere dayalı olarak
Beyoğlu Belediye Meclisi tarafından 10/11/2006 tarihinde oy birliğiyle kabul
edilen usul ve esaslar çerçevesinde restorasyon
ihalesi yapılmış ve başvurucunun konut olarak kullandığı taşınmazla birlikte
pek çok taşınmaz kamulaştırılmıştır. Yapılan kamulaştırma işlemi mevcut düzenlemelere
ve usulüne uygun bir şekilde gerçekleştirilmiş, kamulaştırma bedeli mahkemece
tespit edilerek başvurucuya ödenmiştir.
53. Başvurucunun konut olarak
kullandığı taşınmazdan tahliye edilmesi, yapılan kamulaştırma işleminin doğal
bir sonucudur. Kamulaştırma faaliyeti ve tahliye işleminin başvurucunun
mülkiyetine ve konut dokunulmazlığına bir müdahale olduğu açıksa da bu
müdahalenin başvurucunun hakkını ihlal edip etmediğinin incelenmesi gerekir.
54. Öncelikle başvurucunun
konutuna yapılan müdahale yukarıda belirtilen kanunlara dayalı olarak ve 2942
sayılı Kanun’da öngörülen usul çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda
müdahalenin hukuki dayanağı bulunmaktadır. Ayrıca müdahale kültür ve tabiat
varlıklarını koruma amaçlı büyük bir restorasyon
projesi kapsamında ve bu meşru amaçla alınan acele kamulaştırma kararlarıyla
gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin açık bir meşru amacı
bulunmaktadır. Bunun yanında kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda
anlaşılamadığından başvurucuya mahkeme kararıyla ve usulüne uygun olarak tespit
edilmiş kamulaştırma bedeli ödenmiştir. Kamulaştırma bedelinin ödenmesi sonucu
kültür varlıklarını koruma amaçlı kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkı
arasında gözetilmesi gereken makul denge korunmuştur. Bu durumda yapılan
müdahalenin ölçülü olduğu görülmektedir.
55. Kamulaştırma işlemi
sonrasında başvurucunun konut olarak kullandığı kamulaştırmaya konu taşınmazın
mülkiyeti Beyoğlu Belediyesi’ne geçtiğinden mülkiyet hakkına bağlı kullanma
hakkı da bahsedilen Belediyeye geçmiştir. Beyoğlu Belediyesi’nin kamulaştırmaya
konu taşınmazı kamulaştırma amacına uygun olarak restore etmesi ve
kullanabilmesi için başvurucunun buradan tahliye edilmesi bahsedilen amaçla
yapılan kamulaştırma işleminin beklenmesi gereken doğal sonucudur.
56. Sonuç olarak başvurucunun
konut olarak kullandığı taşınmazdan tahliye edilmesi, yapılan kamulaştırma
çalışmasının beklenmesi gereken doğal bir sonucu olduğundan ve yapılan
müdahalenin ölçüsüz olmadığı anlaşıldığından başvurucunun konut dokunulmazlığı
hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açıktır.
57. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun konut dokunulmazlığı hakkına ilişkin iddiaları yönünden bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
5. Anayasa’nın 63. Maddesi Yönünden
58. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
59. Başvurucu tarihi eser
niteliğinde olan taşınmazının kamulaştırılması ve bir proje kapsamında restore
edilmesiyle Anayasa’nın 63. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun
başvuru dilekçesinde ifade ettiği tarih, kültür ve tabiat varlıklarının
korunması, Anayasa’da devlete bir ödev olarak yüklenmiş ve bu amaçla özel
mülkiyete getirilecek sınırlamaların kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Bu
hükümde bireysel bir hak düzenlemesi yer almadığı gibi AİHS ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinde de tarih, kültür ve
tabiat varlıklarının korunması hakkı yer almamaktadır.
60. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 63. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddialarının
Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından,
başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
A.
Başvurunun;
1-
Dava konusu yapılmayan veya görülmekte olan davası neticelenmeyen hususlara
ilişkin şikâyetlerle ilgili kısımlarının “başvuru
yollarının tüketilmemiş olması”,
2-
Kamulaştırma bedelinin tespiti davasına ilişkin hak arama hürriyeti ve mülkiyet
hakkının ihlal edildiği şikâyetleri ile gerekçeli karar hakkı ve konut
dokunulmazlığı hakkıyla ilgili kısımlarının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
3-
Anayasa’nın 63. maddesiyle ilgili kısımlarının “konu
bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
17/9/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.